24 Kasım 2022 Perşembe

ÖĞRETMENLER AKLA GELDİĞİNDE

-  ÖĞRETMENLER AKLA GELDİĞİNDE

.  Öğretmenlere tatlı ve hoş sözler söylemek yerine onların seçilme, yetiştirilme ve gelişim koşullarını, olanaklarını düşünmek, akılcı, çözüm odaklı önerilerde bulunmak çok daha sağlıklı ve yararlı olacaktır.

.  Bir ülkenin eğitim ve öğretim kurumları ve buralarda görevlendirilmiş öğretmenleri, tüm bunların çalışma ve üretim koşulları gelecek kuşakların düzeyini ve ülkenin kalkınmasını belirleyecektir.

.  Öğretmenlerin yetiştirilmesi, seçilmesi ve yerleştirilmesi ne denli önemli ise öğretmenlik mesleğinin genel konumunun düzeyi ve saygınlığı da çok önemlidir.

.  Sosyal ve ekonomik olarak güçlü koşullarda çalışabilen öğretmenler ancak kendilerini güçlü ve üretken hisseder ve verimli çalışmalara yönelebilir.

.  Tüm toplumun ve kesimlerinin ulusal bir eğitim ve öğretim modeli üzerinde düşünmesi ve kalkınan bir çağdaş, uygar devlet nasıl olabilinir diye düşünebilmesi birbirini tamamlayan ana bakış açılarıdır.

.  Çağdaş hukuk devleti içerisinde sosyal hak ve özgürlükler kapsamında bakıldığında da yine eşit ve ayni kalite düzeyinde bir yaygın ulusal okullaşmanın olması gerektiğini de çok iyi kavramalıyız.

.  Öylesine akıp giden ve üzerinde hiç fikir ve düşünce üretilmeyen, kalkınma ve ilerlemeye yönelik istemlerin, düzenlemelerin dile getirilmediği yapılanmalar hiçbir toplumu ne kalkındırır ne de çağa yaklaştırır.

.  Eğitim ve öğretim, okullaşma, maarif… işte bu nedenle de en önemli ve en temelde bir alandır, konudur.

.  Üzerinde eleştirel düşünülmesi, irdelenmesi ve zamana uygun devamlı yenilenmesi gereken ama ulusal çıkarların ve bir ulus devletin ana hedeflerinden uzaklaşmadan düşünüleceği bir alandır.

.  Öğretmenler günü için her bir sevinç ve coşku dalgasına kapıldığımızda en azından  bu düşünceleri de ele almalıyız.

.  Ülkemizin geleceği ve ulusal çıkarları için öğretmenlerimize çok daha fazla sahip çıkabilmeliyiz.

. Tüm bunları da herkesten önce öğretmenler, kendileri anlamak, kavramak ve geliştirmek zorunda olduklarını duyumsayabilmelidirler.

- Çünkü: "Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır!

- Çünkü: "Öğretmenler, cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.

.   Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 24.11.2022, MŞ.

 


ATATÜRK’ÜN ÖĞRETMENE VERDİĞİ ÖNEM!

 ATATÜRK’ÜN ÖĞRETMENE VERDİĞİ ÖNEM!

Atatürk bir ulusun yaşamında eğitimin ve öğretmenin önemini belki de en iyi anlamış, anlatmış devlet kurucusu ve Cumhurbaşkanı idi.

Kurtuluş Savaşı’nın devam ettiği yıllarda Öğretmenler Kongresi’ni düzenleyerek asıl savaşın cehaletle yapılacağına dikkati çeken Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ‘Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır.’ diyerek seslendiği öğretmenlere bu nedenle çok önem vermişti.

Atatürk, eğitimin, öğretimin yayılmasından, yaygınlaşmasından yanaydı.

1928 yılında Arap harflerinin kaldırılıp yerine bugün kullanmakta olduğumuz Türk harflerinin kabulü tüm yurtta sevinç yarattı.

Halkın yeni harfleri kısa sürede öğrenip daha çok yurttaşın okur – yazar olmasını sağlamak amacıyla yoğun bir çalışma başladı.

Okuma – yazmayı yaygınlaştırmak için okul çağı dışındaki yurttaşlara okuma – yazma öğreten okullar açıldı.

Bunlara Millet Mektepleri adı verildi.

Atatürk, Ulus Okulları dediğimiz Millet Mektepleri’nde yazı tahtasının başına geçerek dersler verdi. Bakanlar kurulu 11.11.1928 günü yaptığı toplantıda Ata’ya Ulus Okullar Başöğretmenliği sanını verdi.

24 Kasım Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür.

Başöğretmen Atatürk, öğretmenlerin Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri etkinliği hep övmüştür.

Milli mücadelenin kazanılmasıyla Türkiye için yeni bir dönem başlamış oldu.

Savaş alanlarında kazanılan zaferlerin eğitim alanında da kazanılması için çalışmalar başlatıldı.

İlk hedef, cumhuriyeti özümsemiş, öneminin farkına varmış, vatansever, eğitimli bir yeni nesil yetiştirmekti.

1924 yılında Ankara’da toplanan öğretmenler kurultayında öğretmenlere seslenen Mustafa Kemal, “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” sözüyle eğitime ve öğretmenlere ne kadar önem verildiğini vurgulamıştır.

Sene 1923

Meclis’de vekil maaşları münakaşa ediliyor.

Devrin Maliye vekili Gümüşhane meb’usu Hasan Fehmi Bey (Ataç), Mustafa Kemâl’e soruyor, diyor ki, “Paşam vekil maaşlarını düzenleyeceğiz; ne kadar verelim?”

Paşa düşünüyor ve şöyle cevap veriyor:

-Öğretmen maaşlarını geçmesin!

Öğrencileri, öğretmenleri ve okulu çok seven Atatürk yurt gezilerinde okullara uğrardı.

Sınıflara girer, sıralara oturur, ders dinlerdi.

Öğrencilere sorular sorardı.

Öğretmenlerle konuşur, her yerde öğretmenliğin üstün bir meslek olduğunu anlatırdı.

ATATÜRK’ÜN KÜTAHYA LİSESİ’NDE ÖĞRETMENLERE YAPTIĞI KONUŞMA (KÜTAHYA LİSESİ – 24 MART 1923)

.      “Muallim hanımlar ve muallim efendiler, bu irfan yuvası altında hepinizi bir arada görmekten ve hepinizi selamlamaktan çok memnunum.

Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur.

Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir.

Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi bir diğerinden üstündür? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz.

Bu iki ordunun ikisi de hayatidir.

Yalnız siz irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun değer ve yüceliğini anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz.

Biz iki ordudan birincisine, vatan çiğnemeye gelen düşman karşısında kan akıtan birinci orduya -bütün dünya bilir, bütün dünya şahit oldu ki- pek mükemmelen sahibiz.

Vatanın dört sene önce düştüğü büyük felaketten sonra, yoktan var olan bu ordu, vatanı yok etmeye gelen bu düşmanı kutsal vatan toprağında boğup mahvetti.

Yalnız bu orduya sahip olmakla, işimiz bitmiş, gayemiz bu ordunun zaferiyle son bulmuş değildir.

Bir millet, irfan ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferin köklü sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla mümkündür.

Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun elde ettiği kazanımlar sönük kalır.

Milletimizi geçek mutluluğa, kurtuluşa ulaştırmak istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve hayata götüren bugünkü idare şeklimizin sonsuzluğunu istiyorsak, bir an önce büyük, kusursuz, nurlu bir irfan ordusuna sahip olmak zorunluluğunda bulunduğumuzu inkar edemeyiz.

Eski idarelerin en büyük kötülüklerinden biri de irfan ordusuna layık olduğu önemi vermemeleridir.

Eğer önem verilseydi, geleceği emanet ettiğimiz sizlere, gelecek kadar güvenilir bir mevki verilmesi gerekirdi. Henüz üç dört senelik hayata sahip olan milli idaremizde irfan ordusu ile layık olduğu kadar ilgilenilememiştir.

Fakat buradaki mecburiyeti milletin münevverleri olan sizler elbette ki daha iyi takdir edersiniz.

Bütün kuvvetimizi yalnız cephede toplamaya mecbur olduğumuz bu kısa süre içinde tabiatıyla irfan ordusuyla gereğince meşgul olamadık.

Lakin Cenab-ı Hakk’a şükürler olsun ki düşman karşısındaki aziz ordumuz için harcadığımız bütün emekler mutlu sonucunu verdi.

Artık bundan sonra aynı kuvvet, aynı faaliyet, aynı istekle irfan ordusu için çalışacak ve birincide olduğu gibi bu ikinci ordudan dahi emeklerimizin, faaliyetlerimizin mutlu ve başarılı sonuçlarını aynı parlaklıkta elde edeceğiz.

Arkadaşlar, asker ordusu ile irfan ordusu arasındaki birliktelik ve alakayı belirtmek için şunu da ifade edeyim, kıymetli bir eserden ordunun ruhu kumanda heyetidir deniliyor.

Hakikaten böyledir.

Bir ordunun kıymeti kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür.

Siz öğretmenler, sizler de irfan ordusunun kumanda heyetisiniz.

Sizin ordunuzun kıymeti de sizlerin kıymetinizle ölçülecektir.

İstiklal mücadelesinde üç dört senedir düşmanı topraklarımızda mahvetmek için yaptığımız savaşla ordunun ruhu olan kumanda heyeti değerlerinin yüksekliğini nasıl ispat etmişse, bundan sonra yapacağımız yenilikler milletimize bir karanlık gibi çöken genel cehaleti mağlup etmek savaşında da irfan ordusunun ruhu olan siz öğretmenlerin aynı yeteneği ortaya koyacağınıza eminim.

Bu konuda size güveniyor ve saygı ile selamlıyorum.”

İSTANBUL’DAN BURSA’YA GELEN ÖĞRETMENLERE YAPTIĞI KONUŞMA

(27 EKİM 1922)

“İstanbul’dan geliyorsunuz.

Hoş geldiniz.

İstanbul’un feyz meşalelerinin temsilcileri olan yüce topluluğunuz karşısında duyduğum sevinç sonsuzdur.

Yüreklerinizdeki duyguları, kafalarınızdaki düşünceleri doğrudan doğruya gözlerinizde ve alınlarınızda okumak, benim için olağanüstü bir mutluluktur.

Bu anda karşınızdaki en içten duygumu, izninizle söyleyeyim:

İsterdim ki çocuk olayı, genç olayı, sizin nur saçan sınıflarınızda bulunayım.

Sizden feyz alayım.

Siz beni yetiştiresiniz.

O zaman ulusum için daha yararlı olurdum.

Ne yazık ki elde edilemeyecek bir istek karşısında bulunuyoruz.

Bunun yerine sizden başka bir istekte bulunacağım:

-Bu günün çocuklarını yetiştiriniz.

Onları yurda, ulusa yararlı insanlar yapınız.

Bunu sizden istiyor ve diliyorum.

Muallim Hanımlar, Muallim Beyler,

Yurdu ve ulusu kurtarmak isteyenler için yurtseverlik, iyi niyet, özveri çok gerekli niteliklerdir.

Nedir ki bir toplumdaki hastalığı görmek, onu iyileştirmek, toplumu çağımızın isteklerine uygun olarak yükseltmek için bu nitelikler yetmez bu niteliklerin yanında bilim ve teknik gereklidir.

Bilim ve teknikle ilgili çalışmalar başladığı ve geliştirildiği yerse, okuldur.

Bunun için okul gereklidir.

Okul adını, hep birlikte, büyük saygı ile analım… (dinleyiciler,bir ağızdan “okul!… Diye bağırdılar).

Okul, genç beyinlere, insanlığa saygıyı, ulus ve yurt sevgisini, bağımsızlık onurunu öğretir.

Bağımsızlık tehlikeye düşünce, onu kurtarmak için tutulması uygun olan en doğru yolu belletir.

Yurt ve ulusu kurtarmaya çalışanların ayrıca, işlerinde birer namuslu uzman ve birer çalışkan bilgin olmaları gereklidir.

Bunu sağlayan okuldur.

Ancak bu yolla, girişilecek her türlü işin usa uygun sonuçlara ulaştırılması gerçekleşmiş olur.

Bayanlar, Baylar!

Yurdumuz içinde uygarlıkla ilgili düşüncelerin, çağdaş ilerlemelerin, bir an bile yitirilmeden, yayılması ve gelişmesi gerektir.

Bunun içindir ki bilimle, teknikle uğraşanların bu alanlarda çalışmayı, birer namus borcu bilmeleri gerekir.

.    Öğretmenlerimiz, şairlerimiz, edebiyatçılarımız, yazarlarımız, durup dinlenmeden, ulusa bu acı günleri ve onun gerçek nedenlerini açık ve kesin olarak yazacaklar, anlatacaklar, bu kara günlerin dönmemesi için, yeryüzünde uygar ve çağdaş bir Türkiye’nin varlığını tanımak istemeyenlere, onu tanıtmak zorunda olduğumuzu hatırlatacaklardır.

Bayanlar, Baylar!

Acı da olsa söyleyelim ki, biz üç buçuk yıl öncesine değin, bir “Topluluk ” olarak yaşıyorduk.

Bizi istedikleri gibi yönetiyorlardı.

Dünya, bizi, yöneticilerimize göre tanıyordu.

Üç buçuk yıldır, tam bir ulus olarak yaşıyoruz.

Bunu elle tutulur, gözle görülür kanıtı, hükümetimizin biçimi, hükümetimizin niteliğidir ki kanun onu Büyük Millet Meclisi diye adlandırdı.

Bütün dünya, bir an bile şüphe etmesin ki, Türkiye Devleti’nin biricik ve gerçek temsilcisi yalnız ve ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Bayağı çıkarlarını ve kendi güvenliklerini sağlamak için, ulus ve yurdun bağımsızlığını düşmanların eline bırakmakta bir sakınca görmeyen, bağımsızlığımıza son veren koşullara kapsayan Sevr Antlaşması’nı onayan yöneticilerin, sultanların, padişahların öykülerini, bu zorbaların yasa dışı davranışlarını Türk ulusu, artık, ancak ve yalnız tarihte okur.

Bayanlar, Baylar!

Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için, yalnız ortam hazırladı.

Gerçek zaferi siz kazanacaksınız, yaşatacaksınız ve kesinlikle başarıya ulaşacaksınız.

Ben ve sarsılmaz inançla bütün arkadaşlarım, sizi izleyeceğiz ve sizin karşılaşacağınız engelleri kıracağız.

Son bir söz:

- Sizin, seçkin bir topluluk olarak Bursa’ya gelmeniz, yalnız Bursa’yı değil, bütün Anadolu’daki kardeşlerinizi sevindirdi.

İstanbul’dan getirdiğiniz selamları, bütün ulusa duyuracağız.

Ben de sizden rica edeceğim ki, oradaki kardeşlerimize selamlarımızı iletiniz.

İstanbul’un alın yazısı, İstanbul’da yaşayan gerçek Türklerin gönüllerinde ve duygularında yaşattıkları dileğe uygun olarak çizilecektir.” 

“ULUSLARI KURTARACAK OLANLAR YALNIZ VE ANCAK ÖĞRETMENLERDİR”

Atatürk yeni Türkiye’nin yaratılmasında öğretmenlere büyük görevler düştüğü inancındaydı.

Çağdaş bir ulus olmamız için eğitimin yaygınlaşması gereğine inanıyordu.

Bu nedenle Atatürk “Ulusları kurtaracak olan yalnız ve ancak öğretmenlerdir.”

Sözleriyle öğretmene verdiği önemi ve duyduğu saygıyı en güzel biçimde belirtmiştir.

Yüce Önder Atatürk, “Benim asıl anlatılacak yanım, öğretmenliğimdir. Topluma, milletime ben öğretmenlik yapabiliyorsam, beni onunla anlatın. Yoksa kazandığım, yaptığım öteki işlerle beni anlatmanız pek önemli değildir.” sözleriyle, savaş alanlarında en güçlü düşman ordularına karşı zaferlerden, bir ulusu yok olmaktan kurtarışıyla dünyanın takdirini kazanmış ününden değil de öğretmenlik yanının anlatılmasını istemekle, öğretmenin toplumları yücelten bir varlık olduğunu vurgulamıştır.

Atatürk’ün 100. Doğum yıldönümü 1981 yılında, 24 Kasımın her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanması kararlaştırıldı.

Dünyada en kutsal görev olarak bilinen bu mesleğin sıcak ve içten bir yaklaşımla “Öğretmen Günü”nün kabulü, öğretmenlik mesleğinin yüceliğini simgeleyen bir doğuş olmakla kalmamış çocuklarımızın hayallerini süsleyen meslekler sınıfına sokmuştur.

Öğretmen; yapıcı ve yaratıcıdır.

İnsan haklarına saygılıdır.

Öğretmen özverili, çevreye güven ve inanç veren, içi insan sevgisiyle dolu bir kişidir.

Atatürk; “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” demekle öğretmene yüklediği sorumluluğu ve değeri anlatmıştır.

Eğitimin, ulusları yücelten faktör olduğunun bilincinde olan öğretmenler, Başöğretmenin direktifleri doğrultusunda, görevlerini fedakarca yapmışlar ve yapmaktadırlar.

Yurdumuzu yüceltmenin, çağdaş uygarlık seviyesine gelmemiz için tek çıkar yolun, Atatürk ilke ve inkılaplarına sımsıkı bağlı kalınarak O’nun yolunu izlemek olduğu, hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır.

Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü kutlu olsun.

ATATÜRK DİYOR Kİ

·       Dünyanın her yerinde öğretmenler toplumun en özverili ve en saygıdeğer öğeleridir.

·       Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir.

·       Öğretmenler! Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.

·       Öğretmenler; Cumhuriyetin fedakar öğretmen ve eğitimcileri, yeni nesli sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakarlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir… Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır.

·       Ülkemizi gerçek hedefe, gerçek mutluluğa kavuşturmak için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanımızı kurtaran asker ordusu, diğeri ulusumuzun geleceğini yoğuran irfan (bilim, kültür) ordusudur.

·       Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır.

·       Unutmayınız ki cumhurbaşkanı bile sınıfta öğretmenden sonra gelir.

………………………………………………………………………………………………………………………………..

 

https://www.sozcu.com.tr/egitim/ataturkun-ogretmene-verdigi-onem.html

 

 

 

9 Kasım 2022 Çarşamba

ATATÜRK'TEN BAĞIMSIZLIK ÜZERİNE GÖRÜŞLER

 - ATATÜRK'TEN BAĞIMSIZLIK ÜZERİNE GÖRÜŞLER

Bağımsızlık Nedir

"Tam Bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur.

Bu vazife, bütün millete ve tarihe karşı üstlenilmiştir.

Bu vazifeyi yüklenirken, tatbik kabiliyeti hakkında şüphe yok ki çok düşündük.

Fakat, netice olarak edindiğimiz görüş ve iman, bunda, muvaffak olabileceğimize dairdir.

Biz, böyle işe başlamış adamlarız.

Bizden evvelkilerin işledikleri hatalar yüzünden, milletimiz sözde mevcut zannolunan bağımsızlığında kayıtlı bulunuyordu.

Şimdiye kadar Türkiye'yi, medeniyet dünyasında kusurlu gösteren neler düşünülebilirse hep bu hatadan ve bu hataya uymadan doğmaktadır.

Bu hataya uyma neticesi, mutlaka, memleket ve milletin bütün haysiyetinden ve bütün yaşama kabiliyetinden soyunma ve uzaklaşmasını gerektirebilir.

Biz, yaşamak isteyen, haysiyet ve şerefiyle yaşamak isteyen bir milletiz.

Bir hataya uyma yüzünden bu özelliklerden mahrum kalmaya tahammül edemeyiz.

Bilgin, cahil, istisnasız bütün millet fertleri, belki içinde bulundukları güçlükleri tamamen anlamaksızın, bugün yalnız bir nokta etrafında toplanmış ve fakat sonuna kadar kanını akıtmaya karar vermiştir.

O nokta, tam bağımsızlığımızın temini ve devam ettirilmesidir.

Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasî, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir.

Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek mânasıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir.

Biz, bunu temin etmeden barış ve sükûna erişeceğimiz inancında değiliz."

.   1921 (Nutuk II, s. 623-624)

Bağımsızlığın Önemi

.  "Bağımsızlık ve hürriyetlerini her ne pahasına ve her ne önemi karşılığında olursa olsun zedeleme ve kısıtlamaya asla müsamaha etmemek; bağımsızlık ve hürriyetlerini bütün mânasıyla koruyabilmek ve bunun için gerekirse, son ferdinin son damla kanını akıtarak insanlık tarihini şanlı örnek ile süslemek; işte, bağımsızlık ve hürriyetin hakikî mahiyetini, geniş mânasını, yüksek kıymetini, vicdanında kavramış milletler için temel ve ölmez prensip!

Ancak bu prensip uğrunda her türlü fedakârlığı, her an yapmaya hazır milletlerdir ki, devamlı olarak insanlığın hürmet ve saygısına lâyık bir topluluk olarak düşünülebilirler."

.  1928 (Atatürk'ün S.D. II, s. 249)                         

 

.  "Bağımsızlığı için ölümü göze alan millet, insanlık haysiyet ve şerefinin icabı olan bütün fedakârlığı yapmakla teselli bulur ve elbette esaret zincirini kendi eliyle boynunu geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete göre dost ve düşman nazarındaki yeri, farklı olur."

.  1927 (Nutuk I, s. 13-14)

 

.  "Gerçekten tam azim ve israr ile sürdürülen ve müdafaa edilen bağımsızlık, hak ve hürriyet davalarının muvaffakiyetini kökünden menedecek hiçbir kuvvet tasavvur edilemez."

.  1922 (Atatürk'ün TT.B. IV. s. 429)

 

.  "Milletimiz ve Bağımsızlık Esası, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.

Bu esas, ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir.

Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık olamaz.

Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir.

Gerçekten bu aşağı dereceye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.

Halbuki, Türk'ün haysiyet ve onur ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür.

Böyle bir millet, esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan ötürü, ya bağımsızlık, ya ölüm!"

.  1919 (Nutuk I. .s. 13)

 

.  "Türkiye halkı, asırlardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı bir yaşama gereği saymış bir milletin kahraman evlâtlarıdır. Bu millet, bağımsızlıktan uzak yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır!"

.  1922 (Atatürk'ün S.D II. s. 35)

 

.  "Arzumuz, dışarda bağımsızlık, içerde kayıtsız ve şartsız millî egemenliği korumadan ibarettir. Millî egemenliğimizin hatta bir zerresini bozmak niyetinde bulunanların kafalarını parçalayacağınızdan eminim."

.  1923 (Atatürk'ün S.D. II, s. 71-72)

 

.  "Biz barış istiyoruz dediğimiz zaman Tam bağımsızlık istiyoruz dediğimizi herkesin bilmesi lâzımdır.

Bunu istemeye hakkımız ve kudretimiz vardır.

On sene, yirmi sene sonra aşağı görülerek ölmektense, şimdiden şeref ve haysiyetle ölmeyi üstün tutmalıyız."

.  1923 (Atatürk'ün S.D. II. s. 89)

 

.  "Türkiye Devleti'nin bağımsızlığı mukaddestir.

O, ebediyen sağlanmış ve korunmuş olmalıdır."

.  1923 (Atatürk'ün S.D. I. s. 307)

 

.  "Bağımsızlık gayesinin elde edilişine kadar, tamamiyle milletle birlikte, fedakârane çalışacağıma mukaddesatım namına yemin ettim.

Artık benim için Anadolu’dan hiçbir yere gitmemek kesindir."

.  1919 (Nutuk I, s. 21)

 

.  "Biz, yaşama ve bağımsızlık için mücadele eden ve bu kanlı mücadele manzarası karşısında bütün medeniyet dünyasının hissiz, seyirci kaldığını görmekle içi kan ağlamış insanlarız."

.  1922 (Atatürk’ün S.D.II, s. 38)

 

.  "Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir.

Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım!

Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir.

Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması, mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır.

Ben şahsen, bu saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim.

Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı kalmalıyım!

Bu sebeple millî bağımsızlık, bence bir hayat meselesidir.

Millet ve memleketen menfaatleri gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereğinden olan dostluk ve siyaset münasebetlerini, büyük bir hassasiyetle takdir ederim.

Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım!"

.  1921 (Atatürk’ün S.D.III., s.24)

 

.  "Biz yaşama ve bağımsızlık isteyen milletiz. Ve yalnız ve ancak bunun için hayatımızı esirgemeden veririz!"

.  1921 (Atatürk’ün S.D. I, s. 195 -196)

 

.  "Bayrak, bir milletin bağımsızlık alâmetidir.

Düşmanın da olsa hürmet etmek lâzımdır."

(Muzaffer Kılıç, Nükte, Fıkra ve Çizgilerle Atatürk, III, Der: N.A. Banoğlu, s. 12)

 

.  "Bilirsiniz ki dünyada her milletin varlığı, kıymeti, hürriyet ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı medenî eserlerle orantılıdır.

Medenî eser vücuda getirmek kabiliyetinden mahrum olan milletler, hürriyet ve bağımsızlıklarından soyunmaya mahkûmdurlar.

Medeniyet yolunda yürümek ve muvaffak olmak, hayatın şartıdır.

Bu yol üzerinde ileri değil, geriye bakmak bilgisizliği ve ihtiyatsızlığı gösterenler, umumî medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya mahkûmdurlar."

.  1924 (Atatürk’ün B.N., s. 85)

 

.  "Bugünkü savaşımlarımızın gayesi, tam bağımsızlıktır.

Bağımsızlığın tamlığı ise ancak malî bağımsızlık ile mümkündür.

Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olunca, o devletin bütün hayatî kuruluşlarında bağımsızlık felce uğramıştır."

.   1922 (Atatürk’ün S.D.I, s. 222-223)


10 KASIM

 -  10 KASIM

·       Her yıl 10 Kasım geldiğinde anma etkinlikleri düzenleniyor.

·       1938 yılı 10 Kasım günü saat 9'u 5 geçe aramızdan ayrılan Atatürk o gün çeşitli etkinliklerle anılıyor.

·       Ülkenin her yerinde insanlar toplantılara,  etkinliklere katılıyor, ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e olan sevgilerini ve saygılarını, şükranlarını dile getiriyorlar.

·       Atatürk’ün sonsuzluğa ulaştığı gün olan 10 Kasım'ın yıl dönümünde günün anlam ve önemine uygun paylaşımlar yapılıyor. 

·       Yalnızca Türkiye değil tüm dünya ülkelerinde birçok yerde Türkler Atatürk'e olan duygularını belirtmek ve onu yeniden anmak için törenler, toplantılar düzenliyor.

·       Özellikle son yıllarda çok daha büyük bir önem ve değer kazanan büyük önder ATATÜRK ve onun düşünceleri, fikirleri ve hedefleri Türkiye ve halkı için yeniden bir diriliş için gündemde en önde yer almalıdır.

·       10 Kasım 1938’de Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, çok sevdiği ülkesine ve yaşama veda etti.

·       Ülkenin ve halkının kalkınmasına, çağdaş uygarlık düzeyine erişme istek ve çabalarına verdiği değer ve gösterdiği her bir hareket, her bir girişim Türk halkında olduğu gibi diğer kalkınmakta olan tüm ülke halklarında da çok önemli yer edinmiştir.

·       Dünya tarihinde yer almış olan ülkelerin liderlerinin içinde en çok takdiri, saygıyı ve imrenilmeyi Atatürk'e gösterdiklerini ve onun hakkında birçok araştırma, tanıtma yazıları yapıldığını da biliyoruz.

·       Çok yönlü ve çok yetenekleri olan, ileri görüşü ve cesareti, öz güveni, önder kişiliği ve bili ve bilinci ile ATATÜRK'ü Türk halkı gerçekten çok daha fazla ve derinlemesine incelemeli, onun fikir ve görüşlerini içselleştirmelidir.

·       İçinde bulunulan bu çok sıkıntılı dönemden geçerken bizler için ülkenin varlığının ve dirliğinin tek kurtuluş yolunun ATATÜRK yolu olduğunu çok iyi kavramalı ve başka tuzaklara düşmemeliyiz.

·       Eğer biz ATATÜRK'e sevgi, saygı ve şükranlarımızı göstermek istiyor isek yapmamız gereken ön önemli davranış onun devrimlerini, düşüncelerini, fikirlerini ve hedeflerini araştırmak ve incelemek, öğrenmek olacaktır.

·       Bu yöntem ve duruş ile ülkemizin çağdaş uygarlık düzeyine yükselebilmesini sağlar ve bir gelişmiş refah toplumu olabiliriz.

·       Bunun dışındaki her türlü ideoloji, tutum ve yönlendirmeler, projeler… ise TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ için yarar sağlamaz ve ancak zarar getirir.

·       Bu anlamda bu anma gününde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e olan saygımı, sevgimi ve takdirlerimi en derin inanç ve bilincimle vurguluyorum.

·       En büyük dileğim ve bence en önemli devrimci duruşum, ulus devlet inancım ve okuryazar tutumum ile insan olmanın verdiği sorumluluğu da taşımak üzere eğer "emperyalizme ve onun her türlü oyunlarına ve tuzaklarına, kullandığı kişi ve kurumlara karşı direnmek istiyor isek" TEK YOL" olarak ATATÜRK'ü İZLEMEKTİR, diyorum.

.    Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 09.11.2022, MŞ.





TÜRKÜM DİYENE

. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Bu sözden neler anlamalıyız? "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu...