30 Mayıs 2022 Pazartesi

CHP Nasıl Kuruldu

.  CHP Nasıl Kuruldu

Kurtuluş Savaşı, Atatürk’ün başkanlığında bir halk ayaklanmasıydı.

Savaş halkın desteğiyle başarılmıştı.

Lozan’da toplanan uluslararası Barış Konferansında Anadolu’da bağımsız bir Türk Devleti’nin kurulması, konferansa katılan devletler tarafından kabul edilmiş ve onaylanmıştı.

Atatürk’e göre ahlaki ve doğru olan, kurulacak olan yeni yönetiminde halka dayanmasıydı.

Halkla birlikte kurulmasıydı.

Bu da ancak bir parti ile mümkündü.

Ancak ortada böyle bir parti yoktu.

Cumhuriyeti kurmadan önce parti kurmaya karar verir.

Atatürk’e göre kurulacak olan partinin halka dayanması ve halkla birlikte kurulması gerekiyordu.

6 Aralık 1922 tarihinde Ankara’da yayınlanan Hâkimiyeti Milliye(Ulus),Yeni Gün ve Öğün gazetelerine verdiği demeçle, ilk kez parti kurma fikrinde olduğunu açıklar

Parti kurma fikrini açıklarken:

“Tanrıya şükürler olsun ki, millet üç buçuk yıl kahramanca savaştan sonra, kendisini ebedi olarak esaret zincirine bağlamak isteyenleri yenmiş ve bağımsızlığına kavuşmuştur.

Bütün medeni milletler arasında hür ve bağısız olarak, milletimizin mevki alacağı barış günleri de tanrının izniyle gecikmeyecektir.

Bu mutlu günlere ne büyük fedakârlıklar ve zahmetler karşılığında erişeceğimizi asla hatırdan çıkarmamak ve gelecekte millet hayatını tehdit edecek tehlikelere düşmemek için ona göre, şimdiden hazırlanmak ve çalışmak, yurdunu seven bütün millet fertlerinin borcudur.

Gerçekte, yurdumuza ve bağımsızlığımıza göz dikenlere yalnız askerlikle galip gelmek yeterli değildir. Memleketimizi istila emelleri besleyecek olanların her türlü emellerini kıracak şekilde siyasette, idarede, iktisatta kuvvetli olmak lazım.

Hiç şüphe yoktur ki, ziraat ve ticaretimizin geri olması, memleketimizin çok büyük kısmının harap ve halkımızın fakir bulunması, nakil vasıtalarının çok az oluşu, milli eğitimin herkese ve her yere yetişemeyişi, sosyal hayatımızın en büyük düşmanı olan cehalet gibi sebepler milletimizi fakir ve zayıf düşürmekten geri kalmamış ve kalmayacaktır.

Bundan dolayı, kurtuluş ve bağımsızlığız için yaptığımız savaşı tamamlamak ve tanrının milletimize verdiği istidat ve kabiliyeti sonuna kadar geliştirmek ve memleketimize bahşettiği bütün servet ve kaynaklardan büyük çapta faydalanmak ve zayıflığımızın sebeplerini ortadan kaldırmak için, bundan böyle hiçbir fırsatı ve vakti kaybetmemeye mecburuz.

Ancak bu çalışma yıllarca takip ve tatbik edilecek bir programa dayanmazsa, yazık olur gider.

Uzağı gören bir görüşe olduğu kadar, milletimizin en acil ihtiyaçlarını karşılayacak bir programa dayanmayan reformlar şahsi ve keyfi olmaktan kurtulamaz.

Bu gibi teşebbüsler, sahipleri olan şahısların değişmeleri ile hatta kendisinin birbirine zıt görüşleri ve tatbikatı ile söner gider.

Öbür yandan, herhangi bir programın uzun bir çalıma devrine yol göstermesi için, memlekette bütün vatanseverlerin, onun hazırlanmasına yardımcı olmaları lazımdır.

Bu milli maksat ve görüşleri göz önünde bulundurarak, milletin her sınıf halkından, hatta İslam dünyasının en uzak köşelerinden bana ebedi olarak iftihar duyacağım şekilde gösterilen teveccüh ve itimada layık olabilmek için en mütevazi bir millet ferdi sıfatıyla hayatımın sonuna kadar vatanın hayrına vakfeylemek emeliyle barıştan sonra halkçılık esası üzerine dayanan ve Halk Fırkası adıyla bir fırka kurmak niyetindeyim.

Başka memleketlerde kurulmuş olan bu gibi partilerin programlarını gözden geçirmiş isem de, bunları memleket ve milletimizin gerçek ihtiyaçlarını tamamıyla karşılamaya yeter bulmadım. 

İnceledim.

Bu sebeple şimdiden böyle bir programın esaslarını tespit etmek üzere bütün aydınların ve âlimlerin yardımlarını ve bu işe ortak olmalarını vazife sayıyorum” der.

Bu açıklamadan 2 ay sonra, halkın görüş ve düşüncelerini almak üzere, 3 ay sürecek bir yurt gezisine çıkar. Gezi öncesi, 14. 1. 1923 tarihinde “gazeteci Celal Nüri İleri”ye yaptığı açıklamada:

Ben öyle bir parti tasarlıyorum ki, bu parti, ulusun bütün sınıflarının refah ve mutluluğunu sağlamaya yönelik bir programa sahip olsun.

Ulusumuzun koşulları buna uygundur” 

der.  (1)

Ziyaret ettiği yerlerde, halkın değişik kesimleriyle görüşmeler yapar.

Kuracağı partiyle ilgili kendi düşüncelerini anlatır.

Halkın görüş ve düşüncelerini sorar.

Gezi kapsamında “30 Ocak- 2 Şubat1923 tarihleri arasında İzmir’de değişik halk kesimleriyle toplantılar yapar. Toplantılarda yaptığı konuşmalarda, kurmayı düşündüğü Halk Fırkası’nın esaslarını anlatırken: 

Bu dakikada karşınızda bulunan TBMM Başkanı ve Başkumandan değildir.

Sadece bir milletvekili ve sizi çok seven bir hemşeriniz Mustafa Kemal’dir.

Benden neler öğrenmek istiyorsanız serbestçe sorunuz.

Halk Fırkası bütün sınıfların haklarını ve saadetlerini sağlamak yolunda çalışmalarda bulunacaktır.

Efendiler, ben kendi kendime düşünür, bir program saptar ve derdim ki, işte benim programım budur. 

Bunun üzerinde benimle fikir birliğinde olanlar buyursunlar beraber çalışalım.

Ancak ben böyle yapmak istemedim.

Çünkü böyle yapmanın hatalı olduğunu kabul ediyorum.

Ben istedim ki, izlenecek benim programım olmasın.

Falan ya da filanın programı olmasın.

Yani herhangi bir kişinin programı olmasın.

Çünkü bir kişinin programı onun kendi kişiliğine ve onun kişiliğiyle çıkar yönünden ilgili olan, çıkarcı insanlara ait olur.

Ben istedim ki, ulus kendi programını izlesin.

Ve ben istedim ki, ulusumuz hangi ad altında olursa olsun şunun ya da bunun ardında gitmesin.

Sadece kendi istek ve amacı neyse onun ardında gitsin.

Biz tam bağımsız, kayıtsız, koşulsuz egemenlik ilkelerine dayanan bir program izleyeceğiz.

Ve bu programla ülkeyi olabildiğince hızla mutlu etmek, zenginleştirmek için ne gerekiyorsa duraksamadan, şuna buna bakmaksızın, şu ya da bu kuruma aldırmaksızın,, somut olarak, gerçek olarak yolumuzda yürümek istiyoruz.

Bir şey var:

Mademki bu yolda yürümeye gücü olmayan insanlar vardır, onları tepelemek ve yürümek gerekir.

Böylesine kararlı yürüyecek bir topluluğa elbette siyasal bir biçim vermek gerekir.

İşte benim kurulmasını gerekli gördüğüm Halk Fırkası’nın niteliği bundan ibarettir.”

“Şimdiye kadar tüm bu girişimlerde bizi başarıya ulaştıran gerçek nedeni hiç bir vakit unutmamak, onu hep ve hep tekrarlamak gerekir. 

O gerçek etmen her şeyin yardımcısı ve destekçisi olan ulusun kendisidir.

Yapacağım dediğimde benim yapacağımı sanmayınız.

Ulusumuzun yapacağını söylemek istiyorum.

Bundan kimsenin kuşkusu olmasın” dedi. (3)

İzmit’i ziyaretinde halkla konuşurken: 

“Efendiler çok namuskâr olunmalıdır.

Ve şimdiye kadar irtikâb olunan en büyüğü bilhassa müteşebbislerimizin, münevverlerimizin en büyük günahı namuskâr olmamaktır.

Milletin karşısında namuskâr olmak, namuskâr hareket etmek lazımdır.

Milleti aldatmayacağız!

Millete daima ve daima gerçeği söyleyeceğiz.

Belki hata ederiz.

Hakikat zannederiz.

Fakat millet onu tashih etsin.

Kendimizi kimsenin fevkinde görmeye de hakkımız yoktur efendiler.

Binaenaleyh yalan tedbirlere tevessül etmek isteseydim, ben bunun adına Halk Fırkası demezdim 

der.

Balıkesir ziyaretinde kurmayı tasarladığı Halk Fırkası’nın misyonunu: 

“Halk Partisi, halkımıza siyaseti öğretmek için bir okul olacaktır,der.

16 Şubat 1923 günü Adana’da çiftçi temsilcileriyle yaptığı toplantıda: 

“Aranızda ülkeyi ve ulusu en çok sevenleri, aklına, sezgisine, vicdanına en çok güvendiklerinizi seçiniz.

Ancak böylelikle meclis sizin isteklerinizi yerine getirme, layık olduğunuz refahı sağlama gücüne sahip olacaktır.

Bana gelince, Ulus beni yeniden seçerse yeni Meclise girerim.

O vakit görevimi güvenle yapabilmek için bir halk fırkası kurma niyetindeyim.

Partinin programını gerektiği zaman tüm ulusa bildireceğim.

Memnun olursanız, iyi bulduğunuz yerler olursa onu kabul eder, memnun olmadığınız yerler olursa onları da bana bildirirsiniz.

Ben de düzeltirim.

İstiyorum ki program kişisel olmasın, tüm ulusun programı olsun.” 

der. (2)

Ziyaret ettiği yerlerde halka, hem kurmak istediği partinin amaç ve ilkelerini anlatır.

Hem de halkın, kendisini temsil edecek kişilerden ne gibi nitelikler araması gerektiğini,

Siyasetin halkı aldatmadan yapılan bir iş olduğunun altını çizer.

Halk, yapılan işleri sahiplenirse ancak o zaman doğru siyasetin yapılacağını söyler.

Gezisini tamamlayıp Ankara’ya döner.

Halkın görüş ve düşüncelerini, aydınlarla paylaşır. 

Onlarında görüş ve önerilerini de alır. 

Halkçılık esaslarına dayanan Halk Fırkası’nın kuruluş dilekçesi, Atatürk’ün imzasıyla, 9 Eylül 1923 günü İçişleri Bakanlığına sunulur.

Aynı gün İç İşleri Bakanlığı Halk Fırkasının kuruluş dilekçesini onaylar.

Halk Fırkası fiilen kurulur.

Halk Fırkası’nın kuruluş dilekçesinin ekinde yer alan, Atatürk’ün bizzat yazdığı Halk Fırkası Nizamnamesi’nde (tüzüğü)

Partinin Gayesi (amacı) Madde 1:

“Halk Fırkası, Cemiyetler Kanunu mucibince kuruluşmuş siyasi cemiyettir. 

Gayesi (amacı):

Milli Hakimiyetin halk tarafından ve halk için uygulamasına (icrasına) rehberlik etmek ve Türkiye’yi uygar bir devlet haline yükseltmek ve Türkiye’de bütün kuvvetlerin üstünde kanun koyuculuğunu hakim kılmaya çalışmaktır.”

Çalışma İlkeleri Madde 2: 

“Halk Fırkası nazarında halk mefhumu (kavramı), herhangi bir sınıfa münhasır (mahsus) değildir.

Hiçbir imtiyaz iddiasında bulunmayan ve genellikle kanun nazarında mutlak bir eşitliği kabul eden bütün fertler halktandır.

Halkçılar, hiçbir ailenin, hiçbir sınıfın, hiçbir cemaatin, hiçbir ferdin imtiyazlarını kabul etmeyen ve kanunlardan yararlanmadaki mutlak hürriyet ve istiklali tanıyan fertlerdir” 

diye tanımlanır. (4)

Atatürk’ün yönetiminde CHP tarafından 20. Yüzyılın en büyük değişim ve dönüşüm projesi olan Halk Egemenliğine Dayanan Türkiye Cumhuriyeti kurulur.

Devrimler yapılır.

Devrimlerle insanı merkez alan, insana önem ve değer veren, insanı yüceltmeyi amaçlayan toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel değişim ve dönüşümler yapılır.

Türkiye Cumhuriyeti, dünyanın çağdaş ve uygar ülkeleri arasında onurlu ve saygın yerini alır.

Celal Topkan

Odatv.com

Kaynakça:

(1) Hikmet Bila, Sosyal demokrat süreç içinde CHP ve sonrası. Milliyet Yayınlar. İkinci baskı 1987 s. 45, 46, 47

(2) Duran Ergül, Atatürk ve Cumhuriyet Halk Partisi, CHP Marmaris İlçe Örgütü yayınları Mart 1997, s. 10, 11, 12, 13, 14,15

(3) Mustafa Albayrak, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel gelişimi, Atatürk Araştırmaları Merkezi, Ankara 1999, s. 108, 109

(4) Bila, A.g. e. s. 55

08 Eylül Pazar 2019 22:55

https://www.odatv4.com/analiz/chp-nasil-kuruldu-08091955-168199

25 Mayıs 2022 Çarşamba

ATATÜRK VE BAĞIMSIZLIK YILI

 . ATATÜRK VE BAĞIMSIZLIK YILI          

1919 ruhuyla “yeniden vatan yapılan” bu topraklarda yaşayan bizler, 2019'u 1919 ruhuna yakışır biçimde değerlendirmezsek tarih yüzümüze tükürür!

Malum!

2019 yılı, 1919'un yüzüncü yılı…

1919 ise Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğindeki Milli Mücadele'nin, Türk

Bağımsızlık Savaşı'nın örgütlenmeye başlandığı yıl…

Bu nedenle 2019 yılının “Atatürk ve Bağımsızlık Yılı” ilan edilmesi, bu bağlamda bütün yıl boyunca Atatürk ve Milli Mücadele konularında ülke çapında uluslar arası katılımlı etkinliklerin yapılması, Atatürk ve Milli Mücadele'nin belgesellerle, filmlerle, dizilerle, açık

oturumlarla halka anlatılması gerekirdi.

“Gerekirdi” diyorum, çünkü bildiğiniz gibi 2019 yılı “Atatürk ve Bağımsızlık Yılı” ilan edilmedi.

“Nasıl edilsin?

Kim edecek?” dediğiniz duyar gibiyim!

“YENİ TÜRKİYE”YE YENİ TARİH

Bir tarihçi olarak 2019 yılı itibarıyla gördüğüm manzara şu:

“Yeni Türkiye” dedikleri yapıya yeni bir tarih yazıyorlar.

Son yıllarda Türkiye'de Atatürk karşıtlığının adeta “resmi ideoloji” haline geldiğini üzülerek görüyoruz.

“Tarihle Yüzleşme” adı altında Atatürk'e, İnönü'ye, erken Cumhuriyet dönemine yönelik saldırılar artarak devam ediyor.

Öyle ki tescilli Atatürk düşmanı bir fesli tarihçi, adeta devlet protokolünde kendine yer bulabiliyor.

Okul kitaplarında Atatürk ve Milli Mücadele konuları olabildiğince azaltıldı.

Bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu lideri Atatürk, yalanlarla, iftiralarla uyduruk tarih

tezleriyle yıpratılmak istenirken, diğer taraftan II. Abdülhamit, tarihsel gerçeklikten koparılıp

yeniden biçimlendirilerek “Yeni Türkiye”nin “yeni tarihsel önderi” olarak sunuluyor.

Türkiye, son anayasa değişikliğiyle fiilen 1876 Birinci Meşrutiyet düzenine geri döndü.

Bence “iktidar sahipleri” 2023'te bu “geri dönüşü” resmi hale getirmeyi düşünüyorlar.

Aslında gerçek şu ki “Atatürk Cumhuriyeti”ni “Yeni Türkiye”ye dönüştürmeye çalışanlardan, 1919'un

yüzüncü yılını “Atatürk ve Bağımsızlık Yılı” ilan etmelerini beklemek fazla iyimserlik olur.

Sanırım ben fazla iyimserim!

- MİLLİ MÜCADELE'Yİ KÜÇÜMSÜYORLAR

Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlarına göre Milli Mücadele çok da önemli değil!

Milli Mücadele'de sadece Yunanlarla savaşılmıştır!

İngilizler, kurşun atmadan çekilip gitmiştir!

Mesela Atatürk düşmanı fesli tarihçi böyle diyor.

Bütün bu deli saçması iddialara yıllar önce Turgut Özakman “Vahdettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele” adlı bilimsel eserinde tamamen belgelere dayalı olarak cevap vermişti.

Doğan Avcıoğlu'nun ifadesiyle Milli Mücadele, aslında bir Türk-İngiliz savaşıydı.

İngiliz belgeleri de bu gerçeği doğruluyor.

30 Ekim 1918'deki Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra İstanbul, Boğazlar, Anadolu ve

Trakya İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan ordularınca işgal edildi.

Urfa, Antep ve Maraş'taki Fransız işgallerine karşı bölgede boğaz-boğaza bir savaş yaşandı.

Yunan'a karşı Sakarya Savaşı'nın kazanılmasından sonra İtalya ve Fransa Anadolu'yu boşaltmak

zorunda kaldılar.

15 Mayıs 1919'da Yunan ordusunun İzmir'i işgali de tamamen emperyalist bir plan gereğiydi.

Yunan ordusu, İngiliz, Fransız, Amerikan ortak planıyla ve bu ülkelerin gözetimi altında İzmir'i işgal etti.

Yunan ordusunun Ankara yakınlarına kadar ilerlemesi de İngilizlerin kararıyla, İngilizlerin

gözetimiyle ve İngilizlerin yardımıyla gerçekleşti.

Sözde “tarafsızlık” ilanına rağmen İngilizler, Yunan ordusuna her türlü desteği verdiler.

Ayrıca İngiliz destekli Yunan ordusu da yabana atılır bir güç değildi.

Her bakımdan iyi donatılmış 200 bin kişiyi aşkın bir askeri güç söz konusuydu.

Kralları, prensleri de başlarındaydı.

-  İNGİLİZLER NEDEN GİTTİLER?

Peki, ama 1923'e kadar İstanbul'u ve Boğazları işgal altında tutan İngilizler, 1923'te neden çekilip gittiler?

Çünkü:

1- Atatürk, İngilizlerin çok güvendikleri ve her bakımdan destekledikleri Yunan ordusunu Sakarya'da, Büyük Taarruz'da yenip, denize döktü.

2- İngilizlerin işgalci müttefikleri Fransa ve İtalya çekilmek zorunda kalınca, İngilizler, müttefiklerinden yoksun kaldılar.

3- İngilizler, sömürgelerinden istedikleri yardımı alamadılar.

4- Sovyet Rusya ve Hindistan Müslümanları Atatürk'ün ve Ankara'nın yanında olduklarını açıkladılar.

5- Büyük Zaferi kazanmış “muzaffer” Türk orduları, 1922 sonlarında iki yönden İstanbul'daki İngilizleri kuşattı.

Türk ve İngiliz orduları Çanakkale'de burun buruna geldiler.

Ancak İngilizler savaşı göze alamadılar. (Bkz. David Walder, Çanakkale Olayı)

6- İrlanda'da, Mısır'da, Hindistan'da ve Afganistan'da İngiliz karşıtı bağımsızlık hareketleri devam

ediyordu.

7- İngiliz kamuoyu Türklerle savaş istemiyordu.

Milli Mücadele'de Yunan'ı destekleyen İngiliz Hükümeti iktidardan düştü.

8- İngilizler, Musul'u bırakmamak için bütün güçlerini o bölgeye yığdılar.

Öncelikleri Musul'du.

9- Lozan Antlaşması'na göre İngilizler İstanbul'u boşaltmak zorundaydılar.

Bu koşullarda İngilizlerin İstanbul'u boşaltıp “geldikleri gibi gitmekten” başka çareleri yoktu.

Onlar da öyle yaptılar.

Sözü hiç eğip bükmenin anlamı yok!

Milli Mücadele'de Atatürk'ün önderliğinde Türk Milleti, emperyalizmi; üstelik yerli ve yabancı işbirlikçileriyle birlikte yenmeyi başardı.

- 1919'un anlamı

Peki, ama nedir 1919?

Türk Milleti için neden çok önemlidir?

1- İşgal ve direnişin yılıdır 1919…

Yunan orduları İzmir'i 15 Mayıs 1919'da işgal ettiler.

İlk ciddi direnişler, İzmir'in işgalinden hemen sonra 1919'da başladı.

2- Kuvayı Milliye'nin kurulduğu yıldır 1919…

Sarayın/sultanın sessiz kaldığı bir ortamda milletin kendi kaderini kendi eline aldığı yıldır 1919…

3- Türk Milleti'nin üstüne çöken o karanlık umutsuzluk bulutları arasında, Anadolu'da, ansızın Atatürk güneşinin parladığı yıldır 1919…

4- Atatürk, Milli Mücadele'yi büyük oranda 1919'da örgütledi:

Samsun'a çıkış, Amasya Genelgesi'nin yayımlanması, Erzurum ve Sivas kongrelerinin toplanması, manda ve himayenin reddedilmesi, “Ya istiklal ya ölüm” parolasıyla “tam bağımsızlık” kararının

verilmesi, Temsil Heyeti'nin kurulması, Ankara'nın mücadele merkezi yapılması, “milli iradeye” dayanılması, Atatürk'ün askerlik görevinden ayrılıp sine-i millete dönmesi, Atatürk'ün Milli Mücadele'nin önderi kabul edilmesi…

Hepsi 1919 yılında oldu.

5- Sakarya'sıyla, Büyük Taarruz'uyla, Lozan'ıyla; bu toprakları yeniden vatan yapan Milli

Mücadele, 1919 ruhunun eseridir.

6- Atatürk, Nutuk'ta 19 Mayıs 1919'da Anadolu'ya ayak basarken kafasında iki aşamalı bir

plan olduğunu belirtiyor:

Bu plana göre emperyalizme karşı tam bağımsızlık savaşı, saraya/sultana karşı milli egemenlik savaşı verecekti.

1919 ruhuyla gerçekleşen ilk hedef Akdeniz, ikinci hedef cumhuriyetti.

Vatanın “bağımsızlığı” gibi milletin “egemenliği” de 1919 ruhunun eseridir.

Bu nedenle hem işgalci emperyalizmin ve işbirlikçilerinin hem de milli egemenliği gasp etmek isteyenlerin korkulu rüyasıdır 1919 ruhu…

7- Atatürk'ün ifadesiyle aynı zamanda tüm “mazlum milletlerin” özgürlük ve bağımsızlık ateşinin yakıldığı yıldır 1919…

Demem o ki, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti, 1919 ruhunun eseridir.

O ruhun baş mimarı ise Mustafa Kemal Atatürk'tür.

Allah aşkına!

1919'un yüzüncü yılı olan 2019'da Atatürk'ü ve onun “tam bağımsızlık” mücadelesini (Milli Mücadele'yi) unutan bir anlayış, nasıl yerli-milli olmaktan veya milliyetçilikten söz edebilir?

- Atatürk'ün doğum günü: 19 Mayıs

Atatürk gerçek doğum gününü bilmiyordu.

(Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, C.I, s. 31)

Atatürk, sonraları doğum gününü soranlara “19 Mayıs” diyordu.

Milletvekili Reşit Saffet Atabinen, 19 Mayıs 1932'de Atatürk'e “Doğum gününüz kutlu olsun!”

şeklinde bir telgraf çekmişti.

Aynı yıl Aydın Halkevi, Atatürk'ün doğum gününü “Gazi Günü” ilan etmek isteyerek Atatürk'e “hangi gün doğduğunu” sormuştu.

Bunun üzerine Atatürk, Samsun'a çıktığı 19 Mayıs gününü “doğum günü” kabul etmelerini istemişti.

1937'de İngiltere Kralı VIII. Edward Atatürk'ün doğum gününü kutlamak istemiş, İngiltere Büyükelçiliği Atatürk'ün doğum gününü sormuştu.

Atatürk, yine “19 Mayıs” demişti.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, 12 Kasım 1936'da Dışişleri'ne şu telgrafı göndermişti:

“Reisicumhur Atatürk'ün 19 Mayıs 1881'de doğduklarını arz ederim.”

(Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk, s. 18)

Atatürk'ün Samsun'a ayak bastığı 19 Mayıs 1919 aslında bir milletin doğum günüydü; Türk

Milleti'nin “yeniden doğuşunu” sağlayacak Türk Bağımsızlık Savaşı'nın örgütlenme sürecinin başladığı gündü 19 Mayıs… .

Atatürk, 1927'de yazıp okuduğu Nutuk'a şu cümleyle başlıyor:

“1919 yılı mayısının 19. günü Samsun'a çıktım.”

Böylece Türk Bağımsızlık Savaşı'nı 19 Mayıs 1919'da örgütlemeye başladığını vurguluyor.

Atatürk, dünyada başarıya ulaşan bu ilk bağımsızlık savaşının, gelecek kuşakların hafızalarına kazınması için 1919'u bir “mihenk taşı”, bir büyük uyanışın “sembol tarihi” olarak belirliyor.

Emperyalizme karşı verilen ilk ulusal kurtuluş savaşını hatırlatan bir sembol…

(Sinan Meydan, Nutuk'un Deşifresi, s. 76)

Atatürk, “19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktım” diyerek başladığı Nutuk'u Gençliğe Hitabe ile

bitiriyor.

Böylece 1919'da başlayan bağımsızlık mücadelesi sonunda kurulan Türkiye

Cumhuriyeti'ni gençlere emanet ediyor.

Yani, 1919 ruhuna gençlerin sahip çıkmasını istiyor.

Şimdi soruyorum!

Özetlersem:

1919 yılı işgal ve direnişin yılıdır; Türk Milleti'nin adeta yeniden doğduğu yıldır; Atatürk'ün çok özel önem verdiği bir sembol tarihtir 1919…

Bu yıl, 2019; 1919'un yüzüncü yılı…

Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin bugünkü hükümetine soruyorum:

2019'u “Atatürk ve Bağımsızlık Yılı” ilan etmeyi niye düşünmediniz?

Milli Eğitim Bakanlığı'na soruyorum:

2019'da okullarda Atatürk'ü ve Milli Mücadele'yi çocuklarımıza anlatmak için nasıl bir

program hazırladınız?

Atatürk'ün kurduğu Türk Tarih Kurumu'na soruyorum:

2019'da Atatürk'ü ve Milli Mücadele'yi anlatmak için özel olarak neler yapacaksınız?

Atatürk Araştırma Merkezi'ne soruyorum:

2019'da Atatürk ve Milli Mücadele konusunda hangi etkinlikleri düzenleyip hangi kitapları yayımlayacaksınız?

Üniversitelere soruyorum:

2019'da Atatürk ve Milli Mücadele konusunda özel çalışmalarınız olacak mı?

Muhalefet partilerine soruyorum:

2019 yılının “Atatürk ve Bağımsızlık Yılı” olması için şimdiye kadar hangi çalışmaları yaptınız?

Aydınlara soruyorum:

2019 yılında Atatürk ve Milli Mücadele konusunda ajandanızda neler var?

Demem o ki, 1919 ruhuyla “yeniden vatan yapılan” bu topraklarda yaşayan bizler, 2019'u, 1919

ruhuna yakışır biçimde değerlendiremezsek tarih yüzümüze tükürür!

Kim ne derse desin!

Benim için 2019 “Atatürk ve Bağımsızlık Yılı”dır.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/sinan-meydan/ataturk-ve-bagimsizlik-yili-3011342/


 

22 Mayıs 2022 Pazar

Yurt Sever Yurttaşlık

  .    Yurt Sever Yurttaşlık      

·       Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda "etken" görev üstlenmiş olan ve "çağdaş" bir devlet olmak için yurttaşların birlik anlayışını geliştirmede önemli olması beklenilen "milliyetçilik" duygusu ve anlayışı ne yazık ki çok değişik yönlerden gelen farklı etkilemeler sonucu "zayıflatılmış" ve "yok" edilmeye çalışılmıştır.

·       Milliyetçilik "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nda çok açık bir biçimde bellidir. (1982):

·       Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre, Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür;

·       Milliyetçilik "yurttaşlık" temeline dayanır, dinsel inançlara ve soy-sop bağlarına dayanmaz.

·       Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kabul ettiği bu tür milliyetçilik için kısaca "Atatürk milliyetçiliği" de denilir.

·       Ülkemizde yaşayanların, yurttaşlarımızın öz yurtlarını sevmeleri, koruları ve ortak çıkarları savunmaları için var olan bu milliyetçilik yurttaşlık bağı üzerinden kurulur ve ayrımcılığa, ırkçılığa karşıdır.

·       İstenilir ki yurttaşlar ülkenin ve milletin-halkın geleceği için, sosyal huzuru ve refahı için ortak istemlerde bulunsunlar ve birlikte çabalasınlar.

·       "Atatürk Milliyetçiliği" kavramı üzerinde durmalı, incelemeli ve kavramaya çalışmalıyız:

·       Yaşamı boyunca çok kitap okuyan, araştırmalar yapan, tarihe ilgisi olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ırkçı yaklaşımla yazılmış ve bilimsellikten uzak batılı tarih kitaplarından rahatsız olmuştu.

·       İncelemelerinde ve araştırmalarında ve yaşamında açıkça görmüştür ki her zaman güçlü devletler Türkler ile uğraşmışlar ve Türk topraklarını elde etmek istemişlerdir.

·       Gazi Mustafa Kemal Atatürk her türlü girişiminde ve çabasında halkın içinde bir ayrımcılığa gitmeden yurdun düşman istilasından kurtarılmasını istemiştir.

·       Atatürk’ün amacı ulusal ve savunulabilir sınırlar içerisinde bir Türk ulus-devletini kurmak için Türk milliyetçiliğini öne çıkarmaktı.

·       Atatürk milliyetçiliği din ve ırk ayrımından uzak, ortak yurttaşlık temelindedir.

·       Atatürk'e göre, ulusal sınırlar içindeki "Türk Milleti'ni etnik kökenlerine göre ayrıştırmak birkaç düşman etkisini beyinsiz, gericiden başka hiçbir millet bireyi üzerinde üzüntüden başka bir tesir bırakmamıştır.

·       Tarih içerisinde sömürgeci devletlerin etkisi altındaki Asya ve Afrika ülkelerindeki "milliyetçilik" özellikle batı ve onların değerlerine karşı bir tepkime olarak kendini göstermişti.

·       Atatürk milliyetçiliğinde ise batı kökenli "çağdaş ilkeler", milliyetçilikten ayrı olarak faydalanılması gereken "evrensel değer"lerdir. 

·       Her konuşmasında, her türlü girişiminde ve önderliğinde bir tür yurtseverlik, bir bütünleştiricilik ile yeniden bir devletin kurulmasını sağlamıştır.

·       Atatürk anlayışına göre milliyetçilik, temelde Türkiye Cumhuriyeti'nin bütünlüğünü korumayı ve ülkenin birliğini tehdit edebilecek ayrılıkçı akımları engellemeyi amaçlamak içindir.

·       Milliyetçilik kavramı ve akımları dünya genelinde son yüz yıldır yoğunlukla üzerinde durulan bir konu olmuştur.

·       Çok çeşitli milliyetçilik türleri ve akımları da var olmuştur.

·       Son dönem Osmanlı aydınları da bu konuda durmuşlar ve fikir üretmişlerdir.

·       Türk Kurtuluş Savaşı ise bize göstermiştir ki, ancak "tüm" halkın birleşmesi, inanması ve çabalaması ile bir ortak "kurtuluşa" gidilebilir.

·       Üzerinde geçen yüz yıl içerisinde Türkiye Cumhuriyeti kendi devlet modelini, çağdaş ve uygar olabilme hedeflerini büyük bir özen ve azimle ortaya koymuştur.

·       Kendisini tüm dünyaya kabul ettirmiş ve özenilecek bir devlet olabilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti özellikle bulunduğu stratejik konumu nedeni ile de ne yazık ki her zaman emperyalist güç odaklarının gözüne batmıştır.

·       Her bir an ve her yerde hiç de geri durmadan yılmadan, içten içe Atatürk Devrimlerinin, cumhuriyetin "kuruluş ilkelerinin" değersizleştirilmesi, önemini yitirmesi için uğraşmışlardır.

·       Çok değerli halkımız ve onun çok önemli yöneticileri ise uzun yıllardır ne kendi değerini ne de varlık nedeni olan öz değerlerini kavrayabilmiş ve ellerinde tutabilmişlerdir.

·       Milliyetçilik kavramı bu nedenle çok iyi anlaşılması ve içselleştirilmesi gereken bir kavramdır.

·       Atatürk milliyetçiliği diyerek topluca vurguladığımız bu bakış açısını, yurtseverlik anlayışını gündem dışı bırakmak, içini boşaltmak için devam eden olumsuz çabalar ise gittikçe artmaktadır.

·       Türkleri, Türkiye yurttaşlarını karalayabilecek, değersizleştirebilecek ya da dünyada onları "barbar" kaba insanlar, cahil ırk… gibi göstermek isteyecek kişiler, gruplar ve akımlar olmaktadır.

·       Ulus devlet olarak bir yurt ve o yurdun içinde hukuk devletinin tüm olanaklarını kullanabilen, yasalar önünde eşit haklara sahip bir yurttaşlık ile tanımlayabileceğimiz Atatürk milliyetçiliği aslında tam da bu çok zor geçen günlerde bizler için yeniden düşünülmesi ve kavranılması gerekendir.

·       Çağın getirdiği her türlü yüksek teknolojiyi kullanabilen, bilimde geri kalmayan, kişiliği ve ahlakı gelişmiş, aklı ile düşünebilen, iradesini özgür tutabilen, çalışkan ve öz güveni yüksek yurttaşlar olduğumuz gün hem yurdumuzu, hem de bireysel olarak kendimizi koruyabilecek bir düzeye erişmiş olacağız.

·       Öz dilimiz olan anadilimiz Türkçe'ye çeşitli yönlerden gelen saldırılar, değersizleşmeler ve kompleksli bir toplum yaratma çabaları bizler için Atatürk milliyetçiliğine bir tür saldırıdır.

·       Milliyetçi olmak ayni zamanda yurdumuzun "yer altı" ve "yer üstü" kaynaklarına, insan kaynaklarına, tarihsel ve kültürel öz değerlerine sahip çıkmaktır.

·       Atatürk milliyetçiliği tüm yurttaşları "eşit kabul ettiği" için her türlü soy-sop-ırk-kabile ve inanç-din-mezhep ayrıştırmalarına ve bunlar üzerinden üretilen görüşlere ve siyasetlere de "taraf" olamaz.

·       Olmamalıdır!

·       Son yılların toplumsal, ekonomik ve kültürel sorunları, yozlaşmaları ve çöküş belirtileri ise birden ortaya çıkmamıştır.

·       Ne zaman ki Türk milleti, "yurttaşlarımız" öz bilincini yitirmeye ve sahte gündemlerin içine çekilmeye başlanmıştır etkisini ve de gücünü yitirmiştir.

·       Son dönemin getirdiği dijital erişim ve kolaylıklar ile birçok konu herkesin elinin altında olmaya başlamıştır.

·       Bununla birlikte zayıflık gösterdiğimizde ise dışarıdan gelebilecek her türlü etkilenmeye de açık oluyoruz demektir.

·       Son dönemde modern çağ, özgürlükler, bireysel haklar, moda, sinema, küreselleşme, müzik, edebiyat, televizyon, diziler, filmler, eşitlikler…. gibi kavramlar yağmur gibi her yandan ve durmaksızın toplumu ve bireyleri etkisi altına almaktadır.

·       Bu durum dünya ölçeğinde durdurulamaz ve karşı konulamaz bir gelişim ve "artan güçler"dir.

·       Devletler, toplumlar ve bireyler her yönden bir çevirme bir tür "atmosfer" altına alınmış gibidir.

·       Tüm bu nedenlerden dolayı da GÜÇLÜ BİR ULUSAL HUKUK DEVLETİ VE İRADESİ ÖZGÜR, KİŞİLİĞİ GÜÇLÜ bireylere, yurttaşlara gerek duymalıyız.

·       Bunun nasıl olabileceğini ise ciddi bir duruş ile yine biz kendimiz tek, tek ciddiye alıp araştırmalı ve düşünmeliyiz.

·       "Türkiye çok daha iyi dönemlere erişecektir" diye istemde bulunup, bu hedefe yönelik gelişimimizi ve gayretlerimizi, çabalarımızı ortaya koyacağız.

.      Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 22.05.2022

"Yurt Sever Yurttaşlık": "Yurdunu sever" durumundaki kişilerin oluşturduğu bir yurtsever YURTTAŞLIK'tır.  ... "Yurt sever" olmaktır asıl olan... Başka hizipleri, kitle ya siyasetleri, çıkar gruplarını... SEVER olmak değil, "yurt sever" olmaktır asıl birleştirici ve bütüncül olan. Asıl "yurtseverlik" de budur….


 


TÜRKÜM DİYENE

. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Bu sözden neler anlamalıyız? "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu...