22 Nisan 2022 Cuma

23 Nisan Ulusal Bayramdır

 . 23 Nisan "Ulusal" Bayramdır            

-  23 Nisan 1920 günü ile neler başladı, neler oldu?

ü  İşgalci güçlerin İstanbul'da kapattığı Meclis-i Mebusan, Anadolu'dan seçilen yeni temsilcilerle birlikte buluşarak ilk defa Ankara'da Büyük Millet Meclisi adıyla yeni bir meclis açtı.

ü  Birinci Büyük Millet Meclisi'nin açılışı ile "Türk milletinin iradesini" temsil eden ilk meclis açılmış oldu.

ü  Türk halkının devlet yönetiminde egemenliği ilân edildi.

ü  Bin bir zorlukla Ankara'ya ulaşan milletvekilleri, 23 Nisan 1920 tarihinde Birinci Büyük Millet Meclisi'ni açarak çalışmalarını burada sürdürmeye başladı.

ü  Yeni bir bağımsız Türk Devleti'nin kuruluşuna gidilen ilk adım atıldı.

ü  Halkın desteğini alan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, Milli Mücadele'deki her hamlesinde Meclis'in onayı doğrultusunda hareket etti.

ü  Bu nedenle Türk Kurtuluş Savaşı, kişilere bağlı olmayan tamamen halk desteğiyle gerçekleşen bir "Bağımsızlık Hareketi" olarak dünya tarihte özel bir yere sahiptir.

ü  Mustafa Kemal Atatürk'ün askeri zekası ve İsmet İnönü'nün siyasi dehası sayesinde halkın kararlı duruşu ve desteği ile

ü  işgalci güçler vatan topraklarından temizlendi.

ü  29 Ekim 1923 tarihinde yeni Türkiye devleti tam bağımsız "Türkiye Cumhuriyeti" olarak ilan edildi.

ü  Türk Devletinin geleceğinin güvence içerisinde ve sağlam temeller üzerinde oturuyor olması için bugünün çocuklarına çok önem verilmesi ve onların çok iyi eğitim alması gerektiğini kabul ettik.

ü  Atatürk diyor ki:

ü  "Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da millî egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir."

ü  "Yeni Türk Devleti'nin başında hiçbir kişi ya da güç, başka bir makam yoktur, var olan tek güç ulusal egemenliktir" diyerek bu durumu tüm dünyanın bilmesi istenildi.

ü  Ulusun kurtuluşu ve birliği, bağımsızlığı ve bütünlüğü için verilen Kurtuluş Savaşı'nda başarıya ulaşıldığını ve bunun ardından kurulan yeni devlete hepimizin birlikte sahip çıkacağını kavradık.

ü  Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk adımı olan meclisin açılışı ile ilk devrim yapıldı.

ü  Kalkınan, çağdaş ve ileri bir ülke olabilmek için yapılacak her türlü yeniliklere, atılımlara Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde inançla ve sevinçle, gururla katılan bir halk olarak dayanışmayı, mücadele etmeyi öğrendik.

ü  Hiç yoktan var edilen bir ülke durumundan teknolojide, sanayide, bilimde, eğitimde, kültürde ve toplumsal kalkınmada, ekonomide yeni girişimler, yeni yatırımlar yapabileceğimizi ve bunları başka güçlerin elinde tutsak olmadan yapabileceğimizi kanıtladık.

ü  Bir halk olmayı bir ulus olmayı birlikte bir güç olmayı, özgür ve bağımsız bir devlet olabileceğimizi kavradık, anladık ve bunları kanıtladık.

.    23 Nisan günü Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kabul ediliyor.

.  "23 Nisan", 1921'de çıkarılan 23 Nisan'ın "Milli Bayram Addine Dair Kanun" ile, Türkiye'nin ilk ulusal bayramı olmuştur.

.  1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasıyla 1 Kasım, Hâkimiyet-i Milliye Bayramı (Ulusal Egemenlik Bayramı) olarak kabul edilmiştir.

 

.  23 Nisan'ın Çocuk Bayramı olarak kutlanışı 23 Nisan 1927'de Atatürk'ün himayesinde başlamış, Cumhurbaşkanlığı Bandosu çocuklar için konser vermiş ve Ankara'da çocuk balosu düzenlenmiştir.

.  1928 yılında Dr. Fuat (Umay) Bey'in teklifiyle daha geniş içerikli bir program hazırlanmış, ilanlar verilmiş, "halk" davet edilmiş, "çocuk alayları" oluşturulmuş, yarışmalar ve geziler düzenlenmiştir.

.  1929'daki 23 Nisan'dan önce Himaye-i Etfal Cemiyeti 23-30 Nisan haftasını çocuk haftası olarak duyurmuş, etkinlikler çoğaltılarak bir haftaya yayılmıştır. Asıl bayram yine 23 Nisan'da kutlanmış, çocuk balosu yine Atatürk tarafından himaye edilmiştir.

.  23 Nisan 1933'de Atatürk yeni bir gelenek başlattı. O sabah çocukları makamında kabul edip, onlarla sohbet etti.

.  1933'te artık Çocuk Bayramı devlete de mal olmuştu.

.  1935'te bayramlar ve tatil günleriyle ilgili yasa değiştirilmiş ve "23 Nisan Millî Bayramı"nın adı "Millî Hakimiyet Bayramı" haline getirilmiş, böylece 1 Kasım Hakimiyet-i Millîye Bayramı ile 23 Nisan Millî Bayramı birleştirilmiştir.

.  1970'li yıllarda artık 23 Nisan Çocuk Bayramı tüm ulustan katılım alan bir bayram halini almıştı.

.  1975'ten itibaren TRT de programlarıyla destek vermişti.

.  1979'da resmî Millî Hakimiyet Bayramı törenlerine çocukların da katılmasına karar verilmiş, 1980'de de "Çocuk Parlamentosu" oluşturulmuştur.

.  Bayramın en son şeklini alışı ise 1981'de gerçekleşmiştir. Darbe döneminde Millî Güvenlik Konseyi bayramlar ve tatillerle ilgili kanunda yaptığı değişiklikle o güne kadar kanunen adı konmamış bir şekilde kutlanan bayrama "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" adını vermiştir

.  23 Nisan geldiğinde bayram Türkiye Cumhuriyeti devleti erkanının başta Anıtkabir olmak üzere çeşitli Atatürk anıtlarında yaptıkları resmî törenlerle başlamaktadır.

.   Bu törenlerde İstiklâl Marşı okunur ve saygı duruşunda bulunulur.

.   23 Nisan günü Türkiye'de resmî tatil günüdür. İlköğretim öğrencilerine 24 Nisan günü de tatildir.

.   Ulusal egemenliğin ne denli          "önemli" ve "vazgeçilmez" olduğunun bilincini taşıyan bu tarihsel gün tüm ülkede törenlerle "topluca" bir "ulusal bayram" olarak sevinçle kutlanmalıdır.

.   Saltanatın kaldırılışının ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu gerçekleştiren, TBMM'nin açılışının kabul edildiği bugün tarihsel olarak çok önemlidir.

.   Egemenliğin padişahtan alınıp halka verilmesinin kabul edildiği, ulusal egemenliğin ilk kez önem kazandığı bugünün kutlanması amacını taşıdı.

.  Geleceğin en önemli varlığı olacak olan çocukların yurt ve ulus bilinciyle yetişmesi istenildi.

.  Çocuklarımız kendi yurtlarından, tarihlerinden yeni bir devletin kuruluşundan sevinç ve onur duyması düşünüldü.

.  Öz güveni yüksek, başarılı ve çağdaş kuşakların hem kedilerine, hem de ulusal değerlerine sahip çıkacak, sevinecek çocuklar, genç kuşaklar olsun istenildi.

.  Sevinçle, coşkuyla, gururla kutlayacakları bir "ulusal bayramları" olsun, cumhuriyete, Türk devletine sahip olsunlar, birlik ve beraberlik duygusuna katılsınlar istenildi.

.  Tüm çocuklar birlik olsunlar, okullarıyla, öğretmenleriyle birlikte daha önce hazırlıklar yapsınlar, şiirler öğrensinler, şarkılar, türküler, halk dansları hazırlasınlar istenildi.

.  Küçük çocuklar için renkli, hoş ve süslü giysiler dikildi, birlikte geçiş, yürüyüş, danslar hazırlandı, törende her biri ayrı, ayrı geçit yaptılar.

.  Bayram günü kentin en önemli meydanında, stadyumlarda tüm halk gelip bu güzel ulusal bayramı törende birlikte izlediler ve kutladılar.

.  Bayram kutlaması sırasında günün, bayramın tarihsel önemi üzerinde güzel açıklamalar, konuşmalar yaptılar.

.  Kentin önde gelenleri, yöneticileri bayram üzerinde güzel konuşmalar yaptılar.

.  Çeşitli okullar bayram için kendi öğrencileri için çok değişik çalışmalar hazırladılar ve bayram programı içerisinde, bayram töreninde sundular.

.  Anneler, babalar çok büyük sevinçlerle, büyük onur içerisinde kendi çocuklarını izlediler.

.  Halk bu "ulusal bayramı kutlama törenini" büyük ilgi ve sevinçle izledi ve bir kez daha ülkenin kurtuluşu ve yeni bir devletin kuruluşu üzerinde gurur duyup, geleceğe güvenle bakmak istedi.

.  Yıllarca bu ulusal bayramımız için çok güzel törenler düzenlendi ve halk her zaman coşkuyla katıldı.

.  Kentlerin kaymakamları öğrencileri kabul etti ve "Bugünün küçüğü olan sizler çok iyi yetişeceksiniz ve büyüdüğünüzde bu yerlere sizler geleceksiniz." diyerek koltuğunu bir çocuğu verdi ve onu kaymakam olmuş gibi gösterdi…

.  Yeni uygulamaya konulan yönetmeliğe göre, önceki yıllarda uygulanan koltuk devri uygulamasına son verilmiş.

.  Geleceğimizin güvencesi olan bugünün çocukları öz güvenli, bilinçli birer yurttaş olmalıdır istiyoruz.

.  Ulusal bayramları tüm yurtta coşkuyla, sevinçle ve birlikte kuşaklar boyu kutlamak bir gurur kaynağı olarak hoş anılar da yarattı.

.  Son yıllarda bu geleneksel ve akılcı "ulusal bayram kutlama törenleri" yerine tamamen bambaşka ve birbiri ile hiçbir birlikteliği olmayan "eğlence"ye yönelik farklı etkinliklerle "bayram" kutlamaya kalktılar.

.  Sokaklarda, çarşılarda, sokaklar arasında, meydanlarda… farklı yerlerde ve bir "ulusal" bayram kutlama töreni dışında çalışmalar yapılmaya çalışılıyor.

.  Bir de değişik ülkelerden çocuk ekiplerini de etkinliklere katmak, danslar, müzik sunumları ile bir şenlik, bir eğlence uygulaması yapmak istediler.

.  "Ulusal egemenliği" kutlamak ve yurttaş olarak da kavrayabilmek için yasalarla kabul edilmiş olan "ulusal bayram" daha da bir anlam ve sevinç kazansın diye çocuk bayramı olarak da "birlikte tören içerisinde" kutlamak istenilmişti.

.  Çocukların eğlence türü, danslı, şarkılı farkı biçimlerle etkinlikler içerisinde bulundurulması hiç de bir "ulusal bayram töreni" değildir.

.  Neden, nasıl oldu da, hangi amaç ve düşüncelere dayanarak, hangi hedeflerle TOPLU "ulusal bayram töreni" tamamen kaldırılmıştır.

.  Okullarda, sınıflarda kendi içlerine yönelik yapılan bayram programları ve kutlamaları bir ulusal birliği ve bütünlüğü sağlamamaktadır.

.  Okullar, sınıflar bayram haftası içerisinde yine bayramı kutlayabilirlerse de asıl olan o kentte halk ile birlikte toplu bayram törenlerinin olmasıdır.

.  Ancak böylelikle bir ulusal birlik ve bütünlük gösterilebilir ve de sağlanılabilir.

.  Ulusal bayram kutlamalarını, düşünen, irdeleyen, sorgulayan bir bakış açısına ne denli çok gereksinim duymalıyız…. öne çıkarmalıyız…

.  Ulusal bayramlar yeniden tüm halkla birlikte törenler düzenlenerek kutlanmalıdır.

.  Türkiye Cumhuriyeti'nin temel kuruluş ilkeleri ve ulusal değerler üzerinde uygulanmak istenilen değişik algı operasyonları, halkın düşünce ve davranış biçimlerine çok etki yapmaktadır.

.  Bir ulus devlet olarak, Türkiye cumhuriyetinin kuruluş ilkelerine ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği hedeflere ve yola yeniden sahip çıkmalıyız.

.  Yasalarla kabul edilmiş ulusal bayramlar yine "bilindiği, kabul edildiği amaçları ile" geleneksel anlamda kutlanıldığı, halkla, okullar ve öğrencilerle "topluca kutlanan törenler" yaşama geçirilmelidir.

.  Bilinçli, öz güvenli, bağımsızlıktan ve özgürlükten yana, çağdaş yurttaşlarımız olsun istemeliyiz.

.  Çocuklarımız da en küçük yaşlardan bu yönde eğitilmelidirler.

"Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı tüm anlamı ve önemi ile hepimize kutlu olsun!"

.   Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 23.04.2022

 

Egemenlik ve Bağımsızlık

 "Egemenlik ve Bağımsızlık"       

- Ulusal Egemenlik ve Ulusal Bağımsızlık Birbirinden Ayrılmayan İki Temeldir!

·       Güçlü bir devletin varlığını ve devamlılığını öngören Atatürk’e göre, Türk Devleti’nin dayandığı esaslar, tam bağımsızlık ve kayıtsız şartsız ulusal egemenliktir.

·       Atatürk tam bağımsızlığı, “siyasî, malî, ekonomik, adlî, askerî, kültürel, kısaca her hususta bağımsızlık ve serbestlik” olarak tanımlar.

·       Atatürk’e göre tam bağımsızlığın ve ulusal egemenliğin gerçekleşmesi de ulusal ekonomik güce de bağlıdır.

·       Atatürk’e göre, şimdiye değin milletimizin başına gelen tüm felaketler kendi talihini ve geleceğini başka birisinin eline bırakmasından kaynaklanmıştır.

·       Atatürk’e göre:

- “Bu kadar acı tecrübeyi geçiren milletin, bundan sonra egemenliğini bir kişiye vermesi kesinlikle mümkün olmayacaktır. Milletimiz, hiç kimsenin iznine gerek görmeden ve müsaade etmeyenlere karşı isyan ederek, Milli egemenliğini almış ve öylece kullanmıştır. Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar yok olur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.”

·       Atatürk şöyle diyor:

- “Kuvvetliyiz, ordularımız kuvvetlidir. Ordularımızı yaratan, ordularımızı vücuda getiren milletimiz kuvvetlidir. Bu milleti yaşatan bu vatan sonsuz doğal zenginliklere ve verimliliğe sahiptir, kuvvetlidir. Fakat efendiler, bu kuvvetlerin üstünde bir kuvvetimiz vardır ki, o da milli egemenliğimizi idrak etmiş ve onu doğrudan doğruya halkın eline vermiş, halkın elinden tutmuş ve tutabileceğimizi gerçekten ispat etmiş olmaktır.”

·       Atatürk’e göre:

- “Türk milleti yeni bir iman ve kesin bir milli azim ile yeni bir devlet kurmuştur bu devletin dayandığı esaslar “Tam bağımsızlık” ve “kayıtsız şartsız milli egemenlik”ten ibarettir. Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu milli egemenliktir. Milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir... TBMM ve bunun hükümetinin milletten aldığı direktif tam bağımsızlık ve kayıtsız şartsız milli egemenlik ilkelerine dayanarak, memleketi bayındırlaştırmak ve milleti zengin, varlıklı ve mutlu kılmaktır. Milli egemenlik düşmanlığı, üstün bir yeri, değeri ve şerefi olan bir milletin her şeyini bir anda yok etmeyi amaçlayan suçtan başka bir şey değildir.

·       Atatürk:

- “Benim gayem, Türkiye’de, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde millet egemenliğini güçlendirmek ve ebedileştirmektir” diyordu.

·       Bu sözler de Mustafa Kemal Atatürk’e aittir:

- “Millet işlerinde meşruiyet, ancak millî kararlara, milletin eğilimlerine dayanmakla elde edilir. Meclis nazariye değil, bir gerçektir. Önce Meclis, sonra ordu. Milletin azim ve kararı, yüz binlerce insan ve milyarlarca para demek olan orduyu yaratacaktır”.

·       1930’da Atatürk şöyle diyor:

- “TBMM’“de ve millete açık olarak millet işlerinin açıkça tartışılması ve iyi niyetli kişilerin ve partilerin görüşlerini ortaya koyarak, milletin yüksek menfaatlerini aramaları benim gençliğimden beri aşık ve taraftar olduğum bir sistemdir... Bundan dolayı büyük mecliste yeni bir partinin faaliyete geçerek millet işlerini serbestçe münakaşa etmesini cumhuriyetin esaslarından sayarım.”

  • Bütün şu sözler Atatürk’ündür:

- “Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve izmihlal vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir”... -

- “Biz Türkler tarihimiz boyunca hürriyet ve bağımsızlığa sembol olmuş bir milletiz”...

- “Hürriyetten doğan bunalımlar ne kadar büyük olursa olsun, hiçbir zaman, fazla baskının sağladığı sahte güvenlikten daha tehlikeli değildir.”...

- "Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük atalarının en kıymetli miraslarından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. Bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın meydana gelebilmesi ve devam ettirebilmesi, mutlaka o milletin hürriyet ve istiklaline sahip olması ile mümkündür.”


 

YAŞASIN 23 NİSAN!

 .  YAŞASIN 23 NİSAN!               

.    Yarın 23 Nisan…

Hepimizi kaynaştıracak ulusal bayramlar zincirinin ilk halkası…

23 Nisan 1920’de ulus, kendi istenciyle egemen olduğunu kanıtlayarak, büyük millet meclisini topladı.

Ulusal bayramlar zincirinin ilk halkası…

Öyle ya, o gün başlayan yolculuk, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle sonuçlanacak; ardından da toplumsal temelde köklü devrimlere başlanacaktı…

23 Nisan 1920’de ulus, kendi istenciyle egemen olduğunu kanıtlayarak, büyük millet meclisini topladı.

İş o noktaya gelmişti ki; artık ne saltanatın dediklerinin önemi vardı, ne halifelik makamının…

Ulus, kendisi için idam fermanlarını yazanlara ve buna dinen fetva hazırlayanlara karşı öyle bir duruş sergiledi ki:

-"Hey, dur bakalım dur!

Sen kim oluyorsun ki?

Yedi bin yıllık tarihim var benim…

Köklerimde Oğuzlar, Bilge Kağanlar, Dede Korkutlar, Sultan Alparslanlar, Fatihler; Kanuniler var benim!

Dur bakalım dur, çekil aradan!

Sen kim oluyorsun ki?

Tahtlar, taçlar uğruna koca bir ulusu tarihin çöplüğüne atamazlar; sen de ona aracı olamazsın. Bana bunu reva görenler için de diyorum ki ‘İşte ben varım’…

Meydanlardayım.

Ya ölüm, ya kalım davasıdır artık bu…

Savaşsa ölümüne savaş…

Madem beni tarihten silmek istiyorsunuz uygarlık, hak, hukuk ve adalet adına; ey emperyalizm, savaştan başka yolu yok bunun…

Büyük bir hesaplaşma olmadan, benim tarihsel varlığıma son veremezsin.

Bunu istiyorsan, son bir hesaplaşmaya da hazır ol!

İşte giydim kefenimi ortadayım; buyur gel, savaşsa savaş...

Ya bağımsızlık, ya ölüm!”

Onun bu haykırışı karşısında, onu o zamana değin küçük görüp aşağılayanların yapacağı ne vardı ki?

Ancak ihanet edercesine, ulusun üzerine ordularını sürebilirlerdi.

Sürdüler de…

Ali Galipler, Anzavur Ahmetler orada burada kışkırtılan insanların kütleler halinde çıkardığı iç ayaklanmalar…

Derken Hilafet Orduları; Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının öldürülmelerinin “dinen vacip”; yani dinsel bir görev olduğuna ilişkin fermanları…

Bütün bu kötülükler, yollara döküp, Anadolu’yu kasıp kavurmaya başlamıştı bile…

Kardeşin kardeşle kavgasına göz yumacak kadar davayı bel altına indirmeyi başarmıştı emperyalizm…

Binbaşı Noel bununla yetinmiyor; doğuyu batının üzerine kışkırtarak, iç savaşı daha da cehennemi bir boyuta ulaştırmak için çırpınıyordu.

Kışkırtıcı ajanlar, casuslar, işbirlikçiler ve bozguncular sarmıştı her yanı…

Tek bir hedefleri vardı; meclisi dağıtmak, Mustafa Kemal’i ipte sallandırmak; ulusun iradesini ortadan kaldırmak…

Ulus, bir ölüm savaşına girerken, ona tepeden bakanlar onu “sürü” olarak görüyorlardı.

Ulus sürüyse, kendilerinin de “çoban” olduğunu düşünüyorlardı.

Kendileri yoksa başsız ve çaresiz ulusun hiçbir şey yapamayacağını söylüyorlardı.

Ulusun yanında durmak yurtseverlik, emperyalizmin ateşine odun taşımak ihanetti.

Ancak, hayır!

Ulus tarih sahnesinde yerini aldı ve haykırdı:

-"Ben varım, ben!”

Ve hiç beklenmedik bir anda ulus şahlandı.

O artık çağlayandı; bendine sığmayacak kadar büyük bir nehirdi…

Seylap olmuş, içindeki bütün kötücülleri arındırarak temiz bedeninden, tarih önünde Misak-ı Milli sınırları içinde yayılıyordu.

Bu gücün karşısında kimse duracak gibi değildi.

Ulus tarihin bu kritik evresinde, nice ulusal kahramanları yaratmayı başarmıştı.

Ve Atatürk de Türk Ulusu’nun bağrından çıkan basit bir birey olarak, bunlardan yalnızca bir tanesiydi.

Ortam hazırdı; iklim koşulları oluşmuş ve maya tutmuştu.

Bu mayayı ve kıvamı yakalayan ulus bıkmadı, korkmadı, çekinmedi, irkilmedi ve yedi düvelle savaştı.

Ya yok olacaktı, ya başaracaktı…

Ve başardı.

Ordusu için ulus, varını yoğunu ortaya koymuştu:

1922 yılının 9 Eylül'üydü.

O gün İzmir’e Türk Orduları ve Yüzbaşı Şerafettin, göğsünden çıkardığı kanının bulaştığı al bayrağı iki arkadaşıyla birlikte (Teğmen Hamdi ve Ali Rıza) İzmir Hükümet Konağı’na astı.

Yaralı haliyle O, bayrağına bulaşmış al kanına bakarak şunları söylüyordu:

“Al bayrağıma, kanım bulaşmış. Ağlıyorum. Şimdide gözyaşlarım bulaşıyor. Öpüyorum, Öpüyorum, Öpüyorum. Ölsek ne gam! İzmir’e ilk ulaşan bizlerdik ya!”

Sanki rüzgarın oğullarıydı onlar…

Türk Ulusu, yedi bin yıllık tarihinden gelen güçle büyük bir rüzgar olmuş; savurmuştu çocuklarını bağrından çıkarıp o şanlı hedefe doğru.

Ve rüzgar olup, Anadolu bozkırlarını, o sıcakta, o zor koşullarda dokuz günde aşarak ve aynı zamanda savaşarak, İzmir’e ulaşmışlardı.

Çünkü, Gazi Mustafa Kemal Paşa, 30 Ağustos 1922’den sonra, ünlü buyruğunu vermişti:

-“Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!”…

O ordular; Türkiye Büyük Millet Meclisinin ordularıydı…

O başkaldırışın başında, meclis bulunuyordu.

Atatürk bile meclisin buyruğundaydı.

Çünkü meclis çalanın, çırpanın; millete yalan söyleyenlerin, beyin uyuşturmayı hüner sayanların yeri değildi ki?

Doruk Bey vardı örneğin.

Düşman Sakarya Savaşı’nda Ankara önlerine geldiğinde; Ankara’nın boşaltılmasını önerenlere;

-“Biz buraya ölmeye geldik!.. Kaçmak da ne?” diyordu.

Ve Fevzi Paşa düşmanın ölümüne ilerleyişine bakıp tanıyı çoktan koymuştu:

-“İlerleyen düşman, mezarına geliyor”.

Atatürk ise Hacianestis’ya sesleniyordu:

-“Hey, Hacianestis; gel de ordularını kurtar!”

Bugün kimileri 23 Nisanı küçümsüyor; çarpık çurpuk, kazınmış, artık hallerine bakmadan.

Varoluşlarının en büyük nedenlerini yadsımayı demokratlık sayıyorlar.

Nereden çıktı bunlar; neyi, kimi temsil ediyorlar, anlamak güç.

Derin, derin tarih yazıyorlar, övünerek…

Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’yı, o büyük kalkışmada, vuruşmada, tarihsel hesaplaşmada saygıyla anmalarını beklemiyoruz artık da; bir tavuk kümesine saklanacak kadar korkak gösterecek üslup kullanmaktan geri kalmıyorlar.

Hatta çıktılar; Atatürk’ün 23 Nisan’ı Türk çocuklarına bayram olarak armağan etmediğine kadar götürdüler iftiralarını…

Himaye-i Eftal Reisi’ne bağlayıverdiler işi…

Devletin başında Cumhurbaşkanı ve yürütme erkinin başında Atatürk varken; Çocuk esirgeme kurumu başkanının böyle bir iradesi nasıl olabilir?

Düşüncesi varsa da Himaye-i Etfal Cemiyeti başkanının; o günün bayram olmasını sağlayan kim ey saftirikler?

Benim, senin, onun; hepimizin ne düşünceleri var.

Biz düşünüyoruz diye, her düşündüğümüz şeyi gerçekleştirebilecek yetki ve görevlerimiz mi var?

Tarihe nasıl bu kadar şaşı bakıyorsunuz; kör oldunuz artık kör!

Siz kimsiniz, nereden çıktınız; kime hizmet ediyorsunuz; davanız ne?

Ancak, gerçek değişmiyor ki!

Gerçek olduğu kadar gerçektir.

Halep orda ise, Arşın da buradadır.

Yalan, gerçeğin yüzüne vurulduğunda, o çirkin haliyle ne kadar orada kalabilir ki?

Tek bir belge koyabildiler mi; Vahdettin’in ulusal mücadeleye yardım ettiğine ilişkin?

Koyamazlar…

Çünkü yalan üzerine, doğrunun binası yapılamaz…

Güneş balçıkla sıvanmaz.

O nedenle diyoruz ki:

Yaşasın Millet; soylu ve asil Türk Milleti;

Yaşasın onun tek tecelligahı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi;

Yaşasın Türk Ordusu;

Ve yaşasın, bütün bunları bize doğuşumuzda, varoluşumuzda, yarınlarımızda tek önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk…

Yaşasın Aydınlık Türkiye…

Çok işimiz var daha, Çok!

.   Prof. Dr. Kemal Arı,  22.04.2022    .

 

 

TÜRKÜM DİYENE

. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Bu sözden neler anlamalıyız? "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu...