. Atatürkçü Düşüncede Eğİtİm Sİstemİ ve Boyutları
GİRİŞ .
Eğitim
sisteminin birbirini tamamlayıcı olarak düşünülmesi gereken iki önemli işlevi
vardır. Birinci işlev, milletin kültürünü oluşturan sağlam ve kalıcı değerleri
genç kuşaklara aktararak, milletin sürekliliğini sağlamaktır.
İkinci
işlev, toplumun davranışlarında istenilen bazı değişiklikleri gerçekleştirmek;
toplumun gelişmesini, ilerlemesini, çağdaşlaşmasını sağlamaktır.
Eğitim,
bu işlevlerin ikisini birden yerine getirmekle yükümlüdür.
Bunlardan
birincisi gerçekleşmezse toplumda kopukluk olur, milletin sürekliliği tehlikeye
düşer. İkinci işlev gerçekleşmezse, toplum geri kalır, çağın gelişmelerine ayak
uyduramaz, varlığı tehlikeye düşer (1).
İşte
bu durumu çok iyi bilen Atatürk’e göre, “en önemli,
en esaslı nokta eğitim meselesidir.” Çünkü, “eğitim bir milleti ya hür,
bağımsız, şanlı, yüce bir toplum hâlinde yaşatır, ya da bir milleti esarete ve
sefalete terk eder” (2).
Atatürk,
o güne kadar izlenen eğitime ilişkin yaklaşımların milletin gerilemesinde en
önemli etken olduğu kanısındadır.
Bütünüyle
bilimsel yaklaşımlara kapısını kapatmış bir geleneksel eğitim sistemi,
Atatürk’ün ifadesiyle “çağın gereklerine ve toplumun ihtiyaçlarına cevap
vermek”ten uzak bulunmaktadır. Çünkü, yaratıcılığı engelleyici nitelikte eğitim
ve öğretim yöntemlerine sahip olan geleneksel eğitim, ezberciliğe
dayanmaktadır.
Bu
ise, yapıcı ve yaratıcı yeni nesillerin yetişmesini sağlayamamaktadır.
Atatürk,
“yalnız çizilmiş eski yollarda şöyle veya böyle
yürümenin nasıl olacağının tartışılmasını değil, ileri sürdüğü şartları
kapsayan yeni bir eğitim yolunun bulunup millete göstermek ve o yolda yeni
nesillere rehberlik yapmak gerektiğini” (3) vurgulamıştır.
O,
koyduğu ilkelerin korunmasını, yaptığı inkılâpların devam ettirilmesini,
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet yaşatılmasını sağlayacak bir eğitim sistemi
kurmaya çalışmıştır.
Atatürk,
bir yandan, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması için askerî alanda büyük çaba
harcarken, bir yandan da çağdaş eğitim sistemleri üzerinde araştırmalara
girmiştir.
O,
çok iyi biliyordu ki, “kültür, eğitim ve iktisat
zaferleri ile tamamlanmadıkça askerî zaferler tek başına millî kurtuluşu
sağlamaya yetmeyecektir” (4).
Bunun
için, Atatürk, Çankaya Köşkü’nü akademik tartışmaların yapıldığı bir merkez
hâline getirmiş; eğitim alanında yapılan yenilikleri izlemiş, bu konudaki
çalışmaları bizzat yönetmiş, programları düzeltmiş, ders kitabı yazmış, tahta
başına geçmiş Türk milletine başöğretmenlik yapmıştır.
Atatürk,
oluşturmak istediği eğitim sisteminde, ilköğretimin genel ve zorunlu olmasını,
ülkede eğitim birliğinin sağlanmasını, ortaöğretimin iyi araç-gereçle
özleştirip kolaylaştırılmasını, teknik öğrenimin ilk ve orta derecelerden, en
yüksek derecelerine kadar memlekette gerçekleştirilmesini, yükseköğretimin
çağımızın gereklerine uygun olmasını amaç edinmiştir. Bu amacın gerçekleşmesi
için de, Türkiye’nin eğitim politikasının her derecesinin tam bir netlik ve
hiçbir tereddüde yer vermeyen açıklık ile ifade edilmesinin ve uygulanmasının
lazım olduğunu vurgulamıştır.
Atatürkçü
düşüncenin öngördüğü eğitim sistemini analiz ederken, üç temel öge olan
öğretmen, program ve öğrenci boyutlarına sürekli vurgu yapıldığı görülmektedir.
ÖĞRETMEN
Eğitim
sistemini başarılı kılan temel faktörlerden birincisi öğretmendir.
Çünkü,
eğitim sistemini plânlayan, uygulayan, izleyen ve değerlendiren öğretmendir.
Eğitim
sisteminde öğretmenin önemli bir konuma sahip olduğunu çok iyi bilen Atatürk,
öğretmenlik mesleğine layık olduğu büyük değeri vermiştir.
Atatürk’e
göre, “memleketi ilim, irfan, ekonomi ve
bayındırlık sahalarında yükseltmek, milletimizin her hususta çok verimli olan
kabiliyetlerini geliştirme, gelecek nesillere sağlam, değişmez ve olumlu bir
karakter vermek lazımdır.
Bu kutsal amaçları elde etmek için mücadeleye katılanların
arasında öğretmenler en önemli ve en hassas yeri almaktadır” (5).
Öğretmenlere,
“Öğretmenler!
Yeni nesil Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri sizler
yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserinizin kıymeti,
sizin beceriniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı olacaktır. Sizin
başarınız Cumhuriyet’in başarısı olacaktır” (6) diye hitap eden
Başöğretmen Atatürk’ün eğitime ilişkin düşüncelerinin ve eğitimden
beklentilerinin gerçekleştirilmesinde dayandığı ve güvendiği kuvvet Türk
öğretmeni olmuştur.
Atatürk,
14 Ekim 1925 günü İzmir Erkek Öğretmen Okulu’nu ziyareti sırasında yaptığı
konuşmada, öğretmenlik mesleğinin önemini şöyle vurgulamıştır: “Milletleri kurtaran yalnız ve ancak öğretmenlerdir.
Öğretmenden eğitimciden yoksun bir millet, henüz millet adını almak
kabiliyetini kazanmamıştır. Ona basit bir kitle denir, millet denemez. Bir
kitle millet olabilmek için mutlaka eğitimcilere, öğretmenlere muhtaçtır”
(7).
Öğretmenin
Görev ve Sorumluluğu
Atatürk’ün
öğretmenlere verdiği görev ve sorumluluk büyüktür.
Büyük
Zafer kutlamak için, Bursa’ya gelen öğretmenlere 27 Ekim 1922 günü yaptığı
konuşmada şunları vurgulamıştır:
“Memleketimizi
ve toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için, iki orduya ihtiyaç
vardır.
Biri,
vatanın hayatını kurtaran asker ordusu; diğeri milletin istikbalini yoğuran
kültür ordusu.
Bir
millet kültür ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak
zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin sürekli netice vermesi, ancak kültür
ordusunun varlığına bağlıdır.
Bu
ikinci ordu olmadan, birinci ordunun verimli sonuçları kaybolur.
Ordularımızın
kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız ortam
hazırladı. Gerçek zaferi, siz kazanacak, yaşatacaksınız ve mutlaka başarıya
ulaşacaksınız.
Ben
ve sarsılmaz inançla bütün arkadaşlarım sizi izleyeceğiz ve sizin
karşılaşacağınız engelleri kıracağız.” (8).
Öğretmenin
Sosyal Statüsü
Atatürk,
öğretmenlik mesleğine çok önemli bir boyut daha getirmiştir.
O da,
öğretmenlik mesleğinin özveri gerektirdiğidir.
Gerçekten
ektiğini en geç biçen çiftçi öğretmendir.
Öğretmenin
ürünleri, çok geç ve güç yetişir ama bir kez yetiştiğinde niteliği öğretmenin
niteliği ile özdeşleşir.
Öğrenciler,
gençler öğretmenlerinin yalnız bilgisinden değil, onun tüm kişiliğinden
-tutumlarından, davranışlarından, ilgilerinden, ihtiyaçlarından, değerlerinden
ve benzeri özelliklerinden- etkilenir.
O
halde, öğretmenleri Atatürk’ün deyimi ile “insan toplumunun en özverili ve
muhterem unsurları” (9) saymak gerekmektedir.
Atatürk’ün
öğretmenlere ilişkin bu iltifatlar, sadece ifadelerde kalmamış uygulamada da
görülmüştür.
Dolmabahçe’de
yapılan bir toplantıda Atatürk’ün oturması için çok göz alıcı ve muhteşem bir
koltuk konulmuş ve Atatürk’ün yanındakiler Atatürk’e bu koltuğa oturmasını
ısrar edince, aldıkları cevap Türk eğitimcileri için bir övünç kaynağı
olmuştur. “O koltuk profesörlere aittir” (10) demiştir.
Atatürk’e
göre, “Okullarda eğitim görevinin güvenilir ellere
verilmesi, memleket evlatlarının o görevi kendine hem meslek hem de bir ülkü
sayacak erdemli ve muhterem öğretmenler tarafından yetiştirilmesini sağlamak
için öğretmenlik, diğer serbest ve yüksek meslekler gibi değişerek gelişmeye ve
her halukârda geçim rahatlığı sağlamaya elverişli bir meslek hâline
getirilmelidir. (11)
PROGRAM
Atatürk’e
göre “hükûmetin en verimli ve en önemli vazifesi millî eğitim ile ilgili
işlerdir.
Bu
işlerde başarılı olabilmek için öyle bir program takip etmeye mecburuz ki, o
program milletimizin bugünkü haliyle sosyal, hayatî ihtiyacıyla, çevre
şartlarıyla ve çağın gerekleriyle tamamen uygu, uyumlu olsun.
Bunun
için, büyük ve fakat hayali ve karmaşık düşüncelerden tamamen sıyrılarak
gerçeği etkili bir bakışla görmek ve el ile temas etmek lazımdır.
Teşebbüs
edilecek şeyin neden ibaret olduğu ancak bu şekilde kendiliğinden ortaya çıkar”
(12).
Eğitim
Programlarının Nitelikleri
1.
Hedefler :
Atatürk,
cumhuriyet eğitiminin hedefleri için iki temel ilkeye dikkatleri çekmiş;
bunların önemini ve nasıl gerçekleştirileceğini şu ifadelerle ortaya koymuştur.
“Millî eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lâzımdır.
Bir
milletin gerçek kurtuluşu, ancak bu şekilde olur.
Bu
zaferin sağlanması için:
Bunlardan
birincisi, eğitimin sosyal hayatın ihtiyaçlarına cevap vermesi; diğeri ise,
çağın gereklerine uygun olmasıdır” (13).
2.
Bilimsellik :
Atatürk,
eğitim sisteminin; eğitim programlarının bilimsel olmasının önemi üzerinde
durmuştur. Ona göre, “Çağın ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek bir eğitim
sistemi, bilimsel yöntemlere ağırlık vermelidir. Okullarımızda, temel ve uygulamalı
bilimlere, araştırmaya önem verilmelidir. Eğitim programları, bilim alanındaki
en yeni gelişmeleri göz önünde tutmalıdır” (14).
Atatürk,
uygarlık yolunda başarı ile ilerlemenin sırrını, aklın ve bilimin yol
göstericiliğinde görmüştür.
“Dünyada her şey için; medeniyet için, hayat için, başarı
için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol
gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan çıkmaktır” (15).
3.
Gelişmelere Açık Olma :
Atatürk,
eğitim sisteminin temelini oluşturan eğitim programlarının gelişmelere açık
olmasını önemle belirtmiştir.
“İlim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının
gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. Bin ikibin,
binlerce yıl önceki bilim ve fen ile ilgili kaide ve kuralları şu kadar bin yıl
sonra olduğu gibi uygulamaya kalkışmak, şüphesiz bilim ve tekniğin içinde
bulunmak değildir”
(16).
4.
Uygulamaya Yönelik Olma:
Atatürk,
uygulamalı eğitimi eğitim sisteminin temeli olarak görmüştür.
O’na
göre, “Bir yandan bilgisizliği ortadan kaldırmaya
uğraşırken, bir yandan da memleket evladını toplumsal ve ekonomik hayatta aktif
şekilde etkili ve verimli kılabilmek için zorunlu olan ilk bilgileri uygulamalı
bir biçimde vermek metodu eğitimimizin temelini oluşturmalıdır” (17).
Atatürk,
uygulamalı eğitimin yıllarca ihmal edildiğini ve bunun sonuçlarını da dile
getirmiştir. “Geçmişte devletin eğitim işlerini
yürütenler, sanat ve ticaret gereksizmiş gibi düşünmüşlerdir. Ülkenin yoksul,
harap; halkın bilgisiz kalması bu yüzdendir. Oysa, eğitim programının temelini,
yaşamamız için gerekli şeyleri süratle, kolayca yapmayı öğretmek teşkil
etmelidir” (18).
Bu
durumun gerçekleşmesi için, Atatürk’ün önerileri son derece önemlidir.
Yaparak
öğrenmeye dayanan ve yaygın bir eğitim-öğretim için yurdun önemli merkezlerinde
yeni kitaplıklar, çeşitli bitkileri ve hayvanları içine alan bahçeler,
konservatuvarlar, işyerleri, müzeler, galeriler, sergi salonları kurmak gerekli
olduğu için ilçe merkezlerine kadar bütün yurdun basımevleriyle donatılması
gerekmektedir.
Atatürk,
uygulamalı eğitimin hedeflerini, niçin gerekli olduğunu ve hangi eğitim
kademesinden itibaren başlaması gerektiğini de şöyle ifade etmiştir.
“Toplumsal hayatta bizzat faal ve faydalı, verimli elemanlar
yetiştirmek lâzımdır. Bu da ilk ve ortaöğretimin uygulamalı bir şekilde
olmasıyla mümkün olur. Ancak bu sayede, toplumlar iş adamlarına, sanatkârlarına
sahip olur. Elbette millî dehamızı geliştirmek, hislerimizi layık olduğu
dereceye çıkarmak için, yüksek meslek sahipleri de yetiştirmeliyiz” (19).
Öte
yandan, Atatürk, uygulamalı eğitimin, özellikle, ilk ve ortaöğretimde, nasıl
verilmesi gerektiğini ayrıca vurgulamıştır.
“İlk ve ortaöğrenim
mutlaka insanoğlu ve medeniyetin gerektirdiği ilim ve fenni versin Fakat, o
kadar pratik bir şekilde versin ki, çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya
mahkum olmadığına emin olsun”
(20).
Eğitimin
uygulamalı şekilde yapılmasında en önemli faktör, eğitim sürecinden birinci
derece sorumlu olan, öğretmenler ve eğitimcilerdir.
Bunun
böyle olduğunu çok iyi bilen Atatürk, öğretmen ve eğitimcilerin öğretim
sürecinde gerçekleştirecekleri etkinliklerin nasıl olması gerektiğini ve bunun
sonuçlarına dikkatleri çekmiştir.
“Her profesör ve öğretmenin aşılayacağı fikirler, ideal gayelere
hizmet edecek şekilde olmalıdır. Kitapların cansız teorileri ile karşı karşıya
gelen genç beyinler, öğrendikleriyle memleketin gerçek durumu ve çıkarları
arasında ilişki kuramıyorlar. Yazarların ve teorisyenlerin tek taraflı
dinleyicisi durumunda kalan Türkiye’nin çocukları hayata atıldıkları zaman bu
ilişkisizlik ve uyumsuzluk yüzünden tenkitçi, karamsar, millî şuur ve düzene
uyumsuz kitleler meydana getirirler”
(21).
5.
Üretkenliğe Yönelik Olma :
Atatürk’ün
eğitim sisteminin temeline koyduğu ilkelerden biri de üretime yönelik olmadır.
O,
eğitimin hayatla ilişkili olmasını ve eğitimin ekonomik hayatı etkilemesini
istemiştir.
Atatürk’e
göre, “eğitim ve öğretimde izlenecek yol, bilgiyi
günlük yaşamda başarılı olmayı sağlayacak, uygulamalı ve kullanılması mümkün
bir araç hâline getirmektir.”
Bu,
gerçekleştiği takdirde “kültürlü insanlar sorunlarını, öğrendiği, uygulayacağı ve
geliştireceği bilgi ve teknoloji ile çözmeye çalışmalıdır. Faaliyetleri sonunda
ortaya bir ürün koymalıdır. Bu da hayal olan cansız teorilerle değil, gerçekle
ilgili, gerçeği açıklayan teorilerle mümkündür” (22).
6.
Uygulanacak Yöntemler ve nitelikleri :
Atatürk,
o güne kadar izlenen eğitim-öğretim yöntemlerinin, milletimizin gerileme
tarihinde en önemli etken olduğu kanısındadır.
Atatürk’e
göre, “eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem,
bilgiyi insan için bir süs, bir baskı aracı yahut medenî bir zevkten çok, maddî
hayatta başarılı olmayı sağlayan pratik ve kullanılabilir bir araç durumuna
getirmektir” (23).
Bu
sözler hem geleneksel eğitimin bir eleştirisi, hem de eğitimle ilgili yeni
düzenlemelerde hayattan ve hayatın ihtiyaçlarından kopuk bir yola girme
ihtimallerine karşı bir ikazdır.
7.
Disiplin :
Atatürk’e
göre, “hayatın her çalışma safhasında olduğu gibi
özellikle öğretim hayatında sıkı disiplin başarının esasıdır. Müdürler ve
öğretim kadroları disiplin sağlamaya, öğrenciler ise disipline uymaya
mecburdur.”
Bu,
korku ve fizikî etkileme şeklinde bir disiplin anlayışı değildir.
Öğrencilerin,
öğrendiklerini isteyen, benimseyen, duyan ve kurallara uyan bir anlayıştır.
Atatürk, bu konuya şöyle açıklık getirmektedir.
“Korku ile verilen eğitim, makbul bir eğitim değildir. Böyle bir
eğitime güvenilmez” (24).
Atatürk,
eğitim sisteminde eski dönemlerin dayağa dayanan düzen ve disiplin anlayışı
yerine, sevgiye dayanan bir düzen ve disiplin anlayışının yerleştirilmesinden
yanadır.
ÖĞRENCİ
Türk
milleti, Atatürk’ün önderliğinden bağımsızlık mücadelesine girişirken ve
Cumhuriyeti kurarken gençliğin, bundan sonra hangi ilkelere, amaçlara, hangi
eğitim felsefesi ve dünya görüşüne göre yetiştirilmesi gerektiğinin ivedilikle
belirlenmesi çok önem taşıyordu.
Eğitim
sürecinde yetiştirilecek bireylere hangi niteliklerin kazandırılacağı,
Atatürk’ün birçok ifadelerinde açıkça vurgulanmaktadır.
Atatürk’e
göre, “millî eğitimin gayesi, yalnız hükûmete memur
yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlâklı, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu,
atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli,
iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakteri sahibi genç
yetiştirmektir” (25).
Ancak,
Atatürk’e göre öncelikli bir nitelik vardır ki, o nitelik gerçekten son derece
önemlidir. Atatürk, bu niteliği 1 Mart 1922 günü TBMM açış konuşmasında şöyle
dile getirmiştir.
“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri öğrenimin
sınırı ne olursa olsun, ilk önce ver herşeyden önce Türkiye’nin bağımsızlığına,
kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele
etmek gereği öğretilmelidir”
(26).
Atatürk,
gençlerin cumhuriyetin düşüncede, bilimde, fende ve bedence güçlü, yüksek
karakterli koruyucuları olarak yetiştirimesini istemiştir.
Bu
isteğini, 25 Ağustos 1924 günü Öğretmenler Birliği Kurultayı’nda söyle
vurgulamıştır. “Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen,
bedenen kuvvetli, yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik
ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir” (27).
Yine
aynı Kurultay’da, “memleket evlâdı, her öğretim
kademesinde ekonomik hayatta yapıcı, etkili ve başarılı olacak şekilde
donatılmalıdır” ifadelerine yer vermiştir.
Bu
ifadelerle, özellikle, ortaöğretimde genel bilgi verme yanında, sanat ve meslek
sahibi elemanları yetiştirmek ve millî kültür geliştirmek gerektiğini ortaya
koymuştur.
Atatürk’ün
eğitim sürecinde önem verdiği bir temel konu da demokratik eğitim ortamıdır.
Atatürk’e göre, “çocuklar, serbestçe konuşmaya,
düşündüklerini, duyduklarını olduğu gibi ifade etmeye teşvik edilmelidir.
Böylece, hem hatalarını düzeltmeye imkân bulunur, hem de ileride yalancı ve
riyakâr olmalarının önüne geçilmiş olur. Kısacası, çocuklarımızı artık,
düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını
savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye
alıştırmalıyız” (28).
SONUÇ
Atatürk’ün
eğitim ve öğretim konusunda ileri sürdüğü görüşler, bir bütün olarak ele
alınırsa, görülür ki, diğer eğitim reformcuları gibi şu iki işi yapmaktadır.
- Birincisi,
geleneksel eğitim sistemini yetersiz bulmakta, eleştirmekte ve bunun
değiştirilmesini istemektedir.
- İkincisi
ise, bunun yerine konmasını istediği yeni eğitim sisteminin ana ilkelerini
saptamaktadır.
Atatürkçü
düşünce, eğitim sisteminde fikri, irfanı ve vicdanı hür nesiller yetiştirmek
için, lâiklik ilkesini benimsemiştir. Öte yandan, eğitimin bilimsel anlayışla
yapılabilmesi, lâiklik ilkesinin uygulanmasıyla mümkündür.
Atatürkçü
Eğitim Sistemi’nde programların kesin ve açık olması çok önemli olmakla
birlikte, etkili ve verimli olabilmesi onların yeterli, anlayışlı ve fedakâr
öğretmenlerle, eğitim kurumlarımızda çok büyük dikkat ve gayretle uygulanmasına
bağlıdır.
Aslında önemli olan, ulusal eğitimin Atatürkçü ilkelerini
saptamak değil, ilkelerin ulusal eğitimimizde ne ölçüde uygulama olanağı
bulabildiğidir.
O
halde, 21. yüzyıla girerken, Türk Eğitim Sistemi başarılı olmak için yapısını,
hedeflerini ve uygulayacağı programları saptarken, Türkiye Cumhuriyeti’nin dinamik
ideallerini, Atatürkçülüğün devlet, fikir ve ekonomik hayatta öngördüğü
ilkeleri ve esasları, birbirini kollayacak, destekleyecek ve bütünleyecek
biçimde göz önünde bulundurmalıdır.
.
Yrd.Doç.Dr. Ahmet ÇOBAN (*) Cumhuriyet
Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölüm Başkanı
(1)
H. Ali Koçer, “Atatürkçülük” Atatürkçü Düşünce Sistemi II. Kitap,
Ankara 1983, s. 680.
(2) Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri C. II. Türk İnkılâp Enstitüsü, Ankara, 1959, s. 198.
(3) Atatürkçülük,
Millî Eğitim Basımevi, Ankara, 1984, s. 295.
(4)
Turhan Feyzioğlu, “Atatürk ve Millî Eğitim”, Atatürkçü Düşünce, Türk Tarihi
Kurumu Basımevi, Ankara, 1992, s. 675.
(5) Atatürkçülük,
s.290.
(6) a.g.e. s.305.
(7) Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri, s.232.
(8) a.g.e. s.32.
(9)
Leyla Küçükahmet, Öğretmen Yetiştirme, G.Ü. İletişim Fakültesi Matbaası,
Ankara, 1995, s.93.
(10)Galip
Karagözoğlu, “Atatürk İnkılâplarının Yerleşmesinde ve Gerçekleşmesinde Eğitimin
Rolü ve Yeri”, Atatürkçülük, Genel Kurmay Basımevi, Ankara, 1983, s.39.
(11)
Ensar Aslan, Atatürkçü Düşünce Sisteminde Türk Eğitimi, D.Ü. Atatürk
Araştırmaları Merkezi Yayınları No:3, Diyarbakır, 1989, s.39.
(12) Atatürkçülük,
s.295.
(13) a.g.e. s.293.
(14)
Feyzioğlu. a.g.e. s.689.
(15) Atatürkçülük,
s.290.
(16)
Aslan, a.g.e. s.46.
(17)
Nurettin Fidan, Münire Erden, Eğitime Giriş, Alkım Yayınevi,Ankara, 1997,
s.124.
(18) Yahya Akyüz, “Atatürk ve Eğitim”, Atatürkçü
Düşüncede El Kitabı, Atatürk Araştırma Merkezi,Ankara, 1995, s.193.
(19)
Aslan, a.g.e. s.63.
(20) Atatürkçülük,
s.298.
(21) a.g.e. s.305.
(22) Atatürkçülük,
s.131.
(23) Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri, s.230.
(24) Aslan,
a.g.e. s.43.
(25) Atatürkçülük,
s.299.
(26) a..g.e. s.296.
(27) a..g.e. s.305.
(28)
Akyüz, a..g.e. s.194.
https://dhgm.meb.gov.tr/yayimlar/dergiler/Milli_Egitim_Dergisi/149/coban.htm
. Öğretmen
Gönen ÇIBIKCI,
05.03.2024