29 Ağustos 2025 Cuma
30 AĞUSTOS
. 30 AĞUSTOS ZAFERİ .
26 Ağustos 2025 Salı
BÜYÜK TAARRUZ
Büyük Taarruz Neden Önemlidir?
Büyük Taarruz,
Kurtuluş Savaşı'nın en önemli dönüm noktalarından biridir ve Türk tarihi
açısından büyük bir öneme sahiptir.
26 Ağustos
1922 - Büyük Taarruz'un Başlangıcı:
Türk Kurtuluş
Savaşı'nın son aşaması olan “Büyük Taarruz” 26 Ağustos 1922'de başladı.
Başkomutan
Mustafa Kemal Paşa'nın komutasındaki Türk ordusu, işgalci Yunan kuvvetlerine
karşı ani ve etkili bir saldırı başlattı.
Bu taarruz, 9
Eylül 1922'de İzmir'in kurtuluşuyla sonuçlandı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin “kurulmasına
giden” yolu açtı
Bu taarruzun
önemini birkaç başlık altında inceleyebiliriz:
Kurtuluş
Savaşı'nın Son Harekâtı
Büyük Taarruz,
Kurtuluş Savaşı'nın askerî anlamda son ve en büyük harekâtıdır.
Mustafa Kemal
Atatürk'ün "Ya istiklal ya ölüm" parolasıyla başlatılan bu harekât,
Anadolu'daki işgalci güçlerin “kesin olarak yenilgiye” uğratılmasını
sağlamıştır.
Bu zafer
olmadan, “bağımsız bir Türk devletinin” kurulması mümkün olmazdı.
Türk
Ordusunun Zaferi ve Moral Yükselişi
Uzun süren
savaşlar ve yokluklar nedeniyle yıpranan Türk ordusu için Büyük Taarruz, “moral
ve motivasyon” açısından büyük bir dönüm noktası olmuştur.
“Başkomutanlık
Meydan Muharebesi” olarak da bilinen bu zafer, Türk askerinin azim ve
kararlılığını tüm dünyaya göstermiştir.
Bu başarı, aynı
zamanda halkın orduya olan “güvenini” pekiştirmiştir.
Diplomatik
Sonuçları
Büyük
Taarruz'un kazanılması, sadece askerî bir zafer değil, aynı zamanda “diplomatik”
bir başarıdır.
Savaşın
ardından imzalanan “Mudanya Ateşkes Antlaşması” ve daha sonra “Lozan Barış
Antlaşması” bu askerî başarı sayesinde mümkün olmuştur.
Büyük Taarruz,
Türkiye'nin “uluslararası” alanda “bağımsız bir devlet” olarak tanınmasının
kapılarını aralamıştır.
Cumhuriyet'in
İlanına Giden Yol
Büyük Taarruz
ve ardından gelen zaferler, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması için en kritik
adımlardan biri olmuştur.
Askerî anlamda
kazanılan bu bağımsızlık, “siyasi ve sosyal” alanda yeni bir devletin
temellerinin atılmasını sağlamıştır.
9 Eylül'de
İzmir'in kurtarılmasıyla birlikte, Türkiye'nin “bağımsızlık” mücadelesi tam
anlamıyla başarıya ulaşmış ve ardından Cumhuriyet'in ilanı için uygun zemin
hazırlanmıştır.
Büyük Taarruz, Türkiye
Cumhuriyeti'nin varoluş mücadelesinin taçlandığı, askerî, diplomatik ve siyasi
sonuçları olan bir dönüm noktasıdır.
Bu taarruz,
Türk ulusunun “bağımsızlık ve özgürlük” aşkının en somut kanıtlarından biri
olarak tarihe geçmiştir.
. Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.26, G.
. (Araştırma, inceleme ve
değerlendirme yazısı)
. YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
24 Ağustos 2025 Pazar
İÇ GÜVENLİK
Türkİye İçİn "İç güvenlİk" nasıl sağlanır?
. Türkiye’de
iç güvenlik, vatandaşların huzur ve güvenliğini sağlamak, kamu düzenini korumak
ve devletin bekasını temin etmek amacıyla çok katmanlı bir yapıyla yürütülür.
. Bu
yapı hem merkezi hem yerel düzeyde faaliyet gösteren kurumları içerir.
. İşte
temel unsurlar:
İç
Güvenlikten Sorumlu Kurumlar
-İçişleri
Bakanlığı: Türkiye’de iç güvenliğin ana koordinatörüdür. Merkez ve taşra
teşkilatlarıyla bu görevi yürütür.
-Emniyet Genel
Müdürlüğü (EGM): Şehirlerde asayiş, trafik, terörle mücadele gibi görevleri
üstlenir.
-Jandarma Genel
Komutanlığı (JGK): Kırsal bölgelerde güvenliği sağlar.
-Sahil Güvenlik
Komutanlığı (SGK): Denizlerde ve kıyı bölgelerinde güvenlikten sorumludur.
-Milli
İstihbarat Teşkilatı (MİT): İç ve dış tehditlere karşı istihbarat toplar ve
analiz eder.
Güvenlİk Stratejİleri ve
Yaklaşımlar
-Yeni Kamu
Yönetimi Yaklaşımı: İnsan odaklılık, hesap verebilirlik, şeffaflık ve katılımcı
demokrasi ilkeleri ön plana çıkmıştır.
-Sivil Denetim
Mekanizmaları: Kolluk kuvvetlerinin faaliyetleri, bağımsız sivil denetim
birimleri tarafından izlenerek insan hakları ihlallerinin önlenmesi hedeflenir.
-Dijital
Güvenlik ve Siber Koruma: Teknolojinin gelişmesiyle birlikte siber tehditlere
karşı özel birimler kurulmuştur.
Uygulanan
Polİtİkalar ve Projeler
-İç Güvenlik
Stratejileri Dairesi Başkanlığı: İçişleri Bakanlığı bünyesinde faaliyet
göstererek güvenlik politikalarının geliştirilmesini sağlar.
-AB Uyum Süreci
Projeleri: Avrupa Birliği normlarına uygun sivil denetim ve insan hakları
odaklı güvenlik reformları yürütülmektedir.
Öne Çıkan
Güvenlik Yaklaşımları
. Türkiye’nin
iç güvenlik sistemi, hem geleneksel “kolluk kuvvetleri” hem de “modern yönetim”
anlayışlarıyla şekilleniyor.
Bu sistemin
hangi yönü daha geliştirilmesi gereken alan olabilir?
-Önleyici
Güvenlik: Suç oluşmadan önce tedbir almak
-Toplum
Destekli Polislik: Halkla iş birliği içinde güvenlik sağlamak
-Kriz ve Afet
Yönetimi: Olağanüstü durumlara hazırlıklı olmak
-Dijital
Güvenlik: Siber saldırılara karşı koruma sağlamak
. İstİhbarat daİrelerİ neler yapar?
İstihbarat, bir
ülkenin güvenlik mimarisinin görünmeyen ama en kritik yapı taşıdır.
İstihbarat
daireleri, bir ülkenin güvenliğini sağlamak ve tehditleri önceden tespit etmek
amacıyla çalışan kritik kurumlardır.
Türkiye gibi
jeopolitik olarak hassas bir konumda bulunan ülkelerde istihbaratın önemi daha
da büyüktür.
Türkiye’de bu
görev başta Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve Emniyet Genel Müdürlüğü
İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından yürütülür.
İşte bu
kurumların temel görevleri:
İstİhbarat Daİrelerİnİn Temel
Görevlerİ .
1-Bilgi Toplama
ve Analiz
İç ve dış
tehditlere karşı bilgi toplar.
Toplanan
verileri analiz ederek riskleri değerlendirir.
Karar
vericilere (devlet yetkilileri) rapor sunar.
2-Terörle
Mücadele
Terör
örgütlerinin faaliyetlerini izler.
Eylem
hazırlıklarını önceden tespit ederek engeller.
Operasyonel
destek sağlar.
3-Casusluk ve
Karşı Casusluk
Yabancı
istihbarat servislerinin faaliyetlerini izler.
Türkiye’ye
yönelik casusluk girişimlerini engeller.
Gerekirse
diplomatik veya hukuki süreçleri başlatır.
4-Siber
İstihbarat
Dijital ortamda
tehdit oluşturan unsurları izler.
Siber
saldırılara karşı önleyici tedbirler geliştirir.
Kritik
altyapıların dijital güvenliğini sağlar.
5-Sinyal ve
Teknik İstihbarat
Telekomünikasyon
yoluyla yapılan iletişimleri teknik araçlarla izler (hukuki izinle).
Sinyal verileri
üzerinden analiz yapar.
6-Operasyonel
Faaliyetler
Yurt içi ve
yurt dışında gizli operasyonlar düzenler.
Rehine
kurtarma, ajan takibi, hassas görevler gibi faaliyetler yürütür.
Türkİye'de Başlıca İstİhbarat Kurumları
İstihbarat
daireleri, görünmeyeni görmeye ve duyulmayanı duymaya çalışır.
Onların
başarısı, çoğu zaman sessizlikle ölçülür.
Bu kadar
gizlilik içinde çalışmak, kamuoyuyla şeffaflık arasında bir denge kurulabilir
mi?
-Millî
İstihbarat Teşkilatı (MİT): Ulusal güvenlik, dış istihbarat, terörle mücadele
-Emniyet
İstihbarat Dairesi: İç güvenlik, suç önleme, kamu düzeni
-Jandarma
İstihbarat. Kırsal bölgelerde güvenlik ve istihbarat
-Sahil Güvenlik
İstihbarat: Denizlerde yasa dışı faaliyetlerin takibi
. İstİhbaratın Ulusal Güvenlİğe
Katkıları:
İstihbarat,
devletin reflekslerini hızlandıran bir sinir ağı gibidir.
Görünmezdir ama
onsuz hiçbir strateji sağlıklı işlemez.
İstihbarat
sistemleri yalnızca askeri değil; ekonomi, siyaset ve diplomasi gibi alanlarda
da politika üretimine yön verir.
“Stratejik
Ortak” platformunda ise istihbarat, “devletin gözüdür” şeklinde tanımlanır;
görünmez ama “her şeyi” şekillendirir.
Bu bilgilerle
operasyonlar daha etkili ve nokta atışı şeklinde yapılır.
-Tehditleri
Önceden Belirleme: İstihbarat birimleri, olası terör saldırıları, casusluk
faaliyetleri, sınır ihlalleri gibi tehditleri önceden tespit eder.
Bu sayede
devlet, kriz çıkmadan önce önlem alabilir.
-Karar
Vericilere Bilgi Sağlama: Devlet yöneticileri, dış politika, savunma ve iç
güvenlik kararlarını istihbarat raporlarına dayanarak verir.
Bu bilgiler
stratejik planlamanın temelini oluşturur.
-Siber Güvenlik
ve Dijital Koruma: Günümüzde siber saldırılar da ulusal güvenliği tehdit
ediyor.
İstihbarat
birimleri, kritik altyapıları korumak için dijital tehditleri izler ve önler.
-Casusluk ve
Karşı Casusluk: Yabancı devletlerin Türkiye’ye yönelik istihbarat
faaliyetlerini engellemek için karşı casusluk operasyonları yürütülür.
Bu, devlet
sırlarının korunması açısından hayati öneme sahiptir.
-Terörle
Mücadele: İstihbarat, terör örgütlerinin yapılanmasını, finans
kaynaklarını ve eylem planlarını ortaya çıkarır.
. Öğretmen
GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.24, G.
.
(Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
. YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
YENİDEN GÜÇLENME
. YENİDEN GÜÇLENME VE YAPILANMA
. Atatürk ilke ve hedeflerinin, devrimlerin
yeniden güçlenmesi ve ülkenin kurtuluşuna hizmet edilebilmesi nasıl sağlanır?
. ATATÜRK ilke
ve hedeflerinin, devrimlerin yeniden güçlenmesi ve ülkenin kurtuluşuna hizmet
edebilmesi için topyekûn bir seferberlik ve ortak bir vizyon gereklidir.
. Bu, sadece
siyasi bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal, kültürel ve ekonomik bir
dönüşüm meselesidir.
Bu adımlar,
yalnızca siyasetçilerin değil, toplumun her kesiminin sahiplenmesi gereken bir
vizyonu temsil eder.
Unutulmamalıdır
ki, devrimler halkın tamamına ait olduğunda kalıcı olur.
Bu vizyonu bir
araya getirecek bir liderlik ve toplumsal mutabakat, yeniden yükselişin
anahtarı olabilir.
1-Hukuk
Devleti ve Demokrasinin Güçlendirilmesi
ATATÜRK'ün en
büyük mirası olan Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir.
Hukukun
üstünlüğü ilkesi, yargı bağımsızlığı ve temel insan hakları güvence altına
alınmalıdır.
Demokrasinin
kuralları işletilmeli, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları, ilkelerin
yeniden benimsenmesi için ortak bir zemin bulmalıdır.
2-Ekonomik
Bağımsızlığın Kazanılması
Devrimlerin
kalıcı olması, güçlü bir ekonomik bağımsızlıkla mümkündür.
ATATÜRK'ün tam
bağımsızlık ilkesi doğrultusunda, yerli ve milli üretimi destekleyen, cari
açığı azaltmaya yönelik stratejiler geliştirilmelidir.
Tarım, sanayi
ve teknoloji alanında kendi kendine yeten bir ülke olmak, dış güçlerin
müdahalelerini en aza indirecektir.
3-Eğitim
Sisteminin Yeniden Yapılandırılması
Cumhuriyetin
temel değerlerini ve ATATÜRK'ün akılcı, bilimsel düşünceye dayalı eğitim
anlayışını benimseyen, eleştirel düşünme becerisini geliştiren bir eğitim
sistemi kurulmalıdır.
Tarihimizin,
devrimlerimizin ve ilkelerimizin önemi, ezbere dayalı değil, sorgulayan ve
anlayan bir yaklaşımla yeni nesillere aktarılmalıdır.
4-Bilim ve
Teknolojinin Teşvik Edilmesi
ATATÜRK'ün
"hayatta en hakiki mürşit ilimdir" sözü, bu sürecin anahtar
noktasıdır.
Ülke olarak
bilimsel araştırmalara, teknolojik gelişmelere ve inovasyona daha fazla yatırım
yapmalıyız.
Beyin göçünü
tersine çevirecek politikalar oluşturulmalı ve genç bilim insanlarına ülkemizde
kalmaları için uygun ortamlar sunulmalıdır.
5-Kültürel
ve Sanatsal Faaliyetlerin Canlandırılması
Cumhuriyet,
sadece siyasi değil, kültürel bir devrimdir.
Sanatın,
edebiyatın ve bilimin teşvik edilmesi, toplumun modernleşme sürecine katkı
sağlayacaktır.
Medya ve sanat,
ilkelerin ve hedeflerin halka doğru bir şekilde anlatılması için bir araç
olarak kullanılabilir.
Mİllİ ekonomİ ve İktİsat nasıl olmalı?
. Milli
ekonomi, bir ülkenin sadece zenginleşmesini değil, aynı zamanda “bağımsızlığını,
onurunu ve geleceğini güvence” altına almasını sağlar.
Bu yüzden,
ekonomik kararlar alınırken her zaman ülkenin “kendi çıkarları” ve “uzun vadeli
hedefleri” ön planda tutulmalıdır.
Milli ekonomi
ve iktisat, bir ülkenin kendi kaynaklarını, potansiyelini ve hedeflerini esas
alarak, “tam bağımsızlık” ve “sürdürülebilir kalkınma” için oluşturduğu
ekonomik yapıdır.
Bu, yalnızca “üretimden”
ibaret olmayıp, aynı zamanda “sosyal adaleti, adil gelir dağılımını” ve “ulusal
egemenliği” de içine alan bütüncül bir yaklaşımdır.
Milli
Ekonomi ve İktisadın Temel İlkeleri
Milli ekonomi,
birkaç temel ilke üzerine kurulur:
a)Tam Bağımsızlık ve Egemenlik: Bir ülkenin ekonomik
kararlarını dış güçlerin, uluslararası kuruluşların veya küresel şirketlerin
baskısı altında kalmadan alabilmesidir.
Dış borçlardan
kurtulmak gerekir.
Bu, yalnızca
borçlanma politikalarıyla değil, aynı zamanda dış ticaretteki “bağımlılıkları
azaltarak” sağlanır.
b)Yerli ve Milli Üretim: Hammaddeden sonuç ürüne
kadar olan süreçte “yerli kaynakların”, “emeğin ve bilginin” kullanılmasıdır.
Bu, kritik
sektörlerde “dışa bağımlılığı azaltır”, “istihdam yaratır” ve “teknolojik
gelişmeyi” özendirir.
c)Adil Gelir Dağılımı: Toplumun her kesiminin
refahtan adil bir şekilde pay almasıdır.
Bu, sadece
ekonomik büyüme oranlarıyla değil, aynı zamanda vergi politikaları, sosyal
güvenlik sistemleri ve eğitim-sağlık hizmetlerine erişimle sağlanır.
ç)Sürdürülebilirlik: Milli ekonominin sadece bugünü
değil, gelecek nesilleri de düşünerek planlanmasıdır. Bu, doğal kaynakların
korunması, çevre bilincinin artırılması ve ekolojik dengenin gözetilmesini
içerir.
d)Stratejik Sektörlerin Korunması: Savunma sanayi,
enerji, gıda ve teknoloji gibi stratejik öneme sahip sektörlerde dışa
bağımlılığın minimuma indirilmesidir.
Bu sektörler, “ulusal
güvenliğin” ve “ekonomik istikrarın” temelini oluşturur.
Milli Ekonomi İçin Neler Yapılmalı?
Milli ekonomi,
bir ülkenin sadece zenginleşmesini değil, aynı zamanda bağımsızlığını, onurunu
ve geleceğini güvence altına almasını sağlar.
Bu yüzden,
ekonomik kararlar alınırken her zaman ülkenin kendi menfaatleri ve uzun vadeli
hedefleri ön planda tutulmalıdır.
Milli ekonomiyi
kurmak ve güçlendirmek için atılması gereken adımlar şunlardır:
1-Eğitim ve İnovasyona Yatırım: “Nitelikli iş gücü”
yetiştirmek ve kendi teknolojimizi üretebilmek için eğitime ve Ar-Ge
faaliyetlerine büyük önem verilmelidir.
2-İhracatı Artıracak Politikalar: Sadece hammadde
değil, yüksek katma değerli ürünlerin ihracatına odaklanılmalıdır.
Bunun için
üreticiler desteklenmeli ve yeni pazarlar bulunmalıdır.
3-Döviz Piyasasının Kontrolü: Spekülatif hareketlere
karşı önlemler alınarak, ulusal para biriminin istikrarı korunmalıdır.
4-Tarımsal Üretimin Güçlendirilmesi: Gıda güvenliği
için tarımsal üretim desteklenmeli, çiftçiler teşvik edilmeli ve modern tarım
teknikleri yaygınlaştırılmalıdır.
Tarım ve
hayvancılıkta üretim artırılarak, dışarıdan almaların önü kesilmelidir.
Dış
borçlardan kurtulmak:
Dış borçlardan
kurtulmak, bir ülkenin ekonomik bağımsızlığı ve sürdürülebilir kalkınması için
hayati önem taşır.
Bu, sadece
borçları ödemekten ibaret değil, aynı zamanda borçlanma mekanizmalarını ve
ülkenin ekonomik yapısını kökten değiştiren kapsamlı bir strateji gerektirir.
Dış borçlardan
kurtulmak, sadece ekonomik bir hedef değil, aynı zamanda ulusal onurun ve
bağımsızlığın da bir simgesidir.
Bu yolda
atılacak her adım, ülkenin geleceğini aydınlatır.
Dış
Borçlardan Kurtulmak İçin Atılması Gereken Adımlar
Dış borç
sorununu çözmek için atılacak adımlar, kısa ve uzun vadeli olmak üzere iki ana
kategoriye ayrılabilir.
1-Gelirleri
Artırmak ve Giderleri Kısmi Olarak Azaltmak
-İhracata
Odaklanmak: Dış ticaret açığını kapatmanın ve döviz girdisini artırmanın en
etkili yolu ihracattır. İhracatın artırılması için yüksek katma değerli ürünler
üretilmeli ve yeni pazarlar bulunmalıdır.
-Katma Değerli
Üretim: Ülkenin sadece hammadde değil, teknoloji ve inovasyon içeren ürünler
üretmesi, ihracat gelirlerini katlayarak artırır.
-Turizmi
Geliştirmek: Turizm, döviz girdisi sağlayan en hızlı yollardan biridir.
Yalnızca
deniz-kum-güneş turizmine bağlı kalmayıp, “sağlık, kültür ve kongre” turizmi
gibi alanlar da geliştirilmelidir.
2-Yerli
ve Milli Üretimi Teşvik Etmek
-İthalatı
Azaltmak: Dışarıdan alınan malların yerli üretimle ikame edilmesi, dövizlerin
ülke içinde kalmasını sağlar.
Tarım, enerji
ve teknoloji gibi stratejik sektörlerde dışa bağımlılık mutlaka azaltılmalıdır.
-Destek
Mekanizmaları: Yerli üreticilere finansal destekler, vergi indirimleri ve
teşvikler sağlanmalıdır.
3.
Adil ve Güçlü Bir Maliye Politikası Uygulamak
-Vergi
Adaletini Sağlamak: Vergi gelirlerini artırmak için vergi kaçakçılığıyla
mücadele edilmeli ve vergi yükü adil bir şekilde dağıtılmalıdır.
-Harcamalarda
Şeffaflık: Kamu harcamalarında israftan kaçınılmalı ve şeffaf bir bütçe
yönetimi benimsenmelidir. Lüks ve gereksiz harcamalar kısılmalıdır.
4.
Ekonomik Bağımsızlığı Siyasi Bağımsızlıktan Ayırmamak
-Ulusal
Çıkarları Koruyan Anlaşmalar: Uluslararası anlaşmalar yapılırken ülkenin uzun
vadeli çıkarları göz önünde bulundurulmalı, kısa vadeli kazançlar için
geleceğin riske atılmasından kaçınılmalıdır.
-Spekülasyonla
Mücadele: Döviz kuru ve faiz oranları üzerindeki spekülatif saldırılara karşı
etkin önlemler alınmalıdır.
Çözüm İçin
Yol Haritası
Bu olumsuz
gidişatı tersine çevirmek ve ülkenin kurtuluşuna hizmet edebilmek için
ATATÜRK'ün ilke ve hedeflerine dönmek elzemdir.
Sonuç olarak,
Türkiye'nin bugün karşı karşıya olduğu sorunların çözümü, geçmişin mirasını
doğru anlamaktan ve ATATÜRK'ün gösterdiği yolda,
akıl ve bilimle ilerlemekten geçmektedir.
Bu dönüşüm,
aşağıdaki adımlarla sağlanabilir:
-Hukuk ve Demokrasi: Hukukun üstünlüğüne dayalı,
yargı bağımsızlığını güvence altına alan ve demokratik kurumları güçlendiren
bir yapı… Hukuk devleti tüm kural, ilke ve kurumlarıyla işler duruma
getirilmelidir.
-Eğitim: Akılcı, bilimsel ve sorgulayıcı bir eğitim
sisteminin yeniden inşası.
-Ekonomi: Yerli ve milli üretime dayalı, dış
borçlardan arınmış, tam bağımsız bir milli ekonomi modeli.
. Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.24,
G.
. (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
. YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
23 Ağustos 2025 Cumartesi
SATHI MÜDAFAA
. Hattı müdafaa yoktur; sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır
. "Hattı müdafaa yoktur; sathı müdafaa
vardır. O satıh bütün vatandır," sözü, Mustafa Kemal Atatürk'ün “Sakarya
Meydan Muharebesi” sırasında orduya verdiği emrin bir parçasıdır.
26 Ağustos
1921'de başlayan Sakarya
Meydan Muharebesi sırasında söylenmiştir.
Bu söz, sadece
askeri bir taktikten ibaret olmayıp, derin felsefi ve stratejik bir anlam
taşır.
Bu emir,
muharebenin en kritik anlarından birinde, 10 Eylül 1921'de, Başkomutan Mustafa
Kemal Atatürk tarafından verilmiştir.
Yunan ordusunun
savunma hattını yarması üzerine, Türk ordusu geri çekilmeye başlamıştı.
İşte bu kritik
anda, Atatürk, ordunun düzenini yeniden sağlamak ve moralini yükseltmek için bu
tarihi emri yayımladı.
Bu taktik
sayesinde, geri çekilen birlikler belirli bir hattan vazgeçerek, “daha geniş
bir alanda” tutunma ve düşmanı yıpratma stratejisi izlemiştir.
Bu emir,
savaşın seyrini tamamen değiştirmiştir.
Sözün Askeri Anlamı
- Hattı
Müdafaa Yoktur: Klasik
askeri stratejide, ordular belirli bir savunma hattı (siperler, mevziler)
oluşturur ve düşmanın o hattı geçmesini engellemeye çalışır.
Eğer bu hat
yarılırsa, ordunun düzeni bozulur ve geri çekilmek zorunda kalır.
Atatürk, bu
eski ve pasif savunma taktiğinin “yetersiz” olduğunu belirtir.
- Sathı
Müdafaa Vardır: Bu,
düşmanın belirli bir noktadan durdurulması yerine, geniş bir alanda, yani
"satıhta" (yüzeyde) savunma yapılması anlamına gelir.
Bu taktik,
düşman ilerlese bile, “her karış toprakta, her tepede ve her köyde” direnişle
karşılaşmasını sağlar. Düşman gücü, bu geniş alandaki sürekli direnişlerle
parçalanır, zayıflatılır ve sonunda tükenir.
Sözün Vatan Anlamı
Sözün en önemli
kısmı "O satıh bütün vatandır" ifadesidir.
Bu, savunmanın yalnızca
“cephedeki askerlerin” görevi olmadığını, vatanın “her karış toprağının” ve “her
bireyinin” savunmaya dahil olduğunu vurgular.
- Ulusal
Birlik ve Beraberlik:
Bu sözle, savaşın sadece ordunun sorumluluğunda olmadığı, tüm milletin topyekûn
bir direniş göstermesi gerektiği mesajı verilir.
Herkesin “vatanını
savunma bilinciyle” hareket etmesi istenir.
- Vazgeçmeme
ve İnanma: Düşman bir
yeri ele geçirse bile, bu durumun bir yenilgi anlamına gelmediğini, çünkü
vatanın tamamının savunulması gereken bir satıh olduğunu belirtir.
Bu, moral ve
motivasyonu yüksek tutarak, asla vazgeçmemeyi ve zafere olan inancı
pekiştirmeyi amaçlar.
Bu tarihi emir,
Türk Kurtuluş Savaşı'nın seyrini değiştirmiş ve Sakarya'daki direnişin ardından
ordunun taarruza geçerek düşmanı tamamen yurttan atmasını sağlamıştır.
Bu nedenle, söz
hem “askeri dehanın” hem de “ulusal bilincin” en önemli sembollerinden biri
haline gelmiştir.
. Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.23,
G.
.
(Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
. YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
22 Ağustos 2025 Cuma
8 Ağustos 2025 Cuma
Türk Milleti
. “Türk Mİlletİ” denİLmelİdİr.
"CHP'nin
'millet' yerine 'Türk Milleti' ifadesini kullanması gerektiği" yönündeki
düşünce, Türkiye'nin siyasi ve anayasal yapısı içindeki terminoloji
tartışmalarını yansıtan önemli bir konudur.
Bu konuyu
değerlendirmek için hem siyasi söylemin hem de hukuki metinlerin arka planına
bakmak yararlı olabilir.
Anayasal
Vurgu ve Kapsayıcılık
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın 6. maddesi, "Egemenlik, kayıtsız şartsız
Milletindir." derken, bu ilkeyi bir sonraki cümleyle detaylandırır:
- "Türk
Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları
eliyle kullanır." Anayasanın 66. maddesi ise
-"Türk
Devletine “yurttaşlık bağı” ile bağlı olan herkes Türktür" diyerek, yurttaşlığı
etnik köken veya inançtan “bağımsız” olarak tanımlayan kapsayıcı bir yaklaşım
benimser.
Bu bağlamda,
"Türk Milleti" ifadesi, “anayasal” bir terim olarak, Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşlarının tamamını kucaklayan bir üst kimliği ifade eder.
CHP'nin kurucu
değerlerinde yer alan “milliyetçilik” ilkesi de bu anlayışa dayanır ve tek
parti döneminden itibaren bu kapsayıcı yaklaşımı benimsemiştir.
Siyasi
Söylem ve Toplumsal Algı
Siyasette
kullanılan dilin, halktaki yansımaları ve algıları büyük önem taşır.
"Millet"
sözcüğü, genel olarak tüm yurttaşları ifade etmek için kullanılsa da, bazı
durumlarda bu terimin "Türk" kimliğine vurgu yapan daha net bir
ifadeyle desteklenmesi gerektiği düşüncesi ortaya çıkabilmektedir.
"Türk
Milleti" ifadesinin kullanılması, partinin köklerine ve “Atatürk'ün
milliyetçilik” ilkesine bağlılığının altını çizerken, aynı zamanda bu kimliğin “birleştirici
ve bütünleştirici” niteliğini hatırlatabilir.
Bu, farklı
siyasi görüşlerden yurttaşların “ortak” bir paydada buluşmasına hizmet
edebilir.
CHP'nin ve
diğer siyasi partilerin bu konuda hangi terimi seçeceği, hem siyasi duruşlarını
hem de toplumsal birlik ve beraberlik mesajlarını nasıl kurguladıklarını
gösterir.
Her iki
ifadenin de farklı bağlamlarda geçerliliği olmakla birlikte, anayasal tanım ve
kurucu ilkeler göz önüne alındığında "Türk Milleti" ifadesi “daha açık”
bir çerçeve sunabilir.
Atatürkçü,
demokrat ve yurtsever bir kesimden bakıldığında "millet" yerine
"Türk Milleti" ifadesinin kullanılması gerektiği yönündeki görüş,
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ilkeleriyle “güçlü” bir şekilde ilişkilidir.
Bu görüşün
temelinde yatan ana nedenler şunlardır:
1-Anayasal
Temel:
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası, yurttaşlık kimliğini "Türk" tanımına
dayandırır.
Anayasa'nın 66.
maddesi, "Türk Devletine yurttaşlık bağı ile bağlı olan herkes
Türktür" diyerek bu bağı net bir şekilde ortaya koyar.
Bu nedenle
"Türk Milleti" ifadesi, etnik veya dini bir vurgu olmaksızın, ortak yurttaşlık
bağıyla birleşen tüm bireyleri kapsayan bir üst kimlik olarak kabul edilir.
2-Kurucu
İradenin Vurgusu:
Mustafa Kemal
Atatürk'ün milliyetçilik ilkesi de bu "kapsayıcı yurttaşlık" anlayışına dayanır.
Bu ilkeye göre
"Türk Milleti," dil, kültür ve ortak kader birliğiyle bir araya
gelmiş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ifade eder.
Dolayısıyla
"Türk Milleti" demek, bu “kurucu ilkelere” ve “anayasal ruha” olan
bağlılığı ifade etmenin bir yolu olarak görülebilir.
3-Bütünleştirici
Kimlik:
"Türk
Milleti" terimi, Türkiye'deki farklı “etnik ve kültürel” grupların “ortak
bir kimlik” altında birleşmesini sağlayan birleştirici bir unsur olarak da
değerlendirilir.
Bu yaklaşım,
"yurtsever" kimliğin, belirli bir etnik kökenden ziyade, Türkiye
Cumhuriyeti'ne “aidiyet ve ortak gelecek” ülküsü üzerinden tanımlanmasını
sağlar.
Bu açıdan,
"millet" kelimesi daha genel bir anlam taşısa da, "Türk
Milleti" ifadesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu felsefesine ve anayasal
düzenine yapılan daha “güçlü” ve özel bir atıf olarak kabul edilmektedir.
. Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.07, G.
. (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
. YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
3 Ağustos 2025 Pazar
TÜRKÜM DİYENE
. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
Bu sözden neler
anlamalıyız?
"Ne mutlu
Türk'üm diyene!" sözü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal
Atatürk'e ait, derin anlamlar taşıyan bir ifadedir.
Bu sözü anlamak
için hem tarihsel bağlamına hem de içerdiği “temel fikirlere” bakmak gerekir.
Sözün Anlamı
ve İçerdiği Fikirler
Bu söz,
genellikle ırkçı bir söylem olarak yanlış yorumlanabilse de, aslında ulusal
birliği ve vatandaşlık bilincini vurgulayan kapsayıcı bir ifadedir.
Sözün temel
anlamı şunlardır:
-Yurttaşlık
Bilinci:
Atatürk, bu
sözle etnik kökeni ne olursa olsun, kendini Türk milletinin bir ferdi olarak
hisseden, bu devlete ve millete bağlılık duyan herkesi kasteder.
Burada
"Türk olmak," bir ırkın mensubu olmaktan ziyade, ortak bir kültürü,
tarihi ve vatan sevgisini paylaşan bir topluluğun parçası olmak anlamına gelir.
Dolayısıyla,
farklı etnik kökenlerden gelen yurttaşları kapsayan, birleştirici bir
milliyetçilik anlayışını yansıtır.
-Onur ve
Mutluluk Duygusu:
"Ne
mutlu" ifadesi, Türk milletinin bir parçası olmanın getirdiği onur, gurur
ve mutluluğu ifade eder.
Bu, ülkenin
geçmişteki başarılarından ve gelecekteki hedeflerinden duyulan ortak bir gururu
simgeler.
-Birlik ve
Beraberlik:
Söz, Türkiye'de
yaşayan tüm insanların ortak bir kimlik etrafında birleşerek güçlü bir millet
oluşturması fikrini pekiştirir.
Bu,
farklılıkları bir kenara bırakıp ortak hedeflere odaklanma çağrısıdır.
Bu Sözden
Neler Anlamalıyız?
Bu ifadeden
çıkarmamız gereken en önemli dersler şunlardır:
-Kapsayıcı Bir
Ulus Anlayışı:
"Ne mutlu
Türk'üm diyene!" sözü, dar ve dışlayıcı bir milliyetçilik anlayışını
değil, vatandaşlık temeline dayanan, kapsayıcı ve birleştirici bir ulus
anlayışını ifade eder.
Bu, kendisini
bu milletin bir parçası olarak gören herkese açık bir çağrıdır.
-Sorumluluk ve
Sadakat:
Bu söz, sadece
bir aidiyet beyanı değil, aynı zamanda bu millete ve devlete karşı duyulan sorumluluk
ve sadakati de içerir.
Yurttaş olmanın
getirdiği hakların yanı sıra, ülkesine karşı görevlerini yerine getirme
bilincini de vurgular.
-Modern Bir
Ulus İnşası:
Atatürk,
Osmanlı İmparatorluğu'nun çok uluslu yapısından modern bir ulus devlete geçiş
sürecinde, tüm vatandaşları ortak bir çatı altında toplamayı hedeflemiştir.
Bu söz, bu “modern
ulus” inşasının temel taşlarından biridir.
Özetle,
"Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü, etnik kökene bakılmaksızın, ortak
bir vatan ve gelecek idealine bağlılık duyan tüm Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının ortak kimliğini vurgulayan, onur verici ve birleştirici bir
ifadedir.
Millet, aynı ulusal
kültüre bağlı insanların meydana getirdiği sosyal topluluk, dil, kültür ve
ülkü birliği ile birlikte bağlı olan insanların oluşturduğu sosyal varlıktır.
“Türklerin
övünülecek tarihleri vardır. Ancak tarih bilirseniz o zaman “Ne Mutlu
Türküm Diyene” sloganının mânâsı olur.” (Halil İnalcık)
’Ne Mutlu
Türküm Diyene’’ sözleri, çok zor koşullarda “Millî Mücadele”yi veren ve Kurtuluş
Savaşını yapan cumhuriyet kuşağını kutlamak amacıyla ve geleceğe daha da
güvenle bakılması için söylenmiş sözlerdir.
Millî birlik ve
beraberliğin simgesidir.
Ayrışma ve
kutuplaşmanın ise tam bir panzehiridir.
Bu sözlerden
bir ırkın bir başka ırkı ezmesi veya tahakkümü altına alması anlamı “asla
çıkarılamaz”, çıkarılmamalıdır.
Böyle bir anlam
çıkarılmasına da izin verilmemelidir; bunu ırkçılık olarak anlamak isteyenler
kendileri bölücülük yapmaktadır.
Gazi Mustafa
Kemal Atatürk, ‘’Türk’’ kavramını, “ırk” anlamından çok sosyolojik bir
gelişme olarak tanımlamıştır.
Bununla
birlikte ’’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ sözünün asıl amacı,
milletleşme yani “uluslaşma gereğini” hatırlatmak ve ortaya koymaktır.
Bu sözler, aynı
zamanda Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden doğan “yeni bir Türk Devletini”
tüm dünyaya haykıran ve müjdeleyen sözlerdir.
Bu
sözlerle millet, yurt ve yurttaşlık kavramlarının birleştirilmesi
ve bütünleştirilmesi hedeflenmiştir. Yüce Atatürk’ün Nutuk’ta da
belirttiği gibi ”Asıl olan iç cephedir. İç cephe bütün bir milletin
oluşturduğu cephedir. Bir milleti temelinden sarsan, yok eden,
yıkan ve tarih sahnesinden silen, iç cephenin çökmesidir.”
Bu
nedenle Türklerin bir millet olarak tarih sahnesinde yer almasının
temeli, ’’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ sözleriyle atılmıştır.
Bu sözleri,
esasında yeni kurulan T.C. Devletinin devamlılığı ve sonsuzluğa değin korunması
için söylenmiş sözler olarak da anlamak ve değerlendirmek olasıdır.
’Türk Milleti’’ kavramı,
Kürt, Laz, Çerkez, Arnavut, Çeçen, Arap, Zaza, Süryani gibi bütün etnik
topluluklar ile, Rum, Ermeni, Yahudi gibi “gayrı müslüm” azınlıkları kucaklayan
bir kavramdır.
Bu çeşitli
etnik topluluk ve azınlıkları birleştiren ortak bağ olan yurttaşlıktır.
‘‘Ne Mutlu
Türküm Diyene’’ sözleri bu bağlamda da değerlendirilmelidir.
Burada
düşünülmesi gereken şey, hiçbir ayırım yapmadan Türkiye’de ki tüm “etnik
toplulukları” kucaklayan ‘’Yurttaşlık Bilincinin’’ geliştirilmesi ve
bu bilincin yerleştirilmesi olmalıdır.
Bunun
karşısında durmak isteyecek olanların ideolojik yapıları üzerinde dikkatlice
durmak gerekir.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ulusal sınırları içerisinde bir “ulus devlet”, “bir üniter
devlettir” ve asla bölünmelere ve ayrıştırıcılığa izin verilmemelidir.
Bugün çok iyi
anlaşılmalıdır ki “global güç odakları”, emperyalizm Türkiye üzerinde her
zamankinden çok daha yoğun planlar ve tuzaklar uygulamaktadır ve tüm
yurtseverlerin, milletimizin buna karşı uyanık olması ve mücadele etmesi
gerekir.
. Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.03,
G.
. (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
. YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
Atatürkçü Yurtsever
. Atatürkçü yurtsever
“Çağdaş, uygar,
yurtsever, Atatürkçü, ilerici” bireyler nasıl bir yaşama ve çalışma biçimi
içinde olmalıdır, neler ile ilgilenmelidir?
Çağdaş, uygar,
yurtsever ve Atatürkçü bireylerin yaşam ve çalışma biçimleri, Atatürk'ün ilke
ve devrimleri (inkılapları), fikirleri doğrultusunda biçimlenir.
Bu yaşam
biçimi; akıl ve bilimi rehber almayı, sürekli öğrenmeyi, topluma katkı
sağlamayı ve yurt sevgisini temel alır.
Ülkenin,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çıkarlarını, birlik ve bütünlüğünü korur.
Her türlü
teröre ve terörden yana olana karşıdır.
Kendi özgür
iradesine sahip, çıkar ve korur.
Global çıkar
odaklarının girişimlerine ve onların tuzaklarına karşı uyanık olur.
Yaşam Biçimi
ve Kişisel Gelişim
-Bilime ve Akla
Öncelik Vermek:
Her türlü
kararı ve inancı “bilimsel” veriler ve “mantık” süzgecinden geçirerek almak,
dogmatik düşüncelerden uzak durmak gerekir.
Sürekli okumak,
araştırmak ve “sorgulamak” bu yaşam biçiminin ayrılmaz bir parçasıdır.
-Sanata ve
Kültüre Değer Vermek:
Sanat, bir
toplumun ilerlemesinde ve bireylerin ruhsal gelişiminde önemli bir rol oynar.
Müzik, resim,
tiyatro, yazın.. gibi alanlarla ilgilenmek ve kültürel etkinliklere katılmak,
fikir dünyasını zenginleştirir ve yaratıcılığı artırır.
-Evrensel
Değerleri Benimsemek:
İnsan
haklarına, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve barışa saygı duymak, çağdaş bir
bireyin olmazsa olmazıdır.
Kendi kültürünü,
öz değerlerini koruyup, geliştirmelidir.
Evrensel
değerleri ve çağdaş hukuku savunmak önemlidir.
-Spor Yapmak ve
Sağlıklı Kalmak:
Sağlam kafa
sağlam vücutta bulunur ilkesi, sağlıklı bir yaşamın önemini vurgular.
Düzenli spor
yapmak, bedensel ve zihinsel olarak zinde kalmaya yardımcı olur.
Çalışma
Biçimi ve Toplumsal Katkı
-Eleştirel
Düşünme ve Fikrini Beyan Etme:
Toplumsal
sorunlara duyarlı olmak ve bu sorunlara çözüm önerileri getirmek için inceleme
ve araştırmalarda bulunur, fikir edinir, kendisini ve halkını geliştirmek,
aydınlatmak için emek ve çaba harcar.
Yapıcı
eleştirilerle ve fikirlerle tartışmalara katılmak ister, toplumun daha iyiye
gitmesi için bir sorumluluk taşır.
-Mesleki
Yetkinlik ve Disiplin:
Seçilen
meslekte en iyi olmaya çalışır “sürekli” eğitim alarak kendini geliştirmek ve
işini severek, disiplinli bir şekilde yapmak ister.
Üretkenlik ve
verimlilik, bireyin kendi gelişimine olduğu kadar, ülkenin kalkınmasına da
katkı sağlar, diye düşünerek davranır.
-Topluma Hizmet
Etmek:
Yalnızca kendi
çıkarını düşünmek yerine, toplumun yararına olacak projelere dahil olmak, sivil
toplum kuruluşlarında gönüllü çalışmak ve çevresine faydalı olmak ister; gayret
gösterir; bunların yurtsever bir bireyin görevi olduğu bilincindedir.
-Adaletli ve
Etik Olmak:
İş yaşamında ve
toplumsal ilişkilerde dürüstlükten ve adaletten ayrılmamak, etik değerlere
bağlı kalmak esastır, diye düşünür ve öyle davranır.
Haksızlıklara
karşı durmak ve doğru olanı savunmak, çağdaş bir duruşun göstergesidir.
Özetle
Çağdaş ve
Atatürkçü bir birey, yalnızca kendini geliştirmekle kalmayıp, aynı zamanda bu
birikimi “toplumun iyiliği” için kullanan, sorgulayan, üreten ve yurduna yararlı
olmaya çalışan kişidir.
Türkiye’nin her
koşulu ve ilkesi ile, kurumu ile tam bir hukuk devleti olması gerektiğine
inanır.
Bu bireylerin
yaşam tarzı, Atatürk'ün "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" sözünün
somut bir yansımasıdır.
Özellikle
zamanını ve kişisel değerlerini topluma ve ülkesine yararlı olabilecek biçimde
kullanır.
. Öğretmen
GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.02, G.
. (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
. YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
ATATÜRK’ü ANLAMAK
. ATATÜRK’ü ANLAMAK . . TÜRK milletinden olan, yurttaşımız olan ama ne yazık ki ne Atatürk'ün değerini, ne de onun başarılarını,...
-
Yok Saymak ??? § Gazi Mustafa Kemal Atatürk' ün aramızdan ayrılışının yıl dönümünde onu anmak, saygıda bulunmak her bir Türk iç...
-
. Yurt Sever Yurttaşlık · Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda " etken " görev üstlenmiş olan ve " ...
-
. Atatürk'ün Türkİye İktisat Kongresİ Konuşması - Türkiye İktisat Kongresi Açış Söylevi 17 ŞUBAT 1923 ...