29 Ağustos 2022 Pazartesi

BÜYÜK ZAFER

 -  BÜYÜK ZAFER                      

ü  30 Ağustos 2022; bu toprakları yeniden vatan yapan Büyük Zafer'in 100. yıl dönümüdür.

ü  Büyük Zafer, yaklaşık 4 yıl süren sabırlı ve kararlı bir milli direnişin eseridir.

ü  Büyük Zafer'i unutmak demek, vatanın bağımsızlığını, milletin özgürlüğünü, milli onuru, insan hayatını, çok zor kazanılan barışı, kahraman Mehmetçiği, şehitlerimizi ve gazilerimizi, ATATÜRK ve silah arkadaşlarını, Türkiye Cumhuriyeti'ni unutmak demektir.

ü  Büyük Zafer'i hazırlayan milli direnişin ve milli örgütlenmenin adı “Müdafaa-i Hukuk”tur.

ü  Büyük Zafer, sadece emperyalizme karşı değil, aynı zamanda yerli işbirlikçilere karşı kazanılmıştır.

ü  Büyük Zafer, sadece cephedeki ordunun değil, bütün bir milletin canla başla mücadele ettiği “top yekûn savaş”tır.

ü  Büyük Zafer, Türkiye için çok ağır koşulları olan Mondros Ateşkes Antlaşması ve Sevr Barış Antlaşması yerine Mudanya Ateşkes Antlaşması ve Lozan Barış Antlaşması'nı imzalamamızı sağladı.

ü  Doğu Trakya'nın, İzmir ve civarı ile Gökçeada ve Bozcaada'nın Yunanistan'a bağlanmasını önledi. Çünkü Sevr'e göre buralar Yunanistan'a bağlanacaktı.

ü  Büyük Zafer kazanıldığı için Mudanya ve Lozan'da buralar kurtarılabildi.

ü  Büyük Zafer, egemenliğin saraydan alınarak millete verilmesini, saray saltanatının sona ermesini, meşruti monarşinin yerini cumhuriyetin almasını sağladı.

ü  Büyük Zafer, Türkiye'nin Osmanlı'dan kalan tüm bağımlılıklardan kurtulup “tam bağımsız” olmasını sağladı.

ü  Türkiye, Büyük Zaferi kazandığı için Lozan'da kapitülasyonları kaldırabildi.

ü  Eğer Büyük Zafer kazanılmasaydı, İngiltere, Fransa ve İtalya Türkiye yeniden Ege'ye (o zamanki adıyla Akdeniz veya Adalar Denizi) kavuştu.

ü  Büyük Zafer çok uluslu ve çok hukuklu dinsel bir ümmet imparatorluğundan laik, çağdaş bir ulus devlete geçişi kolaylaştırdı.

ü  1922'deki Büyük Zafer'in ardından 1923'te Lozan Antlaşması ile kurulan barış iklimi, 100 yıldır devam ediyor.

ü  Atatürk,  Büyük Zafer'in üç büyük amaca hizmet ettiğinin altını çizmiştir.

ü  Onlardan birincisi ulusal egemenlik (cumhuriyet), ikincisi çağdaşlaşma, üçüncüsü de ekonomik bağımsızlıktır.

ü  Atatürk'e göre Büyük Zafer'le kazanılan “tam bağımsızlığı” sürdürmek için “çağdaşlaşmak” gerekliydi:

“Efendiler, milletimizin hedefi, memleketimizin mefkûresi bütün cihanda tam manasıyla medeni bir toplum olmaktır.

Bilirsiniz ki dünyada her kavmin mevcudiyeti, kıymeti, hürriyet ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı medeni eserlerle orantılıdır.

Medeni eserler yapma kabiliyetinden mahrum olan kavimler hürriyet ve bağımsızlıklarını kaybetmeye mahkûmdurlar. .

İnsanlık tarihi baştanbaşa bu dediğimi teyit etmektedir.

Medeniyet yolunda yürümek ve muvaffak olmak hayat şartıdır. (…)

Efendiler, medeniyet yolunda başarı yeniliğe bağlıdır.(…)

Safsatalar, hurafeler kafalardan çıkmalıdır.”

ü  Atatürk'e göre Büyük Zafer'le kazanılan “tam bağımsızlığı” sürdürmek için “ekonomi zaferlerine” ihtiyaç vardı:

“Efendiler, milletimiz burada kutladığımız Büyük Zafer'den daha mühim bir zafer peşindedir.

O zafer, milletimizin iktisadi sahadaki başarılarıyla mümkün olacaktır.

Bilirsiniz ki, iktisaden zayıf bir millet fakirlik ve sefaletten kurtulamaz; kuvvetli bir medeniyete, refaha ve saadete kavuşamaz; toplumsal ve siyasi felaketlerden yakasını kurtaramaz. (…)

Hiçbir medeni devlet yoktur ki, ordu ve donanmasından önce iktisadını düşünmüş olmasın. Memleket ve bağımsızlığı korumak için gereken bütün kuvvetler ve araçlar iktisadiyatın genişlemesi ve gelişmesiyle mükemmel olabilir.”

ü  Atatürk, Büyük Zafer'le elde edilen “tam bağımsızlığın” sürdürülebilirliğinin çağdaşlaşmaya ve ekonomi zaferlere bağlı olduğunu belirtmişti.

ü  Atatürk'ün 100 yıl önce gördüğü bu gerçeği bugün bile göremeyenler var.

ü  Atatürk, Büyük Zafer'le temeli atılan cumhuriyeti gençlere emanet etmiştir.

“Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz” demişti.

ü  Büyük Zafer'i doğru anlamak “tam bağımsız”, “çağdaş”, “laik” Türkiye Cumhuriyeti'ne sahip çıkmayı gerektirir.

ü  30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI'MIZ KUTLU OLSUN…

 

ALINTI:   https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/sinan-meydan/buyuk-zaferin-anlami-7333945/


 

26 Ağustos 2022 Cuma

26 Ağustos 1922

-  26 Ağustos 1922

- Zafere giden Büyük Taarruz’un ilk günü…

Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alparslan, 26 Ağustos 1071'de başlayan Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusunu yenerek Anadolu'nun kapılarını Türklere açtı.

Dokuz asır sonra, bir 26 Ağustos günü başlayan Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde Yunan ordusunu bozguna uğratan ATATÜRK, Anadolu'nun sonsuza dek Türk yurdu olarak kalacağını tüm dünyaya gösterdi.

26 Ağustos sabahı başlayan 30 Ağustos’ta sona eren muharebe sonunda Yunan ordusunun büyük kısmı dört taraftan sarıldı, Anadolu'daki Yunan kuvvetlerinin yarısı imha veya esir edildi, kalan bölümü ise üç grup halinde çekildi.

Bu durum karşısında Çalköy'de yıkık bir evin avlusu içinde Mustafa Kemal Paşa, Yunan ordusunu takip etmesi için Türk ordusuna “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!” emrini verdi.

MUSTAFA KEMAL PAŞA KOCATEPE’DE

26 Ağustos 1922 sabahı gün ağarmadan, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet İnönü, 1. Ordu Komutanı Albay Nurettin Kocatepe'deki gözetleme yerine geldiler.

Hava fazla sisli olduğundan 04.30'da ateşe başlaması gereken topçular, ateş tanzimine yarım saat geç başladı. Saat 05.30–05.35 civarında topçuların tahrip ateşi ve piyadelerin yürüyüşe geçmesiyle savaş tam anlamıyla başladı.

TÜRK UÇAKLARI BİRER, BİRER HAVALANIYOR

Gün ağarırken her uçağın başında üç-dört er bekliyor, her uçak son bir defa gözden geçiriliyordu.

Türk topçusunun homurtusuna bu mütevazı meydanda çalışmaya başlayan uçakların motor gürültüleri karışıyor, uçaklar birer birer havalanıyordu.

Havanın dörtte üçü kapalı ve çok rüzgârlı olmasına rağmen saat 06.00–07.30 arasında Yüzbaşı Fazıl, Yüzbaşı Yahya, Astsubay İhya, Mükremin, Basri ve Abdulhalim'in yönetiminde üç avcı üç de keşif uçağı havalandı.

Keşif uçaklarında rasıt olarak Üsteğmen Yusuf Kenan, Hamdi (Çaypınar) ve Teğmen Osman Nuri (Baykal) bulunuyordu.

Daha ilk saatlerde Yunanlılara ait mevziler Türk birlikleri tarafından ele geçirildi.

Afyonkarahisar bölgesinde hava uçuşa ve tayyare keşfine müsait değildi.

Buna rağmen Türk keşif tayyareleri Yunan gerilerinde keşif ve bomba taarruzlarına, av tayyareleri de mutat faaliyetlerine devam ediyordu.

Cephe Tayyare Bölük Komutanı, Batı Cephesi Komutanlığı'ndan almış olduğu emir ile Altıntaş bölgesindeki Yunan ihtiyat grubunun durumunda bir değişiklik olup olmadığının keşfedilmesi için bir uçak gönderdi.

Saat 07.00'den önce Döğer-Altıntaş bölgesinde yapılan bu keşifte Yunan ihtiyat grubunun durumunda bir değişiklik görülmedi.

Ayrıca Afyonkarahisar'ın güneydoğu ve güneybatısındaki bölgede de Yunan kuvvetlerinin toplanmasına ilişkin bir hareketlenme olmadığı da tespit edildi.

Keşfe gönderilen bu uçağa Yunanlılara ait bir av uçağı taarruz ettiyse de hava muharebesi neticesinde Yunan uçağı uzaklaşmak zorunda kaldı.

Saat 07.45'te bir Türk av uçağı da, bir Yunan uçağının Afyonkarahisar doğu ve güneyinde bulunan Türk cephesinde keşif yapmasına engel oldu.

Yapılan engelleme ile uçak, Yunanlıların elinde bulunan Afyonkarahisar meydanına inmeye mecbur edildi.

YUNAN PİLOT UÇAĞI YAKMAYA ÇALIŞIRKEN…

Yine aynı dakikalarda Yüzbaşı Fazıl, bir Yunan Breguet 14 A–2 uçağıyla karşılaşarak hava muharebesine tutuştu.

Yunan uçağını, Afyonkarahisar bölgesindeki Hasanbeli-Garipçe Köyü civarına inmeye mecbur etti. Dizinden yaralı olan Yunanlı pilot uçağı yakmak istediyse de uçak gövdesinin yarım metre kısmı yandıktan sonra yangın, yetişenlerce söndürüldü.

Ele geçen ve faal durumda olan uçak onarıldı. Uçak “Garipçe” ismi verilerek, Türk Hava Kuvvetleri envanterine alındı.

Saat 09.20'de Döğer ve Altıntaş istikametinde yapılan hava keşfinde Yunanlıların bir taburluk yürüyüş kolunun Altıntaş, Arap çiftliği şosesinde yürüyüş halinde bulunduğu, Yunan ordugâhlarında bir değişiklik olmadığı tespit edildi.

Saat 10.40'da Yunan uçağının keşfine engel olmak isteyen Türk av uçağı, Afyonkarahisar güneyinde Yunan uçağına taarruz ederek onu geri dönmek zorunda bıraktı.

İSMET PAŞA’NIN EMRİ

Saat 10.45'te Afyonkarahisar güney batısında yapılan başka bir keşifte bu bölgede muharebelerin devam ettiği ve Yunan hatları gerisinde değişiklik olmadığı tespit edildi.

Batı Cephesi Komutanlığı'nca Yunan ihtiyat gurubunun 26 Ağustos günü öğleye kadarki durumunda bir değişiklik olup olmadığını öğrenmek maksadıyla saat 12.00'de aşağıdaki emir verildi:

1. Düşman ihtiyat gurubunun durumu tekrar değerlendirilecek ve tespit edilecektir.
2. Döğer, Afyonkarahisar demiryolu kısmındaki tren nakliyatı,
3. Gazlıgöl – Afyonkarahisar, Afyonkarahisar – Altıntaş, Dumlupınar şoselerindeki düşman faaliyeti,
4. Ahır dağından kuzeye geçen Süvari Kolordusu'nun Tazılar, Çobanözü, Tokuşlar bölgesindeki durumu ve faaliyeti tespit edilecektir.
5. 26 Ağustos 1922, saat 12.00'da (Öğlen Vaktinde) yazılmıştır.
   .   Garp Cephesi Kumandanı İsmet

Bu emir üzerine, Cephe Tayyare Bölük Komutanı, Bostanlı, İntepe arasında Dinar, Gazlıgöl, Eğret, Beycegöl, Altıntaş, Sarıbeyli, Kadımürsel, Kırkpınar, Kayalar ve Döğer dolaylarındaki Yunan durumunun keşfedilmesi için saat 18.00'da bir uçağı vazifelendirdi.

Keşfe çıkan uçak, ordugâhlarda değişiklik olmadığını, yalnız demiryollarında fazla faaliyet görüldüğünü ve Gazlıgöl'de çok sayıda hayvanın bulunduğu bilgisini rapor etti.

Aynı gün Yunan 1'inci Kolordu Komutanı General Trikopis, Afyonkarahisar'daki Yunan hastanelerinin boşaltılmasını ve Uşak'a nakledilmesini emretti ve nakil işi akşama kadar tamamlandı.

Yunan Başkomutanlığı tarafından 26 Ağustos akşamı Yunan 2'nci Kolordusunun, 15'inci Tümeni de (Seyitgazi) emrine alarak 28 Ağustos sabahı, Afyonkarahisar kuzeyinden Bolvadin istikametine karşı taarruz yapmasını; 1'inci Kolordu'nun da savunmasını emrediyordu.

TRİKOPİS TAARRUZDAN VAZGEÇİLMESİNİ İSTİYOR

General Diyenis taarruzun 48 saat sonra başlayabileceğini bildirmesine rağmen, General Trikopis zaman açısından birliklerin taarruza başlamalarının mümkün olmadığını değerlendirerek taarruzdan vazgeçilmesini istedi.

Yunan başkomutanlığı ise Türk iradesine boyun eğmemek ve aktif hareket etme emrinde ısrar etti. Fakat emir uygulanamadı.

Yunan sevk ve idaresi birliklerinin tamamına hâkim olmaktan uzaktaydı.

Cephe Tayyare Bölüğü, 26 Ağustos günü yapılan muharebeler sonunda, Altıntaş, Döğer ve Afyonkarahisar bölgelerinde 12 uçuş yaptı.

Keşif uçakları, Yunan ihtiyat grubunun durumunu tespit ederek gördükleri önemli hedeflere bomba ile taarruz etti.

Av uçakları ise dört hava muharebesi yaparak üç Yunan uçağını kendi hatları gerisine inmek zorunda bırakarak, birisini de düşürdü.

26 Ağustos 1922 günü havanın dörtte üçünün alçak bulutlarla kapalı olması ve rüzgârlı bulunmasına rağmen; Sıtkı Tanman “Böyle başarılı uçuş faaliyetinin 1'inci Dünya Savaşı'nda bile hiç bir Türk hava birliğine kısmet olmadığı” değerlendirmesini yapmıştı.

Böylece bugünkü muharebelerde; Kocaeli Grubu, 2'nci ve 1'inci Orduların müşterek taarruzları neticesinde bütün Yunan kuvvetleri mevzilerinde muharebe etmek zorunda kaldı.

Yalnız Yunan ihtiyat grubundan 7'nci Tümen'i güneye gidebilmiş, diğer tümenler ise cepheye bağlanmıştı.

1'inci Ordu'nun sol kanadındaki 5'inci Süvari Kolordu'su Afyonkarahisar batısından Çayırhisar'a kadar ilerleyince, Yunanlılar batıya dönük bir cephe kurmak zorunda kaldılar.

Yunan kuvvetleri doğu, batı, güney cephelerinden üç yönden kuşatılmaya başlandı.

Kuzeyde Kazuçuran bölgesindeki kuvvetli Yunan mevzii bir Türk tümeni tarafından işgal edildi.

Fakat Türk komutanlığı tasavvur edildiği gibi taarruzun birinci günü Yunan cephesini yaramamıştı.

.

Kaynak: Büyük Taaruzda Hava Muharebeleri, Murat Bastem, 2010

https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/26-agustos-1922de-neler-yasandi-zafere-giden-taarruzun-ilk-gunu-6007086/

 

10 Ağustos 2022 Çarşamba

ÇALIŞMA HAYATININ TÜRKLEŞTİRİLMESİ

   ÇALIŞMA HAYATININ TÜRKLEŞTİRİLMESİ    

1860 yılından itibaren Beyoğlu’na yerleşen Levantenler başta Beyoğlu ve Galata’da şirketler kurup Osmanlı ekonomisinde egemen oldular.

Osmanlı döneminde bu Levantenlere karışan görüşen olmadı.

Kendi ülkelerinde dahi bulamayacakları ticari özgürlükte çalıştılar ama artık dönem değişmişti.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni bir siyasi yol haritası vardı.

Bir de Osmanlı topraklarında doğmuş büyümüş ve İstanbul’da çalışan bir grup vardı.

Bu kişiler Osmanlı Devleti’ne güvenmedikleri için başka ülkelerin vatandaşlığına geçmişlerdi.

Bu kişiler Beyoğlu’nda, Galata’da, İzmir’de, Mersin’de çalışmaya devam etmekte olup yabancı statüsündeydiler.

TBMM, 4 Haziran 1932 tarihinde “Türkiye’de Türk Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler Hakkındaki Kanunu” kabul etti.

Bu kanun kapsamında bulunan birçok meslek grubu sadece Türkler tarafından ifa edilebilecekti.

Yabancı uyrukluların gerek şirketleri ve şirketlerinde çalışmaları sona erdi.

Kanuna göre listedeki işleri sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları yapabilirdi:

“Sokak satıcılığı; çalgıcılık; fotoğrafçılık; berberlik; mürettiptik; simsarlık; elbise, kasket ve kundura ustalığı; borsalarda mübayaacılık; devlet inhisarına tabi maddelerin satıcılığı; seyyahlara tercümanlık ve rehberlik; inşaat, demir ve ahşap sanayi işçilikleri, umumi nakliye vesaiti ile su ve tenvir ve teshin ve muhabere işlerinde daimi ve muvakkat işçilik; karada tahmil ve tahliye işleri; şoförlük ve muavinliği; alelumum amelelik; her türlü müesseselerle ticarethane, apartman; han, otel ve şirketlerde odabaşı, bekçi, kapıcı, oda; otel, han, hamam, kahvehane, gazino, dansing ve barlarda kadın ve erkek hizmetçilik ve garsonluk; bar oyunculuğu ve şarkıcılığı, baytarlık ve kimyagerlik”

1932 yılında kabul edilen kanun kapsamında yukarıdaki meslekleri sadece Türk vatandaşları yapabilirdi.

Bu kanuna göre yabancı ülke vatandaşlarının bu meslekleri icra etmeleri yasaklandı.

Bu kanun çıkması ile Yunan, İtalyan, İspanyol, Romen ve Bulgar vatandaşı olan aileler Türkiye’yi terk etmeye başladılar.

Yunan pasaportu olan ama İstanbul’da çalışan 9 bin kişi İstanbul’u terk etti.

1938 yılında yeni avukatlık kanunu çıkarıldı.

Bu kanuna göre azınlıkların avukatlık yapmasına sınırlar getirildi.

“Mütareke yıllarında gayrimüslim avukatların İstanbul’da Rum, Musevi ve Ermeni baroları kurmaya kalktıkları ve yabancıların namı hesabına çalıştıkları bazı avukatların yabancı konsoloshane mahkemelerinde iş takip ettikleri ve Türkleri sille tokat oralara sürükledikleri yazıldı.”

Gayrimüslim avukatların vatana ihanet sayılabilecek bu tür davranışlarda bulunduklarının yazılması üzerine avukatlar arasında bir araştırma yapıldı.

Cumhuriyet’in ilanından önce bağımsız baro kurmaya girişmiş ve yabancılarla iş birliği yapmış bazı gayrimüslim avukatların hala İstanbul Barosu’nda avukatlık mesleğini icra ettikleri belirlendi.

Bu konuda Baro Başkanı Hasan Hayri Tan şu açıklamayı yaptı:

“460 sayılı Avukatlık Kanunu gereğince kurulmuş olan baro haysiyet divanı 442 avukatın kayıtlarını silip barodan çıkarmıştır.

Avukatlık Kanunu’nun 117 maddesi uyarınca ahlaka aykırı hareket edenlerin barodan çıkarılmasını emretmektedir.”

İstanbul Barosu’na kayıtlı 960 avukatın 460’nın ruhsatı iptal edildi ve Türkiye’de avukatlık yapmaları yasaklandı.

Musevilerin yüzde 60’ı Rumların ise yüzde 30’nun avukatlık ruhsatları iptal edildi.“

.  Turan Akıncı

.  DGSA'da Mimarlık okudu.


TÜRKÜM DİYENE

. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Bu sözden neler anlamalıyız? "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu...