- BUGÜN 9 EYLÜL .
- Bizim
için 9 EYLÜL iki önemli günü anlatır.
. 9 Eylül 1922 İzmir'in kurtuluşunun yıldönümü.
. 9 Eylül 1923 HALK
FIRKASI NİZAMNAMESİ’nin kabul edildiği gündür; CHP’nin kuruluş günüdür.
Büyük
Taarruz harekâtı sonucu Türk ordusu Yunan işgali altındaki İzmir'e 9 Eylül
1922'de girerek düşman işgalinden kurtardı.
Türk
birlikleri, İzmir'e doğru hızla ilerledi.
Yunan
birlikleri ve Rum siviller Anadolu'dan çekildiler.
9
Eylül 1922 sabahı Ahmet Zeki Bey komutasındaki 2. Süvari Fırkası, ardından
Mürsel Paşa komutasındaki 1. Süvari Fırkası birlikleri İzmir şehrine girdi.
Ardından
5. Süvari Kolordusu Komutanı Mirliva Fahrettin Paşa, komutasındaki birliklerle
saat 10.00'da İzmir'e girdi.
Türk
bayrağı Hükûmet Konağı ve Kadifekale'ye çekildi.
Sonradan
9 Eylül günü, "İzmir'in Kurtuluş Bayramı" ilan edildi.
… “Birinci Dünya
Savaşı’nın bitiminde Osmanlı Devleti ile savaşın galibi emperyalist devletler
arasında imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması hükümleri Anadolu topraklarının
sömürgeci güçler tarafından işgal edilmesini öngören bir içerik taşıyordu.
Bu gelişme
doğrultusunda emperyalist devletlerin daha I. Dünya Savaşı bitmeden kendi
aralarında imzaladıkları gizli antlaşmalar su yüzüne çıkmış ve 30 Ekim 1918’den
sonra bütün Anadolu toprakları emperyalistlerin haksız işgallerine maruz
kalmıştı.
19 Ocak 1919’da
Paris’te toplanan barış konferansında başta İngiltere olmak üzere İtilaf
Devletleri İzmir ve çevresinin Yunanistan tarafından işgal edilmesini
kararlaştırdılar.
15 Mayıs 1919’da
Kordon’da İzmir topraklarına ayak basan Yunan askerleri “Zito
Venizelos” sesleriyle İzmir Hükümet Konağı’na doğru yürürlerken İzmir’in
vatansever evladı Gazeteci Hasan Tahsin’in (Osman Nevres) işgal güçlerine karşı
sıktığı ilk kurşun; tam üç yıl sürecek ulusal kurtuluş mücadelemizin
başlangıcını, ilk kıvılcımını oluşturmuştu.
16 Mayıs 1919’da
ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik anlayışına dayalı tam bağımsız yeni bir
Türk devleti kurma amacıyla Mustafa Kemal Paşa İstanbul’dan Anadolu
topraklarına doğru yola çıktı.
İzmir’in işgali bütün
yurtta KUVA-YI MİLLİYE ve MÜDAFAA-İ HUKUK ruhunun uyanmasını sağladı.
Mustafa Kemal Paşa;
Samsun’da Anadolu topraklarına ulaştığında; İzmir’i ulusal Kurtuluş
Savaşı’nın nihai hedefi olarak tespit etti.
Türk ulusu Mustafa
Kemal Atatürk önderliğinde örgütlenerek bütün yokluklar ve sıkıntılar
içerisinde EMPERYALİZME KARŞI ilk ULUSAL BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİNİ başlattı.
Bu haklı ve onurlu
savaş, emperyalistlerce ezilen, sömürülen dünyanın bütün mazlum uluslarına
örnek oldu.
…”15 Mayıs 1919’dan
başlayarak işgallere karşı müdafaa-i hukuk örgütleri kurarak yurdun her yerinde
örgütleniyor, Mustafa Kemal Paşa’nın çizdiği yol haritası doğrultusunda modern
bir ulus- devlet’in temellerine ilk harcı koyuyorlardı.
İzmir ve çevresinde de
vatansever Türk halkı Yunan ordusunun haksız işgalini protesto etmek amacıyla
gazeteler çıkarıyor mitingler düzenliyor, Balıkesir Alaşehir ve Nazilli’de
kongreler düzenleyerek işgallere karşı düzenli olarak örgütleniyorlardı.
23 Nisan 1920’de
Ankara’da açılan TBMM ile Ulusal Kurtuluş Savaşı yeni bir boyut kazandı.
Mustafa Kemal’in 19
Mayıs 1919’da Anadolu’ya geçtiği ilk günden başlayıp üzerinde titizlikle
durduğu savaşın yasal temsil organları aracılığıyla sürdürülmesine olan inancı
TBMM’nin açılmasıyla artık MEŞRUİYET kazanmıştı. TBMM’nin düzenli ordularının
gerçekleştirdiği I.ve II. İnönü ile Sakarya Savaşları Türk ulusunun birlik
ve beraberlik içerisinde ULUSAL AİDİYETLERİNİ birleştirdiğinde bütün olumsuz
koşullara rağmen neleri başarabileceğini tüm dünyaya göstermiştir.
Başkomutan Mustafa
Kemal Paşa önderliğinde 26 Ağustos 1922 sabahı başlayan BÜYÜK TAARRUZ’un artık
bir tek hedefi vardı.
15 Mayıs 1922’den bu
yana işgalin bütün acılarını yaşamış, bütün sıkıntılarına katlanmış İzmir’in
düşman işgalinden kurtarılması!
Gerçekten de Mustafa
Kemal’in 1 Eylül 1922 günü
… “ORDULAR İLK
HEDEFİNİZ AKDENİZ’DİR. İleri...”
sözleriyle kendini
bulan ve tüm Batı Anadolu kentlerinin sekiz gün içerisinde işgalden
kurtarılmasını sağlayan o komutta; Akdeniz’den kastedilen aslında İzmir’in
düşman işgalinden kurtarılmasıydı.
9 Eylül 1922 sabahı
Fahrettin Altay Paşa’ya bağlı Türk süvarilerinin BELKAHVE sırtlarından İzmir’e
doğru inmeleriyle birlikte bu haklı ve onurlu savaş sonlanmış oluyordu.
Dokuz Eylül 1922’de
İzmir kurtarıldı.
Yüzbaşı Şerafettin ve
arkadaşlarının ellerinde İzmir Hükümet Konağı’nda dalgalanan Türk bayrağı tüm
Dünya’ya yeni bir dönemin başladığını haykırıyordu.
Emperyalistler,
Mustafa Kemal’in daha Kasım 1918’de İstanbul’da Anadolu’ya geçmeden büyük bir
inancın dışavurumu olarak ifade ettiği gibi; geldikleri gibi gittiler.”
…
“Dokuz Eylül, modern TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin kuruluş sürecinin de
başlangıcıdır.
Ümmet
anlayışından “uluslaşma, çağdaşlaşma” anlayışına geçişin başlangıç noktasıdır.
Padişahın
kullarından, tebaasından bir YURTTAŞ yaratma yoluna girilmesinin başlangıcıdır.
Dokuz
Eylül, Türkiye’nin çağdaşlaşma mücadelesinin, yanmış ve yıkılmış, tüm
kurumlarıyla çağın gerisinde kalmış bir imparatorluğun enkazından modern bir
ulus-devlet yaratma savaşımının adıdır.
Ne
mutlu bizlere ki İZMİR böylesine onurlu, böylesine anlamlı bir tarihe
sahiptir.
… “Mustafa
Kemal Atatürk’ün ordulara 1 Eylül'de verdiği tarihi emirle başlayan ve 18
Eylül’e kadar yapılan Takip Harekâtı ile Trakya’yı işgalden kurtarmak için
İstanbul ve Çanakkale istikametinde yürüyüşe devam etmiştir.
Takip
Harekâtının başarısı ile İzmit bölgesinden İstanbul Boğazı'na, Balıkesir
bölgesinden Çanakkale Boğazı'na kadar bütün Batı Anadolu'daki Yunan askerleri
Türk sınırları dışına çıkartılmış ve Türk ordusu için hayati önem taşıyan
stratejik hedefler işgalden kurtarılmıştır.
Osmanlı
Türklerinin ilk başkenti olan Bursa, 10 Eylül saat 20.00’de tamamen boşaltılmış
ve 11 Eylül saat 09.30’da Albay Nazif bey komutasındaki I. Tümen gelmiştir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi, 8 Temmuz 1920’de Yunan işgali karşısında yas işareti
olarak kürsüye örtülmüş olan siyah örtü memleket kurtulunca kaldırılmasına
karar vermiştir.
11-12
Eylül’de Yunan ordusu artıkları Marmara Denizi’ne dökülmüştür.
Yunanistan’ın
Anadolu macerası İzmir’de başlamış ve İzmir’de bitmiştir.
400-500
kilometrelik cephe üzerinde, düşmanın ülke topraklarından sökülüp atılmasıyla
Büyük Zafer sonuçlanmıştır.”
… “Mustafa Kemal Atatürk, Büyük Zaferi;
- “Her safhasıyla düşünülmüş,
hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle neticelendirilmiş olan bu harekât Türk
ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını
tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin
hürriyet ve istiklâl düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri vücuda
getiren bir milletin evlâdı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, ilelebet mesut
ve bahtiyarım.”
sözü ile Büyük Taarruzun büyüklüğünü, önemini
ve anlamını belirtmiştir.”
İzmir'in
düşman işgalinden kurtuluşu, TÜRK ULUSUNUN BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ’nin en güzel
örneklerindendir.
Yunan
işgaline son verilen bugün bir zaferdir.
Türk
ulusunun birlik ve beraberlik içinde gösterdiği kararlılığı ve yurt sevgisini
yansıtır.
İzmir'in
kurtuluşu, Türkiye'nin bağımsızlığını ve egemenliğini koruma kararlılığının bir
işaretidir.
9
Eylül, hem İzmir'in Kurtuluşu'nu hem de Cumhuriyet Halk Partisi'nin
kuruluşunu simgeler.
Türkiye
Cumhuriyeti'nin tarihi ve ulusal bağımsızlığının simgesi haline gelmiş iki
önemli olayı anma ve kutlama fırsatı önümüzdedir.
… “Cumhuriyet Halk
Partisi’nin ilk kongresi, 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas
Kongresi; Parti Tüzüğünün kabul edildiği, 9 Eylül 1923 ise kuruluş tarihi
olarak kabul edilmektedir.
Atatürk, 11 Eylül’de
Halk Fırkası Genel Başkanı seçilmiş; partinin kuruluş dilekçesi 23 Ekim’de,
İçişleri Bakanlığı’na verilmiştir.
İlk kongre bağlamında
Sivas Kongresi’ne yapılan gönderme ve kuruluş tarihi olarak İzmir’in
kurtuluşunun birinci yılının seçilmesi, partinin Milli Mücadele ile bağlarını
ortaya çıkarmaya ve pekiştirmeye yöneliktir.”
…
“Atatürk, partinin kurulmasına ilişkin ilk açıklamasını 6 Aralık 1922 tarihinde
yaptı ve “HALK FIRKASI” adını kullandı.
Ardından
1923 seçimlerinin Birinci Meclis’teki Atatürk’ün liderliğindeki Birinci Grubun
başarısıyla sonuçlanması, Halk Fırkası’nın kurulmasına olanak sağladı.
Seçimlerden
sonra, milletvekilleri Ankara’da toplanarak Halk Fırkası’nın tüzüğünü
hazırlamaya başladılar.
İlk
toplantı 7 Ağustos 1923 tarihinde yapıldı.
Toplantılar
11 Eylül 1923 tarihine kadar devam etti.
Ağustos’taki
ilk toplantıya o sırada seçim bölgelerinden Ankara’ya gelebilmiş 123
milletvekilinden 113’ü katılmış ve 10 milletvekili de mazeretlerinden ötürü
katılamamıştı.
Burada bir konuşma yapan Atatürk, Milli
Mücadele’nin başlamasını, Birinci Meclis’in açılışını ve o tarihten 1923 yılına
kadar geçen süreci anlattı ve sonuç olarak Müdafaa-i Hukuk’un HALK FIRKASI’na
dönüşeceğini belirtti.
Bu
toplantı, HALK FIRKASI adı altında yapılan ilk toplantıdır.
İkinci
toplantı, 9 Ağustos tarihinde yapıldı ve önceki toplantıda üyelere dağıtılmış
olan Halk Fırkası tüzüğünün incelenmesine başlandı.
Tüzüğün
incelenmesi 9 Eylül 1923 tarihine kadar devam etti.
9
Eylül’de yapılan genel bir toplantıda HALK FIRKASI NİZAMNAMESİ kabul edildi.
11
Eylül 1923 tarihinde yapılan Halk Fırkası toplantısında, genel başkanlık ve
yönetim kurulu seçimleri yapıldı.
Halk
Fırkası reisliğine TBMM reisi Atatürk seçildi.
Partinin kuruluş
dilekçesi, 23 Ekim 1923 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na M. Kemal Paşa imzasıyla
sunuldu.
Partinin kurulmasına
ilişkin Atatürk ilk açıklamasını 6 Aralık 1922 tarihinde yaptı ve “Halk
Fırkası” adını kullandı.
Ülkenin geri
kalmışlığını ve çöküş tehlikesini ortadan kaldırmak, “ÇAĞDAŞ” ve “GELİŞMİŞ” bir
toplum yaratmak amacıyla DEVRİMLER yapmayı plânlıyordu.
Bu da ancak bir
SİYASAL PARTİ ile mümkün olabilirdi.
M. Kemâl, milletin tüm
kesimlerinden ve hatta İslam dünyasının en uzak yerlerinden bile kendisine
gösterilen sevgi ve güvene layık olabilmek için milletin en sade bir bireyi
olarak vatanın yararına çalışmak amacıyla barışın sağlanmasından sonra
“HALKÇILIK” ilkesin dayanan ve “Halk Fırkası” adıyla bir siyasal parti kurmak
niyetinde olduğunu söyledi.
Yeni bir döneme
girildiğini belirten Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi milletin
yardımını ve aydınların da katkısını istiyordu.
Ayrıca kuracağı parti
için 7 Şubat 1923 tarihinde şu değerlendirmeyi yapmıştı: “Halk Fırkası,
halkımıza siyasi eğitim vermek için bir okul olacaktır”.
Atatürk’ün bu
konuşmayı yaptığı tarihlerde Kurtuluş Savaşı sona ereli çok olmamış; Mudanya
Ateşkes Antlaşması da yeni imzalanmış ve hemen ardından Saltanat kaldırılmıştı.
Lozan Barış
görüşmeleri ise henüz devam etmekteydi.
Bu dönemde bir yurt
gezisine çıkan Atatürk, yaptığı bir konuşmada şunları söylemişti:
.
- “Bence, bizim milletimiz birbirinden çok farklı menfaatleri takip edecek ve
bundan dolayı da mücadele halinde buluna gelen çeşitli sınıflara sahip
değildir. Ülkedeki sınıflar birbirlerine lazım olan ve birbirlerini tamamlayıcı
ve bütünleyici özelliktedir. Onun için de Halk Fırkası bütün sınıfların
haklarını, yükselme sebeplerini ve mutluluğunu sağlamak yolunda çalışmalarda
bulunacaktır”.
Atatürk yaptığı
konuşmada, Halk Fırkası’nın sınıf temeli üzerine kurulmayacağını, sınıf ayrımı
yapılamayacağını ve TÜM SINIFLARI KAPSAYAN bir parti olacağını belirtmektedir.
Bu konuşma, 1930’lar
Türkiye’sinde ortaya çıkan ve 10. Yıl Marşı’nda da ifadesini
bulan “sınıfsız imtiyazsız kaynaşmış kitle” deyiminin ortaya
çıkışının bir habercisi gibidir.
… “Birinci Meclis’in dağılması ve ardından
seçim sürecinin başlaması üzerine Atatürk, 8 Nisan 1923 tarihinde Dokuz Umde’yi
yayınladı.
Bu savaşın sona ermesinden sonra yapılacakların
ve yeni kurulacak olan partinin bir nevi kısa bir programıydı.
Nitekim program uzun savaş yıllarının yarattığı
tahribatı gidermeyi amaçlıyor ve yeni kurulacak olan ulus-devletin temellerini
atıyordu.”
…”Halk Fırkası, kurulduğu tarihten bir yıl
kadar sonra adının başına Cumhuriyet kelimesini ekledi (10 Kasım 1924).
Bu tarihten bir hafta sonra Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası kurulacaktı.
Cumhuriyet Halk Fırkası’nın adındaki fırka kelimesi,
Dil Devrimi’nin yaşandığı 1935 yılında parti’ye dönüştü. “
…”1 Kasım 1922
tarihinde Saltanat’ın ve 3 Mart 1924 tahinde Halifeliğin kaldırılmasından
sonra, Kemalist kadronun radikal hareket tarzına muhalif olanlar kaynaştı ve
daha sonra da TPCF çatısı altında birleştiler; bu sırada da İstanbul basınının
desteğini de aldılar.
Yeni kurulan partinin aktif bir destekçisi olan Ahmet Emin
Yalman gazetesinde partinin kurucularının Kurtuluş Savaşı’nda önemli roller
üstlenmiş kişiler olduklarını sıkça dile getirirdi.
Bunlardan Kâzım
Karabekir TPCF Genel Başkanlığı’na getirilirken, Rauf Orbay ve Adnan Adıvar
Genel Başkan Yardımcılıklarına, Ali Fuat Cebesoy ise Parti Genel Sekreterliğine
getirildi.
Partinin Merkez
Yürütme Kurulu ise eski İttihatçıları barındırması sebebiyle dikkate değerdir.
Partinin oluşumu
aslında oldukça renkli olmuştu.
CUMHURİYET HALK
FIRKASI’nda Mustafa Kemâl ve İsmet Paşaların dışında yeni partide yer alan
Karabekir, Adıvar, Cebesoy ve Bele ile prestij açısından yarışabilecek kişiler
yok gibiydi.
Yeni parti ayrıca
bünyesinde bulunan eski generaller dolayısıyla ordudan destek alacak gibi
görünmekteydi.
Ayrıca partinin
büyük ölçüde eski İttihatçılardan oluşması ve bu kesimin Anadolu’daki varlığı
partiye avantaj sağlamaktaydı.
Bütün
bu avantajlar eşliğinde parti yöneticileri kısa zamanda TBMM’de kontrolü
ellerine alacaklarına inanıyorlardı.
Ancak,
özellikle yeni partinin yaydığı tehdit ve orduda yer alan uzantıları sonrası
Atatürk’ün “ordu ile olan ilişkilerini kesmeleri veya politikayla olan
bağlarını koparmaları konusunda” baskı yapacağını tahmin edememişlerdi.
Parti
kuruluşunda Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal ile beraber savaşan Karabekir,
Cebesoy ve Bele gibi komutanları içine almakla birlikte, bazı eski
İttihatçılara da yer vermişti.
CHF-TPCF arasında yaşanan çatışmalarda ve istikrarsız ortamda bu
kurucular ve partide yer alanlar bir etken olarak değerlendirilebilir.”
…”TPCF,
kuruluşundan itibaren popülist bir
politika izleyerek radikal
değişimlerden çok “var olan yapının devamını” savundu; yeni değişikliklerin
yapılmasına karşı çıktı.
. Buna tam anlamıyla zıt bir hareket tarzıyla CHF yönetimi, Sovyetlerle
ilişkilerini sürdürerek izolasyon politikası içinde modern Türkiye’yi yaratmaya
çalışıyorlardı.
TPCF yönetimi ile CHF
yönetimi arasındaki temel fark; birincisinin muhafazakârlığı bir siyasal araç
olarak kullanması ikincisinin ise toplumun isteklerinin yerine radikal bir değişim projesine sahip olmasıdır.
Her iki partinin lider
kadrosuna bakıldığında, asker kökenliler CHF’de TPCF’ye nazaran daha azdı.
CHF bunu bir tehdit
olarak algılayarak, hemen tasfiye etmek istedi.
. Bu düşünceden
hareketle de orduyu siyasetten uzak tutmak için askerlerin seçimlerde oy
kullanması dahi yasaklandı.
. Terakkiperver
Fırka’nın politik yaklaşımı ile CHF’nin yaklaşımı ve uzlaşması mümkün değildi.”
…”Atatürk, 15-20 Ekim
1927 tarihleri arasında toplanan CHF İkinci Kongresi’nde BÜYÜK NUTUK’u okudu.
1919-1927 yılları
arasında geçen dönemin bir nevi hesabını veren bu konuşma, Samsun’a çıkış
tarihi olan 19 Mayıs 1919 tarihinde başlıyor, ağırlıklı olarak Milli Mücadele
ve devrim sürecini anlatıyordu.
. 9 EYLÜL İzmir'in
düşman işgalinden kurtuluşu Türk ulusunun BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİNİ göstermiştir.
. Bugün durum çok büyük bir ciddiyet
göstermektedir.
. Türk Kurtuluş savaşını, dünya tarihindeki
önemini ve bizim için olan değerini bugün çok iyi kavramalıyız.
. ATATÜRK ilkelerinden ayrılmadan, tuzaklara
düşmeden ve bu değerleri yaşatmak için uyanık olmalı ve çabalamalıyız.
. Türk Milleti için birlik ve beraberlik,
demokrasiye olan bağlılık, sekülarizm, çağdaş ve uygar bir Türkiye isteği şu an
çok daha önem kazanmıştır.
. Son yıllarda egemen olan, iktidarı elinde
tutan güçler karşı devrimci tutumları ve ulusal değerlere tarihsel
kazanımlarımıza karşı duruşları ile çok büyük endişe uyandırmaktadır.
. Evrensel çağdaş hukuku kendimize temel almalıyız
“ÇAĞDAŞ UYGARLIK DÜZEYİNE” ulaşmayı hedef aldığımızı asla unutmayacağız.
. Antiemperyalist çizgide durmak ve Türkiye
üzerindeki planlara, tuzaklara karşı durmak ilk görev olacaktır.
.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin kurucu felsefesini
yeniden anlamalıyız ve bugün de buna sahip çıkmalıyız.
. Bugün Türkiye’deki tüm muhalefete çok görev düşmektedir.
. “Cumhuriyet Halk Partisi” Türkiye
Cumhuriyeti'nin temellerini atmış büyük kahraman ve devlet adamı MUSTAFA KEMAL
ATATÜRK önderliğinde ve bu ülkenin çağdaş bir demokrasi olma
mücadelesinin teminatı olarak görülmüştür.
. Cumhuriyet Halk Partisi ulusal egemenliğinin
ve demokratik ilkelere dayanan bir anlayışın sembolü olarak kuruluştur.
. Evrensel temel değerleri benimsemiş, laiklik,
adalet, eşitlik ve insan hakları için uğraş vermiş, modern bir devletin
kurulup, gelişmesine öncülük etmiş, Türk toplumunu aydınlatmış önemli bir
siyasi partidir.
. Ülkenin, devletin, toplumun gittikçe
sıkıntıya ve zorlanmaya düştüğü bu çöküşü halkın her katmanının görmesi ve
anlaması ve karşı çözüm yollarını araması gerekir.
. Her gün ortaya atılan yapay gündemlerden,
gereksiz tartışmalardan, parti içi çekişmelerden uzak durmak ama yurdun ve
ulusun kurtuluşunun ana yollarını aramak gerekmektedir.
. İyi bir yurttaş olabilmenin bilincine
erişmeli ve böylelikle demokratik yapılanmanın yolları ve olanaklarını
aramalıyız.
. Birey olarak istemlerimiz, kurtuluşa giden
yol ve yurtsever bir tutumdur.
. Siyasi parti gerçeklerine ve onların durumuna
bakıldığında son dönemde büyük bir güven sarsıntısı geçirildiği açıkça
görülmektedir.
. Kuruluşunun 100. yılında CHP son derece
sıkıntılı bir tablo çizmektedir.
. Kuruluş günlerinde kendisine verilen
görevleri yerine getirmek için bir arınma ve özüne dönme içine girmelidir.
. Çağdaş, Kemalist sol, devrimci, Atatürkçü,
antiemperyalist, demokrat, uygarlıkçı, ulusal iktisattan ve sanayiden yana bir
çizgiye dönmeli ve bu görüşteki tüm yurtseverleri kendine çekebilmelidir.
. CHP’yi içten yıkmak, bölmek, ayrıştırmak
isteyen güçler ve kişiler varsa bunlar bu tarihsel Atatürkçü partiyi bölmek
yeni partiler çıkarıp, zayıflatmak isteyebileceklerdir.
. Görüldüğü gibi Türk Kurtuluş Savaşı ve
Atatürkçü devrimi hareketler emperyalizme karşı olmaktır.
. CHP kuruluşunda üstlendiği misyon gereği “tüm
halkı” kapsayan bir parti olmalı ve ülkenin kurtuluşuna yönelik gerçekçi
çalışmalar yapmalıdır.
. Ülkenin bölünmesine, parçalanma tehlikesine
karşı savaşabilecek, ulus devleti koruyabilecek, çağdaş, demokratik bir
parlamenter hukuk devleti olmayı sağlayabilecek bir toparlayıcı “güç” CHP olmak
zorundadır.
. CHP içerisinde ve çevresinde bulunan
kişilerin bu durumu ve görevi çok iyi anlamaları birinci görevleridir.
. Bugün yine inançla ve bilinçle Atatürk’ün GENÇLİĞE
SESLENİŞİ’ni okumalı ve bu yolda ilerlemeliyiz.
. Öğretmen
GÖNEN ÇIBIKCI, 09.092023
………………………………………………………………………………………………………….
KAYNAK:
https://www.dokuzeylul.com/dokuz-eylulun-anlami
https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/cumhuriyet-halk-firkasi-1923-1938/