Atatürk’ün Yöntemi:
Akıl
ve bilim
Çin'de ortaya çıkan ve tüm dünyayı etkisi altına alan
öldürücü koronavirüs
pandemisi dinlerin, mezheplerin, ırkların, milletlerin,
devletlerin ve ideolojilerin sınırlarını aşarak ilerliyor. İnsanlık, geçmişte
pek çok defa olduğu gibi bir kere daha hiçbir sınır tanımayan “küresel”
bir felaketle karşı karşıya… Bu küresel ölüm kalım savaşında tüm insanlık her
şeyi bir kenara bırakıp “akla”
ve “bilime”
sığınıyor; tüm devletler “akılcı”
ve “bilimsel” önlemlerle
koronavirüsü yenmeye çalışıyor.
Koronavirüs pandemisi bizleri de bir
kere daha “Manevi
mirasım ilim ve akıldır” diyen ve “akla”, “bilime” dayalı laik bir devlet kuran
Atatürk'ün “kurtarıcı”
vizyonuyla yüzleştirdi. Akıl gözü açık olanlar, bir kere daha Atatürk'ün “akla, bilime dayalı laik Cumhuriyet”
formülünün ne kadar doğru bir formül olduğunu gördü.
İLİM VE İKTİSAT ZAFERLERİ
Atatürk önce emperyalizme
karşı bir
kurtuluş savaşının, sonra cehalete karşı bir uygarlık savaşının başkomutanıydı.
Kendi ifadesiyle Kurtuluş Savaşı'ndaki “askeri
orduların” yerini uygarlık savaşında “öğretmen orduları” ve “kültür orduları” almıştı.
Atatürk, Kurtuluş
Savaşı'nın hemen ardından yaptığı bir konuşmada aynen şöyle demişti:
“Bundan sonra
pek önemli zaferlere koşacağız.
Fakat bu
zaferler süngü zaferleri değil, iktisat ve ilim zaferleri olacaktır.
Ordumuzun
şimdiye kadar kazandığı başarılar memleketimizi gerçek kurtuluşa kavuşturmuş
sayılmaz.
Bu zaferler
ancak müstakbel zaferimiz için kıymetli bir zemin hazırlamıştır.
Askeri
zaferimizle mağrur olmayalım.
Yeni ilim ve
iktisat zaferlerine hazırlanalım.”
(Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 1999, s. 298.) (1)
Atatürk,
Kurtuluş Savaşı'nın hemen ardından kendi ifadesiyle “ilim ve iktisat zaferleri”
için kolları sıvamıştı.
1 Mart
1923'te TBMM'de yaptığı konuşmada “ilim ve iktisat
zaferleri” için yapılması gerekenleri şöyle sıralamıştı:
- “Uygulamaya
dayanan yaygın bir eğitim öğretim için vatanın önemli merkezlerinde çağdaş
kütüphaneler, botanik ve hayvanat bahçeleri, konservatuvarlar, atölyeler,
müzeler ve güzel sanatlar sergileri kurmak gerekli olduğu gibi özellikle şimdi
mülkiye merkezlerine kadar bütün yurdun matbaalarla donatılması gerekmektedir.
- Bütün bu
güzel şeylerin bir an içinde meydana getirilmesi mümkün olmamakla beraber,
mümkün olduğu kadar az zaman zarfında bu sonuçların elde edilmesi önemle
temenni edilmektedir.”
(Atatürk'ün
Bütün Eserleri, (ATABE), C.15, s. 174.
“Atatürk vizyonu” işte budur. Savaştan yeni
çıkmış bir din/tarım toplumunda kütüphaneler, botanik ve hayvanat bahçeleri, müzeler, güzel sanatlar sergileri kurmayı
düşünebilmektir.
Atatürk, 2 Şubat
1923'te İzmir'de halka
seslendiği konuşmada da şunları söylemişti: “Yol yapacağız, demiryolları, limanlar yapacağız. Sonra
tamamen çağdaş ve bilimsel araçlar kullanarak tarımımızı yükselteceğiz. Sonra
sanatkârlarımızı yetiştireceğiz ve onların sanat eserlerinden yararlanacağız.
Dünya ile rekabete girebilecek tarzda hareket edeceğiz. Bu da fabrikalarla
olacaktır.” (3)
Atatürk'ün “ilim
ve iktisat zaferleri” sözde kalmadı. Cumhuriyet'in ilk 15-20
yılında kurulan okullar, fabrikalar, müzeler, yapılan demir yolları, ekilen
tarlalar ile “ilim ve
iktisat zaferleri” yolunda çok önemli adımlar atıldı.
EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİM VE FEN
Atatürk, “Medeni olmayan insanlar, medeni
olanların ayakları altında kalmaya mahkûmdur” diyordu. (4) Çağdaş
medeniyeti “coşkun
bir sele” ve “kuvvetli
bir ateşe” benzetiyordu. Medeniyet selinde boğulmamak ve
medeniyet ateşinde yanmamak için
o sele ve o ateşe karşı kayıtsız
kalmamak gerektiğini söylüyordu. (5)
Atatürk'e göre medeniyetin
anahtarı akıl ve bilimdi.
Atatürk, medenileşmek
için her şeyden önce “hayat
ve insanlık gereklerinin gerçekliğine” saygı duymak gerektiğini
düşünüyordu. Bir keresinde şöyle demişti: “Efendiler, artık, hayat ve insanlık gerekleri bütün
gerçekleriyle ortaya çıkmıştır. Bunlara aykırı rivayetler ahlak ve imana esas
olamaz. Gerçek tecelli edince yalan ortadan kalkar. Safsatalar, hurafeler
kafalardan çıkmalıdır…” (6)
Atatürk'e göre “hayat
ve insanlık gereklerinin” başında “akıl” ve “bilim” geliyordu.
Ona göre “her şeyin
kaynağı insan zekâsıydı.” “Aklın ve mantığın çözümleyemeyeceği mesele yoktu.”(7)
Afet İnan'ın aktardığına
göre Atatürk, “Her
şey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade edemeyeceği hiçbir şey
düşünemiyorum” demişti. (8)
Prof. Dr. Ahmet Mumcu'nun deyişiyle “Atatürk, Türk tarihinde gerçek
akılcılık çağını başlatan insandır.”
“Baş Kumandanımızın
Muallimlere Hitabı” başlıklı haberde altını çizdiğim
yerde Atatürk'ün şöyle dediği belirtiliyor: “Bir milletin maruzu
felaket olması (felakete uğraması) o milletin hasta olması demektir. Kati
zafer, (gerçek kurtuluş) marazın tedavisi ile olur. Bu da ancak ilmi ve fenni bir
tarzda yapılmalıdır. Aksi takdirde bütün sa'yler boşa çıkar.” (Vakit, 30 Ekim
1922, s. 1)
Aslında Atatürk “hakikate”
(gerçeğe) ulaşmayı başarmıştı. Doğuştan gelen dehası, okudukları,
gözlemleri ve yaşadıkları sonunda, “hayata
en hakiki mürşidin” ilim ve fen olduğunu görmüştü:
“Dünyada
her şey için; maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için en hakiki
(gerçek) mürşit (yol gösterici) ilimdir, fendir. İlmin ve fennin dışında yol
gösterici aramak gaflettir, cehalettir, sapkınlıktır. Yalnız ilim ve fennin
yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişmesini kavramak ve ilerlemelerini
zamanında izlemek şarttır. Bin, iki bin, binlerce sene önceki ilim ve fen
dilinin çizdiği kuralları, şu kadar bin sene sonra bugün aynen uygulamaya
kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir.” (9)
Atatürk bu
sözleri 1924'te söylemişti.
Yüzyıllarca sultan/halifelerin yönettiği, şeyhülislamların yön
verdiği, dinsel
kuralların egemen olduğu, Batı karşısında geri kalmış bir
toplumda lafı hiç eğip bükmeden “Hayatta
en hakiki mürşit ilimdir, fendir” demişti. Üstelik bunu
derken “ilim” ve “fenden” ne
anladığını da söylemişti: Adeta bir bilim
insanı titizliğiyle ilim ve fennin her dakikada
değiştiğini, bu değişimin ve gelişimin mutlaka takip edilmesi gerekliğini
belirtmişti.
Atatürk, kurduğu
Cumhuriyet'in temeline “pozitif
bilimi” koymuştu. Bunu, 1933'te meşhur 10. Yıl Nutku'nda
şöyle ifade etmişti: “Türk
milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında
tuttuğu meşale müspet ilimdir.”
HASTALIĞIN TEDAVİSİ BİLİMSEL OLMALIDIR
Atatürk, sorunların ancak “ilmi ve fenni
yöntemlerle” çözülebileceğini düşünüyordu. 27 Ekim 1922'de
Bursa'da öğretmenlere
yaptığı bir konuşmada “gerçek kurtuluşun” toplumsal
hastalıkların “ilmi
ve fenni bir tarzda” tedavi edilmesiyle mümkün olacağını
söylemişti:
“Gerçek
kurtuluş, toplumdaki marazı (hastalığı) tespit edip tedavi etmekle elde edilir
ve marazın tedavisi ancak ilmi ve fenni bir tarzda yapılacak olursa şifa verici
olur. Yoksa ilmin ve fennin dışında bir tedavinin hiçbir zaman marazı tedavi
etmeyeceği malumdur. Tersine maraz kalıcı olur ve tedavi edilemez bir hale
gelir…” (10)
Atatürk, aynı konuşmasında kazandıkları askeri zaferin sırrının
“orduların sevk ve
idaresinde ilim ve fen ilkelerini rehber kabul etmek” olduğunu
belirtmişti. Türkiye'de yeni
açılacak okullarda da “ilim ve fenni rehber kabul edeceklerini” ifade
etmişti. (11)
Atatürk, aynı
konuşmasında “ilim ve
fen nerede ise oradan alınmalıdır” demişti: “Bugün bütün dünyaya gözlerimizi
kapayıp yalnız yaşadığımızı varsayamayız. Memleketimizi bir çember içine alıp
dünya ile ilgilenmeksizin yaşayamayız. Tersine gelişmiş, medeni bir millet
olarak medeniyet alanının üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen ile
olur. İlim ve fen nerede ise oradan bulup alacağız ve her millet ferdinin
kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur. Dinimiz bu yüce emri
içerdiği içindir ki ekmel dindir. Dinimiz, ilim ve fenni putperest
memleketlerde aratır; ta Çin'de bile aratır. Bu gerçekleri bütün milletin
bilmesi lazımdır.” (12)
Atatürk, aynı konuşmasında “ilerlemede kayıt ve şart yoktur”
demişti: “Hiçbir
mantıki delile dayanmayan birtakım geleneklerin, kuralların korunmasında ısrar
eden milletlerin ilerlemesi çok güç, çok geç olur; belki de hiç olmaz.
İlerlemede kayıt ve şartları aşamayan milletler hayatı makul ve pratik
düşünemez. (Bu milletler) hayat felsefesini geniş gören milletlerin hâkimiyet
ve esareti altına girmeye mahkûmdur.” (13)
MANEVİ MİRASI AKIL VE BİLİM
Türkiye Cumhuriyeti'nin
temeline “aklı”
ve “bilimi”
yerleştiren “Atatürk'ün
manevi mirası” da akıl ve bilimdi.
“Ben
manevi miras olarak hiçbir nas-ı kati (değişmeyen söz), hiçbir dogma, hiçbir
donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.
Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda kaldığımız çetin ve köklü engeller
önünde belki amaçlara tamamen ulaşamadığımızı, fakat asla taviz vermediğimizi,
akıl ve ilmi rehber edindiğimizi onaylayacaklardır. Zaman süratle dönüyor,
milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin iyilik ve kötülük anlayışları bile
değişiyor. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek
aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur. Benim Türk milleti için yapmak
istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek
isteyenler, bu temel eksen üzerinde aklın ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse
manevi mirasçılarım olurlar.” (14)
İşte Atatürk'ün
fikirsel ölümsüzlüğünün sırrı da burada gizlidir. Akıl ve bilim yaşamaya
devam ettikçe “manevi
mirası akıl ve bilim olan” Atatürk de fikirsel olarak yaşamaya
devam edecektir. Bu topraklarda Atatürk'e
düşmanlık aslında “akla”
ve “bilime”
düşmanlıktır. Bugün koronavirüs felaketine karşı
tüm dünya Atatürk'ün “manevi
mirasım” dediği “akla” ve
“bilime”
sığınmıştır. Devletler,
akla ve bilime göre
toplumsal hayatı düzenlemektedir. İşte laiklik bunun
için yaşamsal bir zorunluluktur. Laiklik “din düşmanlığı” değildir; laiklik din ve
devlet işlerinin ayrılması yanında hayatın “akla” ve “bilime” göre
düzenlenmesidir. Atatürk işte
bu nedenle laik
bir Cumhuriyet kurmuştur. Demem o ki,
kurtuluş kuruluştadır; kurtuluş
Atatürk'ün manevi mirasındadır. Kurtuluş, akıl ve bilimdedir.
KAYNAKLAR,
DİPNOTLAR:
1.
Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 1999, s. 298.
2. Atatürk'ün
Bütün Eserleri, (ATABE), C.15, s. 174.
3. ATABE, C.15, s.
92.
4. Arı İnan, Düşünceleriyle
Atatürk,Ankara, 1991, s. 123.
5. ATABE, C.17, s.
286, Kocatürk, s. 82, 83.
6. ATABE, C. 16,
s. 289.
7. Kocatürk, s.
390.
8. Kocatürk, s.
389.
9. ATABE, C. 17,
s. 44.
10. ATABE, C. 14,
s. 42,43.
11. ATABE, C. 14,
s. 44.
12. ATABE, C.14,
s. 44.
13. ATABE, C.14,
s. 45.
14. Kocatürk, s.
400, 401, İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi, İstanbul, 1980, s. 13.
https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/sinan-meydan/ataturkun-yontemi-akil-vebilim-5695557/
23.03.2020