20 Eylül 2024 Cuma
13 Eylül 2024 Cuma
SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ
. - Sakarya
Meydan Muharebesİ .
Sakarya
Meydan Muharebesi, Atatürk tarafından çok büyük
ve kanlı savaş anlamına gelen Melhame-i Kübra ifadesi ile anılan, Türk Kurtuluş Savaşı'nın önemli bir muharebesidir.
Sakarya
Meydan Muharebesi, Anadolu Türk tarihinin en önemli savaşlarından
biridir.
Yunan General
Papulas tarafından Yunan ordularına Ankara'ya harekât emri verilmişti.
Savaşı
Yunan tarafı kazansaydı TBMM, Sevr Antlaşması'nı kabul etmek durumunda kalabilirdi.
TBMM ordusu, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri'ndeki
yenilgisinden sonra cephe kritik bir duruma düşmüştü.
Cepheye
gelerek durumu yerinde gören ve komutayı eline alan TBMM Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ile İcra Vekilleri
Heyeti Başkanı Fevzi Paşa, Batı
Cephesi birliklerinin Yunan ordusuyla
arada büyük bir mesafe bırakılarak Sakarya
Nehri'nin doğusuna çekilmesine ve savunmayı bu hatta devam ettirmesine
karar verdiler.
Gazi
Mustafa Kemal Paşa,
-"Hatt-ı müdafaa yoktur; sath-ı müdafaa vardır.
O satıh bütün vatandır.
Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan
terk olunamaz.
Onun için küçük, büyük her cüzütamı (birlik), bulunduğu mevziden
atılabilir.
Fakat küçük, büyük her cüzütam ilk durabildiği noktada, tekrar
düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder.
Yanındaki cüzütamın çekilmeye mecbur olduğunu gören cüzütamlar,
ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide nihayete kadar sebat ve mukavemete
mecburdur."
emrini
vererek muharebeyi geniş bir alana yaydı.
Böylece
Yunan kuvvetleri de karargâhlarından uzaklaşıp bölünmüş olacaktı.
TBMM, 3 Ağustos 1921'de Genelkurmay Başkanı İsmet
Paşa'yı azlederek, aynı zamanda Başvekil ve Millî Müdafaa Vekili de
olan Fevzi Paşa'yı bu makama da atadı.
22
Temmuz 1921'de Sakarya Nehri doğusuna çekilmeye başlayan Türk ordusu, güneyden
kuzeye 5. Süvari Kolordusu (Çal Dağı güneyinde), 12, 1, 2, 3
ve 4. gruplar ile Mürettep Kolordu birinci hatta olacak şekilde tertiplendi.
Çekilişin
hızlı bir şekilde tamamlanmasından sonra Yunan birlikleri taarruz pozisyonu
için tam dokuz gün Türk birlikleri ile karşılaşmadan yürüdü.
Bu
yürüyüşün hangi yöne doğru olduğu Türk keşif birlikleri tarafından tespit
edilerek cephe komutanlığına bildirildi.
Bu
savaşın kaderini belirleyecek stratejik hatalardan biri oldu. Yunan taarruzu
baskın olma özelliğini kaybetti.
Ancak
14 Ağustos'ta ileri harekâta geçen Yunan ordusu, 23 Ağustos'tan itibaren 3.
Kolordu ile Sakarya Nehri doğusundaki Türk kuvvetlerini tespit, 1. Kolordu
ile Haymana istikametinde,
2. Kolordu ile Mangal Dağı güneydoğusunda
kuşatıcı taarruza başladı. Fakat bu taarruzlarında başarısız oldular.
Kuşatma
taarruzunda başarı sağlayamayan Yunan kuvvetleri, sıklet merkezini ortaya
kaydırarak savunma mevzilerini Haymana istikametinde
yarmak istedi.
2
Eylül'de Yunan birlikleri, Ankara'ya kadar en stratejik dağ olan Çal Dağı'nın
tamamını ele geçirdi.
Fakat
Türk birlikleri Ankara'ya kadar geri çekilmeyerek alan savunması yapmaya
başladı.
Yunan
birlikleri Ankara'ya 50 km kalacak derecede bazı ilerlemeler sağlasa da
Türk birliklerinin yıpratıcı savunmasından kurtulamadı.
Ayrıca
5. Türk Süvari Kolordusu tarafından cephe ikmal hatlarına yapılan taarruzlar
Yunan taarruzunun hızının kırılmasında önemli etkenlerden biri oldu.
Yunan
ordusu 9 Eylül'e kadar süren yarma teşebbüsünde de başarılı olamayınca,
bulunduğu hatlarda kalarak savunmaya karar verdi.
Türk
Ordusu'nun 10 Eylül'de başlattığı, bizzat Mustafa Kemal Paşa'nın komuta ettiği,
genel karşı taarruzla Yunan kuvvetlerinin savunma için tertiplenmesine mani
olundu.
Aynı
gün Türk birlikleri stratejik bir nokta olan Çal Dağı'nı geri aldı.
13
Eylül'e kadar süren Türk taarruzu sonucunda Yunan ordusu, Eskişehir-Afyon'un
hattının doğusuna kadar çekilerek bu bölgede savunma için tertiplenmeye
başladı.
Bu
çekilme sonucu 20 Eylül'de Sivrihisar,
22 Eylül'de Aziziye ve 24 Eylül'de Bolvadin ve Çay düşman işgalinden kurtulmuştur.
Çekilen
Yunan ordusunu takip amacıyla harekâta 13 Eylül 1921 itibarıyla süvari
tümenleri ve bazı piyade tümenleri ile devam edildi.
Fakat
teçhizat ve istihkâm yetersizliği gibi sebeplerle taarruzlar durduruldu.
Aynı
gün Batı Cephesi'ne bağlı birliklerin komuta yapısı değiştirildi.
1 ve 2. Ordu kuruldu. Grup Komutanlıkları
lağvedilerek yerine 1, 2, 3, 4 ve 5. Kolordular ile kolordu seviyesinde Kocaeli
Grup Komutanlığı kuruldu.
Savaş,
22 gün ve gece sürerek 100 km uzunluğunda bir alanda cereyan etti.
Yunan
ordusu, Ankara'nın 50 km kadar yakınından geri çekildi.
Yunan ordusu
geri çekilirken Türklerin kullanabileceği hiçbir şey bırakmamak için
özen gösterdi.
Demir yollarını ve köprüleri havaya
uçurdu ve birçok köyü yaktı.
Sakarya
Meydan Muharebesi sonunda Türk ordusunun zayiatı; 5713 ölü, 18.480 yaralı, 828
esir ve 14.268 kayıp olmak üzere toplam 39.289'dur.
Yunan
ordusunun zayiatı ise 3758 ölü, 18.955 yaralı, 354 kayıp olmak üzere toplam
23.007'dir. Sakarya Meydan Muharebesi'nde çok fazla subay kaybı olduğu için bu
Muharebeye "Subay Muharebesi" adı da verilmiştir.
Mustafa
Kemal Atatürk bu muharebe için "Sakarya
Melhame-i Kübrası" yani kan gölü, kan deryası demiştir.
Yunanlar için
geri çekilmek haricinde başka bir seçenek kalmadı.
Geri
çekilirken Türk sivil halkına karşı yaptığı tecavüzler,
kundaklamalar ve yağmacılık sonucunda 1 milyonun üzerinde sivil Türk evsiz
kaldı.
Mayıs
1922'de Yunan Ordusu Başkomutanı General Anastasios Papoulas ve kurmay heyeti
istifa etti. Yerine General Georgios Hatzianestis atandı.
Mustafa
Kemal Atatürk, ünlü
- "Hatt-ı
müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır.
Bu
satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça
vatan terk olunamaz."
sözünü
bu savaşa atfen TBMM'de söylemiştir. Muharebenin ardından Miralay Fahrettin
Bey, Miralay Kâzım Bey, Miralay Selahattin
Adil Bey ve Miralay Rüştü Bey, mirliva rütbesine
terfi etti ve paşa oldu.
Mustafa
Kemal Paşa TBMM tarafından müşir rütbesine
terfi ettirildi ve kendisine gazi unvanı verildi.
Atatürk,
Sakarya Meydan Muharebesi'ne kadar bir askeri rütbesi olmadığını, Osmanlı
Devleti tarafından verilmiş olan rütbelerin yine Osmanlı Devleti tarafından
alınmış olduğunu belirtir.
Nutuk'ta şu ifadeleri kullanır:
- "Sakarya
muharebesi neticesine kadar, bir rütbe-i askeriyeye haiz değildim.
Ondan
sonra, Büyük Millet Meclisince Müşir (Mareşal) rütbesi ile Gazi unvanı tevcih
edildi. Osmanlı Devleti'nin rütbesinin, yine o devlet tarafından alınmış olduğu
malûmdur."
Sakarya
Savaşı'nın kazanılmasıyla, Türk milletinin savaşın kazanılacağına olan inancı
yerine gelmiştir.
İstanbul'da,
tüm camilerde Sakarya'da hayatını kaybeden askerler için mevlitler okunmuştur.
O ana
kadar, Ankara'ya mesafeli duran İstanbul basınında dahi bir sevinç duygusu
oluşmuştur.
Uluslararası
toplumun (özellikle İngiltere'nin) TBMM güçlerine bakışı değişmiş ve
Yunanistan, arkasındaki İngiltere desteğini kaybetmiştir.
13
Eylül 1683 tarihinde II. Viyana Kuşatması ile başlayan Türk
geri çekilmesi yine bir 13 Eylül günü bu savaş ile durmuş, yeniden ilerleme
başlamıştır.
Bu
yönden bu savaşın sembolik önemi de Türk Tarihi açısından çok fazladır.
***********************************************************************
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sakarya_Meydan_Muharebesi
7 Eylül 2024 Cumartesi
LAİK CUMHURİYET
. - LAİK
CUMHURİYET
. AKLIN,
VİCDANIN VE KADININ ÖZGÜRLÜĞÜ
Mustafa Kemal Atatürk, bu topraklarda her şeyden önce üç şeyi özgürleştirdi:
-Akıl,
vicdan ve kadın.
O,
bunu laiklikle başardı.
Laik
Cumhuriyetin, yüzyıllarca “şeriat” (dinsel kurallar) gerekçe gösterilerek
zincirlenen aklı, vicdanı ve kadını özgürleştirmesi, Türkiye’de aydınlanmanın
ve toplumsal gelişmenin önünü açtı.
Aklın
ve vicdanın özgürlüğü kadın özgürlüğünün de garantisidir; aklı ve vicdanı özgür
olmayan, “dinsel vesayet” altındaki toplumlarda kadın da özgür değildir.
İsmet İnönü'nün deyişiyle Türk Devrimi:
-"Kadının
kurtuluş devrimidir."
-"Dünya üzerinde gördüğünüz her şey kadının eseridir" diyen Atatürk
kadınların eğitimine büyük önem vermişti.
Şu sözler Atatürk'e aittir:
-"İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan
oluşur.
Mümkün
müdür ki,bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de
kütlenin bütünü ilerleyebilsin?
Mümkün
müdür ki,bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı
göklere yükselebilsin?"
"Kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün
öğretim basamaklarından geçeceklerdir..."
Atatürk, kurduğu laik Cumhuriyetle, yaptığı Aydınlanma Devrimleriyle bir
anlamda Türk kadınına, -yüzyıllardır gasp edilmiş- haklarını geri verdi.
1926
Türk Medeni Kanunu ile Türk kadını evde, ailede, sokakta,mahkemede,okulda işte
en temel haklarına sahip oldu.
Bu
sayede Türk kadını okuyup doktor oldu, öğretmen oldu, hâkim oldu, savcı oldu,
mimar oldu, mühendis oldu, bilim insanı oldu, sporcu oldu.
Gün
geldi teğmen oldu.
1930-1934’te
seçme seçilme hakkı ile Türk kadını Meclis’e girdi, milletvekili oldu.
Muhtar
oldu.
Belediye
Başkanı oldu.
Gün
geldi Başbakan oldu.
Bugün İslam dünyasının neredeyse tamamında hala kadın birçok haktan mahrum,
Afganistan gibi radikal dinci yobazlığın pençesine düşen yerlerde ise kadın her
geçen dün daha çok baskılanıp adeta hayata küstürülüyor.
Atatürk'ün kurduğu laik Cumhuriyeti ile en temel haklarını elde eden, bağnaz
baskıdan kurtulup özgürleşen Türk kadını, bugün her alandaki başarılarıyla
dünyada bağnaz baskı altındaki tüm kadınların kurtuluş ümidi olmaya devam
ediyor.
Sinan MEYDAN
07.09.2024
4 Eylül 2024 Çarşamba
TOPRAKLARA SAHİP ÇIK
. - TOPRAKLARA
SAHİP ÇIK! .
. Atalarımız kendi vatanı uğruna hiç düşünmeden
ölüme koşmuştur ve dış güçlere karşı yurdunu korumuştur.
. Türkiye Cumhuriyeti bir
Bağımsızlık Savaşı sonunda Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde kurulmuştur.
. Onların kanlarıyla suladığı topraklara büyük
bir özenle ve son derece dikkat ederek sahip çıkmalıyız.
. Ne yazık ki son dönemde çeşitli yollar ve
yöntemlerle Türkiye topraklarına giren, denetimsiz ve ne oldukları belli
olmayan buna rağmen yurdumuza yerleşen milyonlarca yabancının varlığı büyük
endişe yaratmaktadır.
. Devlet yönetimini elinde bulunduranların son
derece yanlış uygulamalarından birisi olan yabancılara para karşılığı
"vatandaşlık" vermeleri ise ayrıca çok büyük bir sorundur ve çok
yanlıştır.
. Dağların, orman
alanlarının maden arama gerekçeleri ile yabancı şirketlere verilmesi ve
buraların zehirli alanlar olarak kullanılamaz duruma getirilmesi asla kabul
edilmemelidir.
. Genel olarak Türkiye tarımı ve hayvancılığı
gittikçe yok edilme durumuna getirilmektedir.
. Oraların sahipleri olan
çiftçiler, köylüler zor durumda bırakılmaktadır. Bu zor durum nedeni ile de
onlar arazilerini çok az değere satmaya hazır duruma getirilmektedir.
. Kentlerde
yerleşen bu yöndeki yabancıların yanı sıra ülkenin birçok yerinde tarım
arazilerinin, toprakların yabancılar tarafından düzenli ve sürekli olarak satın
alınmak istenmesi de kabul edilir bir durum değildir.
. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan "vatan
toprakları" çeşitli oyunlarla ve yollara işgal edilircesine yabancılara
satılmamalıdır.
. Bu
durum kabul edilemez bir yenilginin ve istilanın işaretidir.
. Ülkemizin korunması için her bir yurttaşımızın, Türk milletinin
günlük yapay konuları bir yana bırakıp ülkenin "temel sorunlarına",
demokrasiye, "hukuk devletine" sahip çıkması ivedilikle
gerekmektedir.
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2024.09.04, MŞ.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
TÜRKÜM DİYENE
. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Bu sözden neler anlamalıyız? "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu...
-
Yok Saymak ??? § Gazi Mustafa Kemal Atatürk' ün aramızdan ayrılışının yıl dönümünde onu anmak, saygıda bulunmak her bir Türk iç...
-
. Atatürk'ün Türkİye İktisat Kongresİ Konuşması - Türkiye İktisat Kongresi Açış Söylevi 17 ŞUBAT 1923 ...
-
. Yurt Sever Yurttaşlık · Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda " etken " görev üstlenmiş olan ve " ...