20 Eylül 2024 Cuma

Eğer, bu millet

 - Efendiler!
·       Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak olursa genel şerefsizliğin enkazı altında şunun bunun şahsi şerefi de parça, parça olur.
·       Biz o genel şerefi kurtarabilmek için harekete geçen millete ruhumuzla katıldık.
·       Katılmamıza mani olabilecek şahsi rütbeleri, mevkileri de gene şerefi kurtarmaya yönelik bir gaye uğrunda feda ettik…
·       Bunu anlamayıp da, milleti hâla kendi kafalarının keyfine göre idare etmeye kalkışan kuvvetler artık birer beladır.
·       Bela çekmeye de bu milletin artık tahammülü kalmamıştır. 
.    24 Ekim 1919
.     (Atatürk'ün kendisiyle röportaj yapan Ruşen Eşref'e söylediklerinden....)





13 Eylül 2024 Cuma

SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ

 .  - Sakarya Meydan Muharebesİ    .
Sakarya Meydan Muharebesi, Atatürk tarafından çok büyük ve kanlı savaş anlamına gelen Melhame-i Kübra ifadesi ile anılan, Türk Kurtuluş Savaşı'nın önemli bir muharebesidir.
Sakarya Meydan Muharebesi, Anadolu Türk tarihinin en önemli savaşlarından biridir. 
Yunan General Papulas tarafından Yunan ordularına Ankara'ya harekât emri verilmişti.
Savaşı Yunan tarafı kazansaydı TBMM, Sevr Antlaşması'nı kabul etmek durumunda kalabilirdi.
TBMM ordusu, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri'ndeki yenilgisinden sonra cephe kritik bir duruma düşmüştü.
Cepheye gelerek durumu yerinde gören ve komutayı eline alan TBMM Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ile İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Fevzi PaşaBatı Cephesi birliklerinin Yunan ordusuyla arada büyük bir mesafe bırakılarak Sakarya Nehri'nin doğusuna çekilmesine ve savunmayı bu hatta devam ettirmesine karar verdiler.
Gazi Mustafa Kemal Paşa,
-"Hatt-ı müdafaa yoktur; sath-ı müdafaa vardır.
O satıh bütün vatandır.
Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz.
Onun için küçük, büyük her cüzütamı (birlik), bulunduğu mevziden atılabilir.
Fakat küçük, büyük her cüzütam ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder.
Yanındaki cüzütamın çekilmeye mecbur olduğunu gören cüzütamlar, ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide nihayete kadar sebat ve mukavemete mecburdur."
 emrini vererek muharebeyi geniş bir alana yaydı.
Böylece Yunan kuvvetleri de karargâhlarından uzaklaşıp bölünmüş olacaktı.
TBMM, 3 Ağustos 1921'de Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa'yı azlederek, aynı zamanda Başvekil ve Millî Müdafaa Vekili de olan Fevzi Paşa'yı bu makama da atadı.
22 Temmuz 1921'de Sakarya Nehri doğusuna çekilmeye başlayan Türk ordusu, güneyden kuzeye 5. Süvari Kolordusu (Çal Dağı güneyinde), 12, 1, 2, 3 ve 4. gruplar ile Mürettep Kolordu birinci hatta olacak şekilde tertiplendi.
Çekilişin hızlı bir şekilde tamamlanmasından sonra Yunan birlikleri taarruz pozisyonu için tam dokuz gün Türk birlikleri ile karşılaşmadan yürüdü.
Bu yürüyüşün hangi yöne doğru olduğu Türk keşif birlikleri tarafından tespit edilerek cephe komutanlığına bildirildi.
Bu savaşın kaderini belirleyecek stratejik hatalardan biri oldu. Yunan taarruzu baskın olma özelliğini kaybetti.
Ancak 14 Ağustos'ta ileri harekâta geçen Yunan ordusu, 23 Ağustos'tan itibaren 3. Kolordu ile Sakarya Nehri doğusundaki Türk kuvvetlerini tespit, 1. Kolordu ile Haymana istikametinde, 2. Kolordu ile Mangal Dağı güneydoğusunda kuşatıcı taarruza başladı. Fakat bu taarruzlarında başarısız oldular.
Kuşatma taarruzunda başarı sağlayamayan Yunan kuvvetleri, sıklet merkezini ortaya kaydırarak savunma mevzilerini Haymana istikametinde yarmak istedi.
2 Eylül'de Yunan birlikleri, Ankara'ya kadar en stratejik dağ olan Çal Dağı'nın tamamını ele geçirdi.
Fakat Türk birlikleri Ankara'ya kadar geri çekilmeyerek alan savunması yapmaya başladı.
Yunan birlikleri Ankara'ya 50 km kalacak derecede bazı ilerlemeler sağlasa da Türk birliklerinin yıpratıcı savunmasından kurtulamadı.
Ayrıca 5. Türk Süvari Kolordusu tarafından cephe ikmal hatlarına yapılan taarruzlar Yunan taarruzunun hızının kırılmasında önemli etkenlerden biri oldu.
Yunan ordusu 9 Eylül'e kadar süren yarma teşebbüsünde de başarılı olamayınca, bulunduğu hatlarda kalarak savunmaya karar verdi.
Türk Ordusu'nun 10 Eylül'de başlattığı, bizzat Mustafa Kemal Paşa'nın komuta ettiği, genel karşı taarruzla Yunan kuvvetlerinin savunma için tertiplenmesine mani olundu.
Aynı gün Türk birlikleri stratejik bir nokta olan Çal Dağı'nı geri aldı.
13 Eylül'e kadar süren Türk taarruzu sonucunda Yunan ordusu, Eskişehir-Afyon'un hattının doğusuna kadar çekilerek bu bölgede savunma için tertiplenmeye başladı.
Bu çekilme sonucu 20 Eylül'de Sivrihisar, 22 Eylül'de Aziziye ve 24 Eylül'de Bolvadin ve Çay düşman işgalinden kurtulmuştur.
Çekilen Yunan ordusunu takip amacıyla harekâta 13 Eylül 1921 itibarıyla süvari tümenleri ve bazı piyade tümenleri ile devam edildi.
Fakat teçhizat ve istihkâm yetersizliği gibi sebeplerle taarruzlar durduruldu.
Aynı gün Batı Cephesi'ne bağlı birliklerin komuta yapısı değiştirildi. 
1 ve 2. Ordu kuruldu. Grup Komutanlıkları lağvedilerek yerine 1, 2, 3, 4 ve 5. Kolordular ile kolordu seviyesinde Kocaeli Grup Komutanlığı kuruldu.
Savaş, 22 gün ve gece sürerek 100 km uzunluğunda bir alanda cereyan etti.
Yunan ordusu, Ankara'nın 50 km kadar yakınından geri çekildi.
Yunan ordusu geri çekilirken Türklerin kullanabileceği hiçbir şey bırakmamak için özen gösterdi. 
Demir yollarını ve köprüleri havaya uçurdu ve birçok köyü yaktı.
Sakarya Meydan Muharebesi sonunda Türk ordusunun zayiatı; 5713 ölü, 18.480 yaralı, 828 esir ve 14.268 kayıp olmak üzere toplam 39.289'dur.
Yunan ordusunun zayiatı ise 3758 ölü, 18.955 yaralı, 354 kayıp olmak üzere toplam 23.007'dir. Sakarya Meydan Muharebesi'nde çok fazla subay kaybı olduğu için bu Muharebeye "Subay Muharebesi" adı da verilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk bu muharebe için "Sakarya Melhame-i Kübrası" yani kan gölü, kan deryası demiştir.
Yunanlar için geri çekilmek haricinde başka bir seçenek kalmadı.
Geri çekilirken Türk sivil halkına karşı yaptığı tecavüzler, kundaklamalar ve yağmacılık sonucunda 1 milyonun üzerinde sivil Türk evsiz kaldı.
Mayıs 1922'de Yunan Ordusu Başkomutanı General Anastasios Papoulas ve kurmay heyeti istifa etti. Yerine General Georgios Hatzianestis atandı.
Mustafa Kemal Atatürk, ünlü
- "Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır.
Bu satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz."
sözünü bu savaşa atfen TBMM'de söylemiştir. Muharebenin ardından Miralay Fahrettin Bey, Miralay Kâzım Bey, Miralay Selahattin Adil Bey ve Miralay Rüştü Beymirliva rütbesine terfi etti ve paşa oldu.
Mustafa Kemal Paşa TBMM tarafından müşir rütbesine terfi ettirildi ve kendisine gazi unvanı verildi.
Atatürk, Sakarya Meydan Muharebesi'ne kadar bir askeri rütbesi olmadığını, Osmanlı Devleti tarafından verilmiş olan rütbelerin yine Osmanlı Devleti tarafından alınmış olduğunu belirtir. 
Nutuk'ta şu ifadeleri kullanır:
- "Sakarya muharebesi neticesine kadar, bir rütbe-i askeriyeye haiz değildim.
Ondan sonra, Büyük Millet Meclisince Müşir (Mareşal) rütbesi ile Gazi unvanı tevcih edildi. Osmanlı Devleti'nin rütbesinin, yine o devlet tarafından alınmış olduğu malûmdur."
Sakarya Savaşı'nın kazanılmasıyla, Türk milletinin savaşın kazanılacağına olan inancı yerine gelmiştir.
İstanbul'da, tüm camilerde Sakarya'da hayatını kaybeden askerler için mevlitler okunmuştur.
O ana kadar, Ankara'ya mesafeli duran İstanbul basınında dahi bir sevinç duygusu oluşmuştur.
Uluslararası toplumun (özellikle İngiltere'nin) TBMM güçlerine bakışı değişmiş ve Yunanistan, arkasındaki İngiltere desteğini kaybetmiştir.
13 Eylül 1683 tarihinde II. Viyana Kuşatması ile başlayan Türk geri çekilmesi yine bir 13 Eylül günü bu savaş ile durmuş, yeniden ilerleme başlamıştır.
Bu yönden bu savaşın sembolik önemi de Türk Tarihi açısından çok fazladır.
***********************************************************************
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sakarya_Meydan_Muharebesi

7 Eylül 2024 Cumartesi

LAİK CUMHURİYET

 .  -   LAİK CUMHURİYET
.    AKLIN, VİCDANIN VE KADININ ÖZGÜRLÜĞÜ
Mustafa Kemal Atatürk, bu topraklarda her şeyden önce üç şeyi özgürleştirdi:
-Akıl, vicdan ve kadın.
O, bunu laiklikle başardı.
Laik Cumhuriyetin, yüzyıllarca “şeriat” (dinsel kurallar) gerekçe gösterilerek zincirlenen aklı, vicdanı ve kadını özgürleştirmesi, Türkiye’de aydınlanmanın ve toplumsal gelişmenin önünü açtı.
Aklın ve vicdanın özgürlüğü kadın özgürlüğünün de garantisidir; aklı ve vicdanı özgür olmayan, “dinsel vesayet” altındaki toplumlarda kadın da özgür değildir. 
İsmet İnönü'nün deyişiyle Türk Devrimi:
-"Kadının kurtuluş devrimidir."
-"Dünya üzerinde gördüğünüz her şey kadının eseridir" diyen Atatürk kadınların eğitimine büyük önem vermişti.
Şu sözler Atatürk'e aittir:
-"İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur.
Mümkün müdür ki,bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin?
Mümkün müdür ki,bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?"
"Kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamakların­dan geçeceklerdir..."
Atatürk, kurduğu laik Cumhuriyetle, yaptığı Aydınlanma Devrimleriyle bir anlamda Türk kadınına, -yüzyıllardır gasp edilmiş- haklarını geri verdi.
1926 Türk Medeni Kanunu ile Türk kadını evde, ailede, sokakta,mahkemede,okulda işte en temel haklarına sahip oldu.
Bu sayede Türk kadını okuyup doktor oldu, öğretmen oldu, hâkim oldu, savcı oldu, mimar oldu, mühendis oldu, bilim insanı oldu, sporcu oldu.
Gün geldi teğmen oldu.
1930-1934’te seçme seçilme hakkı ile Türk kadını Meclis’e girdi, milletvekili oldu.
Muhtar oldu.
Belediye Başkanı oldu. 
Gün geldi Başbakan oldu.
Bugün İslam dünyasının neredeyse tamamında hala kadın birçok haktan mahrum, Afganistan gibi radikal dinci yobazlığın pençesine düşen yerlerde ise kadın her geçen dün daha çok baskılanıp adeta hayata küstürülüyor.
Atatürk'ün kurduğu laik Cumhuriyeti ile en temel haklarını elde eden, bağnaz baskıdan kurtulup özgürleşen Türk kadını, bugün her alandaki başarılarıyla dünyada bağnaz baskı altındaki tüm kadınların kurtuluş ümidi olmaya devam ediyor.
Sinan MEYDAN
07.09.2024

4 Eylül 2024 Çarşamba

TOPRAKLARA SAHİP ÇIK

 .  -  TOPRAKLARA SAHİP ÇIK!    .
.  Atalarımız kendi vatanı uğruna hiç düşünmeden ölüme koşmuştur ve dış güçlere karşı yurdunu korumuştur.
.  Türkiye Cumhuriyeti bir Bağımsızlık Savaşı sonunda Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde kurulmuştur.
.  Onların kanlarıyla suladığı topraklara büyük bir özenle ve son derece dikkat ederek sahip çıkmalıyız.
.  Ne yazık ki son dönemde çeşitli yollar ve yöntemlerle Türkiye topraklarına giren, denetimsiz ve ne oldukları belli olmayan buna rağmen yurdumuza yerleşen milyonlarca yabancının varlığı büyük endişe yaratmaktadır.
.  Devlet yönetimini elinde bulunduranların son derece yanlış uygulamalarından birisi olan yabancılara para karşılığı "vatandaşlık" vermeleri ise ayrıca çok büyük bir sorundur ve çok yanlıştır.
.  Dağların, orman alanlarının maden arama gerekçeleri ile yabancı şirketlere verilmesi ve buraların zehirli alanlar olarak kullanılamaz duruma getirilmesi asla kabul edilmemelidir.
.  Genel olarak Türkiye tarımı ve hayvancılığı gittikçe yok edilme durumuna getirilmektedir.
.  Oraların sahipleri olan çiftçiler, köylüler zor durumda bırakılmaktadır. Bu zor durum nedeni ile de onlar arazilerini çok az değere satmaya hazır duruma getirilmektedir.
. Kentlerde yerleşen bu yöndeki yabancıların yanı sıra ülkenin birçok yerinde tarım arazilerinin, toprakların yabancılar tarafından düzenli ve sürekli olarak satın alınmak istenmesi de kabul edilir bir durum değildir.
. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan "vatan toprakları" çeşitli oyunlarla ve yollara işgal edilircesine yabancılara satılmamalıdır.
. Bu durum kabul edilemez bir yenilginin ve istilanın işaretidir.
. Ülkemizin korunması için her bir yurttaşımızın, Türk milletinin günlük yapay konuları bir yana bırakıp ülkenin "temel sorunlarına", demokrasiye, "hukuk devletine" sahip çıkması ivedilikle gerekmektedir.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2024.09.04, MŞ.

TÜRKÜM DİYENE

. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Bu sözden neler anlamalıyız? "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu...