9 Ocak 2023 Pazartesi

ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİ ÜZERİNE

 -  ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİ ÜZERİNE

. Atatürk Türkiye’de ulusal, lâik, güçlü, bağımsızlıktan ve barıştan yana ve çağdaş bir devlet kurmaya yönelmiştir.

. Atatürk tüm düşünceleriyle, eylemleriyle çağdaş devleti bir demokratik devlet olarak düşünmüştür.

.  Atatürkçü düşünce içerisinde çağdaş demokrasi ilkesi cumhuriyetçilik, ulusal egemenlik, tam bağımsızlık ve halkçılık gibi diğer temel ilkelerle de çok yakın bağ içindedir.

.  Atatürk, “demokrasi” kavramını asıl anlamından saptırmadan ona değişik içerikler yüklemeden gerçek, yani özgürlükçü bir siyasî demokrasiyi anlatmak üzere kullanmıştır.

.  Bu kavramdan anlaşılacağı gibi bir laik devlet yapılanması ön görülmüştür.

.  Atatürk yeni kurulan Türk devleti için birçok yenilikler, atılımlar. devrimler, yatırımlar gerçekleştirmiştir.

.  Atatürk’ün kurduğu CHP Programı’nda yer alan ve bazı hedefleri ifade eden; Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Lâiklik, Devletçilik ve Devrimcilik gibi partinin temel fikirlerini yansıtan ve “Altı Ok” olarak bilinen ilkelerin, tüm Atatürk İlkelerini aksettirip aksettirmediği konusunda tereddütler vardır.

.  Mustafa Kemal’in CHP’nin kurucusu ve ilk genel başkanı olması, başka bir deyimle 9 Eylül 1923’de Mustafa Kemal tarafından “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”nin devamı olarak kurulan Halk Fırkası’nın, 1924’de “Cumhuriyet Halk Partisi” adını alan kuruluşun ilkeleri olmasıdır.

.  Gerçekten, bir dernekten partiye dönüşen Halk Fıkrası, Cumhuriyet’in ilânından sonra, 10 Kasım 1924’de, adını “Cumhuriyet Halk Partisi” (CHP) olarak  değiştirmiş, 1927 Kurultayı’nda CHP’nin ilkeleri olarak belirtilen Cumhuriyetçilik, Halkçılık ve Milliyetçilik ilkelerine, 1931 Kurultayı’nda Lâiklik, Devletçilik ve Devrimcilik ilkeleri de ilâve edilmiş, Parti’nin temel fikirlerini yansıtan “Altı İlke” Kurultay tarafından kabul ve ilân olunmuştur.

.  9 Mayıs 1935’te toplanan CHP’nin IV. Kurultayı’nda kabul edilen 1935 Programı’nın “Giriş” bölümüne; “Partinin güttüğü bu esaslar Kemalizm prensipleridir” cümlesi ilâve edilerek, “Kemalizm” deyimi ilk defa CHP programına girmiştir. 

.  26 Aralık 1938’de toplanan I. Olağanüstü Kurultay, CHP Genel Başkanlığı’na “Değişmez Başkan” olarak İnönü’yü seçmiş, aynı zamanda Cumhurbaşkanı olan İnönü “Kemalizm’in Altı Oku’nu müdafaa etmek ve korumak” fikrini savunmuştur.

.  Atatürkçülüğün, “Milli Egemenlik, Akla ve Bilime Bağlılık”, “Yurtta Sulh ve Cihanda Sulh” ve “Milli Birlik ve Beraberlik” gibi başka ve önemli ilkeleri de vardır.

- “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” demek suretiyle, Milliyetçiliğin “etnik ırkçılık” demek olmadığını vurgulayan Atatürk, 1929’da şöyle demektedir;

- “Bugünkü Türk milleti siyasal ve sosyal topluluğu içinde, kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır.

.  Fakat geçmişin istibdat devirlerinin ürünü olan bu yanlış adlandırmalar, düşmana âlet olmuş birkaç gerici ve beyinsizden başka, hiçbir millet ferdi üzerinde, kederlenmekten başka bir etki meydana getirmemiştir.

.  Çünkü bu milletin fertleri de, genel Türk toplumu gibi aynı ortak geçmişe, tarihe, ahlâka, hukuka sahip bulunuyorlar.”

.  Atatürk aynı kanaati 1932’de;

- “Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlâtları, hep aynı cevherin damarlarıdır” sözleri ile tekrarlayarak, 1935’de şunları ilâve ediyor:

- “Bir yurdun en değerli varlığı yurttaşlar arasında milli birlik, iyi geçinme ve çalışkanlık duygu ve kabiliyetlerinin olgunluğudur.

.  Ulus varlığını korumak için bütün yurttaşların canını ve her şeyini derhal ortaya koymaya karar vermiş olması, bir ulusun en önemli silâhı ve korunma vasıtasıdır” demiştir.

Diğer taraftan Mustafa Kemal’in, Milli Mücadele’nin milli birlik ve beraberlikle yani milletçe kazanıldığı görüşünü, 1925’de;

- “Milli Mücadele’yi yapan, doğrudan doğruya milletin kendisidir, milletin evlâtlarıdır. Millet, analarıyla, hemşireleriyle mücadeleyi kendisine ülkü edinmiş, Milli Mücadele milli ülkü,milli izzetinefis hakiki etken olmuştur” sözleri ile tekrarlamıştır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türkiye üzerinde tezgâhlanan ve vatandaşları birbirine düşürmeyi amaçlayan her türlü bölücü oyunlar hakkındaki kanaati ise 1929 yılındaki şu beyanda yer almaktadır:

- “Türk milletinin toplumsal düzenini bozmaya yönelen didinmeler boğulmaya mahkûmdur. Türk milleti, kendinin ve memleketinin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, alçak, vatansız ve milliyetsiz beyinsizlerin saçmalamalarındaki gizli ve kirli emelleri anlayamayacak ve onlara müsamaha edecek bir topluluk değildir. O şimdiye kadar olduğu gibi doğru yolu görür, onu yolundan saptırmak isteyenler ezilmeye, kahredilmeye mahkûmdur.”

.  Milli birlik ve beraberlik ilkesinden hareket eden Atatürk’ün vatanın bütünlük ve bölünmezliği için kanaati ise 1924 ve 1927 yıllarındaki beyanlarında yer almaktadır;

- “Bütün dünya bilmelidir ki, Türk milleti hakkını, haysiyetini, şerefini tanıtmaya kadirdir. Türk vatanının bir karış toprağı için , bütün millet,bir vücut olarak ayağa kalkar... İcabında vatan için bir tek fert yekpare azim ve karar ile çalışmasını bilen bir millet, elbette büyük istikbale müstahak ve namzet olan bir millettir.”

 “İNKILÂP KANUNLARI” ……………………………….

.  Bilindiği gibi, 1961 Anayasası’nın 153. maddesi “Devrim Kanunlarının Korunması” kenar başlığı altında Türk toplumunun çağdaş uygarlık seviyesine erişmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin lâiklik niteliğini koruma amacı güden sekiz kanunu sayarak korunma altına almış, 1982 Anayasası da 174. maddesi ile bu düzenlemeyi sürdürmüştür.

.  İnkılâp kanunlarının korunma altına alınmasının nedeni; 153. maddenin ve 1982 Anayasası’nın 174. madde gerekçesinde;

- “Türk milleti bu inkılâpların bilincine varmış. Ancak zaman zaman Atatürk İnkılâplarının anlamını kavrayamayanların belirdikleri göründüğünden, bu düzenleme yerinde görülmüştür” diyerek, inkılâpların korunması gereğini belirtmiştir.

.  Ne var ki Anayasa’da korunma altına alınan sekiz kanun dışında da inkılâp kanunları vardır.

.  Nitekim örneğin 697 ve 698 sayılı kanunların bu niteliği taşıdığı inkâr edilemez.

.  Gerçekten, 1961 Anayasası’nı takiben 1982 Anayasası’nın 174. maddesinde korunma altına alınan, örneğin, Şapka Giyilmesi ve Uluslararası Rakamların Kabulü Hakkındaki kanunlarla, 70. yıl dönümünü kutladığımız Milletlerarası Saat ve Takvim, cuma yerine pazar gününü tatil yapan Hafta Tatili Kanunu ve 21 Haziran 1934 tarihli Soyadı Kanunu arasında Lâiklik ilkesinin korunması ve çağdaşlaşma yönünden bir fark bulunduğunu söylemek güçtür.

.  Bu nedenle, anayasayı yapanlar, “İnkılâp Kanunları’nın Korunması” maddesini düzenlerken, listeye sadece “daha çok ihlâl edilen İnkılâp Kanunlarını koyduğu” düşünülebilir.

Bu kanunların Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemez ve Anayasa Mahkemesi’nce iptaline karar verilemez.

Bu kanunların anayasaya aykırılığından söz edilerek Anayasa Mahkemesi’ne başvurulsa bile, Anayasa Mahkemesi Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırma ve Türkiye Cumhuriyeti’nin lâiklik niteliğini koruma amacını güden bu yasaları Anayasa’ya aykırı bulamayacaktır.

.  Zira Anayasa Mahkemesi’nin bu kanunlar bakımından yetkisi önceden kısıtlanmıştır.

Ne var ki, bu kanunlar da, diğer bütün kanunlar gibi değiştirilebilir.

Ancak bunları değiştiren kanun veya kanunların Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi ihtimali çok kuvvetlidir.

.  Nihayet Anayasa’nın 174. maddesinde sayılan İnkılâp Kanunları için öngörülen koruma rejiminin bu madde ile sınırlı olmadığı, Anayasa’nın “Başlangıç” 2. ve 4. maddelerinin hükümlerine göre “Cumhuriyetin Nitelikleri” arasında sayılan bu kanunların, Yasama Organı tarafından diğer kanunlar gibi anlamlarını yitiren boyutta değiştirilememek bir yana, anayasa değişikliği yolu ile de değiştirilemeyeceği, hatta değiştirilmelerinin teklif dahi edilemeyeceği söylenebilir.

.  Esasen Anayasa’nın 81. maddesi uyarınca “Atatürk İlke ve İnkılâplarına bağlı kalacağına” and içen milletvekillerinden böyle bir davranış da beklenmez.

.   Atatürk Milliyetçiliği bağımsızlığımızı, ulusal birlik ve bütünlüğümüzü her çeşit totaliter ideolojiler karşısında korumak ve başka uluslarla ilişkilerimizde doğru yolu bulmak için sağlam bir rehberdir.

1924 Anayasası’nın (m.88)

- “Türkiye ahalisine, din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk denir” hükmü ile 1961 ve 1982 anayasalarının 54. ve 66. maddelerinde

- “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” hükümleri, Atatürkçü Milliyetçiliğin etnik ırkçılığı reddeden niteliğini vurgulamaktadır.

.   Atatürk, kendisinden sonra gelen Türk kuşaklarına, dinamik ve ilerleyen bir cumhuriyet ve dinamik bir ideal devretmiştir.

.   Zira Atatürk edebiyattan onlara şöyle seslenmektedir:

- ” Yüksel Türk ... Senin için yüksekliğin sınırı yoktur!”

 

Kaynak:

https://isteataturk.com/g/icerik/Ataturk-Ilkeleri-ve-Inkilapciliga-Dair/230

Prof. Dr. İsmet Giritli tarafından 10 Ekim 1996 günü Antalya’da, Akdeniz Koleji Konferans Salonu’nda verilmiş konferansın kısaltılmış metnidir.

 

 

TÜRKÜM DİYENE

. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Bu sözden neler anlamalıyız? "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu...