. Cumhuriyet Buğdayı
“Eskiden
dışarıdan un ithal ederdik, şimdi dışarıya buğday ihraç ediyoruz” (Son Posta
Gazetesi, Cumhuriyet 15. Yıl İlavesi, 29 Ekim 1938)
Türkiye,
son yıllardaki yanlış tarım politikaları nedeniyle bu topraklara yetişen pek
çok tarım ürünü gibi buğdayı da ithal etmeye başlıyor.
-
“Kendi buğdayımızı dahi yurt dışından temin etmek durumunda kalıyoruz,” sözü
maalesef gerçek oluyor. (Çağlar Keyder-Zafer Yenal, “Türkiye'nin Büyüyen Tarım
Sorunu: İklim Değişikliği ve Devlet”, (sarkac.org), 15 Ocak 2022)
Oysa
1923'te Cumhuriyet ilan edilirken buğday ithal eden Türkiye, 15 yılda, 1938'te
buğday ihraç etmeye başlamıştı:
OSMANLI'DA
BUĞDAY KITLIĞI VE AÇLIK
Tarih
boyu Anadolu dünyanın tahıl ambarlarından biri oldu. Selçuklu'dan Osmanlı'ya
Türkler Anadolu'da yüzyıllar boyunca ektiler, biçtiler, bu topraklarda kendi
kendilerine yettiler.
1596-1607
arasındaki uzun Avusturya ve İran savaşları sırasındaki Celali İsyanları nedeniyle
köylünün üçte ikisi köyünü bırakıp “çift bozup” kentlere göç etti.
Köylerin
terk edilmesiyle tarımsal üretim, özellikle de buğday üretimi azaldı.
Buğday
üretimi azalınca devlet, Avrupa'ya buğday satışını durdurdu.
Buğday
darlığı, zaman zaman kıtlığa yol açtı.
Osmanlı'da
1494-1503 arasında, 1564'te, 1573-1576 arasında ve 1603'te Anadolu'da kıtlık
görüldü. Yeterli buğday bulunamadığı için ekmeğin fiyatı çok yükseldi.
Sonunda
hububat alım satımı “vesikaya” bağlandı.
1607'de
İstanbul'da İngiliz elçisi bile yiyeceği ekmeğin buğdayını ancak vesikayla
satın alabildi.
Osmanlı
tebaası 15 yıl ekmek bulmakta zorlandı, halk açlıkla pençeleşti. (Mustafa
Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, s. 42, 43, 89, 421-425)
Osmanlı'da
son büyük kıtlık 1873-1875 arasında görüldü.
Ankara,
Kırşehir, Yozgat, Çankırı ve Sivas'ta on binlerce insan açlıktan öldü. 12 Mayıs
1874'te Ankara'dan Basiret Gazetesi'ne gönderilen bir mektupta şöyle
denilmekteydi:
-
“Yirmi dört saatte bir defa arpa unundan bir bulamaç içiyoruz.
Bu
da bitmek üzeredir.
Öküz
ve diğer hayvanların tamamı telef oldu…
Çoluk
çocukların ekmek diye feryatlarına tahammül etmek mümkün değildir.”
1873-1875
arasında Ankara'nın Keskin kazasındaki 160-170 köydeki 52.000 kişiden 20.000'i
açlıktan öldü, 7.000'i başka yerlere göç etti. (Türk Ziraat Tarihine Bir Bakış,
İstanbul, 1938, s. 210-213).
Osmanlı'da
16. yüzyıldan itibaren toprak düzeninin bozulması, sürekli savaşlar ve zaman
zaman yaşanan kuraklıklar nedeniyle tarımsal üretim azaldı.
19.
yüzyıldan beri Batı'nın sadece sanayi ürünleri değil, tarım ürünleri de
Türkiye'yi istila etmeye başladı.
Osmanlı,
19. yüzyılda buğday, pirinç gibi en temel tarım ürünlerini ithal etti.
Örneğin,
Osmanlı, 1878-1913 arasında her yıl ortalama net 75 bin ton un, 65 bin ton
pirinç ve 10 bin ton buğday ithal etti.
Bu
ürünler için yabancı ülkelere her yıl net 2 milyon altın liraya yakın para
ödendi.
Fakat
bu ithal tarım ürünleri ancak büyük kentlerin ihtiyacını karşıladı.
Osmanlı,
Rusya'dan buğday satın aldı.
1914-1918
arasındaki Birinci Dünya Savaşı sırasında, tarımsal nüfusu oluşturan erkeklerin
büyük bir bölümünün askere alınması ve savaş sonunda kaybedilen topraklar
nedeniyle Osmanlı'da tarımsal üretim iyice azaldı.
Genel
Seferberlik döneminde 66 milyon dekar olan hububat üretimi 35 milyon dekara
düştü. Savaş sırasında hububat üretimi % 40 azaldı.
Bu
nedenle savaş öncesinde 28-35 para eden buğday, savaş sonuna doğru 1917 başında
80-90 paraya yükseldi.
İstanbul'a
gelen un azalınca ekmek fiyatları arttı. 12 Ağustos 1914'te İstanbul'da ekmek
60 paraya yükseldi.
Devlet
ordunun ihtiyacını karşılamak için tüccardaki buğday, koyun, patates, fasulye,
nohut, soğan, sadeyağ gibi malların % 25'ine “tekâlifi harbiye” olarak el
koydu.
Savaşta
buğday ve ekmek dışındaki tüketim maddeleri de iyice azaldı. (İlhan Tekeli-Selim
İlkin, Cumhuriyetin Harcı, s.6, 11, 13)
1918'de
İstanbul'da ekmek sıkıntısı baş gösterdi.
1919-1922
arasında Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'da buğdaysız, ekmeksiz ve aç kalan
insan sayısı hiç de az değildi.
Osmanlı'da
Tarımsal Üretimi Artırma Çabaları Osmanlı'da, Tanzimat döneminin başında,
1838'de, Dışişleri Bakanlığı'na bağlı bir “Ziraat ve Sanayi Meclisi” toplandı.
1840'ta
çiftçilere tohumluk dağıtıldı. 1843'te bir “Ziraat Meclisi” daha toplandı.
Bu
meclis, bazı göçmenleri ziraata yönlendirdi.
Çiftçileri
yüksek faizden kurtarmanın yollarını aradı.
Eyalet,
sancak ve kaymakamlıklara birer “ziraat müdürü” ve “müdür yardımcısı” tayin
edildi.
Tarımsal
üretimi artırmak da dâhil çeşitli konularda görüşlerine başvurmak için
eyaletlerden murahhaslar çağrıldı.
Eyaletlere
“imar meclisleri” gönderildi.
1846'da
ilk defa “Ziraat Bakanlığı” kuruldu.
Hayvan
hasatlıklarına karşı bazı tedbirler alındı.
1846'da
Ayamama Çiftliği'nde ilk “Ziraat Mektebi” açıldı.
1848'de
Fransa'dan baytar ve nalbant; 1849'da da Mektebi Tıbbiyenin Botanik Bahçesi
için Viyana'dan bahçıvan getirilmesine karar verildi.
1845'te
“Hayvanların Otlatılması ve Bağ ve Bahçelerin Muhafazası Hakkında Nizamname”
kabul edildi.
1860'lardan
itibaren pamuk tarımına önem verildi.
Devlet,
pamuk tarımını teşvik için 1862'de bir irade yayınladı.
Buna
göre üreticilere bazı kolaylıklar sağlandı.
1863'te
çiftçilere önemli miktarda pamuk tohumu dağıtıldı.
1866'da
Amerika'dan pamuk tohumu getirildi ve çiftçilere dağıtıldı.
1866'da
pamuk yetiştiricilerine madalya verilmesine karar verildi.
Tanzimat
döneminde Osmanlı Devleti, uluslararası sergilerde bazı Türk tarım ürünlerini
sergiledi.
1856'da
bir “Orman Mektebi” açıldı. 1891'de “Halkalı Ziraat Mektebi” açıldı.
Ayrıca
19. yüzyılda çeşitli vilayetlerde de çeşitli ziraat mektepleri açıldı.
Türkiye'de
Tanzimat'tan Cumhuriyete kadar tarımsal üretimi artırma çabaları maalesef
istenilen sonucu vermedi.
Atatürk,
1923'te Cumhuriyeti ilan ederken Türkiye'de nüfusun % 85'i köylerde yaşıyordu.
Halkın
temel geçim kaynağı tarımdı.
Ancak
tarım ilkel yöntemlerle yapılıyor, pek çok arazi ekilmeden öylece boş
duruyordu.
Çiftçi
parasız ve bilgisizdi.
Tarımsal
üretim çok yetersizdi.
Erken
Cumhuriyet Dönemi Tarım Politikaları
Atatürk,
“Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üreticisi olan köylüdür” diyerek
yola çıktı.
Atatürk'ün,
8 Nisan 1923 tarihli “9 Umde Beyanname”sinin 3. ve 5. maddeleri tarımla
ilgiliydi.
1923'te
İzmir İktisat Kongresi'nde tarımla ilgili ilk önemli kararlar alındı.
1924'te
“Köy Kanunu” çıkarıldı.
1925'te
köylüyü, çiftçiyi ezen “Aşar Vergisi” kaldırıldı.
1929'da
“Tarım Kredi Kooperatifleri” kuruldu.
“Ziraat
Bankası” çiftçiye en uygun şekilde kredi verecek biçimde yeninden
yapılandırıldı.
Tarım
eğitimi için yurt dışına öğrenci gönderildi.
Eğitimde
başöğretmen olan Atatürk, tarımda da başçiftçi oldu.
1925'te
Ankara'da “Atatürk Orman Çiftliği”ni kurdu.
Başka
yerlerde de başka çiftlikler kurdu.
Atatürk'ün
örnek çiftliklerinde modern tarım ve ileri hayvancılık teknikleri uygulandı.
Ziraat
Enstitüsü ve tarım okullarında okuyan öğrenciler buralarda staj yaptı.
1930'da
Ankara'da kurulan “Yüksek Ziraat Mektebi,” 1933'te ziraat, orman, baytar,
ziraat sanatları ve tabiat ilmi adlı 5 bölümden oluşan “Yüksek Ziraat
Enstitüsü”ne dönüştürüldü.
Bu
enstitüye çok sayıda Alman profesör getirildi.
1930'da
İstanbul, Bursa, İzmir, Adana'da “Orta Ziraat Okulları” açıldı.
1930'da
“Hayvan Sağlık Memurları Okulu”, Bursa, Eriklice, Antalya, Diyarbakır'da “İpek Böcekçiliği
Okulları” açıldı.
Bursa'daki
okul 1939'da “İpek Böcekçiliği Enstitüsü” oldu.
Osmanlı'dan
kalan 3 ziraat okulu iyileştirildi.
Bunlara
ek olarak Ankara, Kastamonu, Sivas, İzmir, Balıkesir, Bursa, Erzincan, Adana,
Erzurum, Çorum'da “Uygulamalı Ziraat Okulları” açıldı.
Ankara
ve Adana'da da “Tarım Makinist Okulları” açıldı.
1943-1947
arasında 5 “Teknik Ziraat Okulu” ve 2 “Teknik Bahçıvanlık Okulu” açıldı.
Atatürk,
aynı zamanda örnek bir çiftçiydi.
Köylüye
süne böceğine dayanıklı buğday tohumu, 6 çeşit çeltik tohumu ve pamuk tohumu
dağıtıldı.
Çiftçiye
dağıtılan yabancı tohumlar gümrük vergisinden muaf tutuldu. (Tarih IV, Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri, s. 281-282)
Önceleri
Avrupa'dan, Amerika'dan ve Kıbrıs'tan alınan tohumlar halka dağıtılırken,
1926'dan itibaren “tohum ıslah” çalışmalarına başlandı.
1926-1948
arasında İstanbul, Eskişehir, Adapazarı, Ankara, Kayseri, Antalya, Erzurum,
Samsun'da “Tohum Islah İstasyonları”; Ordu, Çorum, Erzurum ve Atatürk'ün örnek
çiftliklerinde “Deneme Tarlaları”; İstanbul, Adapazarı, Eskişehir, Ankara,
Antalya, Samsun, Erzurum'da “Tohum Üretme Çiftlikleri” kuruldu. (Tekeli-İlkin,
s. 300)
1928'deki
büyük kuraklık nedeniyle Cumhuriyeti kuranlar kuru tarıma yöneldi.
Atatürk'ün
isteği ile Numan Kıraç, kuru tarım eğitimi için ABD'ye gönderildi.
Kıraç,
1931'de yurda dönünce Eskişehir'de “Dry Farming Deneme İstasyonu”nu kurdu.
1938'de
“Köy ve Ziraat Kongresi” toplandı.
12
Şubat 1937'de “Zirai Kombinalar İdaresi” kuruldu.
Atatürk,
11 Temmuz 1937'de örnek çiftliklerini hazineye bağışladı.
Bu
çiftlikleri yönetmek için 1 Ocak 1938'de “Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu”
oluşturuldu. 1938'de “Toprak Mahsulleri Ofisi” kuruldu.
1940'ta
Milli Korunma Kanunu'nun çıkarılmasından sonra boş devlet arazilerinde Tarım Bakanlığının
devlet adına tarım yapmasına izin verildi.
1
Mart 1950'de “Zirai Kombinalar” ve “Devlet Ziraat İşletmeleri” birleştirilerek
“Devlet Üretme Çiftlikleri” kuruldu.
1923-1938
arasında Ankara, Bilecik, Halkalı, Kırklareli, Tekirdağ ve Manisa'da fidanlıklar
kuruldu. 1938'de halka 3.022.960 fidan dağıtıldı.
Elma,
incir, zeytin, fındık, narenciyeler, fıstık, kayısı üzerince çalışmak için
Arifiye, Aydın, Giresun, Antalya, Gaziantep, Malatya ve İzmir'de birer
“Meyvecilik İstasyonu”; Kastamonu, Niğde, Ankara, Erzincan, Kütahya, Çanakkale,
Alanya, Tarsus, İzmir ve Mersin'de birer “Meyve Fidanlığı” kuruldu.
Yabani
zeytin ağaçlarının aşılanması için İzmir, Muğla, Balıkesir, Çanakkale'de birer
“Seyyar Zeytin Bakım Teşkilatı” kuruldu.
1939'da
“Zeytin Kanunu” çıkarıldı.
Çay
fidanı yetiştirmek üzere de Rize'de bir “Çay Fidanlığı” kuruldu.
Erken
Cumhuriyet dönemi tarım politikaları oldukça başarılı oldu.
1920-1938
arasında pamuk, tütün, şeker pancarı, üzüm, fındık, incir, zeytin ve buğday
üretiminde önemli miktarda artışlar oldu.
1926'da
“Islahı Hayvanat Kanunu” kabul edildi.
Hayvan
hastalıklarıyla mücadele edildi.
Bu
amaçla 28 adet çeşitli aşı ve serum hazırlandı. Karacabey, Sultansuyu, Konya ve
Çukurova haraları; Sivas, İnanlı, Erzurum, Diyarbakır, Adana ve Mahmudiye aygır
depoları; Kars, İnanlı inekhaneleri kuruldu. Merinos koyunu yetiştirildi.
Bu
sayede hayvan varlığında önemli miktarda artış sağlandı.
Cumhuriyetin
Buğday Islah Çalışmaları
1928'de
Yeşilköy Tohum Islah İstasyonu'nda, İtalya'dan getirilen Mentana buğdayı
üzerinde çalışmalar yapıldı.
Tohum
Islah Enstitülerinde, Türkiye'de yetişen buğdaylarının sınıflandırması
yapılarak verimli ve hastalıklara karşı dayanıklı türler geliştirildi.
Erken
Cumhuriyet döneminde Tohum Islah Enstitülerinde buğday varyetelerinin araştırılması
sonunda yeni buğday varyeteleri elde edildi.
Böylece
dünyada o zamana kadar bilinen varyetelere Vulgare'den 113, Compactum'dan 50, Durum'dan
46, Turgidum'dan 19, Polonicum'dan 6, Persicum'dan 1 ve Aegilopides'ten 1 yeni
varyete eklendi.
Bu
araştırmalara kadar dünyada bilinen 270 Vulgare çeşidinin 223'üne Anadolu'da
rastlandı. 113 de yeni çeşit bulundu.
Bu
çalışmalar sayesinde Türkiye de “buğdayın menşei olan ülkeler” arasına katıldı.
(Tekeli-İlkin, s. 306-307)
Yeşilköy
Tohum Islah İstasyonu'nda 113 nolu sert buğday, 1012 nolu Tesalüp Buğdayı;
Adapazarı Tohum Islah İstasyonu'nda Bindane Cumhuriyet Buğdayı, Eskişehir Sazova
Tohum Islah İstasyonu'nda A. Numan Kıraç öncülüğünde Makarnalık Sarı Buğday
710, Yumuşak Buğday AK 702, Sert Ak 52 ve Yayla 305 buğdayları; Ankara Tohum
Islah İstasyonu'nda 253 nolu sert buğday üretildi. Geliştirilen bu buğday
cinsleri, köylünün kullandıklarına göre % 20-30 daha fazla ürün verdi.
Kurak
yıllarda bu fark % 100'e kadar çıktı. (Ali Turhan Atay, “Türk Tohum Islahının
Tarihçesi”, Tarım ve Mühendislik, S.78-79, s.46-47; Tekeli-İlkin, s. 307)
1938
yılında gazeteler şöyle yazıyordu:
-
“Eskiden dışarıdan un ithal ederdik, şimdi dışarıya buğday ihraç ediyoruz”
(Son
Posta, Cumhuriyet 15. Yıl İlavesi, 29 Ekim, 1938, s.6)
https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/sinan-meydan/cumhuriyet-bugdayi-7037540/