. 3 MART DEVRİM KANUNLARI 100 YAŞINDA
Atatürk,
1 Mart 1924 tarihli Meclis açış konuşmasında, “Cumhuriyetin bugün de ileride de
kesinlikle ve sonuna kadar her türlü saldırılardan korunması” için dinin ve
ordunun siyasetten ayrılması gerektiğini söyledi.
Bu
konuşmadan iki gün sonra, 3 Mart 1924 Devrim Kanunları çıkarıldı.
Din
ve ordu siyasetten ayrıldı. Laik ve demokratik Cumhuriyet yolunda ilk büyük
adım atıldı.
Laiklik, devletin
değiştirilemeyen din kurallarıyla değil, gerektiğinde değiştirilebilen, insan
aklının ve tecrübesinin eseri, çağdaş hukuk kurallarıyla yönetilmesidir.
Laiklik, aklın ve vicdanın
dinsel baskıdan kurtulup özgürleşmesidir. Özgür aklın doğal sonucu ise felsefe,
bilim ve sanatın gelişmesidir.
Laiklik, dinsel dokunulmazlık
kazanmış kişilerin egemenliği yerine kayıtsız şartsız millet egemenliğidir.
Demokratik bir devlet için her şeyden önce laik bir cumhuriyete ihtiyaç
vardır.
Laiklik
ısrarı;
çağdaş hukuk, özgür akıl, serbest vicdan, felsefe, bilim, sanat ve demokrasi
ısrarıdır.
İşte
bu nedenle Atatürk, laik bir cumhuriyet kurmak istedi.
Ancak
dönemin koşulları gereği bunu bir anda gerçekleştirmek olanaksızdı.
29
Ekim 1923’te ilan edilen cumhuriyet, henüz “laik” ve “demokratik” değildi.
Cumhuriyeti,
adım adım “laikleştirmek” ve “demokratikleştirmek” gerekecekti.
Bu
yoldaki ilk büyük adım, 3 Mart 1924 Devrim Kanunları ile
atıldı.
29
Ekim 2023 Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılıydı; 3 Mart 2024 ise
Cumhuriyetimizin laikleşmeye ve demokratikleşmeye başlamasının 100. yılıdır.
Kutlu olsun!
DİN İŞLERİ VE VAKIFLAR BAKANLIĞI İLE GENELKURMAY BAKANLIĞI’NIN
KALDIRILMASI: (KANUN NO: 429)
Siirt
Mebusu Halil Hulki Efendi ile 57 arkadaşı, “Şeriye ve Evkaf Vekâleti” (Din
İşleri ve Vakıflar Bakanlığı) ile “Erkan-ı Harbiye Umumiye Vekâleti’nin (Genelkurmay
Bakanlığı’nın) kaldırılması için TBMM’ye bir kanun teklifi sundular. Kanun
teklifinin gerekçesinde, “Din ve ordunun politik akımlarla ilgilenmesi
çok kötülükler doğurur… Türkiye Cumhuriyeti’nin politik kuruluşlarında zaten
sonradan meydana getirilmiş olan Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı ile Genelkurmay
Bakanlığı’nın bulunması uygun olamaz” deniliyordu.
3
Mart 1924’te TBMM, Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı ile Genelkurmay
Bakanlığı’nı kaldırdı. (Kanun No: 429).
429
sayılı kanununla kaldırılan Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı’nın
yerine, Müslümanların inanç ve ibadet işleriyle ilgilenmek ve din kuruluşlarını
yönetmek üzere Başbakanlığa bağlı ”Diyanet İşleri Başkanlığı” kuruldu.
Diyanet İşleri Başkanı, başbakanın teklifi, Cumhurbaşkanının onayı ile
atanacaktı. Ayrıca Başbakanlığa bağlı “Vakıflar Genel Müdürlüğü” kuruldu.
Kaldırılan Genelkurmay Bakanlığı’nın yerine de cumhurbaşkanının
vekili olarak, barışta ordunun emir ve komutası ile görevli, en yüksek askerlik
makamı olmak üzere Genelkurmay Başkanlığı kuruldu. Genelkurmay
Başkanı da Başbakanın teklifi ve cumhurbaşkanının onayıyla atanacaktı.
Genelkurmay başkanı, göreviyle ilgili konularda bağımsız olacaktı.
429
sayılı kanunla, “din” ve “ordu” siyasetten
ayrıldı. Ancak dinin siyasetten tam olarak ayrılması ve devletin tam olarak
laikleşmesi için daha halifeliği kaldırmak, şeri (dini) mahkemelere son vermek, “Devletin
dini İslamdır”, “TBMM, dini hükümleri uygular” maddelerini
anayasadan çıkarmak gerekiyordu. Aynı gün halifelik kaldırılacak bir ay kadar
sonra şeri mahkemeler kapatılacak, 1928’de “Devletin
dini İslam dinidir” ve “Meclis dini hükümleri uygular” maddeleri
anayasadan çıkarılacaktı. Ordu ile siyasetin tam olarak ayrılması için de ordu
komutanlarının aynı zamanda milletvekili olmamaları gerekiyordu. Atatürk,
30 Ekim 1924’te milletvekili olan komutanlardan, ya milletvekilliğini ya
askerliği tercih etmelerini istedi. Cevat Çobanlı Paşa ile Cafer Tayyar Paşa
milletvekilliğini, diğer komutanlar ise askerliği tercih ettiler. Böylece,
Şevket Süreyya Aydemir’in ifadesiyle “Ordu, Mustafa Kemal’in hayatı
boyunca fiilen siyaset dışı kalacaktı.” (Şevket Süreyya Aydemir,
Tek Adam, C. 3, s. 164).
ÖĞRETİMİN BİRLEŞTİRİLMESİ: (KANUN NO: 430)
Manisa
Milletvekili Vasıf (Çınar) Bey ve 57 arkadaşının teklifiyle TBMM’de “Tevhid-i
Tedrisat Kanunu” görüşülmeye başlandı. 3 Mart 1924’te TBMM’de “Öğretim
Birliği Kanunu” kabul edildi. (Kanun No: 430).
430
sayılı kanuna göre Türkiye’deki tüm bilim ve öğretim kurumları Milli Eğitim
Bakanlığı’na bağlandı. Daha önce Din İşleri Bakanlığı’na bağlı veya özel
vakıflarca kurulup yönetilen “medrese ve mektepler” Milli
Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Daha önce Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olan
askeri okular ile Sağlık Bakanlığı’na bağlı olan Darüleytamlar (Yetimevleri) da
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. (Ancak 1925’te askeri okullar yeniden Milli
Savunma Bakanlığı’na bağlanacaktı). Milli Eğitim Bakanlığı, yüksek din
uzmanları yetiştirmek için üniversitede bir İlahiyat Fakültesi kuracaktı.
Ayrıca “imamlık” ve “hatiplik” gibi dinsel
hizmetler için de okullar açacaktı.
Milli
Eğitim Bakanlığı, kendisine devredilen medreseleri kapattı.
Çünkü medreseler yüzyıllardır akla ve bilime kapılarını kapatmıştı. Vasıf Bey,
kapatılan medreselerin ilkokul yapılacağını, medreselerdeki yaşları uygun
öğrencilerin de bu ilkokullara devam ettirileceğini belirtti.
1924’te
medreseler kapatılırken Türkiye’de 479 medrese, buralarda 18 bin öğrenci vardı.
Bunların 12 bini kayıtlı olduğu halde medreselere devam etmiyordu. Buna
karşılık orta dereceli okullarda yalnızca 7 bin, yüksekokullarda ise 3 bin
öğrenci kayıtlıydı.
430
sayılı kanunun 4. maddesine dayalı olarak 1924’te İstanbul Darülfünunu’nda
bir İlahiyat Fakültesi ile değişik il merkezlerinde 29
imam hatip okulu açıldı. İmam-hatip okulları ve İlahiyat Fakültesi
1930’larda -öğrenci yetersizliği- nedeniyle kapatıldı.
430
sayılı “Öğretim Birliği Kanunu” ile “mektep-medrese” ayrımına
son verildi. Daha önce Din İşleri Bakanlığı’na bağlı okullar Milli Eğitim
Bakanlığı’na bağlanarak ve medreseler kapatılarak eğitim öğretim
laikleştirildi. Bu sırada bazı din okullarının açılması ise dönemin kendi
koşulları içinde sosyolojik bir ihtiyaca karşılık vermek içindi. Ayrıca
Türkiye, Lozan’da yabancı okulları kontrol etmeyi başarmıştı. Tevhid-i Tedrisat
Kanunu, bu süreci daha da güçlendirdi.
HALİFELİĞİN KALDIRILMASI: (KANUN NO: 431)
Atatürk,
saltanatı kaldırırken -dönemin koşulları gereği- halifeliğe dokunmadı. 1 Kasım
1922’de TBMM, saltanatla hilafeti birbirinden ayırıp saltanatı kaldırdı. 17
Kasım 1922’de son padişah Vahdettin, “Hayatımı tehlikede hissediyorum!” diyerek
İngilizlere sığınıp ülkeden kaçtı. Bunun üzerine TBMM, Osmanlı hanedan
soyundan Abdülmecit Efendi’yi halife seçti. Ancak halifeliğin
kaldırılması için de en uygun ortam bekleniyordu.
Din
ve orduyu siyasetten ayıran, eğitimi laikleştiren kanunların kabul edildiği 3
Mart 1924 günü, Urfa Milletvekili Şeyh Saffet Efendi ile 53 arkadaşı
Meclise “Halifeliğin Kaldırılması ve Osmanlı Soyundan Olanların Türkiye
Dışına Çıkarılması” hakkında bir kanun teklifi verdiler. Teklifin
gerekçesinde, halifeliğin “hükümet” demek olduğu, “çağdaş
bir hükümetin yanında ayrıca bir halifelik makamına gerek olmadığı” belirtiliyor
ve “Türk milleti kurtuluşu koruyabilmek için gerçeğe uymaktan başka bir
davranışı seçemez” deniliyordu. Meclis görüşmesinin ardından 3 Mart
1924’te halifelik kaldırıldı. (Kanun No: 431).
431
sayılı kanuna göre halifelik kaldırılırken kadın erkek tüm hanedan üyelerinin,
kanunun ilanından itibaren 10 gün içinde Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını terk
etmeleri istendi. Haneden üyeleri vatandaşlıktan çıkarıldı. Hanedan üyelerinin
Türkiye’de gayrimenkul sahibi olmaları yasaklandı. Sürgün edilen hanedan
üyelerine, yol masrafları ve servet derecelerine göre bir defaya mahsus
hükümetin belirleyeceği bedel ödenecekti. Hanedan üyeleri ülke sınırları
içindeki gayrimenkullerini bir yıl içinde elden çıkaracaklardı. Aksi halde
hükümet bunları elden çıkarıp bedelini kendilerine ödeyecekti. Osmanlı
padişahlarının Türkiye Cumhuriyeti arazisindeki bütün malları; sarayları,
kasırları millete geçecekti.
431
sayılı kanunla millet egemenliğinin önündeki iki büyük kayıt ve şarttan biri
-diğeri saltanattı- halifelik kaldırıldı. Böylece Cumhuriyetin laikleşmesi
yolunda çok güçlü bir adım atıldı. Fransız ve Rus devrimlerinin aksine Türk
Devrimi, hanedan üyelerini sadece sürgün etmekle yetindi.
***
Laik
Cumhuriyet’in gerici kuşatmayla karşı karşıya olduğu bu günlerde 3 Mart
Devrim Kanunları’nın 100. yılını çok büyük bir coşkuyla, çok derin bir
farkındalıkla kutlamak gerekir. Türkiye’de ulusal egemenliğin, yurttaşlık
bilincinin, ulus devletin, çağdaş hukukun, özgür aklın, pozitif bilimin,
sanatsal yaratıcılığın, kadın haklarının, din ve vicdan özgürlüğünün,
demokrasinin, uygar yaşamın güvencesi laik Cumhuriyettir; laik Cumhuriyetten
vazgeçmek bütün bunlardan vazgeçmektir. Laik Cumhuriyetten asla
vazgeçmeyeceğiz.
28 Şubat 2024 Çarşamba
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/sinan-meydan/3-mart-devrim-kanunlari-100-yasinda-2180229
********************************************************************************************************
.
3 Mart devrim yasalarımız 100 yaşında
https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/3-mart-devrim-yasalarimiz-100-yasinda-2181655
.
3 Mart Devrimi geri çevrilemez!
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 3 Mart
1924’te üç önemli Devrim Yasası’nı kabul etti.
1) Hilafetin ilgası (kaldırılması)
2) Şeriye ve Evkaf Vekâleti ile
Harbiye Vekâleti’nin kaldırılması
3) Tevhidi Tedrisat (Öğretim
Birliği)
8
Mart: Dinsel mahkemeler kaldırıldı.
30
Mart: Kurtuluş Savaşı sırasında Şeyhülislam Dürrizade’nin Mustafa Kemal ve
arkadaşlarını ölüme mahkûm eden fetvasına karşı 50 müftü ile birlikte Mustafa
Kemal ve arkadaşlarını aklayan fetvayı yayımlayan Mehmet Rifat (Börekçi),
Diyanet İşleri Başkanlığı’na atandı.
Bu adımın Cumhuriyetin ilanından
sadece dört ay sonra atıldığını anımsarsak onun önemini ve anlamını daha iyi
kavrarız.
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/emre-kongar/3-mart-devrimi-geri-cevrilemez-2181513?
.
3 Mart 1924
Anayasamızın 174. maddesi, sekiz
Devrim Yasası’nın korunmasıyla ilgili olup anayasanın ilk dört maddesinden
sonra en önemlilerinden biridir:
“Anayasanın hiçbir hükmü, Türk
toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti’nin
laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılap
kanunlarının, anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan
hükümlerinin, anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz.”
Bu sekiz yasadan 3 Mart 1924 tarihli
olanları, Cumhuriyetin temellerini atmış ve Türkiye’yi laikleştirmiştir:
1) Halifeliğin kaldırılması ve
Osmanlı hanedanı mensuplarının Türkiye dışına çıkarılmasına ilişkin yasa
2) Öğretim Birliği Yasası
3) Şeriye ve Evkaf ve Harbiye
bakanlıklarının kaldırılmasına ilişkin yasa
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ozdemir-ince/3-mart-1924-2181518?
.
Devrim kanunları 100 yaşında -
Türkiye’nin modernleşmesinde dönüm
noktasını oluşturan, laik ve çağdaş bir devlet yapısını esas alan bu
düzenlemeler, sadece Türkiye’nin değil, dünya ülkeleri arasında da öne
çıkıyordu.
Atatürk’ün “Halkı cahil bıraktınız,
milletin gerçek düşmanları sizsiniz” sözleri ile resmiyet kazanan tarikatların
lağv edilmesi, şapka devrimi ve kılık kıyafetin düzenlenmesi, post-Osmanlı
döneminin modernleşme çabalarında da önemli bir örnek teşkil ediyordu.
Dini kurumların kapatılmasıyla
ussallaşma ve dünyevileşme süreçleriyle Türkiye, laikleşmeyi bir devlet
politikası olarak benimseyerek Batılı modernitenin bir parçası haline
geliyordu.
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/devrim-kanunlari-100-yasinda-gulizar-bicer-karaca-2181204