- ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİ ÜZERİNE
. Atatürk
Türkiye’de ulusal, lâik, güçlü, bağımsızlıktan ve barıştan yana ve çağdaş bir
devlet kurmaya yönelmiştir.
. Atatürk
tüm düşünceleriyle, eylemleriyle çağdaş devleti bir demokratik devlet olarak
düşünmüştür.
. Atatürkçü düşünce içerisinde çağdaş demokrasi
ilkesi cumhuriyetçilik, ulusal egemenlik, tam bağımsızlık ve halkçılık gibi
diğer temel ilkelerle de çok yakın bağ içindedir.
. Atatürk, “demokrasi” kavramını asıl
anlamından saptırmadan ona değişik içerikler yüklemeden gerçek, yani özgürlükçü
bir siyasî demokrasiyi anlatmak üzere kullanmıştır.
. Bu kavramdan anlaşılacağı gibi bir laik devlet
yapılanması ön görülmüştür.
. Atatürk yeni kurulan Türk devleti için birçok
yenilikler, atılımlar. devrimler, yatırımlar gerçekleştirmiştir.
. Atatürk’ün kurduğu CHP Programı’nda yer alan
ve bazı hedefleri ifade eden; Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik,
Lâiklik, Devletçilik ve Devrimcilik gibi partinin temel fikirlerini yansıtan ve
“Altı Ok” olarak bilinen ilkelerin, tüm Atatürk İlkelerini aksettirip
aksettirmediği konusunda tereddütler vardır.
. Mustafa Kemal’in CHP’nin kurucusu ve ilk
genel başkanı olması, başka bir deyimle 9 Eylül 1923’de Mustafa Kemal
tarafından “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”nin devamı olarak
kurulan Halk Fırkası’nın, 1924’de “Cumhuriyet Halk Partisi” adını alan
kuruluşun ilkeleri olmasıdır.
. Gerçekten, bir dernekten partiye dönüşen Halk
Fıkrası, Cumhuriyet’in ilânından sonra, 10 Kasım 1924’de, adını “Cumhuriyet
Halk Partisi” (CHP) olarak değiştirmiş, 1927 Kurultayı’nda CHP’nin
ilkeleri olarak belirtilen Cumhuriyetçilik, Halkçılık ve Milliyetçilik
ilkelerine, 1931 Kurultayı’nda Lâiklik, Devletçilik ve Devrimcilik ilkeleri de
ilâve edilmiş, Parti’nin temel fikirlerini yansıtan “Altı İlke” Kurultay
tarafından kabul ve ilân olunmuştur.
. 9 Mayıs 1935’te toplanan CHP’nin IV.
Kurultayı’nda kabul edilen 1935 Programı’nın “Giriş” bölümüne; “Partinin
güttüğü bu esaslar Kemalizm prensipleridir” cümlesi ilâve edilerek, “Kemalizm”
deyimi ilk defa CHP programına girmiştir.
. 26 Aralık 1938’de toplanan I. Olağanüstü
Kurultay, CHP Genel Başkanlığı’na “Değişmez Başkan” olarak İnönü’yü seçmiş,
aynı zamanda Cumhurbaşkanı olan İnönü “Kemalizm’in Altı Oku’nu müdafaa etmek ve
korumak” fikrini savunmuştur.
. Atatürkçülüğün, “Milli Egemenlik, Akla ve Bilime
Bağlılık”, “Yurtta Sulh ve Cihanda Sulh” ve “Milli Birlik ve Beraberlik” gibi
başka ve önemli ilkeleri de vardır.
- “Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” demek suretiyle,
Milliyetçiliğin “etnik ırkçılık” demek olmadığını vurgulayan Atatürk, 1929’da
şöyle demektedir;
- “Bugünkü Türk milleti siyasal ve sosyal topluluğu içinde,
kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık
fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır.
. Fakat geçmişin istibdat
devirlerinin ürünü olan bu yanlış adlandırmalar, düşmana âlet olmuş birkaç
gerici ve beyinsizden başka, hiçbir millet ferdi üzerinde, kederlenmekten başka
bir etki meydana getirmemiştir.
. Çünkü bu milletin
fertleri de, genel Türk toplumu gibi aynı ortak geçmişe, tarihe, ahlâka, hukuka
sahip bulunuyorlar.”
. Atatürk aynı kanaati 1932’de;
- “Diyarbakırlı,
Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın
evlâtları, hep aynı cevherin damarlarıdır” sözleri ile tekrarlayarak, 1935’de
şunları ilâve ediyor:
- “Bir
yurdun en değerli varlığı yurttaşlar arasında milli birlik, iyi geçinme ve
çalışkanlık duygu ve kabiliyetlerinin olgunluğudur.
. Ulus varlığını korumak için bütün
yurttaşların canını ve her şeyini derhal ortaya koymaya karar vermiş olması,
bir ulusun en önemli silâhı ve korunma vasıtasıdır” demiştir.
Diğer
taraftan Mustafa Kemal’in, Milli Mücadele’nin milli birlik ve beraberlikle yani
milletçe kazanıldığı görüşünü, 1925’de;
- “Milli Mücadele’yi yapan, doğrudan doğruya milletin kendisidir, milletin evlâtlarıdır. Millet, analarıyla, hemşireleriyle mücadeleyi kendisine ülkü edinmiş, Milli Mücadele milli ülkü,milli izzetinefis hakiki etken olmuştur” sözleri ile tekrarlamıştır.
Mustafa
Kemal Atatürk’ün, Türkiye üzerinde tezgâhlanan ve vatandaşları birbirine
düşürmeyi amaçlayan her türlü bölücü oyunlar hakkındaki kanaati ise 1929
yılındaki şu beyanda yer almaktadır:
- “Türk
milletinin toplumsal düzenini bozmaya yönelen didinmeler boğulmaya mahkûmdur.
Türk milleti, kendinin ve memleketinin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak
isteyen bozguncu, alçak, vatansız ve milliyetsiz beyinsizlerin
saçmalamalarındaki gizli ve kirli emelleri anlayamayacak ve onlara müsamaha
edecek bir topluluk değildir. O şimdiye kadar olduğu gibi doğru yolu görür, onu
yolundan saptırmak isteyenler ezilmeye, kahredilmeye mahkûmdur.”
. Milli birlik ve beraberlik ilkesinden hareket
eden Atatürk’ün vatanın bütünlük ve bölünmezliği için kanaati ise 1924 ve 1927
yıllarındaki beyanlarında yer almaktadır;
- “Bütün
dünya bilmelidir ki, Türk milleti hakkını, haysiyetini, şerefini tanıtmaya
kadirdir. Türk vatanının bir karış toprağı için , bütün millet,bir vücut olarak
ayağa kalkar... İcabında vatan için bir tek fert yekpare azim ve karar ile
çalışmasını bilen bir millet, elbette büyük istikbale müstahak ve namzet olan
bir millettir.”
“İNKILÂP KANUNLARI” ……………………………….
. Bilindiği gibi, 1961 Anayasası’nın 153.
maddesi “Devrim Kanunlarının Korunması” kenar başlığı altında Türk toplumunun
çağdaş uygarlık seviyesine erişmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin lâiklik
niteliğini koruma amacı güden sekiz kanunu sayarak korunma altına almış, 1982
Anayasası da 174. maddesi ile bu düzenlemeyi sürdürmüştür.
. İnkılâp kanunlarının korunma altına
alınmasının nedeni; 153. maddenin ve 1982 Anayasası’nın 174. madde
gerekçesinde;
- “Türk
milleti bu inkılâpların bilincine varmış. Ancak zaman zaman Atatürk
İnkılâplarının anlamını kavrayamayanların belirdikleri göründüğünden, bu
düzenleme yerinde görülmüştür” diyerek, inkılâpların korunması gereğini
belirtmiştir.
. Ne var ki Anayasa’da korunma altına alınan
sekiz kanun dışında da inkılâp kanunları vardır.
. Nitekim örneğin 697 ve 698 sayılı kanunların
bu niteliği taşıdığı inkâr edilemez.
. Gerçekten, 1961 Anayasası’nı takiben 1982
Anayasası’nın 174. maddesinde korunma altına alınan, örneğin, Şapka Giyilmesi
ve Uluslararası Rakamların Kabulü Hakkındaki kanunlarla, 70. yıl dönümünü
kutladığımız Milletlerarası Saat ve Takvim, cuma yerine pazar gününü tatil
yapan Hafta Tatili Kanunu ve 21 Haziran 1934 tarihli Soyadı Kanunu arasında Lâiklik
ilkesinin korunması ve çağdaşlaşma yönünden bir fark bulunduğunu söylemek
güçtür.
. Bu nedenle, anayasayı yapanlar, “İnkılâp Kanunları’nın Korunması” maddesini
düzenlerken, listeye sadece “daha çok ihlâl edilen İnkılâp Kanunlarını koyduğu”
düşünülebilir.
Bu
kanunların Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemez ve Anayasa Mahkemesi’nce
iptaline karar verilemez.
Bu
kanunların anayasaya aykırılığından söz edilerek Anayasa Mahkemesi’ne
başvurulsa bile, Anayasa Mahkemesi Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyine
ulaştırma ve Türkiye Cumhuriyeti’nin lâiklik niteliğini koruma amacını güden bu
yasaları Anayasa’ya aykırı bulamayacaktır.
. Zira Anayasa Mahkemesi’nin bu kanunlar
bakımından yetkisi önceden kısıtlanmıştır.
Ne
var ki, bu kanunlar da, diğer bütün kanunlar gibi değiştirilebilir.
Ancak
bunları değiştiren kanun veya kanunların Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmesi ihtimali çok kuvvetlidir.
. Nihayet Anayasa’nın 174. maddesinde sayılan
İnkılâp Kanunları için öngörülen koruma rejiminin bu madde ile sınırlı olmadığı,
Anayasa’nın “Başlangıç” 2. ve 4. maddelerinin hükümlerine göre “Cumhuriyetin
Nitelikleri” arasında sayılan bu kanunların, Yasama Organı tarafından diğer
kanunlar gibi anlamlarını yitiren boyutta değiştirilememek bir yana, anayasa
değişikliği yolu ile de değiştirilemeyeceği, hatta değiştirilmelerinin teklif
dahi edilemeyeceği söylenebilir.
. Esasen Anayasa’nın 81. maddesi uyarınca
“Atatürk İlke ve İnkılâplarına bağlı kalacağına” and içen milletvekillerinden
böyle bir davranış da beklenmez.
. Atatürk Milliyetçiliği bağımsızlığımızı, ulusal
birlik ve bütünlüğümüzü her çeşit totaliter ideolojiler karşısında korumak ve
başka uluslarla ilişkilerimizde doğru yolu bulmak için sağlam bir rehberdir.
1924
Anayasası’nın (m.88)
- “Türkiye
ahalisine, din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk denir” hükmü
ile 1961 ve 1982 anayasalarının 54. ve 66. maddelerinde
- “Türk
Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” hükümleri,
Atatürkçü Milliyetçiliğin etnik ırkçılığı reddeden niteliğini vurgulamaktadır.
. Atatürk, kendisinden sonra gelen Türk
kuşaklarına, dinamik ve ilerleyen bir cumhuriyet ve dinamik bir ideal
devretmiştir.
. Zira Atatürk edebiyattan onlara şöyle
seslenmektedir:
- ” Yüksel
Türk ... Senin için yüksekliğin sınırı yoktur!”
Kaynak:
https://isteataturk.com/g/icerik/Ataturk-Ilkeleri-ve-Inkilapciliga-Dair/230
Prof. Dr. İsmet Giritli
tarafından 10 Ekim 1996 günü Antalya’da, Akdeniz Koleji Konferans Salonu’nda
verilmiş konferansın kısaltılmış metnidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder