. Atatürk Mİllİyetçİlİğİ
Bu sözler,
Atatürk’ün 18 Aralık 1930 da İstanbul’da yaptığı bir konuşmadan alınmıştır.
-
“Birtakım kelimeler vardır ki, sık sık
telâffuz edildiği halde nattâ münevverlerimiz arasında onu tamamiyle anlayan
çok değildir!”
Millet,
milliyetçilik ve Atatürk milliyetçiliği, bir gerçek, bir realite olmakla
beraber, bizzat Atatürk’ün deyimiyle, herkesin üzerinde ittifak edemediği
kavramlar niteliğini taşımaktadır.
Kurtuluş Savaşı dediğimiz Türk İstiklâl mücadelesi, bir
millî oluşun destanı, millî benliğin idraki ve Türk halkının bir millet haline
gelişinin hikâyesidir.
Bu büyük oluşum, dolayısiyle Atatürk’ün önderliğinde
girişilen her hareket, atılan her adım, yapılan her teşebbüs, başına bir sıfat
almıştır:
-Millî sıfatı. Mücadele millî’dir.
Mücadelenin siyasî proğramı millî’dir:
Misak-ı Millî. Varılmak istenen sınırlar millî’dir.
Hareketin enerji merkezi olmak üzere kurulan teşekkül millî’dir: Türkiye Büyük
Millet Meclisi.
Girişilecek yolda, adım adım ilerleme için tasarlanan
proğram millî bir sır halinde saklanmış ve zamanı gelince gerçekleştirilmeye
çalışılmıştır.
Ve nihayet Atatürk’ün deyimiyle kin, nefret bile millî’dir.
Nitekim O, 1923 te Adana’daki bir konuşmasında.
-“Bu millet millî benliğini idrak ve bunu bütün dünyaya
ispat eylemiştir. . .
Milletleri yükselten bu havassa bir âmil daha ilâve edelim:
İntikam hissi.
Milletlerin kalbinde intikam hissi olmalı.
Bu, bayağı bir intikam değil, milletin hayatına, ikbaline,
refahına düşman olanların zararlarını gidermeye yönelen bir millî intikamdır”
demişti.
Mustafa Kemal, daha Millî Mücadele’nin başlangıcında Türklük duygusu’nu kendisine rehber olarak almış ve bunu gerçekleştirmeğe
çalışmıştır.
Ordu Müfettişi sıfatiyle Samsun’a ayak basışından birkaç
gün sonra, 22 Mayıs 1919 da Sadarete gönderdiği raporda, İzmir’in Yunanlıların
işgali altına düşmüş olmasına temasla,
-“Türklüğün ecnebi idaresine tahammülü olmadığı” nı
belirttiğini ve izlenecek yolu şöyle tesbit ettiğini görüyoruz:
-“Millet, yekvücut olup hakimiyet-i millîye esasını ve Türk
duygusunu hedef ittiraz ederek” gerekeni yapacaktır.
Bu bakımdan Kurtuluş Savaşı, Türklerin millî benliklerinin
şuuruna varıp o yolda harekete girişmeleri demektir.
-“Biz, milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve çok tekâsül göstermiş bir milletiz. Bunun zararlarını fazla faaliyetle gidermeğe çalışmalıyız.. Bahusus, bizim milletimiz, milliyetinden tegâfül edişinin çok acı cezalarını gördü. Osmanlı imparatorluğu içindeki muhtelif kavimler hep millî akidelere sarılarak milliyet mefkuresinin kuvvetiyle kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu, sopa ile içlerinden kovulunca anladık. Kuvvetimizin zaafa uğradığı anda onlar bizi tahkir, tezlîl ettiler. Anladık ki kabahatimiz kendimizi unutmaklığımızmış. Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvelâ biz, kendi benliğimizi ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün ef’al ve harekâtımızla gösterelim. Bilelim ki, millî benliğini bulmıyan milletler başka milletlerin şikârıdır”.
20 Mart 1923 te Konya Türk Ocağı salonunda bunları söyleyen
Mustafa Kemal’ ayni zamanda Türk Kurtuluş Savaşı’nın Türklerin cemaat halinden millet hayatına geçişleri demek olduğunu da açıklamıştır.
Şöyle ki: 27 Ekim 1922 de Bursa öğretmenlerine
hitabederken,
-“İtiraf edelim ki, biz üç buçuk sene evveline
kadar cemaat halinde yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi idare
ediyorlardı. Cihan bizi temsil edenlere göre tanıyordu Üç buçuk senedir tamamen millet olarak yaşıyoruz” diyerek bu büyük oluşuma işaret etmiştir.
Türk Kurtuluş Savaşı, millî benliğin idraki demek olduğuna
göre, idrak edilen bu benliğin elbetteki devam ettirilmesi gerekir. Bunun için
de milletin bir mefkûreye, bir ideale, bir ülküye sahip olması icabeder.
Atatürk, eserleri ve fikirleri hakkında yazılan eserlerin
bir çoğunda, Atatürk’ün millete bir ideal, bir ülkü vermediği veya veremediği
görüşü ortaya atılmıştır.
Dolayısiyle Atatürk kuşaklarının bir millî ülküden, millî
mefkûreden yoksun olarak yetiştirdikleri iddia edilegelmiştir.
Oysaki
daha Kurtuluş Savaşından itibaren Mustafa Kemal’in, “millî
mefkure”, “millî ideal” veya “millî ülkü” deyimleriyle bunu bütün açıklığıyle
tesbit ettiğini görüyoruz.
Meselâ 30 Ağustos 1924 de Dumlupınar zaferinin yıldönümü
için yaptığı o muazzam konuşmada millî hedef diye millî mefkûre’den bahsetmişti:
- “Milletimiz bundan sonraki mesâisinde de muvaffak
olabilmek için millî hedefini bütün vuzuh ve kat’iyetiyle, tekmil vatandaşların
nazarında ve vicdanlarında bütün parlaklığıyle tesbit etmiş bulunuyor.
İsterseniz benim burada hedef dediğim şeyi siz milletin
mefkûresi diye adlandırınız.
Fakat bu unvanı verirken dikkat ediniz ki, hayalî bir
mânaya kendimizi kaptırmıyalım. . .
Efendiler!
Milletimizin hedefi, yâni millî mefkûresi, bütün cihanda
tam lmanasiyle medenî bir içtimaî hey’et olmaktır”.
Millî ideal kavramının, giderek daha
da belirli hale konulduğuna şahit oluyoruz.
Gerçekten, 4 Şubat 1935 tarihli
beyannamede Atatürk, millî ideali, millî birlik, millî duygu ve millî kültür
şuuru olarak tanımlamıştı:
-“Türk ulusunun idaresinde ve korunmasında ulusal birlik,
ulusal duygu, ulusal kültür en yüksekte göz diktiğimiz idealdir". Nihayet, 10. yıldönümü nutkunun kulaklarımızda her zaman
çınlayan paragrafını hatırlıyalım:
-“Milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını,
fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel san’atlara sevgisini, millî birlik
duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besliyeek inkişaf
ettirmek millî ülkümüzdür”
Atatürk’ün Türkiye’de yepyeni bir Millet’in mevcut olduğu
hakkındaki kanaatini en açık delilini, 1931 de Ortaokullarda okutulmak üzere
hazırlanan ve Bn. Âfet (Prof. Dr. A. İnan) imzasını taşıyan Vatandaş için Medenî
Bilgiler kitabının Millet bahsinde bizzat kendi kaleminden çıkan
şu cümlede buluyoruz:
-"Türkiye Cumhuriyetini kuran
Türkiye halkına Türk Milleti denir"
1 Mart 1922
de TBMM üçüncü toplanma yılını açış nutkunda bir görüşle tanımladığını
görüyoruz:
-"Türkiye
halkı, ırkan veya dinen veya harsen müttehit, yekdiğerine karşı hürmet ve
fedakârlık hisleriyle dolu ve mukadderet ve menfaatleri müşterek olan bir
içtimaî hey'ettir".
Atatürk’ün
milliyetçiliği şöyle tarif ettiğini öğreniyoruz:
-“Türk,
milliyetçiliği, terakki ve inkişaf yolunda ve beynelmilel temas ve
münasebetlerde, bütün muâsır milletlere muvazi ve onlarla bir âhenkte yürümekle
beraber, Türk içtimai hey'etinin hususî seciyelerini ve başlı başına müstakil
hüviyetini mahfuz tutmaktır”
………………………….
KAYNAK/ ALINTI:
https://belleten.gov.tr/tam-metin/2049/tur