29 Ekim 2025 Çarşamba

ANNESİNİN MEZARINDA

ANNESİNİN MEZARINDA

Cumhuriyet her şeyden önce egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olması demektir.

Atatürk, Cumhuriyetin ilanından yaklaşık 10 ay önce, 27 Ocak 1923 tarihinde annesinin mezarı başında millet egemenliği için şöyle yemin etmişti:
.      "Annemin kaybından şüphesiz çok üzüntülüyüm. Fakat bu üzüntümü gideren ve beni avutan bir konu vardır ki, o da anamız vatanı yok olmaya götüren idarenin artık bir daha geri gelmemek üzere yokluk mezarına götürülmüş olduğunu görmektir. 

Annem, bu  toprağın altında, fakat millî hâkimiyet sonsuza dek devam etsin. 

Beni teselli eden en büyük kuvvet budur. Evet millî hâkimiyet sonsuza dek devam edecektir. Annemin ruhuna ve bütün ataların ruhuna üzerime almış olduğum vicdan yeminimi tekrar edeyim. 

Annemin mezarı önünde ve Allah’ın huzurunda yemin ediyorum. Bu kadar kan dökerek milletin kazandığı ve elde tuttuğu hâkimiyetin korunması ve savunması için gerekirse annemin yanına gitmekte asla kararsız davranmayacağım. 

Millî hâkimiyet uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun.

Burada yatan annem, eziyetin, zorlamanın bütün milleti felâket uçurumuna götüren bir keyfi idarenin kurbanı olmuştur. Bunu açıklamak için izin verirseniz acı hayatının belli birkaç noktasını sunayım.

Abdülhamit devrinde idi. 1905'te mektepten henüz kurmay yüzbaşı olarak çıkmıştım. 
Hayata ilk adımı atıyordum. Fakat bu adım hayata değil, zindana rastladı. 
Bir gün beni aldılar ve baskı idaresinin zindanlarına koydular. Orada aylarca kaldım.

Mütarekede Anadolu’ya geçtiğim zaman, annemi acılı bir halde İstanbul’da bırakmak zorunda kaldım. Annem, benim hakkımda halife ve padişah tarafından verilmiş idam kararının yerine getirildiğini zannetmiş ve bu zan, kendisini felce uğratmış.

Ondan sonra bütün hayatını acı, üzüntü içinde geçirmişti. 
Padişah ve hükûmetinin ve bütün düşmanların daima baskı ve işkencesi altında kalmıştı. İkametgâhı bin türlü bahanelerle ve nedenlerle basılır, araştırılır, kendisi rahatsız edilirdi.

Annem 3,5 senelik bütün gece ve gündüzlerini göz yaşları içinde geçirdi. Bu göz yaşları ona gözlerini kaybettirdi. Sonunda onu İstanbul’dan kurtardım. 
Ona kavuşabildim ki, o artık maddi olarak ölmüştü, yalnız manevi olarak yaşıyordu."
.                           (Sinan Meydan)


28 Ekim 2025 Salı

CUMHURİYET VE DEMOKRASİ

 .   CUMHURİYET VE DEMOKRASİ NEDİR?
Cumhuriyet ve demokrasi nedir, özellikleri nelerdir; aralarındaki farklılıklar nelerdir?
Cumhuriyet ve demokrasi, modern yönetim sistemlerinin temelini oluşturan, birbiriyle yakından ilişkili ancak farklı kavramlardır.
Cumhuriyet: Bir ülkenin yönetim biçimidir, bu biçimde devlet başkanı halk tarafından seçilir.
Demokrasi: Bir ülkenin yönetim ruhu ve işleyiş ilkesidir, bu ilkeye göre egemenlik halktadır, çoğunluk yönetir ve azınlık korunur.
Türkiye Cumhuriyeti ise, adından da anlaşılacağı gibi, hem Cumhuriyet (seçimli başkanlık) hem de Anayasası'na göre demokratik (halk egemenliği, hak ve özgürlükler) bir yönetim sistemine sahiptir.
Demokrasinin vazgeçilmez evrensel niteliklerinin üç temel öğesi vardır.
Bunlar: Özgürlük, bağımsız yargı ve seçimlerdir.
.   Atatürk, cumhuriyeti “demokrasi sistemi” ile yönetilen bir devlet şekli olarak tanımlamıştır. Bu nedenle, cumhuriyet ve cumhuriyetçilik ilkesi demokrasi ile eşanlamlıdır.
Demokrasinin var olmadığı bir ülkede devletin şeklinin cumhuriyet olarak tanımlanması fazla anlam ifade etmemektedir.
Demokrasi, cumhuriyet rejimini taçlandıran esas unsurdur.
.   Atatürk cumhuriyeti “ahlaksal erdeme” dayanan bir yönetim şekli olarak tanımlamıştır. Ona göre cumhuriyet erdemdir.
Cumhuriyet yönetimi, erdemli ve namuslu insanlar yetiştirir. Atatürk’ün cumhuriyeti erdem olarak ifade etmesi çok önemlidir.
Burada kastedilen, cumhuriyet rejiminin yetiştirdiği kişilerin erdem sahibi olmasıdır.
Erdemli olmak, olaylar karşısında “vicdan muhakemesi” yapabilen, “güçlü karaktere” sahip insan olmaktır. İnsanların bu nedenle en büyük sorumluluğu kendi vicdanlarına karşıdır.
Vicdan sahibi insan iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırırken sadece vicdanının sesini dinler. Bu sorumluluk kişinin kendi içinde, kendisine karşı duyduğu bir sorumluluktur.
Olaylar karşısındaki tavrımızı, “vicdani” bir mahkemeye dayanarak mı, yoksa vicdanlarımızı kör kılarak, kişisel çıkarlarımıza, korkularımıza dayanarak mı alıyoruz?
“Şeref” ve “utanma” duygusuna ne kadar sahibiz?
Bu arada bir de “kamu vicdanı” kavramının olduğunu da unutmamalıyız.
Kamu, toplum vicdanı; her zaman doğruyu gösterir. Bunu herkesten önce siyasi iktidarlar kabul etmelidir.
Demokrasi ile cumhuriyet arasındaki temel fark halkın “yasa yapma sürecini kontrol etme” derecesidir.
Bu iki kavramın açıklaması, temel özellikleri ve aralarındaki farklar:
A)Cumhuriyet Nedir?
Cumhuriyet, devlet başkanının seçimle ve belirli bir süre için iş başına geldiği yönetim biçimidir.
Temel Özellikleri
-Seçimle Gelen Başkan: Devlet başkanı (Cumhurbaşkanı) kalıtsal yolla değil, halk tarafından ya da halkın temsilcileri tarafından seçilir.
-Sınırlı Süre: Devlet başkanının görev süresi yasalarla sınırlanmıştır (genellikle 4, 5 veya 7 yıl gibi).
-Egemenlik Milletindir: Egemenlik, bir kişi, zümre veya aileye değil, doğrudan millete aittir. Millet, bu yetkiyi temsilcileri aracılığıyla kullanır.
-Yasalara Bağlılık: Yönetim, keyfi değil, anayasa ve yasalara bağlı kalarak işler.
B)Demokrasi Nedir?
Demokrasi, kelime anlamıyla "halkın yönetimi" demektir. 
Egemenliğin doğrudan halka ait olduğu ve halkın siyasi kararları eşit katılım yoluyla belirlediği yönetim ilkesidir.
Temel Özellikleri
-Halk Egemenliği: Bütün iktidarın kaynağı halktır.
-Eşitlik: Tüm vatandaşlar yasa önünde eşittir ve siyasi hakları kullanmada eşit fırsatlara sahiptir.
-Çoğunluk Yönetimi: Kararlar çoğunluğun iradesine göre alınır, ancak azınlık hakları güvence altına alınır.
-Temel Hak ve Özgürlükler: Düşünce, ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri gibi temel haklar anayasal güvence altındadır.
-Serbest ve Adil Seçimler: Vatandaşlar, siyasi tercihlerini baskı altında olmadan, özgürce yapabilme hakkına sahiptir.
-Çoğulculuk: Farklı görüş, parti ve sivil toplum kuruluşlarının varlığı kabul edilir.
C)Cumhuriyet ve Demokrasi Arasındaki Farklar
Cumhuriyet:
- Devletin şekli ve Devlet Başkanı'nın belirlenme yöntemi (Seçim).
- Temel Sorusu Yönetici kimdir ve nasıl göreve gelir?
- Hükümet biçimine odaklanır. (Başkan/Hükümdar ayrımı)
- Demokratik olmayan cumhuriyetler (tek parti rejimleri gibi) olabilir.
Demokrasi
Tanım Odak Noktası: Yönetimin ilkesi ve işleyişi (Halk Egemenliği).
Yönetici gücü nasıl kullanır ve halkın katılımı ne kadardır?
Kapsam: Vatandaş hakları, özgürlükler, eşitlik ve katılım gibi değerlere odaklanır.
İlişki: Monarşi gibi farklı devlet şekilleriyle birlikte uygulanabilir (Anayasal monarşiler gibi).
Ç)Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek bir demokrasi olması için neler yapılmalıdır?
.   Türkiye Cumhuriyeti'nin mevcut anayasal yapısı bir yandan cumhuriyetçi ve demokratik ilkeleri benimserken, diğer yandan uygulamada bazı zorluklar ve eksiklikler eleştirilmektedir.
.   Gerçek bir demokrasinin temel göstergeleri, sadece seçimlerin yapılması değil, aynı zamanda hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, ifade özgürlüğü ve çoğulculuğun ne kadar işler durumda olduğudur.
.  Türkiye Cumhuriyeti'nin demokrasi kalitesini artırmak için siyaset bilimcileri, hukukçular ve sivil toplum kuruluşları tarafından sıklıkla dile getirilen temel alanlar ve öneriler şunlardır:
.  Bu alanlardaki iyileştirmeler, Türkiye'deki cumhuriyetçi yapıyı korurken, demokrasinin sadece sandıktan ibaret olmayan, günlük yaşamın her alanına yayılan bir değer olarak kökleşmesine katkı sağlayacaktır.
1. Hukukun Üstünlüğünün Güçlendirilmesi
Bağımsız Yargı: Yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının siyasi baskı ve etkiden korunması, hakim ve savcı atamalarının “liyakat” esaslı ve “şeffaf” yapılması.
Anayasa Mahkemesi Kararlarına Uyulması: Yüksek yargı organlarının (özellikle Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kararlarının gecikmeksizin ve tam olarak uygulanmasının sağlanması.
Adil Yargılanma Hakkı: Tutukluluk sürelerinin makul seviyede tutulması ve savunma hakkının kısıtlanmaması.
2. Kuvvetler Ayrılığının Tesisi
Etkili Yasama: Parlamentonun (TBMM) yürütme üzerindeki denetim yetkisini (gensoru, araştırma, soru önergeleri vb.) tam olarak kullanabilmesi.
Yürütmenin Dengelenmesi: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin getirdiği güçlü yürütme yetkilerinin, yasama ve yargı tarafından daha etkili şekilde dengelenmesi.
Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi: Merkezi yönetimin yetkilerinin bir kısmının yerel yönetimlere devredilmesi ve yerel demokrasinin güçlendirilmesi.
3. İfade ve Basın Özgürlüğü
Sansür ve Otosansürün Önlenmesi: Medya kuruluşlarının siyasi veya ekonomik baskı olmadan bağımsız yayın yapabilmesi ve gazetecilerin görevlerini serbestçe yerine getirebilmelerinin güvence altına alınması.
İnternet Özgürlüğü: İnternet erişiminin keyfi idari kararlarla “kısıtlanmasının” önüne geçilmesi ve sosyal medya platformlarındaki “ifade özgürlüğünün” korunması.
Siyasi Partiler ve Seçim Mevzuatı: Siyasi Partiler Kanunu'nun daha demokratik hale getirilmesi, parti içi demokrasinin ve Genel Başkanların yetkilerinin kısıtlanması.
4. Çoğulculuk ve Katılımın Artırılması
Sivil Toplumun Rolü: Sivil toplum kuruluşlarının (STK'lar) siyasi iktidarın baskısı veya tehdidi olmadan faaliyet gösterebilmeleri ve politika oluşturma süreçlerine katılımının desteklenmesi.
Azınlık Haklarının Güvence Altına Alınması: Farklı etnik, kültürel ve inanç gruplarının haklarının ve kültürel kimliklerinin anayasal ve yasal olarak tam güvence altına alınması ve ayrımcılığın önlenmesi.
Seçim Barajının Düşürülmesi: Meclis'te temsilin adaletini artırmak için yüksek seçim barajlarının düşürülmesi veya kaldırılması.
***************************************************************************
… “Hitlerlerin, Mussolilerin Stannislerin ve başka bir takım diktatörlerin, kan içicilerin iş başına geldiği bir ortamda Mustafa Kemal Atatürk’ün, “tarihte demokrasi ruhuyla doğmuş insan Türk’tür”, düşüncesi ile ayrıca onuncu yıl Nutuk’unda: “Türklüğün unutulmuş medeni vasfı yeni bir güneş gibi doğacaktır”, diyerek milletine olan büyük güvenle kendi ülkesinde
demokrasi denemeleri yapıyor.
Ulusuna demokrasi ilkelerini gösteriyor.
Bilmiyorum bu karşılıklı çelişkiyi ya da onun giriştiği işi görebiliyor muyuz?
Kuldan birey yaratacaksınız o birey “yurttaş” olacak “yurttaşlar bir araya” gelip ulusu
oluşturacaklar.
O ulus, kendi egemenliğine sahip çıkacak; çünkü kendi özgür düşüncesini istediği gibi ifade edebilecek egemenliğine sahip çıkacak ve onu daha çağdaş bir demokrasi rejime götürecek ve bunun adı tam demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti olacak.
Evet, Mustafa Kemal Atatürk, demokrasiyle bezenmiş bir Cumhuriyetten, ulus devletten yanadır.
Ulus ayrı milli ayrı bunları geçin ve bunlar ortak şeyler.
Milli devletten yanadır, iç politikanın da dış politikanın da dengeli olmasından yanadır.
Dış politikanın, iç milli güçten uzaklaşmasının daima büyük hezeyanlara ve bir takım düş kırıklıklarına götüreceğini düşünür.
O nedenle de,
“Yurtta barış, dünyada barış!” der. “…
(Kemal Arı: ATATÜRK, CUMHURİYET VE DEMOKRASİ)
.     Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.10.28, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:  .
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)

 

CUMHURİYET NE ANLAMA GELİR

 .   TÜRKİYE İÇİN CUMHURİYET NE ANLAMA GELİR, ÖNEMİ NEDİR
.  Türkiye için Cumhuriyet, her şeyden önce egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu yönetim biçimini ifade eder.
Anlamı ve Önemi:

-Egemenliğin Millete Ait Olması: Cumhuriyet, devleti yönetecek kişilerin seçimle iş başına geldiği ve halkın kendi kendini yönettiği anlamına gelir.
Bu, monarşi gibi yönetimlerdeki tek kişinin veya bir zümrenin egemenliğine son vermiştir.
-Demokrasi ve Yurttaş Hakları: Cumhuriyet, demokrasinin en gelişmiş şekli olarak kabul edilir. Yurttaşlara seçme ve seçilme hakkı tanır, kanun önünde eşitliği sağlar ve temel hak ve özgürlükleri devlet güvencesi altına alır. Halkın yönetime eşit katılımını mümkün kılar.
-Modernleşme ve Çağdaşlaşma: Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu, aynı zamanda ülkenin “çağdaş uygarlık düzeyine” ulaşma hedefinin de başlangıcıdır.
Eğitim, hukuk, sosyal yaşam gibi birçok alanda yapılan devrimlerle (inkılaplarla) Türk toplumunun modernleşmesi ve ilerlemesi sağlanmıştır.
-Millî Birlik ve Bağımsızlık: Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan bağımsız Türk devletinin yönetim biçimidir.
Ulus devleti ve onun varlığını, geleceğini yalnızca kendi iradesine bağlama azim ve kararlılığını simgeler.
-Hukukun Üstünlüğü ve Laiklik: Cumhuriyet, bir şahsa değil, ulusun kabul ettiği yasalara dayanan, akla, mantığa ve bilime uygun bir yönetim biçimidir.
“Laiklik” prensibiyle de din ve devlet işlerinin ayrılması ve bireylerin “inanç özgürlüğü”nün güvence altına alınması sağlanmıştır.
Kısaca, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanı (29 Ekim 1923), Türk milleti için bağımsızlığın, egemenliğin, eşitliğin ve çağdaş bir ulus olmanın hukuki ve siyasi güvencesidir.
CuMhuriyetin kuruluşu sırasında çekilen sıkıntılar, zorluklar nelerdi?
.    Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu, büyük bir zaferin ve köklü bir dönüşümün sonucudur, ancak bu süreçte çok ciddi siyasi, ekonomik ve sosyal zorluklarla mücadele edilmiştir.
.   Cumhuriyetin kuruluş aşamasında (özellikle 1919-1923 arası Millî Mücadele dönemi ve hemen sonrası) karşılaşılan başlıca sıkıntılar ve zorluklar şunlardı:
1. Askeri ve Siyasi Zorluklar
-İşgal Altındaki Bir Ülke: Kuruluş, Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan ve topraklarının büyük bir kısmı İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmiş (Mondros Mütarekesi sonrası) bir ülkede gerçekleşti.
Ülkenin bağımsızlığını korumak en öncelikli ve en büyük zorluktu.
-İç İsyanlar ve Otorite Boşluğu: İstanbul Hükûmeti ve işgalci güçler tarafından desteklenen çok sayıda iç isyan (Anzavur, Kuva-yi İnzibatiye, Yozgat Ayaklanması vb.) ortaya çıktı. TBMM, bir yandan düşmanla savaşırken diğer yandan bu iç isyanları bastırmak zorunda kaldı.
-Düzenli Ordu Kurma Zorluğu: Başlangıçta Kuva-yi Milliye (düzensiz milis kuvvetleri) ile mücadele edilirken, düzenli ve disiplinli bir ordu kurmak, bu orduyu donatmak ve savaşmaya hazır hale getirmek büyük bir zorluktu.
-Uluslararası Tanınma: Savaş kazanıldıktan sonra dahi, genç devletin uluslararası alanda bağımsızlığını tam olarak kabul ettirmesi (Lozan Antlaşması süreci) ve kapitülasyonlar gibi kısıtlamaları kaldırması diplomatik bir mücadele gerektirdi.
2. Ekonomik Zorluklar
-Yoksulluk ve Savaş Yorgunluğu: Uzun yıllar süren savaşlar (Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı) halkı yoksullaştırmış, cephe gerisindeki üretim ve ticaret durma noktasına gelmişti.
Halkın büyük çoğunluğu yoksulluk içindeydi.
-Altyapı Yetersizliği: Osmanlı İmparatorluğu'ndan devralınan ulaşım (yol ve demiryolu), iletişim ve sanayi altyapısı son derece sınırlı ve yetersizdi.
Ülkenin ekonomik kaynakları tükenmişti.
-Finansal Kısıtlamalar: Gelir kaynakları kıttı. Lozan Antlaşması ile gümrük ve dış ticaretteki bazı kısıtlamalar ancak ilerleyen yıllarda (1929'da) kalkabildi.
Genç Cumhuriyet, bir ulusal bankası, kendine özgü parası ve oluşmuş bir mali mevzuatı olmadan “sıfırdan” bir ekonomi kurmak zorundaydı.
3. Sosyal ve Kültürel Zorluklar
-Eğitimsizlik ve Okuryazarlık Oranı: Halkın büyük bir kısmı (özellikle kadınlar) okuma yazma bilmiyordu. Eğitim ve sağlık altyapısı yok denecek kadar azdı.
-Eski Düzene Bağlılık: Saltanatın ve ardından Halifeliğin kaldırılması, geleneksel yapılara ve eski düzene sıkı sıkıya bağlı olan çevrelerin tepkilerine yol açtı.
Yeni, çağdaş ve laik sistemi oturtmak için toplumsal “direnci aşmak” gerekiyordu.
-Ulaşım ve İletişim Sınırlılığı: Anadolu'nun büyük bir kısmı tenhaydı ve ulaşım/iletişim imkanları kısıtlıydı. Yeni kurulan merkeziyetçi yönetimin otoritesini ve fikirlerini ülkenin en ücra köşelerine ulaştırmak ciddi bir lojistik sorundu.
Özetle
.   Türkiye Cumhuriyeti; küllerinden doğan, yorgun, fakir ve altyapısı çökmüş bir ülkenin, bir yandan düşmanla ve iç isyanlarla mücadele ederken, diğer yandan tamamen yeni ve çağdaş bir devlet yapısını, ekonomisini ve sosyal sistemini kurma mücadelesiyle kurulmuştur.
.   Bu zorlukların üstesinden gelinmesinde kurucu kadronun (başta Mustafa Kemal Atatürk) sarsılmaz azmi, kararlılığı ve devrimci vizyonu anahtar rol oynamıştır.
.   Bugün bize bunları sağlayan, önderimiz büyük asker ve devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun tüm silah arkadaşlarına ve kuruluş dönemi halkına minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz.
.   Cumhuriyeti ve devrimlerimizi yaşatmak ülkemizi savunmak ve geliştirmek bizim, hepimizin birincil görevidir.
.     Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.10.28, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:  ….
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)


26 Ekim 2025 Pazar

ONUNCU YIL

 .      Bir Milleti Baştan Yaratan Nutuk (10. Yıl Nutku)

.   Mustafa Kemal Atatürk, 29 Ekim 1933’te, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun onuncu yıl dönümünde yaptığı ve tarihe 'Onuncu Yıl Nutku' olarak geçen meşhur konuşmada, Türk milli kültürünün yükseltileceğine, Türk Milleti’nin artık pozitif bilimlere ve güzel sanatlara ağırlık vereceğine ve bunların Osmanlı’nın gevşetici zihniyeti ile değil, bilimi benimsemiş, çalışkan, yeni bir Türk nesli ile kısa sürede gerçekleştirileceğine vurgu yaptı.

.   Türk milletini, bunu yapabilecek kudrette olduğuna inandırmak için içtenlikle söylediği "Türk milleti çalışkandır! Türk milleti zekidir!" sözü, milletin özgüveninin gelişimine muazzam katkı sağlamış ve onun yaşamının tamamını milletine adamış olduğu gerçeğinin hafızalardan silinmesini önlemiştir.

.     ONUNCU YIL SÖYLEVİ (NUTKU)

.   Türk Milleti!
Kurtuluş savaşına başladığımızın 15'inci yılındayız.

Bugün cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.
Kutlu olsun!
Bu anda büyük Türk milletinin bir ferdi olarak bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık.

Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir.
Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârâne yürümesine borçluyuz.

Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz.

Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.

Yurdumuzu dünyanın en mâmur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız.

Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.

Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir.

Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız.

Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız.

Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur.

Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir.

Türk milleti çalışkandır.

Türk milleti zekidir.

Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.

Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. 

Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.

Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür.

Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır.

.    Büyük Türk Milleti, on beş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.

.   Bugün, aynı inan ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medenî âlem, az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

.   Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.

.   Türk Milleti!

.    Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.

.   Ne mutlu Türk'üm diyene!

.   29 Ekim 1933

https://www.youtube.com/watch?v=wQPtkbAiRrU&list=PLoEAYll2iVms3n0gmfn8pLdd3RnjloT3u

17 Ekim 2025 Cuma

DEVLETİN TEMEL GÖREVLERİ

.   DEVLETİN TEMEL GÖREVLERİ
.  İnsan bir toplumda, bir devlette yaşar ve tüm ilişkiler, yaşam koşulları hep buna bağlıdır.
.  Çağdaş bir devletin temel görevleri vardır ve bunları en iyi biçimde yerine getirmek zorundadır.
.  Devleti- yurttaş ilişkisi, hak ve görevler, devletin temel modeli…. her şeyi belirler…
.  Çağdaş bir devletin yurttaşlarına karşı olan temel görevleri, genellikle hukukun üstünlüğüne, demokrasiye ve sosyal devlet ilkelerine dayanır.
.  Bu görevler, yurttaşların refahını, güvenliğini, özgürlüğünü ve temel haklarını güvence altına almayı hedefler.
A) "Çağdaş bir devletin" yurttaşlarına karşı yerine getirmesi gereken "temel görevleri" şu biçimde sıralayabiliriz:
Çağdaş devlet, yalnızca bir "gece bekçisi" gibi güvenlik sağlamakla kalmaz, aynı zamanda bir "refah sağlayıcısı" ve "hak güvencesi" olarak hareket ederek yurttaşlarının hem özgür hem de onurlu bir yaşam sürmesini temel görev addeder, hukuku gerçekleştirir ve "adaleti" sağlar.
1. "Hukukun Üstünlüğünü" ve "Güvenliği Sağlama" Görevi
-Hukuk ve Adalet: Tüm yurttaşların yasalar önünde "eşitliğini" sağlamak ve herkese "adil yargılanma" hakkını güvence altına almak.
Bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi kurmaktır
-Güvenlik ve Düzen: Yurttaşların "can ve mal güvenliğini" sağlamak, "iç barışı" ve "kamu düzenini" korumak…
"Suçla mücadele" etmek ve gerekli kolluk kuvvetlerini etkin kılmak…
-Hak ve Özgürlükleri Koruma: Anayasa ile güvence altına alınan "temel hak ve özgürlüklerin" (yaşama hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, mülkiyet hakkı vb.) ihlal edilmesini önlemek ve bu "hakların kullanılmasını" sağlamak…
-Dış Güvenlik: Ülkenin "bağımsızlığını", "toprak bütünlüğünü" ve "egemenliğini" dış tehditlere karşı korumak…
2. "Sosyal" Devlet ve "Refahı Sağlama" Görevi
-Eğitim: Her yurttaşa, "fırsat eşitliği" temelinde, "ücretsiz ve nitelikli" eğitim hizmeti sunmak (okul öncesinden yükseköğretime kadar).
-Sağlık: Herkesin ulaşabileceği, kaliteli ve sürdürülebilir "sağlık hizmetlerini" sağlamak ve "finanse etmek". Salgın hastalıklarla mücadele etmek.
-Sosyal Güvenlik ve Yardım: İşsizlik, hastalık, yaşlılık, engellilik ve yoksulluk gibi sosyal risklere karşı yurttaşları koruyacak bir temel ve ücretsiz "sosyal güvenlik" ağı (emeklilik, sigorta) oluşturmak ve ihtiyacı olanlara sosyal yardım sağlamak…
-İstihdam ve Ekonomik Fırsatlar: "Tutarlı bir ekonomik" ortam yaratarak, yurttaşların "çalışma ve geçimlerini" sağlama imkânlarını artırmak gerekir.
"Adil ücretlendirme" ve "çalışma koşulların"ı denetlemek devlet tarafından bir sağlanır.
3. "Demokratik Katılım" ve "Şeffaflık" Görevi
-Temsil ve Katılım: Yurttaşların, yönetim süreçlerine özgür, adil ve şeffaf seçimler aracılığıyla katılmasını sağlamak, "devletin temel görevlerinden biridir".
-Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: "Kamu yönetiminin şeffaf" olmasını sağlamak, yurttaşlara "bilgi edinme hakkı tanımak ve devlet görevlilerinin (siyasi ve idari) eylemlerinden dolayı "halka karşı hesap vermesini" güvence altına almak.
-Bürokratik Etkinlik: "Kamu hizmetlerini" etkin, hızlı ve verimli bir şekilde sunmak, bürokrasiyi azaltmak.
4. Çevre ve Sürdürülebilirlik Görevi
Çevreyi Koruma: "Doğal kaynakları korumak", "çevre kirliliğini önlemek ve gelecek kuşaklar için "yaşanabilir bir çevre" bırakmak.
Sürdürülebilir Kalkınma: Ekonomik kalkınmayı "sosyal adalet" ve "çevresel sürdürülebilirlik" ile birleştiren politikalar izlemek.
ÖZETLE:
.    BUGÜN "OKUMAMIZ ve KAVRAMAMIZ" için:
1- Bu yazının içerisinde geçen kavramları ve bunların anlamlarını, aralarındaki ilişkiyi anlamak ve kavramak her bir yurtsever bireyden beklenilmelidir.
2- Bunların anlayamayan, kendileri için ille de olması gereken temel varlıklar olduğunu düşünemeyen yurttaşların bilgi ve bilinç düzeyleri çok yetersiz demektir.
3- Bu yurttaşlar ülkenin tam bağımsız, özgürlükçü, çağdaş, sosyal, anayasal, parlamenter bir hukuk devleti olması için hiç durmadan istekte bulunulması ve mücadele edilmesi gerçeğini anlamamış, demektir ve bu durum son derece üzücü ve tehlikelidir:
4- İşte tam da bu gerçeklerden ve nedenlerden dolayı dünyanın egemen güçleri özellikle dijital çağda her türlü araç ve olanağı kullanarak insanlarımızın "algı-zihin-bilinç" yapılarını etkileyerek, ele geçirerek, onları kendi amaçları doğrultusunda yönlendirirler.
5- Ülkenin, yurtseverleri, demokratları, aydınları ve de entelektüelleri bu yönde durmadan halkı aydınlatıcı temel çalışmalar yapmalıdır.
6- Benim anlayış ve görüşüm, temel fikrim de bu yöndedir.
.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.10.17, MŞ.
      .  ..  YAZIMIN TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:  ….
. (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan değerlendirme yazım.)

8 Ekim 2025 Çarşamba

ÖNCE VATAN

.   ÖNCE VATAN   .

.   "Önce Vatan" sözünün ilk kaynağına dair kesin bir tek bilgi olmamakla birlikte, bu ifadenin temelinde “Milli Mücadele” ruhu ve yurt sevgisinin her şeyin üstünde tutulması fikri yatmaktadır.

.  Bu duygu ve düşüncenin en güçlü şekilde ifade edildiği ve köklendiği dönemler “Kurtuluş Savaşı” ve öncesindeki çalkantılı yıllardır.

.  "Önce Vatan" ifadesi, belirli bir tarihi kişinin tek bir anlık sözünden ziyade, Türk milletinin zor zamanlarda geliştirdiği ve benimsediği yurtseverlik felsefesinin bir özeti niteliğindedir.

-Mülkiye Marşı (Vatan Marşı): Bu sözün ruhunu taşıyan en eski ve güçlü edebi örneklerden biri Cemal Edhem (Yeşil) Bey tarafından Nisan 1919'da yazılan Mülkiye Marşı'dır (Vatan Marşı).

Marşın sözlerindeki, "Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz, Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz" dizeleri, vatanın bireysel her türlü “arzunun ve sevginin önünde” tutulduğunu güçlü bir biçimde açıklar.

Bu marş, Birinci Dünya Savaşı sonrası Mütareke döneminin zorlu koşullarında yazılmıştır.

-İstiklal Harbi Ruhu: Bu ifade, özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarında, ülkenin işgal altında olduğu ve bağımsızlık mücadelesinin verildiği dönemde, kişisel çıkarların, hatta canın bile “vatanın bekası” için feda edilebileceği inancının bir sloganı olarak benimsenmiştir.

-Mustafa Kemal Atatürk'ün Sözleri: Atatürk'ün "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanı ile ıslanmadıkça terk olunamaz" gibi sözleri de aynı vatanın bütünlüğü ve önceliği fikrini vurgular.

Temel Anlamı

"Önce Vatan" demek, yurdumuzun varlığının, bütünlüğünün ve bağımsızlığının, bireyin ve diğer tüm unsurların çıkarlarından ve hedeflerinden “öncelikli” olduğu anlamına gelir.

-Feragat ve Fedakarlık: Bireyin kendi canından, malından, ailesinden, kişisel hırslarından ve rahatından önce “vatanın selameti” için çalışması ve gerektiğinde her türlü “fedakarlığı” yapmayı göze almasıdır.

-Varlık Şartı: İsmet Özel'in de ifade ettiği gibi, "Vatanın yoksa varlığın yoktur".

Yani bir ulusun ve o ulusa ait bireylerin insanca yaşayabilmesi için öncelikle “özgür bir vatana” sahip olması zorunludur.

Vatan yani yurt “bağımsızlık, özgürlük” ve “üzerinde var olunabilecek” kutsal toprak demektir.

Vermek İstediği Duygular

.    "Önce Vatan" anlamı, sadece bir slogan değil, aynı zamanda milli bir duruşun ve hayata bakış açısının temelini oluşturur.

.   "Önce Vatan," bireyin topluma, ulusuna ve toprağına karşı olan en temel “sadakat ve görev” anlayışını özetleyen, güçlü bir ulusal bilinç ifadesidir.

Bu söz, genellikle güçlü ve yoğun duygusal tepkileri tetikler ve aşağıdaki duyguları vurgular:

-Güçlü Vatan Sevgisi (Yurtseverlik: vatanperverlik): Her şeyin üstünde tutulan, “kutsal” kabul edilen topraklara karşı duyulan “derin ve sarsılmaz sevgi ve bağlılık”.

-Sorumluluk ve Borçluluk Hissi: Ataların kanıyla kazanılmış olan bu topraklara karşı bir minnet ve onu koruma, geliştirme zorunluluğu hissi.

-Birlik ve Beraberlik: Yurdun çıkarları söz konusu olduğunda, kişisel farklılıkların ve ayrılıkların bir kenara bırakılarak ortak bir amaç uğruna “kenetlenme duygusu”.

-Azim ve Kararlılık: Yurdumuzu savunma ve yüceltme konusunda hissedilen ödün verilmez bir irade ve mücadele ruhu.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.10.08, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:  ….
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)

ATATÜRK’ü ANLAMAK

  .   ATATÜRK’ü ANLAMAK    . .  TÜRK milletinden olan, yurttaşımız olan ama ne yazık ki ne Atatürk'ün değerini, ne de onun başarılarını,...