19 Haziran 2024 Çarşamba

ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ

.    Atatürk Mİllİyetçİlİğİ

Bu sözler, Atatürk’ün 18 Aralık 1930 da İstanbul’da yaptığı bir konuşmadan alınmıştır. 

-  “Birtakım kelimeler vardır ki, sık sık telâffuz edildiği halde nattâ münevverlerimiz arasında onu tamamiyle anlayan çok değildir!”

Millet, milliyetçilik ve Atatürk milliyetçiliği, bir gerçek, bir realite olmakla beraber, bizzat Atatürk’ün deyimiyle, herkesin üzerinde ittifak edemediği kavramlar niteliğini taşımaktadır. 

Kurtuluş Savaşı dediğimiz Türk İstiklâl mücadelesi, bir millî oluşun destanı, millî benliğin idraki ve Türk halkının bir millet haline gelişinin hikâyesidir.

Bu büyük oluşum, dolayısiyle Atatürk’ün önderliğinde girişilen her hareket, atılan her adım, yapılan her teşebbüs, başına bir sıfat almıştır: 

-Millî sıfatı. Mücadele millî’dir.

Mücadelenin siyasî proğramı millî’dir: 

Misak-ı Millî. Varılmak istenen sınırlar millî’dir.

Hareketin enerji merkezi olmak üzere kurulan teşekkül millî’dir: Türkiye Büyük Millet Meclisi.

Girişilecek yolda, adım adım ilerleme için tasarlanan proğram millî bir sır halinde saklanmış ve zamanı gelince gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.

Ve nihayet Atatürk’ün deyimiyle kin, nefret bile millî’dir.

Nitekim O, 1923 te Adana’daki bir konuşmasında.

-“Bu millet millî benliğini idrak ve bunu bütün dünyaya ispat eylemiştir. . .

Milletleri yükselten bu havassa bir âmil daha ilâve edelim: İntikam hissi.

Milletlerin kalbinde intikam hissi olmalı.

Bu, bayağı bir intikam değil, milletin hayatına, ikbaline, refahına düşman olanların zararlarını gidermeye yönelen bir millî intikamdır” demişti.

Mustafa Kemal, daha Millî Mücadele’nin başlangıcında Türklük duygusu’nu kendisine rehber olarak almış ve bunu gerçekleştirmeğe çalışmıştır. 

Ordu Müfettişi sıfatiyle Samsun’a ayak basışından birkaç gün sonra, 22 Mayıs 1919 da Sadarete gönderdiği raporda, İzmir’in Yunanlıların işgali altına düşmüş olmasına temasla,

-“Türklüğün ecnebi idaresine tahammülü olmadığı” nı belirttiğini ve izlenecek yolu şöyle tesbit ettiğini görüyoruz:

-“Millet, yekvücut olup hakimiyet-i millîye esasını ve Türk duygusunu hedef ittiraz ederek” gerekeni yapacaktır.

Bu bakımdan Kurtuluş Savaşı, Türklerin millî benliklerinin şuuruna varıp o yolda harekete girişmeleri demektir.

-“Biz, milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve çok tekâsül göstermiş bir milletiz. Bunun zararlarını fazla faaliyetle gidermeğe çalışmalıyız.. Bahusus, bizim milletimiz, milliyetinden tegâfül edişinin çok acı cezalarını gördü. Osmanlı imparatorluğu içindeki muhtelif kavimler hep millî akidelere sarılarak milliyet mefkuresinin kuvvetiyle kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu, sopa ile içlerinden kovulunca anladık. Kuvvetimizin zaafa uğradığı anda onlar bizi tahkir, tezlîl ettiler. Anladık ki kabahatimiz kendimizi unutmaklığımızmış. Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvelâ biz, kendi benliğimizi ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün ef’al ve harekâtımızla gösterelim. Bilelim ki, millî benliğini bulmıyan milletler başka milletlerin şikârıdır”.

20 Mart 1923 te Konya Türk Ocağı salonunda bunları söyleyen Mustafa Kemal’ ayni zamanda Türk Kurtuluş Savaşı’nın Türklerin cemaat halinden millet hayatına geçişleri demek olduğunu da açıklamıştır.

Şöyle ki: 27 Ekim 1922 de Bursa öğretmenlerine hitabederken,

-“İtiraf edelim ki, biz üç buçuk sene evveline kadar cemaat halinde yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi idare ediyorlardı. Cihan bizi temsil edenlere göre tanıyordu Üç buçuk senedir tamamen millet olarak yaşıyoruz” diyerek bu büyük oluşuma işaret etmiştir. 

Türk Kurtuluş Savaşı, millî benliğin idraki demek olduğuna göre, idrak edilen bu benliğin elbetteki devam ettirilmesi gerekir. Bunun için de milletin bir mefkûreye, bir ideale, bir ülküye sahip olması icabeder.

Atatürk, eserleri ve fikirleri hakkında yazılan eserlerin bir çoğunda, Atatürk’ün millete bir ideal, bir ülkü vermediği veya veremediği görüşü ortaya atılmıştır.

Dolayısiyle Atatürk kuşaklarının bir millî ülküden, millî mefkûreden yoksun olarak yetiştirdikleri iddia edilegelmiştir.

Oysaki daha Kurtuluş Savaşından itibaren Mustafa Kemal’in, “millî mefkure”, “millî ideal” veya “millî ülkü” deyimleriyle bunu bütün açıklığıyle tesbit ettiğini görüyoruz.

Meselâ 30 Ağustos 1924 de Dumlupınar zaferinin yıldönümü için yaptığı o muazzam konuşmada millî hedef diye millî mefkûre’den bahsetmişti:

- “Milletimiz bundan sonraki mesâisinde de muvaffak olabilmek için millî hedefini bütün vuzuh ve kat’iyetiyle, tekmil vatandaşların nazarında ve vicdanlarında bütün parlaklığıyle tesbit etmiş bulunuyor. İsterseniz benim burada hedef dediğim şeyi siz milletin mefkûresi diye adlandırınız.

Fakat bu unvanı verirken dikkat ediniz ki, hayalî bir mânaya kendimizi kaptırmıyalım. . .

Efendiler!

Milletimizin hedefi, yâni millî mefkûresi, bütün cihanda tam lmanasiyle medenî bir içtimaî hey’et olmaktır”.

Millî ideal kavramının, giderek daha da belirli hale konulduğuna şahit oluyoruz.

Gerçekten, 4 Şubat 1935 tarihli beyannamede Atatürk, millî ideali, millî birlik, millî duygu ve millî kültür şuuru olarak tanımlamıştı:

-“Türk ulusunun idaresinde ve korunmasında ulusal birlik, ulusal duygu, ulusal kültür en yüksekte göz diktiğimiz idealdir". Nihayet, 10. yıldönümü nutkunun kulaklarımızda her zaman çınlayan paragrafını hatırlıyalım:

-“Milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel san’atlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besliyeek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür

Atatürk’ün Türkiye’de yepyeni bir Millet’in mevcut olduğu hakkındaki kanaatini en açık delilini, 1931 de Ortaokullarda okutulmak üzere hazırlanan ve Bn. Âfet (Prof. Dr. A. İnan) imzasını taşıyan Vatandaş için Medenî Bilgiler kitabının Millet bahsinde bizzat kendi kaleminden çıkan şu cümlede buluyoruz: 

-"Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir"

1 Mart 1922 de TBMM üçüncü toplanma yılını açış nutkunda bir görüşle tanımladığını görüyoruz:

-"Türkiye halkı, ırkan veya dinen veya harsen müttehit, yekdiğerine karşı hürmet ve fedakârlık hisleriyle dolu ve mukadderet ve menfaatleri müşterek olan bir içtimaî hey'ettir".

Atatürk’ün milliyetçiliği şöyle tarif ettiğini öğreniyoruz:

-“Türk, milliyetçiliği, terakki ve inkişaf yolunda ve beynelmilel temas ve münasebetlerde, bütün muâsır milletlere muvazi ve onlarla bir âhenkte yürümekle beraber, Türk içtimai hey'etinin hususî seciyelerini ve başlı başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmaktır”

………………………….

KAYNAK/ ALINTI:  https://belleten.gov.tr/tam-metin/2049/tur


TÜRKÜM DİYENE

. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Bu sözden neler anlamalıyız? "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu...