. TARSUS’UN SAYGIDEĞER ÇİFTÇİLERİ!
Adınıza söylevde bulunan arkadaşınız beni çok
duygulandıran sözleriyle sizlerin kalbinizde, vicdanlarınızda, beyinlerinizde
var olan duyguların ve düşüncelerin, benim tarafımdan bilindiğini ifade
ettiler.
Bu söz gerçekten doğrudur.
Ben ne düşündüklerinizi bilen, ne hissettiklerinizi duyan, ne
dertleriniz olduğunu anlayan bir arkadaşınız, bir kardeşiniz olmakla
övünmekteyim.
Bildiğim, duyduğum, anladığım bu şeylerin esası sizlerde, büyük
kalplerinizde var olan cevherdir.
Bu kıymetli cevherdir ki, bu milleti kazadan belâdan, yok
olmanın felâketinden kurtardı ve milletin en kuvvetli dayanma temeli oldu.
- Sizler için, memleket için, her taraftan çiğnenen vatanı
kurtarmak için, diğer arkadaşlarla beraber hizmete atılmaklığım, bana
başarımıza güvenmek cesaretini veren, hep sizlerin kalp ve vicdanlarınızdaki duygulardan
haberli bulunuşumdandı.
. SEVGİLİ ÇİFTÇİLER!
Şimdiye kadar sizi anlayan, sizin büyük ruhunuzu takdir eden bu
arkadaşınızın sizin için, sizin refahınız ve geleceğiniz için neler
düşündüğünü, bundan sonra da inşallah maddi kazançlarıyla öğrenmiş olacaksınız.
Bu konu için şimdi burada fazla söz söylemeyi gereksiz
sayıyorum.
Yalnız bir iki kelime arz edeyim:
- Şimdiye kadar yani
üç buçuk yıl önceye kadar vatanın birçok unsurları içinde en çok zahmet,
sıkıntı, acı çeken sizdiniz.
Herkesten çok çalışan siz olduğunuz halde, en çok cefayı çeken
sizdiniz.
Vatan en çok sizin emeğinize dayandığı halde en az mutlu
olan yine sizdiniz.
Bunun nedeni sizinle ilgilenilmemesi idi.
Sizi düşünen pek az kimse vardı.
Siz çiftçiler o eski hükümette, genellikle hemen hiç düşünülmüyordunuz.
Sizi ne zaman düşünürlerdi, bunu çok iyi bilirsiniz.
Sizi ya savaş olunca, ya hazinelerini doldurmak gerekince
hatırlarlardı.
Bundan dolayı çalışan sizdiniz; kazanan, ölen sizdiniz.
Sonuçta siz yoksulluğa mahkûm olurdunuz.
Sizin faaliyetinizden, özverinizden başkaları yararlanırdı.
Artık bundan sonra böyle olmayacaktır.
Artık her şeyden önce kendinizi düşünecek, kendi evinizi
bayındır kılacak, kendi rahatlığınızı sağlayacak, ikinci derecede başkalarını
düşüneceksiniz.
Hepinizin malumudur ki, milletin çoğunluğu sizlersiniz ve yine
bilirsiniz ki, memleketimiz şu iki şeyin memleketidir:
- Biri çiftçi, diğeri asker.
Biz çok iyi çiftçi ve çok iyi asker yetiştiren bir milletiz.
İyi çiftçi yetiştirdik; çünkü topraklarımız çoktur, iyi asker
yetiştirdik:
- Çünkü o topraklara da göz diken düşmanlar fazladır.
O toprakları sürenler, o toprakları koruyan hep sizlersiniz.
Bundan sonra da daha iyi çiftçi ve daha iyi asker olacağız.
Lâkin bundan sonra asker oluşumuz artık eskisi gibi başkalarının
hırsı, şan ve şöhreti, keyfi için değil; yalnız ve yalnız bu aziz
topraklarımızı korumak içindir.
Memleketimizin
her yerinde ve her noktasında olduğu gibi, siz Tarsus çiftçileri de burada
tarlalarınızı çiğneyen düşmana karşı, sabanı bırakarak, silâhla karşı koydunuz.
Tarsus’ta
düşmanla burun buruna savaştınız.
İçinizde
savaşçılıkla ünlenen kahramanlar çıktı.
Onlar
hem kendileri için, hem memleketiniz için, hem bütün vatan için kahraman
oldular.
Elhamdülillâh
bunlara yardım edenler, bu savaşçılara yardımcı olanlar yardımlarının mutlu
sonucunu görmekten mahrum kalmadılar.
O mücadeleler dünyayı hayretlere düşüren kıymetli sonuçlar
verdi.
Emin
olunuz; böyle bir sonucu dünyada hiçbir millet kolaylıkla elde edememiştir.
Milletimiz çok cevherli, çok yetenekli, diğer milletlere çok
üstün olduğunu bu mücadelede gösterdiği bilinçle, kararla, kahramanlıkla çok
güzel ispat etti.
Bu
yeteneği bundan sonra da bayındırlık alanında gösterecektir.
Çiftçilerimizin gayretleriyle memleketimizin verimli tarlaları
birer bayındırlık kaynağı olacaktır.
Şüphesiz bu bayındırlığı, dünyadaki düşmanlara karşı savunmak için kıymetli bir
ordumuz da bulunacaktır.
Saygıdeğer
çiftçiler, hep yalnız sizden ve askerden söz ettiğim için, buraya kadar yalnız
bu iki unsur üzerinde söz söylediğim için diğer unsurlara o kadar önem
vermediğim anlamını çıkarmayınız.
Sırtınıza giydiğiniz elbise, ayağınıza geçirdiğiniz kunduradan
en ufak şeylere kadar sanat sahiplerine muhtaçsınız.
Bütün
bu ihtiyacınızı sağlamak için paranızı düşmanlara vermemek lâzımdır.
Kazancınızın
boşa gitmemesi için, başkalarına haraç verici olmamak için dindaşınız olan,
kendinizden olan sanatkârlara koşacaksınız, onlara yardım etmek hem borcunuz,
hem yararınızdır.
Sonra
ürünleri memleket içinde tüketmek sizin gayretinizle uyumlu olmaz.
Elbette
yalnız şahsi ihtiyacınızı hafifletmek için çalışmıyorsunuz.
İhtiyacınızdan fazla ürünleri dışarıya gönderecek ve onları
altına çevireceksiniz.
Bunu
yapabilmek için tüccarlara ihtiyacınız vardır.
Eğer tüccarlar bizden olmazsa milli servetin önemli bir kısmı şimdiye
kadar olduğu gibi yine yabancılarda kalacaktır.
Onun için milli ticaretimizi yükseltmek zorundasınız.
Bütün
bu basit fakat hayati gerçekleri bilerek, bilmeyenlere de yolu ile veya zor ile
anlatarak amacımıza yürüyeceğiz.
Hepiniz
çok güzel anlamışsınızdır ki, bizi o amaca varmaktan engelleyen iki kuvvet
vardır:
- Biri dış düşmanlardır.
Bunlar bizi bir sömürge yapmak için gelişmemizi istemeyenlerdir.
Fakat
çiftçi arkadaşlar, saygıdeğer babalar, bizim için bunlardan daha zararlı, daha
öldürücü bir sınıf daha vardır:
- O
da içimizden çıkabilecek olan hainlerdir.
Aklı
eren, memleketi seven, gerçeği gören kimselerden böyle düşman çıkmaz.
- İçimizde
böyleleri çıkarsa onlar ya aklı ermeyen cahiller, ya memleketi sevmeyen
kötüler, ya gerçeği görmeyen körlerdir. Biz cahil dediğimiz zaman mutlaka,
mektepte okumamış olanları belirtmiyoruz. Belirttiğim ilim, gerçeği bilmektir.
Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumasını
bilmeyenlerden de, özellikle sizlerin içinizde görüldüğü gibi gerçeği gören gerçek
âlimler çıkar.
Sözlerime
son verirken bir daha tekrar dikkatinizi şu noktaya çekiyorum.
- Paramızı, hayatımızı dış düşmanların sataşmasından kurtarmak,
bu memleketin dış düşmanlara esir olmasına izin vermemek ne kadar lâzımsa, aynı
zamanda ve onlardan daha fazla bir uyanıklılıkla iç düşmanlara, içerideki
zararlı adamlara da dikkatle bekçilik yapmak ve onların her hareketlerini
gözden kaçırmamak zorundayız.
Biz
ancak bu gayretle, bu duyarlılıkla çalışarak başarılı olacağız.
Bütün dünya Türkiye’nin saygıdeğer varlığına imrenecek ve
milletimize lâyık olduğu ve hak ettiği yüksek yeri ayıracaktır.
Böyle
bir milleten olduğum için çok mutluyum ve övünüyorum.
. Mustafa Kemal Atatürk
. Hâkimiyeti
Milliye, 25 Mart 1923
*****************************************************************
. 1923 yılında yapılan bu konuşmayı 100
yıl sonra, bugünün gerçekleri ile karşılaştırarak, anlayarak ve ders çıkararak
okumalıyız. . . .
. Görülecektir
ki Gazi Mustafa Kemal daha o günlerden halkına ve ülkesine ne kadar doğru
hedefler göstermiş ve çok doğru saptamalarda bulunmuştur.