. ATATÜRK VE SANAYİ DEVRİMİ
. DIŞA BAĞIMLI EKONOMİDEN ÜRETEN TÜRKİYE’YE
Kurtuluş
Savaşı’ndan çıkmış, ekonomisi dışa bağımlı, sanayi devrimini ıskalamış ve
üretemeyen bir Osmanlı’dan sadece 4 fabrika alan Türkiye Cumhuriyeti, milli bir
anlayışla yürüttüğü ekonomik kalkınma çalışmaları sonucunda 46 fabrika kurarak
ve ithalatı büyük oranda azaltarak Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının
temellerini attı.
Bir
ülkenin bağımsızlığının temeli, kuşkusuz ekonomik gücü.
Bu güce sahip
olmak ise üretmekten geçiyor.
- “Bağımsızlık
benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin ilk yıllarında,
Osmanlı’dan devraldığı ekonomik enkaza rağmen gerçekleştirdiği sanayi
devrimiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının temellerini attı.
Türkiye
Cumhuriyeti, 100 yıllık tarihi ile nispeten genç bir ülke.
Osmanlı
Devleti’nden bir enkaz devralan, imkânsızlıklar içerisinde büyük bir Kurtuluş
Savaşı mücadelesi vererek bağımsızlığını kazanan ülkenin ikinci savaşı,
kuşkusuz kalkınma alanında oldu.
Üretmeyen,
dışa bağımlı ve borçlu Osmanlı’nın mirasını, üzerine büyük bir savaş sonrası
devralan genç cumhuriyet, büyük bir sorumlulukla karşı karşıyaydı.
Mustafa Kemal
Atatürk ve arkadaşları, halkın büyük fedakârlıklarıyla kurmuş oldukları yeni
cumhuriyeti ayağa kaldıracak kararları hızlıca almak, uygulamak ve çok çalışmak
zorundaydı.
Güçlü ve sarsılmaz
bir temel atmak, gelecek nesillere refah içinde yaşayacakları bir Türkiye
bırakmak hayaliyle çalışıyorlardı. Hedefleri büyük, yükleri ağırdı.
Sanayi devrimini ıskaladı
Aslında,
Türkiye’nin sanayileşme çabaları, iki asırdan fazla bir zamana yayılıyordu.
Genç
Cumhuriyet, Osmanlı’dan bir enkaz devralsa da, sanayileşme fikri bu topraklarda
19’uncu yüzyılın başında, Tanzimat ve Aydınlanma hareketlerine paralel olarak
ortaya çıkmıştı.
Elbette,
artık çöküş dönemindeki Osmanlı’nın kurduğu sanayi tesisleri, Osmanlı’nın
sanayi devrimini ıskalamasını engellememişti.
Ama bunlar,
bu topraklarda yabancılar dışında yerli inisiyatifle kurulan sanayi
kuruluşlarının ilk pilot çalışmaları olarak adlandırılabilir.
Nitekim Genç
Cumhuriyet, Beykoz Kundura Fabrikası örneğinde görüldüğü gibi, bunların
bazılarını alıp geliştirerek ülkeye önemli faydalar sağladı.
19’uncu
yüzyıldan itibaren iktisadî alanda bir tarım ülkesi görüntüsü veren Osmanlı
Devleti, sanayi alanındaki faaliyetlerini, "küçük ölçekli"
işletmelerle yürütüyor ve bu faaliyetler daha çok el emeğine dayanıyordu.
Bununla
beraber, 18’inci yüzyıla kadar harp sanayi, tersane işleri, madencilik, halı ve
dokuma gibi alanlarda Avrupa sanayii ile rekabet edebilmekteydi.
Ancak Osmanlı
Devleti, Avrupa’daki Sanayi Devrimi’ni izleyemedi.
Osmanlı denedi ama başaramadı
Sanayi
Devrimi ile Avrupa’da üretim maliyetlerinin büyük ölçüde düşmesi sonucu,
rekabet imkânını da kaybeden Osmanlı ekonomisi, 1809 ve 1838 ticaret
antlaşmalarıyla önce İngiltere, daha sonra da 1878’den itibaren Bismark
Almanyası’nın "kontrolüne" geçti.
Bu ilişkiler
sonucunda ipek, demir ve dericilik gibi yerli zanaatlar çöktü.
Sonrasında,
alt yapı yetersizliği yüzünden yurt içinde yetiştirilen ürünler bile, tüketici
pazarlarına ulaştırılamaz oldu.
Bunun
sonucunda, 1839’da İstanbul’da 2 bin 752 kumaşçı tezgâhı ve tezgâhlarda
yaklaşık 3 bin 500 işçi çalışırken 1869’da tezgâh sayısı 25’e, kumaşçı sayısı
42’ye düştü.
Kötü gidişi
durdurmak ve sanayiyi yeniden canlandırmak isteyen Osmanlı Devleti, 1863’te
İslah-ı Sanayi Komisyonu’nu kurdu.
Ancak bu
komisyonda alınan kararların Kapitülasyonlar sebebiyle uygulanamadı.
1913’te
“Teşvik-i Sanayi Kanunu Muvakkatı”nı çıkararak sanayiyi teşvik etmeye çalıştı.
İttihat ve
Terakki Cemiyeti’nin gayretleri ile ortaya çıkan kanunun Meclis-i Mebusan’daki
görüşmeleri sırasında sunulan tasarılarla Osmanlı halkının yerli malı
kullanılması konusu üzerinde de duruldu. Ancak Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun
kabulünden bir yıl sonra, 1’inci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine, kanunun
istenilen ölçüde uygulanması mümkün olamadı.
Buna karşın
kanunla bazı başarılar da elde edildi.
1909-1913
yılları arasında Osmanlı toprakları üzerinde 51 anonim şirket varken, teşvikin
uygulandığı 1914-1918 tarihleri arasında bu sayı 88’e yükseldi.
Aynı şekilde,
savaştan önce Türklerin ticarete ve sanayiye katılma oranları tahminen yüzde
10’u bulurken, 1’inci Dünya Savaşı sonrasında, sermaye sahiplerinin önemli bir
kısmı Türk’tü.
Osmanlı, makine yapan sanayiye sahip
değildi
Osmanlı
Devleti’nden, Cumhuriyet Türkiye’sine kalan sanayi mirasının ne olduğunu
gösteren en iyi kaynak, dönemin Ticaret ve Ziraat Nezareti tarafından
yaptırılan 1913 ve 1915 yılları sanayi sayımı. İstanbul, İzmir, Bursa, İzmit,
Manisa, Uşak, Bandırma ve Karamürsel kentlerini kapsayan sayım, Osmanlı sanayii
hakkında genel bir izlenim veriyor.
Bu dönemde,
bazı kentlerde kurulan un ve deri fabrikaları ile Adana ve Tarsus’taki 4 pamuk
ipliği fabrikası dışında, sanayi sayımı yapılmayan diğer vilayetlerde önemli
sayılabilecek herhangi bir sanayi kuruluşu bulunmuyordu.
Sayım
sonuçlarından da görüleceği üzere, Osmanlı Devleti’nde yüksek fırınlar ve metalurji
fabrikaları yer almıyordu.
İzmir’de
bulunan ve montaj niteliği taşıyan buhar makinası, içten yanmalı motorlar, un,
sabun, yağ ve havlu ile makarna fabrika tesisatı imal eden 4 fabrika dışında,
Osmanlı Devleti makine yapan sanayiye de sahip değildi.
Mevcut sanayi kuruluşlarının çoğu
yabancılara aitti
Osmanlı
imalat sanayiinin üretim değeri açısından yüzde 70,3’ünü gıda, yüzde 11,9’unu
dokuma, yüzde 8,3’ünü deri, yüzde 6,1’ini kırtasiye, yüzde 2,2’sini kimya,
yüzde 0,8’ini ağaç ve yüzde 0,3’ünü toprak sanayi oluşturuyordu.
Mevcut
sanayideki toplam kuruluşların yüzde 75’i, çalışanların da yüzde 84,8’i dokuma,
gıda ve kırtasiye sahasında faaliyet gösteriyordu.
Bu
kuruluşların 22’si devlete, geri kalanların büyük çoğunluğu yabancılara ve
onların himayesindeki yerli gayrimüslimlere aitti.
Adana ve
Tarsus’ta faaliyette bulunan 4 pamuk ipliği fabrikası hariç olmak üzere sayımı
yapılan 264 işletmeden 249’u kuvve-i muharrıkın (çevirici güç) kullanıyordu.
Bunların
toplam 20,977’i beygir gücünde çevirici güce sahipti.
İşletme
başına düşen 85 beygir güç, Osmanlı Devleti’ndeki işletmelerin Avrupa’daki
çağdaşları ile mukayese edildiği zaman küçük işletme bile "sayılamayacağını"
gösteriyor.
Ülke gerçekleri esas alındı
Sanayi
bakımından böyle bir yapıyı miras alan Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk milletine
yeni bir yaşam vermek üzere hayata geçirdiği girişimler, milli ekonomi ile
ilgili yasa ve kararlar, kamu yararını gözeten büyük yatırımlar, kurulan büyük
tesisler, ekonomik alanda gerçekleştirdiği başlıca büyük işler oldu.
Cumhuriyet
devriminin ekonomi politikası da diğer alanlardaki politikalar gibi bir kitabi
bilgiden değil, ülke gerçeklerinden, milletin gereksinimlerinden besleniyordu.
Atatürk, o dönem bu konuyla
ilgili şu sözleri sarf etmişti:
“Özellikle
ekonomik faaliyeti dayandıracağımız esaslar, her türlü bilgiyle beraber,
doğrudan doğruya memleketimiz topraklarını koklayarak ve bu topraklarda bizzat
çalışan insanların sözlerini işiterek belirlenecektir. Sanayi ve ticaretimiz
için de aynı düşünüş egemen olacaktır.”
İlk devrim kapitülasyonların
kaldırılması oldu
24 Temmuz
1923’de imzalanan Lozan Antlaşması ile kapitülasyonların kaldırılması, genç
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve devrim niteliği taşıyan adımı olarak tarihe
geçecekti.
Maalesef
kapitülâsyonlar, uzun yıllar ekonominin gelişmesini baskılamış, yabancı
devletlerin menfaatlerini ön planda tutmuş, milleti ve devleti hiç durmadan
sömürmüştü.
Osmanlı
Devleti’nin dış borçlarının da milletin bağımsızlığa zarar verecek boyuta
ulaşması, işleri yabancı devletlerin ülkenin maliyesine karışmalarını
gerektirecek hale getirmişti.
- “Bağımsızlık
benim karakterimdir” diyen bir lider için, bu durum kabul
edilebilecek bir şey değildi. Lozan Antlaşması ile bu borçlar ödeme koşulları
Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına dokunmayacak şekilde güncellendi.
Mustafa Kemal
Atatürk yönetimindeki yeni devlet, tekrar eski hatalara düşmek istemiyordu.
İlk 20 yılda ülke tarihinin en yüksek
büyüme oranı
Genç
cumhuriyet ekonomiyi tarım, ticaret, sanayi faaliyetlerini ve bütün bayındırlık
işlerini bir bütün olarak ele alıyordu.
Bu bakış
açısıyla, ülkenin ekonomisini kalkındırmak amacıyla önemli atılımlar yapıldı ve
milli bir ekonomi dönemi başlatıldı.
Bütün bu
gelişmelerde devlet ve birey, Atatürkçü devletçilik anlayışına uygun olarak
birbirlerine karşıt değil, aksine birbirlerinin tamamlayıcısı olarak görev
yaptılar.
Ekonomide
plânlı kalkınmaya önem verilerek 1933 yılında ilk beş yıllık, 1937 yılında da
ikinci beş yıllık plan uygulamaya konuldu.
Cumhuriyet’in
ilk 20 yılında yaşanan sıçrama, Türkiye adına tarihindeki en yüksek büyüme
oranlarını vermekle birlikte, temel olarak ülkede insanların temel
ihtiyaçlarını karşılayacak buğday, un, şeker gibi temel tüketim maddelerinin
üretimini amaçlıyordu.
1’inci
Sanayi Planı Türkiye’de yoktan sanayi var etme çabalarının en bütüncül ve en
proaktif dönemini oluşturuyor.
Özel
girişimin yeteri kadar sermaye birikimine ve bilgi düzeyine ulaşamadığı bir
ortamda, devlet müdahalesi ile sanayi yaratılmasının güzel bir örneğini teşkil
ediyor.
1923-1950
yılları arasındaki, Cumhuriyet’in kuruluşundan kısa süre önce düzenlenen Birinci İzmir İktisat Kongresi’nden
başlayarak çok partili siyasal ortamın oluşturulduğu, ya da İkinci Dünya
Savaşı’nın bittiği tarihe kadar geçen dönemde, sanayileşme hareketleri, yeni
cumhuriyetin sanayi devrimini özetleyen bir dönem.
1’inci 5
Yıllık Sanayi Planı ve uygulaması, bu dönemin en önemli etkinliklerinden biri.
1946-1950
arası ise bir geçiş dönemi olarak nitelendiriliyor.
(*Kaynak: Atatürk
Araştırma Merkezi Başkanlığı web sitesi)
Cumhuriyet
Türkiye’sinin Sanayileşme Öyküsü kitabı- Fikret Yücel
1923-1938
Döneminde Türkiye’nin Sanayi Politikası makalesi / Yrd. Doç. Dr. Yaşar Semiz
Atatürk’ün sanayileşme üzerine sözleri
Atatürk’ün
ekonomik kalkınma hedeflerini özetleyen ve çeşitli kaynaklarda yer alan pek çok
sözü bulunuyor. Bu sözler, kendisinin Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluş
felsefesine ilişkin düşüncelerine dair önemli fikirler veriyor:
-
“Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet,
medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye liyakat
kazanamaz.”
- “Ekonomi
demek, her şey demektir. Yaşamak için, mesut olmak için, insan varlığı için ne
lâzımsa onların hepsi demektir. Ziraat demektir, ticaret demektir, çalışma
demektir, her şey demektir.”
-
‘Milli ticareti yükseltmeye mecbursunuz’
- “Eğer
tüccarlar bizden olmazsa, millî servetin ehemmiyetli bir kısmı şimdiye kadar
olduğu gibi, yine yabancılarda kalacaktır. Onun için millî ticaretimizi
yükseltmeye mecbursunuz.”
-
“Küçük esnafa ve büyük sanayi erbabına muhtaç oldukları kredileri kolayca ve
ucuzca verecek bir teşekkül vücuda getirmek ve kredinin, normal şartlar
altında, ucuzlatılmasına çalışmak da çok lâzımdır.”
- “Endüstrileşmek,
en büyük millî davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için
ekonomik elemanları memleketimizde mevcut olan büyük, küçük her çeşit sanayii
kuracağız ve işleteceğiz. En başta vatan müdafaası olmak üzere, mahsullerimizi
kıymetlendirmek ve en kısa yoldan, en ileri ve refahlı Türkiye idealine
ulaşabilmek için, bu bir zarurettir."
Nazilli Kumaş
Fabrikası’nda, işleyen makineleri incelerken söylediği söz:
-
“İşte, halka hayat veren gerçek musiki!”
Dönemin sloganı:
-
Dışarıdan aldıklarımızı şimdi kendimiz yapıyoruz!
Mustafa Kemal
Atatürk, yeni devletin felsefesini şu sözlerle özetlemişti:
-
“Tam bağımsızlık denildiği zaman elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri,
kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik denmektedir.
Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve
memleketin gerçek manasında bütün bağımsızlığından mahrumiyet demektir.”
Cumhuriyet
döneminde Atatürk önderliğinde, kömür, çimento, şeker, pamuk, elektrik, uçak,
ipek ve deri fabrikaları kuruldu. Dönemin sloganı şuydu:
- “Dışarıdan aldıklarımızı şimdi
kendimiz yapıyoruz.”
Dünyaya örnek
bir ekonomik kalkınma:
Atatürk ve Sanayi Devrimi
Üretmeyen,
dışa bağımlı ve borçlu Osmanlı’nın mirasını, üzerine büyük bir savaş sonrası
devralan genç cumhuriyet, 15 yılda devraldığı 4 fabrikaya 46 fabrika ekledi,
işçi sayısını 16 kat artırdı, kalifiye eleman yetiştirdi.
Sanayi
üretiminin yüzde 80 oranında arttığı bu dönem, tüm dünyaya örnek olan bir
ekonomik kalkınma modelini de hayata geçirdi.
Osmanlı
Devleti’nden bir enkaz devralan, imkânsızlıklar içerisinde büyük bir Kurtuluş
Savaşı mücadelesi vererek bağımsızlığını kazanan ülkenin ikinci savaşı, kuşkusuz
kalkınma alanında oldu.
96 yıllık
tarihi ile nispeten bugün genç bir ülke olan Türkiye Cumhuriyeti, 5 yılda
gerçekleştirdiği sanayi devrimiyle, dışa bağımlılığı ciddi oranda azalttı,
yerli üretimi artırdı.
Genç
cumhuriyetin mirasını devraldığı Osmanlı Devleti, 16’ıncı yüzyıldan itibaren
bilimsel ve kültürel bakımdan bir hayli geri kalmış, Batı’nın yaptığı gibi
bilgi üretip bu bilgi ile teknolojik gelişimini sağlayamamış, makine üretip
fabrika kuramamıştı.
Fabrika
kurmak istediğinde makineleri ve o makineleri kullanacak teknik elemanları
dışarıdan getiren Osmanlı’nın makineleri, teknik elemanlar ülkelerine
döndüklerinde çalıştırılamıyordu.
Sanayi
Devrimi’yle makineli üretime geçen Avrupa, ekonomik olarak her geçen gün biraz
daha gelişirken, Osmanlı Devleti elle üretime devam ettiği için her geçen gün
ekonomik olarak biraz daha zayıfladı.
Çünkü makine
kol gücünü yenmiş, elle üretilen Osmanlı malları makine ile üretilen Avrupa
mallarıyla rekabet edemez hale gelmişti.
Osmanlı’dan sadece 4 fabrika kaldı
Tarım
devrimini gerçekleştiremeyen Osmanlı, sanayi devrimini de hayata geçiremedi.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e
kalan sadece 4 önemli fabrika vardı:
Hereke İpek
Dokuma, Feshane Yün İplik, Bakırköy Bez ve Beykoz Deri fabrikası…
Yazar Şevket
Süreyya Aydemir, bu durumu şu sözlerle ifade etmişti:
-
“Türkiye’de o sırada fabrika denebilecek ve çoğu da yıpranmışlıktan veya
sahipsizlikten faaliyetini durdurmuş ancak 10-15 müessese vardı… Daha doğrusu
Cumhuriyet kurulduğu zaman adına Batı manasıyla fabrika denebilecek müesseseler
yoktu. Adlarına pek de fabrika denilemeyecek olmakla beraber İstanbul ve İzmir
bölgesinde yalnız 6 yünlü mensucat müessesesi vardı.”
1915’te 282
işyerinin yüzde 85’i yabancılara aitti
1915
istatistiklerine göre Osmanlı Devleti’nde 10 işçiden fazla işçi çalıştıran 282
işyeri bulunuyordu ve bunların 165-170 kadarı İstanbul ve çevresinde, 60’ı
İzmir’de, geri kalanı Bursa, Manisa, İzmit ve Adana’daydı.
Bu 282 sanayi
kuruluşundan yüzde 85’i yabancıların, yüzde 15’i ise Türklerin elindeydi.
1923 yılında
Bursa’da sadece 832 ipek işçisi vardı.
1923’te
ülkenin 50 bin ton olan şeker ihtiyacının tamamı dışarıdan karşılanıyordu.
Yılda 4
milyon kilo deri ithal ediliyor, sanayi işletmelerinin sadece yüzde 4,32’sinde
motor kullanılıyordu.
Atatürk döneminde dışa bağımlılıktan
uzak duruldu
Mustafa Kemal
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda, 15 yıl gibi kısa bir sürede
kurulan çok sayıda fabrika, kurum ve kuruluşlarla Türkiye’nin hızla büyümesini
ve sağlam temeller üzerine oturmasını sağladı.
Tarımda,
sanayide, ekonomide, sağlıkta, eğitimde, ulaşımda ve savunma sanayinde muasır
ülkelerin gerisinde kalmış olan, nüfusun önemli bir kısmının okuma yazma
bilmediği ve işgal altında kalan Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı
sonrası enkazından Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını ve kısa sürede, birçok
alanda yaptığı yeniliklerle ülkenin büyük bir atılım yapması sağlandı.
Atatürk’ün
hayatta olduğu dönemde kurulan işletme ve fabrikalarla, dışa bağımlı bir
politikadan uzak duruldu ve ülkenin kendi ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde
gelişmesini planlandı.
Atatürk’ün ilk 10 yıldaki hedefleri
Ekonomik
açıdan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 10 yılı (1923-1933) uygulanacak
politikaların arayış yılı oldu.
Bu arayış
aslında, Milli Mücadele yıllarında başlamıştı.
Atatürk, 1
Mart 1922 tarihinde TBMM’yi açarken yaptığı konuşmasında, uygulanacak iktisadi
politikaya ait şu sözleri söylemişti:
-
“Ekonomik durumumuzun önemli amaçlarından biri de kamu yararını doğrudan
doğruya alakadar edecek kurumlar ve ekonomik teşebbüsleri ekonomik güç ve
teknolojimizin müsaadesi nispetinde devletleştirilmesidir.
Ezcümle,
topraklarımızın altında metruk duran maden hazinelerini az zamanda işleterek,
milletimizin menfaatine açmış bulunabilmek de ancak bu usul sayesinde
kabildir.”
Sanayileşmenin temelleri İzmir İktisat
Kongresi’nde atıldı
1’inci Lozan
barış görüşmelerinin kesintiye uğradığı bir dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluş yılından itibaren ekonomi alanında izleyeceği politikasının
belirlenmesi amacıyla, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de
“Türkiye İktisat Kongresi” toplandı. Kongre’ye Türkiye’nin tarım, sanayi,
ticaret ve işçi sınıfları arasından seçilmiş 1135 temsilci katıldı.
Kongrede alınan kararlar
Sanayi Grubu
adına hükümete sunulan raporda sanayileşme hareketi, devletin himaye ve
teşvikiyle ferdi insiyatifin hamlesi olarak vasıflandırıldı.
Kongrede
Sanayi Grubu’nun aldığı kararlar 4 ana başlık altında toplanabilir:
1.
Sanayinin Korunması
Ülke
ihtiyaçları için yurt içi üretimle karşılanan mallarına yüksek gümrük vergileri
konarak ithalatına engel olunması. Ülkede elde edilebilen hammaddelerin
ithalatının önlenmesi.
Ülkede elde
edilemeyen ve sanayinin gelişmesi için gerekli olan hammaddelerin gümrüksüz
ithalatının sağlanması, sanayide kullanılacak makine ve parçaların gümrük
vergisinden muaf olması ve ülkede bulunmayan sanayi ürünlerinin gümrüksüz ya da
çok düşük bir gümrükle ithaline imkân tanınması.
2.
Sanayinin Özendirilmesi
Vergi
muafiyetlerinin arttırılması, hükümet alımlarında yurt içi ürünlerin yüzde 20
pahalı da olsa yabancı ürünlere tercihi, sanayi kuruluşlarının kurulması ve
genişletilmesi için beş döneme kadar arazinin bedelsiz verilmesi, Teşvik-i
Sanayi Kanunu’ndan yalnızca Türk uyrukluların, Türk sanayi şirketlerinden de
şirket sermayesinin en az yüzde 75’i Türklerin elinde bulunanların
yararlandırılması.
3.
Sanayinin Finansmanı
Sanayicilere
kredi sağlayacak bir sanayi bankasının kurulması.
4.
Sanayicinin Eğitimi
Sanayi
eğitiminin takviyesi, sanayi mühendislerinin yetiştirilmesi ve sanayi
odalarının kurulması.
Kongrede özel
teşebbüse önem veren ve devletin ancak özel sermaye ile kurulması mümkün
görülmeyen büyük müesseseleri kurmak için ekonomik hayata girmesini kabul eden
bir anlayış hâkim oldu ve bu görüş, 1930’lara kadar uygulamada kendisini
belirgin olarak gösterdi.
- İş Bankası ile Sanayi ve Maadin
Bankası’nın kurulması
1924’te
Anadolu tüccarları ve bazı politikacıların ortaklığı ile İş Bankası kuruldu.
Cumhuriyet
döneminin ekonomik karar ve seçimleri ile sanayileşme çabalarında her zaman
ağırlığını hissettiren bankanın amacı, tasarrufların millî bir bankada
toplanması, teşvik edilmesi, artırılması ve yerli sanayinin finansmanı için
fonların oluşturulmasıydı.
1925 yılında
ise Osmanlı döneminden kalan devlet teşebbüslerini, özel teşebbüse devredinceye
kadar yönetmek, sanayi ve madencilik konularında özel teşebbüsle ortaklaşa
faaliyette bulunmak ve bu alanda çalışanlara kredi sağlamak amacıyla Sanayii ve
Maadin Bankası kuruldu.
1924’te 15’i
yabancılara ait 19 ulusal banka varken, 1938’de banka sayısı sadece 9’u
yabancılara ait olmak üzere 39’a yükseldi.
Şeker üretimine başlandı
O dönemde diğer
bir gelişme ise, şeker sanayii alanında oldu.
5 Nisan 1925
tarihinde çıkarılan bir yasa gereğince, gıda sanayiinin kurulmasında ilk hedef
olarak, hammaddesi Türkiye’de yetişen şeker sanayii seçildi.
O tarihe
kadar ithal edilen şeker, bundan böyle -başta Alpullu Şeker Fabrikası olmak
üzere- kurulan fabrikalar vasıtasıyla yurt içinde üretilmeye başlandı.
1926 yılında
şeker ithalatı devlet tekeline verildi ve başka bir kanunla da şeker
fabrikasının ürünlerinin devlet tarafından alınması mecburi kılındı.
Sanayii Teşvik Kanunu
Bu dönemde
sanayi alanındaki en büyük atılım, 28 Mayıs 1927’de 10545 sayılı kanunla
çıkarılan "Sanayii Teşvik Kanunu" ile gerçekleşti.
Bu yasa hem
devletçiliğin anlamını ortaya koyması, hem de milli sanayileşme politikasının
başlatıcısı olması nedeniyle ile çok önemli.
Aynı yıl
yapılan sanayi sayımına göre toplam 65 bin 245 sanayi işletmesinin yüzde
43,59’u tarım, yüzde 22,61’i maden sanayi ve makine onarım ve imalatı, yüzde
14,34’ü dokuma, yüzde 12,10’u ağaç, yüzde 4,41’i bina inşaat, yüzde 1,07’si
kimya ve yüzde 1,88’i de diğer sanayi kollarında faaliyet gösteriyordu.
Mevcut
işletmelerin yüzde 35,74’üne karşılık olan 23 bin 316 işletmede yalnızca birer
kişi bulunuyordu.
4 bin 916
işletmede 1 kişi ve aile bireyleri çalışıyor, 23 bin 332 işletmede ise 2 ya da
3 kişi istihdam ediliyordu.
Fabrika
sayısı 10 yılda 2,5 ve 15 yılda yaklaşık 6 kat arttı
Sanayi
istatistiklerine göre 1923 yılına kadar açılmış olan ülke genelindeki bütün
fabrikaların sayısı 386’ken, 1923-1933 arasında açılan ülke genelindeki tüm
fabrikaların sayısı 1087’ye ulaştı.
1. Sanayi
Planı’nın yürürlüğe girdiği 1934-1938 arasında açılan fabrikalarla ülke
genelindeki fabrika sayısı 2000’i geçti. 1927 yılı genel istatistiklerine göre
Türkiye’de 65 bin 245 büyük küçük, motorlu-motorsuz sanayi kurumu bulunuyordu.
1913’ten
1927’ye işçi sayısı 16 kat arttı
1927 yılında
17 milyon değerinde olan mili sanayi imalatının toplamı, 1933’te 120 milyon
liralık artışla 137 milyona ulaştı.
Bu yükseliş,
1933-1938 arasında da artarak devam etti. 1913’te Osmanlı Devleti sınırları
içindeki toplam sanayi işçisi sayısı 16 bin 975’ti.
Kurtuluş
Savaşı sırasında, 1921’de Anadolu’da yapılan sanayi sayımı sırasında, bütün
esnaf dükkânları da dâhil 33 bin 85 kuruluşta 76 bin 216 işçi sayıldı.
Her bir
işletmeye 2-3 işçi düşmekteydi.
1927’de
Türkiye Cumhuriyeti’ndeki işçi sayısı büyük bir artışla 256 bin 855’e yükseldi.
‘Bursa’da
fabrikaların sayısı türbelere ulaşsın’
Mustafa Kemal
Atatürk, Türkiye’nin dört bir yanına fabrikalar yapılmasını istemişti.
Örneğin,
Bursa’da kurulan bir dokuma şirketinin yaptıracağı fabrikanın temel atma
töreninde, 1 Ekim 1925 tarihinde yaptığı konuşmada, Bursa’da fabrikaların
çoğalmasını, hiç olmazsa türbelerin sayısına ulaşmasını temenni etmişti:
-
“Bursa’da bir dokumacılık şirketi kurulduğunu memnuniyetle öğrenmiştim. Bugün,
bu şirkete ait fabrikanın kararını uygulamaya koyması töreninde bulunmak
fırsatını, sevinçle karşıladım. Bursa başlı başına bir sanat memleketi olmaya
pek kabiliyetlidir. Onun için çok temenni ederim, Bursa’da her şeye ait
fabrikalar çoğalsın, hiç olmazsa türbelerin sayısına ulaşsın. Bilindiği gibi
bireysel girişimlerin başarılı olması, zor şartlara katlanılması meselesidir.
Büyük işler, önemli girişimcilerimizin çalışmalarıyla sağlanabilir. Sayın
Bursalıların ufak, büyük sermayeleri bir araya getirerek bu güzel memleketin
verimlerinden olabildiğince yararlanacağı hakkındaki kanaatim çok kuvvetlidir.”
‘Endüstrileşmek en büyük milli
davamız’
Atatürk’ün
fabrikalara büyük önem vermesinin temel nedeni aslında sanayiye, özellikle de
ağır sanayiye önem vermesiydi.
Bu konuda da
şu sözleri söyleyecekti:
-
“Endüstrileşmek, en büyük millî davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması
ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcut olan büyük, küçük
her çeşit sanayi kuracağız ve işleteceğiz.”
- “Sanayi
fabrikalarına ve maden sanayine yönelmiş genel ilgi teşebbüsü sağlayacak çare
ve tedbirleri bulmak, değişmez ve hayati ihtiyaçlarımızdandır.”
- “Sanayideki teşebbüsler, teşvik
edecek ve cesaret verecek mahiyettedir. Fakat memleketin ağır sanayisinin
kurulması bitmedikçe her nokta-i nazardan yürek istirahati duymamıza imkân
yoktur. Bu sebeple memleketin sanayi teçhizatını tamamlamak için büyük gayret
ve dikkatinizi çekmeyi yerinde buluyorum.”
- “Ülkenin en
belli eksikliğini giderecek olan bu fabrikaları çok geçmeden kurup işletmek
hükümetimizin en önde göreceği işlerden olacaktır.”
-
“Memlekette sanayiye rağbet artmaktadır. Sanayi ve Maden Bankası’nın kudretini
artırdığımız takdirde sanayi erbabı daha ziyade himaye görecektir.”
Mühendis
olmak üzere yurt dışına öğrenci gönderildi
8 Ocak
1934’te Ekonomi Bakanı Celal Bayar, bütün gazetecilerin temsilcilerini kabul
ederek bir basın toplantısı düzenledi.
Ülkenin
sadece bir tarım ülkesi olarak kalamayacağını, mutlaka sanayileşmesi
gerektiğini belirterek, 1’inci 5 Yıllık Sanayi Planı’nın ilkelerini özetledi.
Kurulacak
fabrikaları ve işletmeleri, işletilecek madenleri, çalıştırılacak işçilerin
sayısını ve bütün bu yatırımların kaça mal olacağını açıklamıştır.
Ayrıca yeri
belirlenmiş fabrikaların adlarını vermiştir.
Buna göre en
büyük fabrika Kayseri’de kurulacaktı.
Sanayileşme
için gerekli mühendis ve teknisyenler yurt dışında yetiştirilecekti.
O güne kadar
yurt dışına gönderilenlere o gün 50 öğrenci daha eklendi.
Kaynaklar:
*1923-1938
Döneminde Türkiye’nin Sanayi Politikası / Yrd. Doç. Dr. Yaşar Semiz
* Güncel
Meydan / Tarihçi-yazar Sinan Meydan
1929’dan 38’e sanayi üretimi yüzde 80
arttı
Atatürk
döneminde kurulan fabrikalar sayesinde, 1929-1938 yılları arasında ağır sanayi
üretimi yüzde 152, toplam sanayi üretimi yüzde 80 arttı.
Kömürde yüzde
100, kromda yüzde 600, diğer madenlerde yüzde 200 yükselme yaşanırken, demir
üretimi 0’dan 180 bin tona ulaşmış ve şeker üretimi 200 misli arttı.
1926’da
başlayan şeker üretimi, 1927-1930 arasında 5 bin 162 tondan 95 192 tona çıktı.
Tekstil
sanayi, ülkenin tekstil ihtiyacının yüzde 80’ini karşılar duruma geldi.
Tekstil
ürünleri ithalatı 1927 yılında 51 milyon Türk lirasıyken, bu rakam 1939’da 11
milyon 900 bin Türk lirasına düştü. 1924-1929 arasında pamuk ürünleri üretimi
70 tondan 3 bin 773 tona, yün 400 tondan 763 tona, ipek 2 tondan 31 tona
ulaştı.
Atatürk Döneminde Kurulan Fabrikalar
1. Ankara
Fişek Fabrikası (1924)
2. Gölcük
Tersanesi (1924)
3. Şakir
Zümre Fabrikası (1925)
4. Eskişehir
Hava Tamirhanesi (1925)
5. Alpullu
Şeker Fabrikası (1926)
6. Uşak Şeker
Fabrikası (1926)
7. Kayseri
Uçak Fabrikası (1926)
8. Kırıkkale
Mühimmat Fabrikası (1927)
9. Bünyan
Dokuma Fabrikası (1927)
10. Eskişehir
Kiremit Fabrikası (1927)
11. Kırıkkale
Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1928)
12. Ankara
Çimento Fabrikası (1928)
13. Ankara
Havagazı Fabrikası (1929)
14. İstanbul
Otomobil (Ford) Montaj Fabrikası (1929’da anlaşma onaylandı)
15. Kayaş
Kapsül Fabrikası (1930)
16. Nuri
Killigil Tabanca, Havan ve Mühimmat Üretim Tesisleri (1930)
17. Kırıkkale
Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1931)
18. Eskişehir
Şeker Fabrikası (1934)
19. Turhal
Şeker Fabrikaları (1934)
20. Konya
Ereğlisi Bez Fabrikası (1934)
21. Bakırköy
Bez fabrikası (1934)
22. Bursa Süt
Fabrikası (1934)
23. İzmit
Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (1934 temel atma)
24. Zonguldak
Antrasit Fabrikası (1934 temel atma)
25. Zonguldak
Kömür Yıkama Fabrikası (1934)
26. Keçiborlu
Kükürt Fabrikası (1934)
27. İsparta
Gülyağı Fabrikası (1934)
28. Ankara.
Konya, Eskişehir ve Sivas Buğday Siloları (1934 meclis onayı)
29. Paşabahçe
Şişe ve Cam Fabrikası (1935)
30. Kayseri
Bez Fabrikası (1934 temel atma)
31. Nazilli
Basma Fabrikası (1935 temel atma)
32. Bursa
Merinos Fabrikası (1935 temel atma)
33. Gemlik
Suni İpek Fabrikası (1935 temel atma)
34. Keçiborlu-Kükürt
Fabrikası (1935)
35. Ankara
Çubuk Barajı (1936)
36. Zonguldak
Taş kömürü fabrikası (1936)
37. Barut.
Tüfek ve Top Fabrikaları (1936)
38. Nuri
Demirağ Uçak Fabrikası (1936)
39. Malatya
Sigara Fabrikası (1936)
40. Bitlis
Sigara Fabrikası (1936)
41. Malatya
Bez Fabrikası ( 1937 temel atma)
42. İzmit
Kağıt ve Karton Fabrikası (1934 temel atma)
43. Karabük
Demir Çelik Fabrikası (1937 temel atma)
44. Divriği
Demir Ocakları (1938)
45. İzmir’de
klor fabrikası (1938 temel atma)
46. Sivas
Çimento Fabrikası (1938 temel atma)
****************************************************************************************
https://www.aimsad.org/istatistikler/ataturk-ve-sanayi-devrimi-disa-bagimli-ekonomiden-ureten-turkiye-ye