Türkiye
Cumhuriyeti Anayasalarında Laiklik
Prof.
Dr. Temuçin F. ERTAN
Anayasa,
bir devletin en üst yasasıdır.
Türkiye
Cumhuriyeti'nin politika geçmişini yansıtan dört anayasada (1921, 1924, 1961 ve
1982 Anayasaları) devletin kuruluşunu, kurumlarını ve işleyişini görmek
mümkündür.
Bu
anayasalarda Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerleri, açık ya da örtülü bir yer
almıştır. Laiklik de bu temel değerlerden biridir.
1921
Anayasası bir tarafa bırakılırsa, diğer anayasalarda laiklik, devletin temel
niteliğini ve yurttaşlar arasındaki eşitliği ifade ederken, diğer yandan yol
gösterici, koruyucu ve çağdaşlaştırıcı bir içerik taşımaktadır.
"Türkiye
Cumhuriyeti Anayasalarında Laiklik" konulu bu çalışmanın dayandığı iki ana
öğe vardır. Birincisi anayasa, ikincisi ise laikliktir. Bu açıdan öncelikle bu
iki öğenin en geçerli tanımlarını yapmakta fayda vardır.
Anayasa;
bir devletin temel yapısını, yönetim biçimini, temel organlarını, bunların
birbiri ile olan ilişkilerini, bireylerin devlete karşı, devletin bireylere
karşı olan hak ve görevlerini düzenleyen en üstün yasa olarak tanımlanabilir.
Laiklikle
ilgili olarak ise pek çok tanım yapılmakla birlikte, Türk Dil Kurumu'na ait
Türkçe Sözlük'teki açıklamalara dayanmakta yarar görülmüştür.
Buna
göre laiklik, laik olma durumu; devlet ve din işlerinin ayrılığı; devletin, din
ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olmasıdır.
A.
Afetinan tarafından derlenen, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk'ün El
Yazıları adlı eserde ise Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal
Atatürk, laiklikle ilgili şu ifadelere yer vermiştir:
-
"Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dini yoktur. Devlet idaresinde bütün
kanunlar, nizamlar ilmin çağdaş medeniyete temin ettiği esas ve şekillere,
dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve tatbik edilir. Din telâkkisi vicdanî
olduğundan, Cumhuriyet, din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ve
siyasetten ayrı tutmayı, milletimizin çağdaş ilerlemesinde başlıca muvaffakiyet
etkeni görür."
Türkiye
Cumhuriyet anayasalarında, Kemalizm ya da Atatürkçülüğün ciddi bir şekilde
yansımaları bulunduğu için, Atatürk'ün laikliğe bakışının aktarılması
anlamlıdır.
Kurucu
ideolojinin laiklik boyutunun, bizzat kurucunun kendisinden aktarılması, Türkiye'nin
yasal çerçevede laiklik algılamasını göstermesi açısından önemlidir.
Amaç
Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarındaki laikliği ortaya koymak olduğu için,
laiklik ilkesinin felsefi temellerine ve tarihi gelişimine değinilmemiştir.
1982
Anayasasının başlangıç kısmında, 3.10.2001 tarihinde yapılan değişiklikle
-
"Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve
ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin,
Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında
korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din
duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle
karıştırılamayacağı;" şeklinde bir ifade eklenmiştir.
Cumhuriyetin
niteliklerinin sıralandığı 2. madde
-
"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı
içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk
Devletidir" ifadeleriyle düzenlenmiştir ve aynı maddeye 1961 Anayasasında
yer alan millilik ilkesinin yerine "Atatürk milliyetçiliğine bağlı"
ifadesi eklenmiştir. Böylelikle bu maddedeki laiklik ilkesi yerini korumuştur.
Değiştirilemeyecek
hükümlerin yer aldığı 4. maddedeki
-
"Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu
hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü
maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez"
şeklindeki hükümle, 2. maddede yer alan laik nitelik de korunan temel değerler
arasında gösterilmiştir.
Yine
kanun önünde eşitliği düzenleyen 10. maddede herkesin, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu vurgulanmış ve 1961
Anayasasındaki durum korunmuştur. Bu madde aynen şu şekildedir:
-
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
1982
Anayasasının belki de en fazla tartışılan maddesi 24. maddedir. Din ve vicdan
hürriyetinin düzenlendiği ve cümlenin başında
-
"Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse,
ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini
açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve
suçlanamaz " şeklindeki ifade ile laiklik açısından bir güvence gibi
görünen bu maddede yer alan "Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin
gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve
orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun
dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de
kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır" şeklindeki ifadeler bazı kesimler
tarafından laikliğe aykırı olarak görülmekte ve tepkilere yol açmaktadır.
Eğer
laiklik ilkesini, Atatürk ilke ve İnkılâplarının temel dayanağı olarak
görürsek, Anayasada, Atatürkçülüğe yapılan vurgularda da laikliğin örtülü veya
açık olarak yer aldığını kabul etmek durumundayız. Eğitim ve öğrenim hakkı ve
ödevinin düzenlediği 42. maddenin üçüncü fıkrasında yer alan;
-
"Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş
bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.
Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz" şeklindeki ifade
ile gençliğin korunmasını düzenleyen 58. maddenin birinci fıkrasındaki
-
"Devlet, istiklâl ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müspet
ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı
yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır" hükmünü buna örnek
olarak gösterebiliriz.
1982
Anayasasının siyasal partilerle ilgili olarak, parti kurma, partilere girme ve
partilerden ayrılmayı düzenleyen 68. maddede yer alan
-
"Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin
bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına,
eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik
Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya
herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç
işlenmesini teşvik edemez" şeklindeki ifade laiklik açısından ciddi bir
güvence olarak algılanabilir.
1982
Anayasasında da, 1961 Anayasasında olduğu gibi milletvekillerinin and içme
metinlerinde laik bir içerik görmek mümkündür. 81. maddede yer alan ve
milletvekillerine ait olan and metni
-
"Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez
bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun
üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına
bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı
içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması
ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde
namusum ve şerefim üzerine and içerim" şeklindedir.
103.
maddede ise Cumhurbaşkanını, görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi
önünde içeceği andın metni yer almaktadır.
-
"Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve
milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini
koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve
inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve
refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve
temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye
Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi
tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk
Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine and içerim"
şeklindeki metnin, 1961 Anayasasına göre en büyük farkı laik Cumhuriyet vurgusunun
yapılmasıdır. Hatırlanacağı gibi, 1961 Anayasasında Cumhurbaşkanının and içme
metninde laiklikle ilgili herhangi bir ifade bulunmamaktadır.
1982
Anayasasının 136. maddesinde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın durumu ele
alınmıştır.
-
"Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi
doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe
dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri
yerine getirir" şeklinde düzenlenen bu maddede de, 1961'den farklı olarak,
laiklik ilkesine değinilmiştir.
1961
Anayasasında yer alan devrim kanunlarının korunmasıyla ilgili hüküm 1982
Anayasasında da yerini korumuştur. İnkılâp kanunlarının korunmasıyla ilgili
174. madde şöyledir:
-
"Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin
üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma amacını
güden, aşağıda gösterilen inkılâp kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul
edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu
şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz:
1982
Anayasasında çeşitli geçici hükümler de bulunmaktadır. Cumhurbaşkanlığı
Konseyinin görevleri sıralanırken, ifade edilen
-
"a) Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilerek Cumhurbaşkanlığına
gönderilen, Anayasada yazılı temel hak ve hürriyetlere ve ödevlere, lâiklik
ilkesine, Atatürk inkılâplarının, millî güvenliğin ve kamu düzeninin
korunmasına, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumuna, milletlerarası andlaşmalara,
dış ülkelere silahlı kuvvet gönderilmesine ve yabancı kuvvetlerin Türkiye'ye
kabulüne, olağanüstü yönetime, sıkıyönetim ve savaş haline dair kanunlar ile
Cumhurbaşkanınca gerekli görülen diğer kanunları Cumhurbaşkanına tanınan onbeş
günlük sürenin ilk on günü içinde incelemek;"şeklindeki hükümde de geçici
de olsa, yine laikliğe bir vurgu yapılmıştır.
1982
Anayasasındaki din ve laiklikle ilgili hükümler incelendiğinde, bu kavramların,
devletin niteliğini ortaya koyma, temel kurumların yapısını belirleme ve
kısıtlamalarda ölçü oluşturma anlamında kullanıldığı görülmektedir.
Sonuç
olarak Türkiye Cumhuriyeti anayasalarında laiklik ve dinle ilgili hükümlerin
yer almasının beş temel nedeni olduğu söylenebilir.
1-Devletin
niteliğini açıklamak ve tanımlamak (Nitelik)
2-Yurttaşlar
arasındaki eşitlik anlayışını güçlü kılmak (Eşitlik)
3-Başta
yasama organı olmak üzere, yürütme ve yargı organlarının yetkilerini
kullanmaları sırasında dayanak ve yol gösterici olmak (DayanakRehber)
4-Devleti
korumak amacıyla getirilen sınırlamaların ölçüsünü belirlemek (Sınırlama)
5-Çağdaşlaşma
çabalarını sürekli kılmak (Çağdaşlaşma)
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/20583