Atatürk Devrimleri
27 Haziran 2024 Perşembe
Atatürk Devrimleri
21 Haziran 2024 Cuma
ATATÜRKÇÜLÜK O’NUN FELSEFESİNİ UYGULAMAKTIR
Atatürkçülük O’nun felsefesİnİ uygulamaktır
. Sosyal demokrasi, Avrupa emperyalizminin
ideolojisi.
. Kemalizm ise bir milletin yok edilmesi
aşamasında, Erzurum, Sivas Kongreleri, Kuvayi Milliye’ler, yerel kongrelerden
gelerek oluştu.
. Harp meydanlarında, diplomasi masalarında
kazanılarak gelinen sürecin sonudur Kemalizm.
Atatürkçülüğü çok
büyük bir antiemperyalist hareket, mazlum milletlerin özgürlüklerine
kavuşmasında bir sembol, bir ideal olarak gördüğüm için.
Kendimi hiç sosyal
demokrat olarak tarif etmedim.
Sosyal demokrasi,
Avrupa sosyal demokrasisi, emperyalist bir tarz almıştır.
Ekonomik olarak
diğer ülkeleri sömürmekten başladılar.
Libya’da olan,
Suriye’ye yapılmak istenen, sonra Rusya ve Çin’in duruşu nedeniyle askeri
harekata dönüşememiş harekatların arkasında hep Avrupa Birliği vardır, Avrupa
ülkeleri vardır.
Bunların hiçbiri
sosyal demokrat ideolojiden uzak değildir.
Çevreye sahip
çıkmak, sürdürülebilir kalkınma diyebilmek için sosyal demokrat olmaya lüzum
yok. İnsan olmak yeterli.
Yoksa hiç kimse
çevreye sahip çıkmak için sosyal demokrat olmaz.
Temeli 6 Ok İster
Kemalizm deyin, ister Atatürkçülük, temeli 6 Ok’a dayanıyor.
Atatürkçülük bilim
adamlarının masa başında oturarak yaptığı bir çalışma sonucu ortaya çıkmadı.
Kemalizm bir ülkenin
işgalinden sonra bir milletin yok edilmesi aşamasında, Erzurum, Sivas
Kongreleri, arkasından Kuvayi Milliye’ler, yerel kongreler böyle bir süreçten
gelerek oluştu.
Harp meydanlarında
dövüşe dövüşe, diplomasi masalarında kazanılarak gelinen bir sürecin sonudur
Kemalizm.
Devamlı devrim,
hep devrim, hep ileriye gitmek.
Çünkü her devrim
bir devrim olarak başlar, evvela kanun devletine dönüşür, arkasından hukuk
devletine dönüşür, ardından demokrasinin en ileri safhasına gelir.
CHP’de kırılma ne
zaman oldu?
Bazı arkadaşlar
çok kızacaklar ama Sayın Ecevit’le başladı.
Ecevit’in İsmet
Paşa’yı devirip partiyi devralmasından sonra oldu.
Hep beraber yaptık
bu yanlışı.
Sosyal demokrasi,
sol gibi laflarla Atatürkçülükten uzaklaştık.
O söylemle biz
geldiğimiz zaman demek ki sepetimizde bir şey yokmuş.
Ondan sonra CHP’de
hep bir gerileme başlamıştır.
Hatta 80’den sonra
CHP’de bir de muhafazakarlaşma başlamıştır.
Devrimci
ilkelerimizden uzaklaşmaya başlamıştık.
İki temel
unsurumuz, Halkçılık ve Devrimcilik’i çok ihmal etmişiz.
Kurtuluş Savaşı,
Halkçılık mantığıyla yapılmıştır.
Kalkınma topyekün
bir savaştır.
70’li yıllardan
sonra üretimi nasıl arttıracağımızı söylemedik.
En büyük
yanlışlarımızdan biridir.
Refaha giden
yoldaki pastayı nasıl büyüteceğimizi anlatmadık.
Yabancı sermayeye
karşı bağırırken neyi söylediğimizi doğru anlatmadık.
İzmir’de İktisat
Kongresi’nde diyor ki “Benim hukukuma uyarak gelen varsa gelsin.”
Yani emperyalist
olarak gelme diyor.
Bana baca
tüttürmeye geliyorsan gel.
Halktan kopmamak,
halkın sorunlarına çözüm üretmekle olur.
Varoştaki genç
kızın hayallerini gerçeğe çeviremiyorsam, onun adı halkçılık değildir.
Çarşaflı kadına
rozet takmakla halkçı olunmuyor.
Onun sorununu
çözebiliyorsam, o halkçılıktır.
O harp içindeki ve
harptan sonraki döneme bakın 30’lara kadar.
Kalkınma hızımıza
bakın.
Halktan koptuğumuz
nokta, üretimi arttırmaktan vazgeçtiğimiz andır.
Süte karşı
çıkmayacağım, az olduğunu söyleyeceğim.
Yanına milli
üretimim fındığımla, sultani üzümümü de koyup çocuklara ver demeliyim.
Ben üretimi öyle
bir hale getireyim ki çocuk sabah evinden kahvaltı edip çıksın.
Eğer Güneydoğu
Anadolu’da halkçı olmak istiyorsanız öyle Sayın Başbakan’ın gittiği gibi 3
konvoyla 5 bin polisle gitmek değildir.
Orada ağalık,
şeyhlik, derebeylik düzenini nasıl yıkacağınızı söyleyerek halkçılık yapılır.
Hem ağalarla,
şeyhlerle, şıhlarla kol kola gezeceksin, hem de halkçı olacaksın.
CHP’ye yakışan,
orada bağıracaktı
-“Ben derebeyliği
böyle yıkacağım, toprak ağalığını böyle bitireceğim”.
Mayından
temizlenmiş araziyi devletin büyük ayıbı sonucu kaçakçılığa mahkum ettiği ve
kolunu, bacağını kaybetmiş insana veririm.
O insanlara bir
süt toplama fabrikası kursaydın da üç tanesi orada iş bulsaydı.
Bu insanlar çılgın
mı 9 yaşındaki çocukla kaçağa gitsinler?
İster PKK’nın
baskısıyla, ister İstanbul’da bunların rantını yiyen 3 tane ağa için gitsinler.
Sen eğer orda
insanları umudu getirirsen, adam orda sırtçı bulamaz.
Umudu
yaratabilirseniz, terör bölgesinde dağa çıkacak insan bulamazsınız.
6 Ok’u kötü
uyguladım diye, reddi miras etmek durumunda değilim.
Ben 6 Ok’u doğru
uygulamak, devrimciliği hayata geçirmek zorundayım.
Devrimcilik yani
bütün ileri hareketlerin öncüsü olmam gerekir benim.
Bizler için,
“Seçkinci” deniyor.
Aynı “Seçkinciler”
değil mi, “Cumhuriyet kimsesizlerin, kimsesidir” diyen?
Şimdi, Köy
Enstitüleri’nin kapatılmasını kabul etmem mümkün mü?
Köy Enstitülerinin
açılması muhteşem bir ufuktur, kapatılması ihanettir.
Ama şimdi ne
yapacağız, o tarihdeki bazı CHP yöneticileri, Köy Enstitülerini kapattı diye
tümden mi red edeceğiz?
Bu ülkeyi
demokrasiyi getirirken kim getirdi, o 6 Okçular getirmedi mi?
Temel hakları 6
Okçular getirdi
Devrimcilik
dediniz.
Niye devrimci
olalım?
Devrimciliğin ne
faydası var?
İlerici olacaksın,
çağdaş dünyada insanlar için mutluluk getiren her şeyin peşinden koşacaksın.
O beğenmedikleri 6
Okçular, hukukun üstünlüğü, çift meclis, anayasa yargısı, idarenin her türlü
eylem ve davranışının yargıya tabi olduğu temel hak ve özgürlükler, o beğenilmeyen,
o halktan koptu denilen CHP 1958’deki hedefler bildirgesinde vardır.
1923’ün ve bugünün
Devletçiliği
Mesela,
Devletçilik yerine Sosyal Devlet...
Eğer siz çok
partili sisteme geçiyorsanız, Anayasa’nın hepsinin üstünde olması lazım.
Devletçilik’ten
uzaklaşmak, 1923’ün devletçilik anlayışı ile 2012’nin devletçiliği bir olur mu?
2012’de kalkıp
“Biz postal üretelim” diyebilir misiniz?
Hayır, postal üreten
fabrikadaki işçinin insani haklarını korumaktır, benim şimdi çağdaş dünyadaki
görevim.
Onun da yolu,
Devletçilik’ten, karma ekonomiden geçmiyor mu?
Devlet vahşi
kapitalizmin yaşandığı Amerika’da bile müdahale eder.
Ben inşallah, fert
başına milli gelirin 30 bin dolar olduğunu göreyim.
Onu, Güneydoğu
Anadolu’da hayvancılığı teşvik etmek için, devlet olarak ne yatırım yapmam
gerekiyorsa yapacağım.
Orada Devletçiyim,
hiçbir itirazım yok.
Bütün kirli
sanayiyi, o dünyanın en güzel ovalarından çekerim.
Zamanında
Devletçilik’e işte orada ihanet etmişiz.
Orta Anadolu
bozkırında olsaydı o fabrikalar, dört tane de hızlı tren yolu yapsaydın.
O verimli tarım
alanlarım yeşil kalsaydı.
Yaşadığınız döneme
göre Devletçilik mantığı da değişir.
Ülkenin
bağımsızlığı ile Devletçilik arasında bir ilgi var mı?
Kapitülasyonlarda,
ne için kavga verdik.
Bağımsızlığımızı
kazanalım diye.
İnsanlar karne ile
ekmek almıştır ama alnı yere bakmayan bir ekonomi vardır.
Her şeyini kendi
yapmıştır, şeker fabrikasını kurmuştur.
400 milyar dolar
borcunuz varsa, Suriye’de sizi piyon diye kullanırlar.
Postal
üretmeyeceğiz ama halkımın mutluluğu için devlet gerektiği yerde ekonomiye
müdahale eder.
Böyle bir halk
varken, halkçılık, devletçilik, devrimcilik çok güzel uygulanır.
Kim harekete
geçirecek halkı?
Bu geniş cepheyle
olur.
Türkiye öyle bir
noktaya geldi.
Kimseyi
dışlamadan, 1930 ruhuyla, Cumhuriyetçi geniş cephede oluşur bu iş.
Bana sorarsanız
çatı partisi CHP olsun derim; başkası başka bir şey söyleyebilir.
İşte o Atatürk’e
doğru yürümek.
Atatürk’e gitmek.
Demek ki orada
sosyal demokrasi yok.
Bunu somut olarak
nerede görüyorsunuz?
Atatürkçülüğün bu
kadar yükseldiği bir dönem görmedim.
İnsanlar “Doğrusu
Atatürkçülükmüş” demeye başladılar.
Bir dönemin
muhafazakar Atatürkçülüğü, merasim Atatürkçülüğü değil...
Atatürkçülük,
O’nun felsefesini hayata geçirebilmek.
Bursa
konuşmasındaki gençliği yaratabilmek.
“Hayır” diyorlar “Biz Atatürkçüyüz, sizinle
beraberiz.”
Böyle bir taban da
var.
Belki de Tayyip
Erdoğan bu ülkeye ilk defa bir iyilik etti.
Kadınlar Atatürkçü
oldu.
Kemal Kılıçdaroğlu
için çok manidar.
Sen “Dersim’de
katliam yapıldı, Atatürk de biliyordu” diyeceksin.
Manisa’ya geldiğin
zaman insanlar Atatürk resimleriyle karşılayacaklar.
Demek ki bunu
yasal bir şekilde miting haline getirip alanlara dökersek çok daha büyük
rakamlara ulaşacağız.
Bu çok sağlıklı.
Hareketler ve
liderler zaten olayların içinde doğarlar.
O kadar çeşitli
ama hepsinin idolü Atatürk olan insanlar.
CHP de kendisini
silkeler düzene girerse Türkiye’de bu geniş cephenin oyları yüzde 40’ları
geçer.
Benim tarihimde
hiçbir şekilde utanılacak bir şey yoktur.
Bir çökmüş
imparatorluktan bir devlet yaratmanın getirdiği, bütün devrimlerde olduğu gibi
hatalar olabilir.
Niye reddi mirasa
yöneldi, CHP’nin o zaman ki yönetimi?
Ucuz kahramanlık
yapıyoruz da ondan.
Emperyalizme karşı
çıkarsanız Avrupalı’nın işine gelmez
Siz kendi
doğrularınızı söylediğiniz sürece Avrupalıların işine gelmez.
Çünkü siz
emperyalizme karşı çıkarsınız, sermayeyle sömürülmeye karşı çıkarsınız.
Bana göre CHP’nin
en büyük yanlışı “biz sosyal demokratız” demekle başlamıştır.
Biz Atatürkçüyüz.
Atatürkçülüğün
hiçbir kuralı sosyal demokrasinin hiçbir değerinden daha dar kapsamlı değildir.
Hatta 1936
Anayasamıza koyduğumuz “Halkçılık” kavramını Alman sosyal demokratlar 1958
kongresinde kendi tüzüklerine yazmışlardır.
İnsanlar
birbirinden çok şey öğrenir ama hiçbir Avrupalı’nın bana bir ufuk, bir hedef
vermek gibi ne görevleri ne de hakları var.
Modern bir
devlette neyin olması gerektiği düşünen bir deha var.
O dönemde bir
operaya ihtiyaç yoktu.
Bunu hangi çağdaşı
düşünebilmiş?
Böyle bir ufuk
varken neden sosyal demokratlık diyeyim?
Bir de anti
emperyalist.
En büyük özelliği
o.
İnsanlar eşittir
diyorsanız emperyalizme karşı çıkmanız gerekir.
Hem insanlar
eşittir, hak, hukuk, adalet diyeceksin, hem petrol için bazı devletlerin
içişlerine karışacaksın.
Şimdi o çok meşhur
sosyal demokratlarımız Libya’ya demokrasi mi getirdiler?
Irak’ta demokrasi
mi var?
Aynısı Atatürk’e
teklif edildiği zaman “herkes kendi ayakları üzerinde duracak, sonra beraber ittifak
yapabiliriz” demiştir.
. SERHAN BOLLUK 10 HAZİRAN 2012 PAZAR /
Sayfa:10
. "Eski CHP milletvekili, gazetemiz yazarı
Şahin Mengü önemli bir tartışma açıyor.
“Sosyal demokrat”,
“Demokratik sol” gibi kavramlara karşı “Atatürkçülük, Kemalizm” diyor.
Mengü’yle ikisi
arasındaki farkı konuştuk.
KAYNAK-ALINTILAR:
https://egazete.aydinlik.com.tr/sites/default/files/dergi-arsivi/2012/06/10_06_2012.pdf
19 Haziran 2024 Çarşamba
ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ
. Atatürk Mİllİyetçİlİğİ
Bu sözler,
Atatürk’ün 18 Aralık 1930 da İstanbul’da yaptığı bir konuşmadan alınmıştır.
-
“Birtakım kelimeler vardır ki, sık sık
telâffuz edildiği halde nattâ münevverlerimiz arasında onu tamamiyle anlayan
çok değildir!”
Millet,
milliyetçilik ve Atatürk milliyetçiliği, bir gerçek, bir realite olmakla
beraber, bizzat Atatürk’ün deyimiyle, herkesin üzerinde ittifak edemediği
kavramlar niteliğini taşımaktadır.
Kurtuluş Savaşı dediğimiz Türk İstiklâl mücadelesi, bir
millî oluşun destanı, millî benliğin idraki ve Türk halkının bir millet haline
gelişinin hikâyesidir.
Bu büyük oluşum, dolayısiyle Atatürk’ün önderliğinde
girişilen her hareket, atılan her adım, yapılan her teşebbüs, başına bir sıfat
almıştır:
-Millî sıfatı. Mücadele millî’dir.
Mücadelenin siyasî proğramı millî’dir:
Misak-ı Millî. Varılmak istenen sınırlar millî’dir.
Hareketin enerji merkezi olmak üzere kurulan teşekkül millî’dir: Türkiye Büyük
Millet Meclisi.
Girişilecek yolda, adım adım ilerleme için tasarlanan
proğram millî bir sır halinde saklanmış ve zamanı gelince gerçekleştirilmeye
çalışılmıştır.
Ve nihayet Atatürk’ün deyimiyle kin, nefret bile millî’dir.
Nitekim O, 1923 te Adana’daki bir konuşmasında.
-“Bu millet millî benliğini idrak ve bunu bütün dünyaya
ispat eylemiştir. . .
Milletleri yükselten bu havassa bir âmil daha ilâve edelim:
İntikam hissi.
Milletlerin kalbinde intikam hissi olmalı.
Bu, bayağı bir intikam değil, milletin hayatına, ikbaline,
refahına düşman olanların zararlarını gidermeye yönelen bir millî intikamdır”
demişti.
Mustafa Kemal, daha Millî Mücadele’nin başlangıcında Türklük duygusu’nu kendisine rehber olarak almış ve bunu gerçekleştirmeğe
çalışmıştır.
Ordu Müfettişi sıfatiyle Samsun’a ayak basışından birkaç
gün sonra, 22 Mayıs 1919 da Sadarete gönderdiği raporda, İzmir’in Yunanlıların
işgali altına düşmüş olmasına temasla,
-“Türklüğün ecnebi idaresine tahammülü olmadığı” nı
belirttiğini ve izlenecek yolu şöyle tesbit ettiğini görüyoruz:
-“Millet, yekvücut olup hakimiyet-i millîye esasını ve Türk
duygusunu hedef ittiraz ederek” gerekeni yapacaktır.
Bu bakımdan Kurtuluş Savaşı, Türklerin millî benliklerinin
şuuruna varıp o yolda harekete girişmeleri demektir.
-“Biz, milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve çok tekâsül göstermiş bir milletiz. Bunun zararlarını fazla faaliyetle gidermeğe çalışmalıyız.. Bahusus, bizim milletimiz, milliyetinden tegâfül edişinin çok acı cezalarını gördü. Osmanlı imparatorluğu içindeki muhtelif kavimler hep millî akidelere sarılarak milliyet mefkuresinin kuvvetiyle kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu, sopa ile içlerinden kovulunca anladık. Kuvvetimizin zaafa uğradığı anda onlar bizi tahkir, tezlîl ettiler. Anladık ki kabahatimiz kendimizi unutmaklığımızmış. Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvelâ biz, kendi benliğimizi ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün ef’al ve harekâtımızla gösterelim. Bilelim ki, millî benliğini bulmıyan milletler başka milletlerin şikârıdır”.
20 Mart 1923 te Konya Türk Ocağı salonunda bunları söyleyen
Mustafa Kemal’ ayni zamanda Türk Kurtuluş Savaşı’nın Türklerin cemaat halinden millet hayatına geçişleri demek olduğunu da açıklamıştır.
Şöyle ki: 27 Ekim 1922 de Bursa öğretmenlerine
hitabederken,
-“İtiraf edelim ki, biz üç buçuk sene evveline
kadar cemaat halinde yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi idare
ediyorlardı. Cihan bizi temsil edenlere göre tanıyordu Üç buçuk senedir tamamen millet olarak yaşıyoruz” diyerek bu büyük oluşuma işaret etmiştir.
Türk Kurtuluş Savaşı, millî benliğin idraki demek olduğuna
göre, idrak edilen bu benliğin elbetteki devam ettirilmesi gerekir. Bunun için
de milletin bir mefkûreye, bir ideale, bir ülküye sahip olması icabeder.
Atatürk, eserleri ve fikirleri hakkında yazılan eserlerin
bir çoğunda, Atatürk’ün millete bir ideal, bir ülkü vermediği veya veremediği
görüşü ortaya atılmıştır.
Dolayısiyle Atatürk kuşaklarının bir millî ülküden, millî
mefkûreden yoksun olarak yetiştirdikleri iddia edilegelmiştir.
Oysaki
daha Kurtuluş Savaşından itibaren Mustafa Kemal’in, “millî
mefkure”, “millî ideal” veya “millî ülkü” deyimleriyle bunu bütün açıklığıyle
tesbit ettiğini görüyoruz.
Meselâ 30 Ağustos 1924 de Dumlupınar zaferinin yıldönümü
için yaptığı o muazzam konuşmada millî hedef diye millî mefkûre’den bahsetmişti:
- “Milletimiz bundan sonraki mesâisinde de muvaffak
olabilmek için millî hedefini bütün vuzuh ve kat’iyetiyle, tekmil vatandaşların
nazarında ve vicdanlarında bütün parlaklığıyle tesbit etmiş bulunuyor.
İsterseniz benim burada hedef dediğim şeyi siz milletin
mefkûresi diye adlandırınız.
Fakat bu unvanı verirken dikkat ediniz ki, hayalî bir
mânaya kendimizi kaptırmıyalım. . .
Efendiler!
Milletimizin hedefi, yâni millî mefkûresi, bütün cihanda
tam lmanasiyle medenî bir içtimaî hey’et olmaktır”.
Millî ideal kavramının, giderek daha
da belirli hale konulduğuna şahit oluyoruz.
Gerçekten, 4 Şubat 1935 tarihli
beyannamede Atatürk, millî ideali, millî birlik, millî duygu ve millî kültür
şuuru olarak tanımlamıştı:
-“Türk ulusunun idaresinde ve korunmasında ulusal birlik,
ulusal duygu, ulusal kültür en yüksekte göz diktiğimiz idealdir". Nihayet, 10. yıldönümü nutkunun kulaklarımızda her zaman
çınlayan paragrafını hatırlıyalım:
-“Milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını,
fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel san’atlara sevgisini, millî birlik
duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besliyeek inkişaf
ettirmek millî ülkümüzdür”
Atatürk’ün Türkiye’de yepyeni bir Millet’in mevcut olduğu
hakkındaki kanaatini en açık delilini, 1931 de Ortaokullarda okutulmak üzere
hazırlanan ve Bn. Âfet (Prof. Dr. A. İnan) imzasını taşıyan Vatandaş için Medenî
Bilgiler kitabının Millet bahsinde bizzat kendi kaleminden çıkan
şu cümlede buluyoruz:
-"Türkiye Cumhuriyetini kuran
Türkiye halkına Türk Milleti denir"
1 Mart 1922
de TBMM üçüncü toplanma yılını açış nutkunda bir görüşle tanımladığını
görüyoruz:
-"Türkiye
halkı, ırkan veya dinen veya harsen müttehit, yekdiğerine karşı hürmet ve
fedakârlık hisleriyle dolu ve mukadderet ve menfaatleri müşterek olan bir
içtimaî hey'ettir".
Atatürk’ün
milliyetçiliği şöyle tarif ettiğini öğreniyoruz:
-“Türk,
milliyetçiliği, terakki ve inkişaf yolunda ve beynelmilel temas ve
münasebetlerde, bütün muâsır milletlere muvazi ve onlarla bir âhenkte yürümekle
beraber, Türk içtimai hey'etinin hususî seciyelerini ve başlı başına müstakil
hüviyetini mahfuz tutmaktır”
………………………….
KAYNAK/ ALINTI:
https://belleten.gov.tr/tam-metin/2049/tur
TÜRKÜM DİYENE
. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Bu sözden neler anlamalıyız? "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu...
-
Yok Saymak ??? § Gazi Mustafa Kemal Atatürk' ün aramızdan ayrılışının yıl dönümünde onu anmak, saygıda bulunmak her bir Türk iç...
-
. Atatürk'ün Türkİye İktisat Kongresİ Konuşması - Türkiye İktisat Kongresi Açış Söylevi 17 ŞUBAT 1923 ...
-
. Yurt Sever Yurttaşlık · Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda " etken " görev üstlenmiş olan ve " ...