Atatürk'ün 6 Mart 1922de yaptığı TBMM Konuşması
“Efendiler!
Avrupa’nın bütün ilerlemesine,yükselmesine ve medenileşmesine
karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur.
Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak,
bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak
gibi bir takım zihniyetler belirdi.
Halbuki, hangi istiklal vardır ki Ecnebilerin nasihatleriyle,
ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?
Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!”
(Mustafa Kemal Paşa, 6 Mart 1922, TBMM Gizli Celse Zabıtları, Cilt:17, Sayfa:6)
Mustafa Kemal Paşa, 6 Mart 1922 tarihli gizli oturumda özellikle
düşman İngilizlerin sinsi oyunlarından içeriden çökertme girişimlerini izah
ediyor.
Yukarıdaki sözü biliniyor ama bu sözünün devamında, ‘ezeli düşman’ İngilizlerin güneydoğudaki halkı sinsice kışkırtıp Kürdistan kurdurmaya çalışmasından da bahsediyor…
(Devamla) :
“Efendiler,
düşman Sakarya’dan sonra zayiatını, insan zayiatını malzeme zayiatını ikmal
etmiştir ve düşmanlarımızın bilhassa İngilizlerin azami derecede muavenetine ve
teşvikat ve terğübatına mazhar olmuştur ve mazhar olmakta berdevamdır. (“Allah kahretsin” sadaları.)
Avrupa’da
şark meselesini sulhen halletmek hususunda dermeyan edilen mütalaalar bittabi
bizce şayanı itimat ve istinat olamaz.
Elhamdülillâh bizim ordumuz dahi bu dakikada düşmanın her türlü harekâtına emniyet ve kuvvetle cevap verecek kuvvet ve kaibiliyettedir. (“İnşallâh” sadaları).
Ve
demin arzettiğim gibi geçen her gün zarfında ordumuza mühim bir şey ilâve
etmekteyiz ve bu ilâveler artık düşman ordusu ile düşman ordusuna karşı noksanı
ikmal değil belki înşallâh onun fevkine çıkmak için ilâveler olacaktır. (“İnşallah” sadaları)
Mahaza
hemen bugün yarın taarruza geçmek için artık her şeyimizin ikmal edilmiş
olduğunu söylersek doğru değildir.
Taarruz için daha yapacak çok şeylerimiz vardır ve onların ikmali için iştigal etmekteyiz.
Efendiler, düşmanlarımızın ne mahiyette olduklarını ve bu düşmanların Türkiye üzerindeki hırslarının ne kadar ezeli olduğunu nazarı âlinizde tavzih edebilmek için müsaadenizle buna dair bir kaç söz söyleyeceğim.
Cümlemizce malumdur ki Avrupa’nın en mühim devletleri
Türkiye’nin zararı ile, Türkiye’nin tedennîsiyle (gerilemesiyle) teşekkül
etmişlerdir.
Bugün bütün dünyaya icrayı tesir eden ve hayatı millet ve
memleketemizi tahtı tehditte bulunan en kuvvetli küşayişler Türkiye’nin zararı
ile küşayiş bulmuştur.
Eğer kuvvetli bir Türkiye mevcut olsaydı denilebilir ki
İngiltere’nin bugünkü siyasetti mevcut olmıyacaktı.
Türkiye Viyana’dan sonra Peşte ve Belgrat’ta mağlup olmasaydı
Avusturya ve Macaristan siyaseti işitilmeyecekti.
Fransa, İtalya, Almanya dahi aynı membadan mülhem olarak hayat ve siyasetlerine küşayiş ve kuvvet vermişlerdir.
Efendiler bir şeyin zarariyle, bir şeyin imhasiyle yükselen şeyler bîttabi o şeylerden mutazarrır olanı alçaltır ve filhakika Avrupa’nın bütün terekkisine tealisine ve temeddününe mukabil (ilerlemesine karşılık) Türkiye bilakis tedenni etmiş ve sukut vadisinde yuvarlana durmuştur (gerilemiştir).
Türkiye’yi imhaya müteşebbis olanlar, Türkiye’nin imhasında
menafi ve hayat görenler münferit kalmaktan çıkmışlar, beyinlerindeki menafîii
tevziin ederek ittihat etmişler ve ittifak etmişlerdir.
Bunun neticesi olarak bir çok zekâlar, hisler, fikirler
Türkiye’nin imhası noktasında tekasüf ettirilmiştir.
Bu mütekasif olan şey asırlar geçtikçe ensali âtiyeyî âdeta
tahribkâr bir an’ane şeklidi iktisap etmiştir ve bu ana’nenin Türkiye’nin hayat
ve mevcudiyeti üzerinde tatbikatı mütemadiye neticesi olarak en nihayet
Türki’yi ıslah etmek, Türkiye’yi temdin etmek gibi bir takım zahiri
vesilelerle, bahanelerle Türkiye’nin hayatı dahiliyesine, idarei dahiliyesine hülul
ve nüfuz etmişlerdir.
Böyle bir zemini müsait hazırlamak kudretini, kuvvetini ihraz
etmişlerdir.
Halbuki efendiler, bu kudret ve bu nüfuz Türkiye ve Türkiye
halkının mevcut olan terekki cevherine semnâk ve muharik bîr mayi ilâve
etmiştir.
Bunun tahtı tesirinde olmak üzere milletin ve bilhassa ricalin zihinleri tamamen bozulmuştur.
Artık hayat bulmak için, ıslahı hal etmek için, insan olmak için
mutlaka Avrupa’dan nasıhat almak, bütün işleri Avrupa’nın amâline göre tedvir
etmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler küşayiş
buldu.
Halbuki hangi istiklâl vardır ki ecnebilerin nesayihi ile
ecnebilerin planlarîyle yükselebilsin.
Tarih böyle bir hadîse kaydetmemiştir.
Tarih böyle bir hadise kaydetmek teşebbüsünde bulunan
meraretenğiz netayicle karşılaşmıştır.
İşte Türkiye de bu galatı fikirle, bu galatı zihniyetle malûl
olan bir takım ricalin yüzünden her saat, her gün, her asır bir az daha çok
tedenni ve daha çok sukut etmiştir.
Efendiler bu sukut, bu tedenni yalnız maddiyatta olsaydı hiç bir ehemmiyeti yoktu.
Maatteessüf Türkiye ve Türkiye
halkı ahlakı ahlaken sukut ediyor. (“Bravo” sadaları)
Ve bu halet tetkik olunursa görülür ki Türkiye Şark maneviyatı
ile başlayan ve Garp maneviyatı ile hitama erdirilen bu yol üzerinde
bulunuyordu.
Garp ve Şark mültekası üzerinde bulunduğumuzu ve ona takarrüp
ettiğimizi zannettiğimiz takdirde Garp mayei aslisi olan
Şark maneviyetinden tamamen tecerrüt teferrüt ediyoruz.
Efendiler hiç şüphesizdir ki bugün bu memleketi, bu milleti girivei mahv ve
izmihlale sevketden başka neetaveye intizar olunmaz. (“Pek doğru” sadaları).
Türkiye
ve Türkiye halkı ve nasılsa bunların başına geçmiş olan bir takım insanlar
galip düşmanlar karşısında sükûta mahkûm imîş gibi Türkiye’yi âtıl ve müctenip
bir halde tutuyorlardı.
Türkiye’yi
kendi kendilerine memleketin ve milletin icabatı menafiini yapmakta mütereddit
ve cebin idiler.
Diyorlardı ki biz adam değiliz ve olamayız.
Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.
Bizi bilâ kaydüşart canımızı, tarihimizi, mevcudiyetimizi düşman
olan ve düşman olduğuna hüç şüphe edilmeyen Avrupalılara tevdi etmek
istiyorlardı.
Onlar bizi idare etsin diyarlardı.
Malumu
âlinizdir ki Balkan muharebesini müteakip vicdanı, kafası zayif olanlar bu
milletin artık hayat ve necat bulamıyacağına kani olmak zannı batılında
bulunmuş oldular.
Bunların
başında İzzet Paşa vardı.
İzzet
Paşa o zaman dedi ki, biz kendi
kendimizi adam ve insan edemeyiz.
Biz kendi kendimizi ıslaha muktedir değiliz.
Binaenaleyh bilâ kaydü şart bir heyeti islahiye getirtelim ve
onlara tevdii mevki edelim ve
onun intihabgerdesi olan (Otto) Liman Von
Sanders‘in tahtı riyasetinde bir takım üşekâı ümetten mürekkep
olan bir heyeti islahiye getirmiştir, milletimizin başına. (Alkışlar)
O da Türkiye’nin resi
tefekkürünü yeni bir imanla istila etmek lâzımdı.
Yani Girive-i
Türkiye’de hükümet nazariyesini tebdil etmek lâzım idi.
Milleti düştüğü
girive-i felâketten kurtarabilmek için millete benliğini tanıtarak,
haysiyetini tanıtarak hayat ve istiklâlini kurtarmak için uğraşmağa kabiliyetli
olduğunu anlatmakta yeni bir maneviyetin inkişaf etmesi lâzım geliyordu.
Bu maneviyet ise
Hükümet nazariyesinin aslen tebdili ile kabil olabilir.
Binaenaleyh
bugünkü vaziyetimiz gayet mühim bir teceddüttür.
Bu itibarla bütün memleketin caniyle, başiyle buna sarılması
lazımdır.
Bütün milletin bu uğurda en son nefesini ve en son kanını
akıtarak azim ve sebat göstermesi feraizi ayındadır.
Efendiler;
bu sözlerimden sonra bizi mahvetmek için ezeli olduklarını izaha
çalıştığım bir kaç sözle, husumetlerinin lâyetezelzel olduğunu isbat etmek için
düşmanlara karşı mevcudiyetimizi muhafaza hususunda ve gayemize emniyetli
hatvelerle yürüyebilmek için mevcut olan vesaiti müdafaaımızı hatırlatmak
isterim.
Efendiler bizim üç vasıtamız vardır.
Bunlardan birisi ve en mühimmi aslolanı doğrudan doğruya
milletin heyeti umumiyesidir.
Hayat ve istiklâli için kalp ve vicdanında mütecelli olan arzu
ve emellerin inkişafındaki salabet ve kuvvettir.
Millet bu arzuyu derunisini ne kadar kuvvetli izhara muvaffak
olursa ve ne kadar bu emeli vicdanisini ve bu emelin tahakkukundaki azmü imanı
göstermeğe muvaffak olursa düşmanlarımızın savletlerine karşı o kadar kuvvetli
bir vasıtai müdafaaya malik olduğumuza kani olabiliriz.
İkinci vasıtai müdafaamız efendiler; bu milletin hakiki ve
sahibi salahiyet mümemssillerinden mürekkep olduğundan Heyeti Cellienizin
arzusu ve hakikatı milliyeyi izhar ve ısbatta ve bunun icabatını bütün
kanaatimizle tatbikte göstereceğimiz azim ve celâdettir.
Heyeti celileniz bütün dünyaya karşı ne kadar çok mütesanit ve
vahdet halinde bu arzuyu milliyi tecelli ettirirse hiç şüphe etmemeliyiz ki
düşmanlarımızın savletlerine karşı çok kuvvetli ve en kuvvetli vasitai
müdafaaya malik bulunmuş oluruz.
Efendiler;
bu kuvvetlerle düşmana karşı mutasavver olan cepheler cümlenizce malumdur ki
ikiye ayrılabilir.
Herkesin
malumu olduğu bir tabirle arz edeyim dahili cephe,
zahiri cephe..
Dahili
cephe aslolan cephe bütün memleketin aynı fikir ve kanaatte olarak yekvücut
olarak tesis etmiş oldukları cephedir.
Zahiri cephe doğrudan doğruya ordumuzun düşman karşısında
göstermiş olduğu cepheden ibarettir.
Bu zahiri cephe, ordu cephesinin tezellül etmesi, tebeddül
etmesi, mağlup olması, çözülmesi hiç bir vakitte bir milleti ve bir memleketi
mahvedemez.
Bunun hiç bir ehemmiyeti yoktur.
Asıl
haizi ehemmiyet olan ve asıl memleketi temelinden yıkan ve halkını esir eden
dahili cephenin sukutudur (düşmesidir).
İşte
bu hakikate bizden ziyade vakıf olan düşmanlarımız, ki başta en zelil düşman olan İngiliz,
asıl bu cepheyi yıkmak için iki üç
seneden beri ve asırlardan beri sarfı mesai etmektedir. (“Kahrolsun” sesleri)
Malumu Aliniz bizim eski Osmanlı tabirimizce «Kale
içinden yıkılır» işte düşmanlarımız bizi içimizden yıkmağa
çalışıyorlar.
Düşmanlarımızın bizce malûm olabilen, malum olamıyan daha çoktur
şüphesiz – malum olabilen zehirli teşebbüsleri hakikaten korkunçtur.
Efendiler, şüphesiz iddia edebiliriz ki her birimizin
şahıslarına temas edebilecek mikroplara ve vasıtalara bile maliktir.
Çünki Türkiye’nin mahvı kendi hayatları ile mütekabil bir vaziyet teşkil
ediyor.
Binaenaleyh
en çok ehemmiyetle atfı nazar ettikleri ve teşebbüsaltı milliyeyi içinden
yıkmak ve dahili cepheyi yıkmaktır.
Bu meyanda
nazarı dikkati calip olan vekayiden bulunduğu için arz edebilirim ki, Cenubu şarki (güney doğu)
cephemizde bir Kürdistan meselesi ihdas etmek ve oradaki ahalii masumenin
fikirlerini teşviş ve ihlal ihdas etmek ve vahdeti umumiyeyi bozmak için her
türlü teşebbüse kıyam etmişlerdir.
Şüphe yok hükümetimizce, bunların vaktinden evvel önüne geçmek için lâzım gelen tedbir dahi alınmıştır ve bu aslolan cephe mahfuz oldukça bittabi zahiri cephede ufak tefek rahneler vukua geldiğini farzetsek bile bunları derhal tamir etmek dairei imkândadır.
Efendiler, gerek bu
dahili cepheyi tutmakta ve gerek dahili cephenin istinat ettiği ordu cephesinin
kuvveti ve maneviyeti muhafaza yetmekte âmili müdebbir olan Heyeti Celiledir.
Heyeti Celileniz ne
kadar çok vahdet ve tesanüt içinde samimi olarak dürendişane hareket ederse
dahili ve hârici cephelerden o kadar emin ve müsterih olabilirsiniz.
Heyetli Celilenizin
efali harekâtı ve bilcümle vaziyetleri düşmana ümit bahş olmadıkça, dahili ve
harici cephelerin yerinden oynamasının imkânı yoktur.
Şayanı teşekkürdür ki
şimdiye kadar Heyeti Celileniz tam ve milletin menafili mülk ve memheketin arzu
eylediği daire dahilinde kemâli vekar ve haysiyetle hareket etmektedir.
Böyle olmakla beraber düşmanlarımız beynimizde vukua gelen en
ufak bir söz ihtilâfından bile istifade etmek çarelerini taharri etmektedirler.
Bugün Hariciye Vekâletinin dosyalarını dolduran bir çok raporlar
vardır ki düşmanlarımız bu gibi âdi vesilelere istinaden tahammül etmek için
devam etmek için kendi ellerindeki âletleri ve kendi ellerindeki hadimleri,
uşakları ile sürüklemek hususunda istifade edebiliyorlar.
Fakat
maatteessür istemiyerek ve bazı ahvalin ilcaaatiyle düşmanlarımıza ümit ve emel
verecek şemmeler zuhura gelmekten mennedilemiyor.
İşte
bunun için Heyeti Celilenizden belki bir ay ve belki daha ziyade herhalde
muhtemel ve muntazır olan harekâtı harbiyenin ınkişaf edeceği müddet zarfında
cephede bulunacağımdan arkadaşlarımdan uzak kalacağım. (“Allah muvaffak etsin” sesleri)
Bu müddet
zarfında bilhassa orduda zabitanın ve kumandanların hissi fikirleri üzerinde ve
herhangi noktai nazardan naümidi tevlit edecek münakaşatı aleniyeden mümkün
olduğu kadar sarfı nazar olunmasını bilhassa Heyeti Aliyenizden rica edeceğim
ve ordunun maneviyetine suni tesir edebileceğini zannettiğim bazı şeyler vardır
ki ayrılırken bu meseleleri Heyeti Aliyenize arz edeceğim…”
https://derinmillet2023.wordpress.com/2014/12/23/ataturkun-6-mart-1922-tarihli-unlu-konusmasi-tam-metin/
https://www.guncelmeydan.com/pano/ataturk-un-6-mart-1922-de-yaptigi-tbmm-konusmasi-t9572.html