ATATÜRK’ÜN
ÖĞRETMENE VERDİĞİ ÖNEM!
Atatürk bir
ulusun yaşamında eğitimin ve öğretmenin önemini belki de en iyi anlamış,
anlatmış devlet kurucusu ve Cumhurbaşkanı idi.
Kurtuluş
Savaşı’nın devam ettiği yıllarda Öğretmenler Kongresi’ni düzenleyerek asıl
savaşın cehaletle yapılacağına dikkati çeken Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ‘Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır.’
diyerek seslendiği öğretmenlere bu nedenle çok önem vermişti.
Atatürk,
eğitimin, öğretimin yayılmasından, yaygınlaşmasından yanaydı.
1928 yılında
Arap harflerinin kaldırılıp yerine bugün kullanmakta olduğumuz Türk harflerinin
kabulü tüm yurtta sevinç yarattı.
Halkın yeni
harfleri kısa sürede öğrenip daha çok yurttaşın okur – yazar olmasını sağlamak
amacıyla yoğun bir çalışma başladı.
Okuma –
yazmayı yaygınlaştırmak için okul çağı dışındaki yurttaşlara okuma – yazma
öğreten okullar açıldı.
Bunlara Millet Mektepleri adı verildi.
Atatürk, Ulus
Okulları dediğimiz Millet Mektepleri’nde yazı tahtasının başına geçerek dersler
verdi. Bakanlar kurulu 11.11.1928 günü yaptığı toplantıda Ata’ya Ulus Okullar
Başöğretmenliği sanını verdi.
24 Kasım Atatürk’ün
Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür.
Başöğretmen
Atatürk, öğretmenlerin Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri etkinliği hep
övmüştür.
Milli
mücadelenin kazanılmasıyla Türkiye için yeni bir dönem başlamış oldu.
Savaş
alanlarında kazanılan zaferlerin eğitim alanında da kazanılması için çalışmalar
başlatıldı.
İlk hedef,
cumhuriyeti özümsemiş, öneminin farkına varmış, vatansever, eğitimli bir yeni
nesil yetiştirmekti.
1924 yılında
Ankara’da toplanan öğretmenler kurultayında öğretmenlere seslenen Mustafa
Kemal, “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” sözüyle eğitime ve
öğretmenlere ne kadar önem verildiğini vurgulamıştır.
Sene 1923
Meclis’de
vekil maaşları münakaşa ediliyor.
Devrin Maliye
vekili Gümüşhane meb’usu Hasan Fehmi Bey (Ataç), Mustafa Kemâl’e soruyor, diyor
ki, “Paşam vekil maaşlarını düzenleyeceğiz; ne kadar verelim?”
Paşa
düşünüyor ve şöyle cevap veriyor:
-Öğretmen
maaşlarını geçmesin!
Öğrencileri,
öğretmenleri ve okulu çok seven Atatürk yurt gezilerinde okullara uğrardı.
Sınıflara
girer, sıralara oturur, ders dinlerdi.
Öğrencilere
sorular sorardı.
Öğretmenlerle
konuşur, her yerde öğretmenliğin üstün bir meslek olduğunu anlatırdı.
ATATÜRK’ÜN KÜTAHYA
LİSESİ’NDE ÖĞRETMENLERE YAPTIĞI KONUŞMA (KÜTAHYA LİSESİ – 24 MART 1923)
. “Muallim hanımlar ve muallim efendiler,
bu irfan yuvası altında hepinizi bir arada görmekten ve hepinizi selamlamaktan
çok memnunum.
Memleketimizi,
toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç
vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin
geleceğini yoğuran irfan ordusudur.
Bu iki
ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir.
Fakat bu iki
ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi bir diğerinden üstündür? Şüphesiz
böyle bir tercih yapılamaz.
Bu iki
ordunun ikisi de hayatidir.
Yalnız siz
irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun değer ve yüceliğini
anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin
öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz.
Biz iki
ordudan birincisine, vatan çiğnemeye gelen düşman karşısında kan akıtan birinci
orduya -bütün dünya bilir, bütün dünya şahit oldu ki- pek mükemmelen sahibiz.
Vatanın dört
sene önce düştüğü büyük felaketten sonra, yoktan var olan bu ordu, vatanı yok
etmeye gelen bu düşmanı kutsal vatan toprağında boğup mahvetti.
Yalnız bu
orduya sahip olmakla, işimiz bitmiş, gayemiz bu ordunun zaferiyle son bulmuş
değildir.
Bir millet,
irfan ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler
elde ederse etsin, o zaferin köklü sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla
mümkündür.
Bu ikinci
ordu olmadan birinci ordunun elde ettiği kazanımlar sönük kalır.
Milletimizi
geçek mutluluğa, kurtuluşa ulaştırmak istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve
hayata götüren bugünkü idare şeklimizin sonsuzluğunu istiyorsak, bir an önce
büyük, kusursuz, nurlu bir irfan ordusuna sahip olmak zorunluluğunda
bulunduğumuzu inkar edemeyiz.
Eski
idarelerin en büyük kötülüklerinden biri de irfan ordusuna layık olduğu önemi
vermemeleridir.
Eğer önem
verilseydi, geleceği emanet ettiğimiz sizlere, gelecek kadar güvenilir bir
mevki verilmesi gerekirdi. Henüz üç dört senelik hayata sahip olan milli
idaremizde irfan ordusu ile layık olduğu kadar ilgilenilememiştir.
Fakat
buradaki mecburiyeti milletin münevverleri olan sizler elbette ki daha iyi
takdir edersiniz.
Bütün
kuvvetimizi yalnız cephede toplamaya mecbur olduğumuz bu kısa süre içinde
tabiatıyla irfan ordusuyla gereğince meşgul olamadık.
Lakin Cenab-ı
Hakk’a şükürler olsun ki düşman karşısındaki aziz ordumuz için harcadığımız
bütün emekler mutlu sonucunu verdi.
Artık bundan
sonra aynı kuvvet, aynı faaliyet, aynı istekle irfan ordusu için çalışacak ve
birincide olduğu gibi bu ikinci ordudan dahi emeklerimizin, faaliyetlerimizin
mutlu ve başarılı sonuçlarını aynı parlaklıkta elde edeceğiz.
Arkadaşlar,
asker ordusu ile irfan ordusu arasındaki birliktelik ve alakayı belirtmek için
şunu da ifade edeyim, kıymetli bir eserden ordunun ruhu kumanda heyetidir
deniliyor.
Hakikaten
böyledir.
Bir ordunun
kıymeti kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür.
Siz
öğretmenler, sizler de irfan ordusunun kumanda heyetisiniz.
Sizin
ordunuzun kıymeti de sizlerin kıymetinizle ölçülecektir.
İstiklal
mücadelesinde üç dört senedir düşmanı topraklarımızda mahvetmek için yaptığımız
savaşla ordunun ruhu olan kumanda heyeti değerlerinin yüksekliğini nasıl ispat
etmişse, bundan sonra yapacağımız yenilikler milletimize bir karanlık gibi
çöken genel cehaleti mağlup etmek savaşında da irfan ordusunun ruhu olan siz
öğretmenlerin aynı yeteneği ortaya koyacağınıza eminim.
Bu konuda
size güveniyor ve saygı ile selamlıyorum.”
İSTANBUL’DAN BURSA’YA
GELEN ÖĞRETMENLERE YAPTIĞI KONUŞMA
(27 EKİM 1922)
“İstanbul’dan
geliyorsunuz.
Hoş geldiniz.
İstanbul’un
feyz meşalelerinin temsilcileri olan yüce topluluğunuz karşısında duyduğum
sevinç sonsuzdur.
Yüreklerinizdeki
duyguları, kafalarınızdaki düşünceleri doğrudan doğruya gözlerinizde ve
alınlarınızda okumak, benim için olağanüstü bir mutluluktur.
Bu anda
karşınızdaki en içten duygumu, izninizle söyleyeyim:
İsterdim ki
çocuk olayı, genç olayı, sizin nur saçan sınıflarınızda bulunayım.
Sizden feyz
alayım.
Siz beni
yetiştiresiniz.
O zaman
ulusum için daha yararlı olurdum.
Ne yazık ki
elde edilemeyecek bir istek karşısında bulunuyoruz.
Bunun yerine
sizden başka bir istekte bulunacağım:
-Bu günün
çocuklarını yetiştiriniz.
Onları yurda,
ulusa yararlı insanlar yapınız.
Bunu sizden
istiyor ve diliyorum.
Muallim Hanımlar, Muallim Beyler,
Yurdu ve
ulusu kurtarmak isteyenler için yurtseverlik, iyi niyet, özveri çok gerekli
niteliklerdir.
Nedir ki bir
toplumdaki hastalığı görmek, onu iyileştirmek, toplumu çağımızın isteklerine
uygun olarak yükseltmek için bu nitelikler yetmez bu niteliklerin yanında bilim
ve teknik gereklidir.
Bilim ve
teknikle ilgili çalışmalar başladığı ve geliştirildiği yerse, okuldur.
Bunun için
okul gereklidir.
Okul adını,
hep birlikte, büyük saygı ile analım… (dinleyiciler,bir ağızdan “okul!… Diye
bağırdılar).
Okul, genç
beyinlere, insanlığa saygıyı, ulus ve yurt sevgisini, bağımsızlık onurunu
öğretir.
Bağımsızlık
tehlikeye düşünce, onu kurtarmak için tutulması uygun olan en doğru yolu
belletir.
Yurt ve ulusu
kurtarmaya çalışanların ayrıca, işlerinde birer namuslu uzman ve birer çalışkan
bilgin olmaları gereklidir.
Bunu sağlayan
okuldur.
Ancak bu
yolla, girişilecek her türlü işin usa uygun sonuçlara ulaştırılması
gerçekleşmiş olur.
Bayanlar, Baylar!
Yurdumuz
içinde uygarlıkla ilgili düşüncelerin, çağdaş ilerlemelerin, bir an bile
yitirilmeden, yayılması ve gelişmesi gerektir.
Bunun içindir
ki bilimle, teknikle uğraşanların bu alanlarda çalışmayı, birer namus borcu
bilmeleri gerekir.
. Öğretmenlerimiz, şairlerimiz,
edebiyatçılarımız, yazarlarımız, durup dinlenmeden, ulusa bu acı günleri ve
onun gerçek nedenlerini açık ve kesin olarak yazacaklar, anlatacaklar, bu kara
günlerin dönmemesi için, yeryüzünde uygar ve çağdaş bir Türkiye’nin varlığını
tanımak istemeyenlere, onu tanıtmak zorunda olduğumuzu hatırlatacaklardır.
Bayanlar, Baylar!
Acı da olsa
söyleyelim ki, biz üç buçuk yıl öncesine değin, bir “Topluluk ” olarak
yaşıyorduk.
Bizi
istedikleri gibi yönetiyorlardı.
Dünya, bizi,
yöneticilerimize göre tanıyordu.
Üç buçuk
yıldır, tam bir ulus olarak yaşıyoruz.
Bunu elle
tutulur, gözle görülür kanıtı, hükümetimizin biçimi, hükümetimizin niteliğidir
ki kanun onu Büyük Millet Meclisi diye adlandırdı.
Bütün dünya,
bir an bile şüphe etmesin ki, Türkiye Devleti’nin biricik ve gerçek temsilcisi
yalnız ve ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Bayağı
çıkarlarını ve kendi güvenliklerini sağlamak için, ulus ve yurdun
bağımsızlığını düşmanların eline bırakmakta bir sakınca görmeyen,
bağımsızlığımıza son veren koşullara kapsayan Sevr Antlaşması’nı onayan
yöneticilerin, sultanların, padişahların öykülerini, bu zorbaların yasa dışı
davranışlarını Türk ulusu, artık, ancak ve yalnız tarihte okur.
Bayanlar, Baylar!
Ordularımızın
kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için, yalnız ortam
hazırladı.
Gerçek zaferi
siz kazanacaksınız, yaşatacaksınız ve kesinlikle başarıya ulaşacaksınız.
Ben ve
sarsılmaz inançla bütün arkadaşlarım, sizi izleyeceğiz ve sizin
karşılaşacağınız engelleri kıracağız.
Son bir söz:
- Sizin,
seçkin bir topluluk olarak Bursa’ya gelmeniz, yalnız Bursa’yı değil, bütün
Anadolu’daki kardeşlerinizi sevindirdi.
İstanbul’dan
getirdiğiniz selamları, bütün ulusa duyuracağız.
Ben de sizden
rica edeceğim ki, oradaki kardeşlerimize selamlarımızı iletiniz.
İstanbul’un
alın yazısı, İstanbul’da yaşayan gerçek Türklerin gönüllerinde ve duygularında
yaşattıkları dileğe uygun olarak çizilecektir.”
“ULUSLARI KURTARACAK
OLANLAR YALNIZ VE ANCAK ÖĞRETMENLERDİR”
Atatürk yeni
Türkiye’nin yaratılmasında öğretmenlere büyük görevler düştüğü inancındaydı.
Çağdaş bir
ulus olmamız için eğitimin yaygınlaşması gereğine inanıyordu.
Bu nedenle
Atatürk “Ulusları kurtaracak olan yalnız ve ancak öğretmenlerdir.”
Sözleriyle
öğretmene verdiği önemi ve duyduğu saygıyı en güzel biçimde belirtmiştir.
Yüce Önder
Atatürk, “Benim asıl anlatılacak yanım,
öğretmenliğimdir. Topluma, milletime ben öğretmenlik yapabiliyorsam, beni
onunla anlatın. Yoksa kazandığım, yaptığım öteki işlerle beni anlatmanız pek
önemli değildir.” sözleriyle, savaş alanlarında en güçlü düşman
ordularına karşı zaferlerden, bir ulusu yok olmaktan kurtarışıyla dünyanın
takdirini kazanmış ününden değil de öğretmenlik yanının anlatılmasını
istemekle, öğretmenin toplumları yücelten bir varlık olduğunu vurgulamıştır.
Atatürk’ün
100. Doğum yıldönümü 1981 yılında,
24 Kasımın her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanması kararlaştırıldı.
Dünyada en
kutsal görev olarak bilinen bu mesleğin sıcak ve içten bir yaklaşımla “Öğretmen
Günü”nün kabulü, öğretmenlik mesleğinin yüceliğini simgeleyen bir doğuş olmakla
kalmamış çocuklarımızın hayallerini süsleyen meslekler sınıfına sokmuştur.
Öğretmen;
yapıcı ve yaratıcıdır.
İnsan
haklarına saygılıdır.
Öğretmen
özverili, çevreye güven ve inanç veren, içi insan sevgisiyle dolu bir kişidir.
Atatürk;
“Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” demekle öğretmene yüklediği
sorumluluğu ve değeri anlatmıştır.
Eğitimin,
ulusları yücelten faktör olduğunun bilincinde olan öğretmenler, Başöğretmenin
direktifleri doğrultusunda, görevlerini fedakarca yapmışlar ve yapmaktadırlar.
Yurdumuzu
yüceltmenin, çağdaş uygarlık seviyesine gelmemiz için tek çıkar yolun, Atatürk
ilke ve inkılaplarına sımsıkı bağlı kalınarak O’nun yolunu izlemek olduğu,
hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır.
Başöğretmen
Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler
Günü kutlu olsun.
ATATÜRK DİYOR Kİ
·
Dünyanın
her yerinde öğretmenler toplumun en özverili ve en saygıdeğer öğeleridir.
·
Öğretmen
bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir.
·
Öğretmenler!
Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.
·
Öğretmenler;
Cumhuriyetin fedakar öğretmen ve eğitimcileri, yeni nesli sizler
yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti,
sizin beceriniz ve fedakarlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet;
fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister.
Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir… Sizin
başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır.
·
Ülkemizi
gerçek hedefe, gerçek mutluluğa kavuşturmak için iki orduya ihtiyaç vardır:
Biri vatanımızı kurtaran asker ordusu, diğeri ulusumuzun geleceğini yoğuran
irfan (bilim, kültür) ordusudur.
·
Milletleri
kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir
millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır.
·
Unutmayınız
ki cumhurbaşkanı bile sınıfta öğretmenden sonra gelir.
………………………………………………………………………………………………………………………………..
https://www.sozcu.com.tr/egitim/ataturkun-ogretmene-verdigi-onem.html