ÇALIŞMA HAYATININ TÜRKLEŞTİRİLMESİ
1860 yılından itibaren Beyoğlu’na yerleşen Levantenler başta
Beyoğlu ve Galata’da şirketler kurup Osmanlı ekonomisinde egemen oldular.
Osmanlı döneminde bu Levantenlere karışan görüşen olmadı.
Kendi ülkelerinde dahi bulamayacakları ticari özgürlükte çalıştılar
ama artık dönem değişmişti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni bir siyasi yol haritası vardı.
Bir de Osmanlı topraklarında doğmuş büyümüş ve İstanbul’da
çalışan bir grup vardı.
Bu kişiler Osmanlı Devleti’ne güvenmedikleri için başka
ülkelerin vatandaşlığına geçmişlerdi.
Bu kişiler Beyoğlu’nda, Galata’da, İzmir’de, Mersin’de çalışmaya
devam etmekte olup yabancı statüsündeydiler.
TBMM, 4 Haziran 1932 tarihinde “Türkiye’de Türk Vatandaşlarına
Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler Hakkındaki Kanunu” kabul etti.
Bu kanun kapsamında bulunan birçok meslek grubu sadece Türkler
tarafından ifa edilebilecekti.
Yabancı uyrukluların gerek şirketleri ve şirketlerinde
çalışmaları sona erdi.
Kanuna göre listedeki işleri sadece Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları yapabilirdi:
“Sokak satıcılığı; çalgıcılık; fotoğrafçılık; berberlik;
mürettiptik; simsarlık; elbise, kasket ve kundura ustalığı; borsalarda
mübayaacılık; devlet inhisarına tabi maddelerin satıcılığı; seyyahlara
tercümanlık ve rehberlik; inşaat, demir ve ahşap sanayi işçilikleri, umumi
nakliye vesaiti ile su ve tenvir ve teshin ve muhabere işlerinde daimi ve
muvakkat işçilik; karada tahmil ve tahliye işleri; şoförlük ve muavinliği;
alelumum amelelik; her türlü müesseselerle ticarethane, apartman; han, otel ve
şirketlerde odabaşı, bekçi, kapıcı, oda; otel, han, hamam, kahvehane, gazino,
dansing ve barlarda kadın ve erkek hizmetçilik ve garsonluk; bar oyunculuğu ve
şarkıcılığı, baytarlık ve kimyagerlik”
1932 yılında kabul edilen kanun kapsamında yukarıdaki meslekleri
sadece Türk vatandaşları yapabilirdi.
Bu kanuna göre yabancı ülke vatandaşlarının bu meslekleri icra
etmeleri yasaklandı.
Bu kanun çıkması ile Yunan, İtalyan, İspanyol, Romen ve Bulgar
vatandaşı olan aileler Türkiye’yi terk etmeye başladılar.
Yunan pasaportu olan ama İstanbul’da çalışan 9 bin kişi
İstanbul’u terk etti.
1938 yılında yeni avukatlık kanunu çıkarıldı.
Bu kanuna göre azınlıkların avukatlık yapmasına sınırlar
getirildi.
“Mütareke yıllarında gayrimüslim avukatların İstanbul’da Rum,
Musevi ve Ermeni baroları kurmaya kalktıkları ve yabancıların namı hesabına
çalıştıkları bazı avukatların yabancı konsoloshane mahkemelerinde iş takip
ettikleri ve Türkleri sille tokat oralara sürükledikleri yazıldı.”
Gayrimüslim avukatların vatana ihanet sayılabilecek bu tür davranışlarda
bulunduklarının yazılması üzerine avukatlar arasında bir araştırma yapıldı.
Cumhuriyet’in ilanından önce bağımsız baro kurmaya girişmiş ve
yabancılarla iş birliği yapmış bazı gayrimüslim avukatların hala İstanbul
Barosu’nda avukatlık mesleğini icra ettikleri belirlendi.
Bu konuda Baro Başkanı Hasan Hayri Tan şu açıklamayı yaptı:
“460 sayılı Avukatlık Kanunu gereğince kurulmuş olan baro
haysiyet divanı 442 avukatın kayıtlarını silip barodan çıkarmıştır.
Avukatlık Kanunu’nun 117 maddesi uyarınca ahlaka aykırı hareket
edenlerin barodan çıkarılmasını emretmektedir.”
İstanbul Barosu’na kayıtlı 960 avukatın 460’nın ruhsatı iptal
edildi ve Türkiye’de avukatlık yapmaları yasaklandı.
Musevilerin yüzde 60’ı Rumların ise yüzde 30’nun avukatlık
ruhsatları iptal edildi.“
. Turan Akıncı
. DGSA'da Mimarlık okudu.