10 Kasım 2025 Pazartesi
ATATÜRK’ü ANLAMAK
. ATATÜRK’ü ANLAMAK .
İki temel yaklaşım da
değerlidir:
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.11.10,
İS.
8 Kasım 2025 Cumartesi
ATATÜRKÇÜDÜR
. TÜRK
MİLLETİ ATATÜRKÇÜDÜR .
Türkiye,
çok güçlü bir Kurtuluş Savaşı vermiştir ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti
kurulmuştur. (İstiklal Harbi)
Atatürk'ün
ileri görüşlülüğü, ilke ve devrimleri sayesinde "çağdaş bir ülke olma
yolunda önemli adımlar atılmıştır.
Atatürkçülük, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturur ve
ülkenin geleceği için önemlidir.
Atatürkçülük,
Türkiye'nin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve çağdaşlaşmasını korumak için var
olan bir düşünce sistemidir.
Atatürk'ün
ilke ve devrimlerini benimseyen, Türkiye'nin bağımsızlığına, bütünlüğüne ve
çağdaşlaşmasına inanan herkes “Atatürkçü” olabilir.
Atatürkçüler, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal
Atatürk'ün ilke ve devrimlerini benimseyen, onun gösterdiği çağdaşlaşma yolunda
ilerlemeyi hedefleyen kişilerdir.
Atatürkçüler, Atatürk'ün "Benim naçiz vücudum bir gün
toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır"
sözünde ifadesini bulan, Türkiye'nin bağımsızlığına, bütünlüğüne ve
çağdaşlaşmasına inanan kişilerdir.
Atatürk'ün ilke ve devrimleri sayesinde Türkiye, çağdaş bir ülke
olma yolunda önemli adımlar atmıştır.
Atatürk'ün
"Türk milleti, karakter itibariyle hür ve müstakildir" sözüyle ifade
ettiği gibi, Atatürkçüler hür düşünceli, bağımsız karakterli kişilerdir.
Atatürkçü
görüşe göre “Türk milleti” 1924 anayasasında tanımlıdır. Bu tanımda ırk ve din
reddedilir. Bu tanımda "Türkiye ahalisine, din ve ırk farkı
gözetilmeksizin vatandaşlık itibarıyla Türk denilir." denmektedir.
Atatürkçü olmak, Türkiye Cumhuriyeti'nin değerlerine sahip
çıkmak, ülkenin bağımsızlığı ve bütünlüğü için çalışmak, çağdaşlaşma yolunda
ilerlemek demektir.
Atatürkçüler,
Türkiye'nin geleceği için umut dolu, çalışkan ve kararlı insanlardır.
Atatürkçülük,
bir dizi temel ilke üzerine kurulmuştur, bu
ilkeler, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerini ve yönünü belirler.
Atatürkçülerin kendine özgü temel özellikleri vardır:
-Yurtseverlik:
Atatürkçüler, ülkelerini ve milletlerini gerçekten severler. Yurdun
bağımsızlığı ve bütünlüğü için her zaman hazırdırlar. Atatürk'ün
"Ne mutlu Türküm diyene" sözünde ifadesini bulan, ırkçı olmayan,
kapsayıcı bir "milliyetçilik" anlayışını benimserler.
-Cumhuriyete
ve demokrasiye inanırlar: "Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait" olduğunu, devletin yönetim şeklinin cumhuriyet olduğunu
savunur.
-Milliyetçilik: Türk milletinin birlik ve beraberliğini,
vatanın bölünmez bütünlüğünü savunur.
"Ne mutlu Türküm diyene" sözüyle ifade edilen, ırkçı
olmayan, kapsayıcı bir yurttaşlık, milliyetçilik anlayışını benimser.
-Halkçılık: Devletin ve imtiyazsız, sınıfsız bir toplum
yapısını hedefleyen ilkedir. Herkesin kanun önünde eşit olduğunu,
imtiyazsız, sınıfsız bir toplum yapısını savunurlar.
-Devletçilik: Ekonomik kalkınmada devletin öncü
rolünü savunur. Devletin, özellikle altyapı ve sanayi yatırımlarında önemli bir
rol oynaması gerektiğini savunur.
-Laiklik:
Din ve devlet işlerinin ayrılmasını savunur. Din
özgürlüğünü güvence altına alır, ancak devletin din temelli kurallarla
yönetilmesine karşı çıkar.
-Devrimcilik:
Sürekli olarak yeniliklere açık olmayı, çağdaşlaşmayı ve gelişmeyi savunur. Atatürk'ün yaptığı devrimlerin devamlılığını ve
geliştirilmesini hedefler.
-Akılcılık
ve Bilimsellik: Akla ve bilime önem verirler. Her türlü konuda akılcı ve
bilimsel yöntemlerle düşünürler.
-Bağımsızlık: Her türlü dış güce karşı “bağımsızlığı”
savunurlar. Ülke olarak kendi kararlarımızı kendimiz almalıyız, dış baskılara
boyun eğmemeliyiz.
Atatürkçülerin
olması gereken davranışları şöyle özetlenebilir:
Atatürk'ün ilke ve devrimlerini öğrenir ve uygularlar. Ülkenin sorunlarına
duyarlı olurlar ve çözüm üretmeye çalışırlar.
Demokrasiye inanırlar ve seçimlerde oy kullanırlar. Sivil toplum
kuruluşlarında aktif rol alırlar. Çevreye
duyarlı olurlar ve doğayı korurlar. Sanata ve kültüre önem verirler.
Spor
yaparlar ve sağlıklı yaşarlar. Kendilerini sürekli geliştirirler. Topluma faydalı olmaya çalışırlar.
Ülkenin
gelişmesi için çalışırlar. Araştırmacıdırlar,
kendilerini sürekli geliştirirler.
Doğru
ve dürüst davranırlar, güzel ahlaklı olmak için çaba gösterirler. Yalan ve hileye karşıdırlar.
Farklı
düşüncelere saygı gösterirler, hoşgörülü davranırlar. Herkesle barış içinde
yaşarlar.
Atatürkçüler,
bu özelliklere sahip kişilerdir ve bu özellikleri kendi davranışlarıyla
gösterirler.
Atatürkçü olmak "yüreklilik"tir, her Türk yurttaşı
için bir onurdur; bir erdemdir.
. Bu genel değerlendirme
ile kısa bir "Atatürkçü" tanımlaması yapmak istedim. “İdeal” bir
tanımlama belki de…
. Bunlar çok değerli
özellikler olup, ayni zamanda iyi bir "yurtseverin" taşıması
beklenilen özeliklerdir.
. Özellikle günümüzün "emperyalist"
ve "sömürücülüğe hazır" dış güçlerini göz önüne aldığımızda Türkiye
gibi çok önemli bir "konumda" bulunan ve her türlü yer altı ve yer
üstü "zenginliklere sahip" olan ülkemizin kendi "halkı"
tarafından "bilinçle korunması" gerekmektedir.
. Gazi Mustafa Kemal
önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk milleti 101 yıl sonra da ayni
direnç ve akıllılığı, uyanıklığı gösterip, yurduna sahip çıkacaktır.
. Atatürk'ün "gösterdiği hedeflere"
doğru "çağdaş uygarlık yolunda" ilerleyen, bilinçli yurtseverlere
"Atatürkçü" ya da "KEMALİST" deriz ve gurur duyarız.
. Her 10 KASIM geldiğinde ise tüm ülke halkı, TÜRK
milleti, her yerde ONU ve tüm kahramanlığını, başarılarını, düşüncelerini ve
gösterdiği hedefleri en içten duygularla inanarak ve büyük şükranla anar.
. Dünya tarihinin en büyük önderi olan Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ü ve onun en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti’ni her
yönüyle sahipleniyoruz.
. “Türk Milleti” özgürlükten, bağımsızlıktan, “üniter”
devlet ve “ulus devlet” modelinden, çağdaş uygarlık hedeflerinden asla vaz
geçmez ve bu yolda azimle, çaba ile her türlü girişimlerde bulunur; kendisini
yetiştirir, yurdunu ve demokratik anayasal, hukuk düzenini korumak ister.
. Ey
Büyük Atatürk, varlığımızın en kutsal temeli olan, Türk “İstiklâl” ve
Cumhuriyetinin sonsuz bekçisiyiz. Bu karar, değişmez irademizin ilk ve son
anlatımıdır. Gelecekte bile hiçbir güç bizi yolumuzdan döndürmeyecektir.
. Türk gençliği olarak özgürlüğün,
bağımsızlığın, egemenliğin, cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz.
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.11.0, İS.
TARİH KİTAPLARI
. ATATÜRK dönemi tarİh kitapları:
. Atatürk, Türk tarİhİnİ anlatıyor.
. “Ortamektep İçin Tarih I ”.
Yazarı Türk Tarih Cemiyeti. Kurulun kurucusu ve Başkanı Atatürk. Üyeler Afet
(İnan), Reşit Galip, Şemsettin Günaltay, Hasan Cemil (Çambel), Yusuf Akçura,
Sadri Maksudi Arsal, Hamit Zübeyr (Koşay), M. Tevfik Bıyıkoğlu.
. Atatürk kurulun birçok toplantısına bizzat başkanlık etmekteydi. Kitap
okullarda okutulmak üzere ilk kez 1933 yılında basıldı.
. 1939’da son baskısı yapıldı. Atatürk’ün tarih kitaplarında dünya uygarlığının
kurucusu olarak Türk kavimleri anlatılıyordu.
. Kitaplar 1941’de öğretimden kaldırıldı.
*******************************************************************
“Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti tarafından yazılmış olan Tarih kitapları esas
tutularak orta mekteplerin birinci sınıfları için hazırlattırılmış ve 5/8/1933
tarih ve 3626 numaralı emirle tab'ettirilmiştir“ -
https://kutuphane.ttk.gov.tr/resource?itemId=273987&dkymId=62876
*********************************************************************
. Orta mektep için tarih. II
“Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti tarafından yazılmış olan Tarih kitapları esas
tutularak orta mekteplerin ikinci sınıfı için hazırlattırılmış ve 2/7/1933
tarih ve 33 sayılı kararla kabul edilmiştir“ -
https://kutuphane.ttk.gov.tr/resource?itemId=301864&dkymId=62877
*********************************************************************
. Orta mektep için tarih. III
. “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti tarafından yazılmış olan Tarih kitapları esas
tutularak orta mekteplerin üçüncü sınıfı için hazırlattırılmış ve 7/8/1933
tarih ve 3657 numaralı emrile 12000 nüsha tab'ettirilmiştir“
https://kutuphane.ttk.gov.tr/resource?itemId=273986&dkymId=62878
********************************************************************
. Cumhuriyet'in İlk Yıllarında Tarih Öğretimi
. Prof. Dr. Mesut ÇAPA*
. Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk ve arkadaşları, yeni ve modern bir devlet
yaratmak için eğitimin çok önemli olduğunun farkına vardılar.
. Bu çerçevede, eğitim alanında yapılan ilk reformlar arasında tarih öğretimine
özel bir önem verildi ve ilköğretim tarih müfredat programı 1924 ve 1926
yıllarında iki kez değiştirildi.
. 1930'larda tarih öğretimiyle ilgili önemli bir karar alındı ve Türk Tarih
Tezi yürürlüğe konuldu. Bu çerçevede, ilk ve ortaöğretime yönelik olarak yeni
tarih ders kitapları yazıldı ve yüksek öğretimde İnkılâp Tarihi dersleri
okutulmaya başlandı.
Bu makalenin amacı, Atatürk dönemi tarih öğretimini ders kitapları, müfredat
programları ve öğretim yöntemleri açısından incelemektir. Bu çerçevede, Atatürk
dönemi tarih ders kitapları ve müfredat programları araştırılmıştır. . Elde
edilen verilerin ışığı altında, Atatürk döneminde yeni ve modern bir devlet
yaratmak için,
tarihin önem verilen disiplinlerden biri olduğu ve bu alanda önemli
çalışmaların yapıldığı görülmektedir.
. Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte eğitimin her alanında olduğu gibi, Tarih
eğitim ve öğretiminde de önemli değişiklikler yapılmıştır.
Atatürk dönemindeki gelişmeleri kapsayan bu bildiride, öncelikle ilk ve
ortaöğretimde tarih müfredatı, tarih ders kitapları ve öğretim metotlarındaki
değişme ve arayışlar ve muhtelif eleştirilere yer verilmektedir.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında yayınlanan ders kitapları, müfredat programları
ve eğitimle ilgili diğer yayınlar bildirinin temel kaynaklarını
oluşturmaktadır.
Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki uygulamaları 1930 öncesi ve sonrası diye
ikiye ayırmak mümkündür. 1930'lardan önce ilkokul müfredatı 1924 ve
1926 yıllarında değişikliğe uğramıştır. Bu tarihlerde Mehmet Fuat
(Köprülü), İhsan Şerif (Saru), Ahmet Halit (Yaşaroğlu) v.d. tarafından
ilkokul tarih kitapları yazılmıştır. Aynı tarihlerde lise ve ortaokul ders
programlarında da değişiklikler yapılmış; buralarda Ahmet Refik (Altınay)
ve Ali Reşat Beylerin kitapları okutulmuştur. 1926 yılından itibaren ders
kitaplarının hazırlanması ve basımı Milli Talim ve Terbiye Dairesi'nin
sorumluluğuna bırakılmıştır.
1930 yılına gelindiğinde, Türk Tarih Tezi'nin uygulamaya
konulmasıyla önce liselerde ve ardından ortaokul ve ilköğretimde yeni
hazırlanan tarih kitapları okutulmaya başlanmıştır.
Bildiride, bu yıllarda daha da önem kazanan ve yükseköğretimde verilmeye
başlanan İnkılâp Tarihi dersleri de söz konusu edilmektedir.
................
https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/37339/mod_resource/content/0/Cumhuriyetin%20%C4%B0lk%20Y%C4%B1llar%C4%B1nda%20Tarih%20%C3%96%C4%9Fretimi.pdf
*********************************************************************
. CUMHURİYET DÖNEMİ ORTAOKUL TARİH DERS
KİTAPLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/578861
*********************************************************************
. "Ders kitapları _ Türkiye _ Tarih."
https://kutuphane.ttk.gov.tr/search?query=Ders%20kitaplar%C4%B1%20_%20T%C3%BCrkiye%20_%20Tarih.&field=subject_added&isOriginal=false
********************************************************************
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.11.08, İS
. YAZININ TÜMÜNÜ
OKUYUNUZ: ….
4 Kasım 2025 Salı
TÜRKİYE NÜFUSU
. TÜRKİYE NÜFUSUNUN YAPISI
. Türkiye'deki göçmen nüfusunun demografik ve
kültürel etkileri:
. Son yıllarda Türkiye içerisine çeşitli
yollardan katılan göçmen ve benzerlerinin durumu nedir?
. Son yıllarda Türkiye'deki göçmen,
sığınmacı ve düzensiz göçmenlerin durumu oldukça karmaşık ve dinamik bir
yapıya sahiptir.
. Türkiye'nin konumu itibarıyla bir geçiş ve
varış ülkesi olma özelliği devam etmekle birlikte, özellikle Suriye krizi ile
başlayan büyük akın sonrasında, ülkenin “demografik” yapısı, “sosyal uyumu” ve “göç
yönetim politikaları” sürekli olarak değişen bir gündem maddesi olmaya devam
etmektedir.
. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı
verilerine göre, Türkiye'de bulunan toplam yabancı sayısı (2025 Nisan verisi)
yaklaşık 4 milyon 43 bin 215 kişi civarındadır.
. Bu sayı çeşitli statüdeki kişilerden
oluşmaktadır:
A-Statülere Göre Yabancı
Sayıları
-Geçici
Koruma Altındaki Suriyeliler: En büyük grubu oluşturmaktadır. Sayıları
yaklaşık 2 milyon 782 bin 733'tür.
-İkamet
İzni Bulunan Yabancılar: Çeşitli amaçlarla (eğitim, çalışma, aile
birleşimi vb.) ikamet eden yabancılardır. Sayıları yaklaşık 1 milyon 82
bin 83'tür.
-Uluslararası
Koruma Altındaki Yabancılar: Mülteci, şartlı mülteci veya ikincil koruma
statüsü talep eden kişilerdir. Sayıları yaklaşık 178 bin 399'dur.
B-Göç Hareketliliği ve
Trendler
1-Gelen-Giden
Göç Dengesi: TÜİK Uluslararası Göç İstatistikleri'ne göre, son yıllarda
Türkiye'den yurt dışına göç eden kişi sayısında önemli bir artış yaşanırken,
yurt dışından Türkiye'ye göç eden kişi sayısında ise azalış gözlenmektedir.
-2023'te
Türkiye'ye Göç Edenler: Yaklaşık 316 bin 456 kişi (önceki yıla göre %35,9
azalış).
-2023'te
Türkiye'den Göç Edenler: Yaklaşık 714 bin 579 kişi (önceki yıla göre %53
artış).
-Bu, Türkiye'ye
gelen göçün giden göçün altında kaldığını göstermektedir (2023 verileri).
2-Düzensiz
Göçle Mücadele: Türkiye, düzensiz göçle mücadelede sınır dışı sayılarında
rekorlar kırmaktadır.
-2022'de
Sınır Dışı Edilen Düzensiz Göçmen: Yaklaşık 110.000 kişi.
-1
Haziran 2023'ten itibaren (belirli bir dönemde): 182.980 düzensiz göçmen
sınır dışı edilmiştir.
-Yakalanan
düzensiz göçmenlerin uyruk dağılımında Afganistan ve Suriye uyruklular
ilk sıralarda yer almaktadır.
C-Toplumsal ve Siyasi
Etkiler
1-Ekonomi
ve İşgücü: Göçmenlerin işgücü piyasasına katılımı ve ekonomik etkileri
önemli bir tartışma konusudur. Suriyelilerin ortalama yaşı düşüktür ve
özellikle erkeklerin işgücüne katılım oranları yüksektir.
2-Siyasi
Gündem: Mülteci ve göçmen meselesi, özellikle son yıllarda artan enflasyon
ve ekonomik zorluklarla birlikte, Türkiye'nin en önemli siyasi ve toplumsal
sorunlarından biri haline gelmiştir.
Bu
durum, mültecilere yönelik toplumsal algının değişmesine ve zaman zaman
gerginliklerin yaşanmasına yol açmıştır.
Ç-Türkiye'yi
"Türksüzleştirme" diye bir operasyon olabilir mi?
. Bu terim ("Türksüzleştirme"),
genellikle göçmen ve mülteci nüfusunun artışıyla ilişkili olarak, ulusal
kimliğin, demografik yapının veya kültürel bütünlüğün “tehlike altında” olduğu
endişesini dile getiren “siyasi bir söylemde” ve komplo teorilerinde
kullanılan bir ifadedir.
. "Türksüzleştirme"
ifadesi, var olan toplumsal “endişeleri” ve “göç yönetimi eleştirilerini” sert
ve çarpıcı bir iddia ile birleştiren siyasi bir terim olarak
değerlendirilmelidir.
. Bu ifade, göçün karmaşık nedenlerini ve
sonuçlarını, “basitleştirilmiş ve gizli bir dış müdahale” planına indirgeyerek
sunar.
. Türkiye'deki göçmen nüfusunun demografik ve
kültürel etkileri (uyum, gettolaşma, ekonomik rekabet vb.) gerçek ve
tartışılması gereken konulardır.
. Ancak bu etkiler, büyük çoğunlukla bölgesel
istikrarsızlığın ve coğrafi zorunlulukların bir sonucudur.
I-Kavramın Kullanım
Alanları ve Kökeni
a-Siyasi
Söylemde: Bu ifade, genellikle ülkedeki yüksek göçmen ve mülteci
sayısının, özellikle Suriye'den gelen “Geçici Koruma” statüsündeki kişilerin
kalıcılığı durumunda, nüfus dengesini Türk milleti aleyhine değiştireceği ve
ulusal kültürü zedeleyeceği iddiasına dayanır.
b-Komplo
Teorilerinde: Bu söylemi kullananlar, büyük göç hareketlerinin dış
güçler, uluslararası yapılar veya siyasi aktörler tarafından Türkiye'nin etnik
ve kültürel yapısını kasten dönüştürmek ve zayıflatmak amacıyla organize
edilen gizli bir "operasyonun" parçası olduğunu öne sürerler.
II-Gerçeklik ve Kanıt
Durumu
. "Türksüzleştirme"nin merkezi
bir plan veya operasyon olduğuna dair somut ve doğrulanabilir bir kanıt veya
veri bulunmamaktadır.
. Göç uzmanları, demograflar ve uluslararası
kuruluşlar, Türkiye'deki göç durumunu genellikle aşağıdaki etkenlerle açıklar:
a-Jeopolitik
Konum: Türkiye'nin Asya, Afrika ve Avrupa arasındaki kilit coğrafi konumu,
ülkeyi zorunlu göç ve düzensiz göç rotalarının ana geçiş noktası yapar.
b-Suriye
Krizi: 2011'den beri devam eden savaş, milyonlarca kişinin hayatını
kurtarmak için Türkiye'ye sığınmasına yol açan, tarihin en büyük insani
krizlerinden biridir.
Bu,
herhangi bir "operasyondan" ziyade, bölgesel bir çatışmanın “doğal
ve kaçınılmaz” bir sonucudur.
c-Çekim
Etkenleri: Komşu ülkelerdeki istikrarsızlık ve ekonomik zorluklar
(Afganistan, İran, Pakistan), Türkiye'deki “nispi istikrar”, “ekonomik
fırsatlar” ve daha “iyi yaşam beklentisi”, “yoksulluk ve şiddetten” kaçan
insanlar için doğal bir çekim etkeni oluşturur.
GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-
GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.11.04,
İS.
. YAZININ TÜMÜNÜ
OKUYUNUZ:
. (YZ
destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)
GÖREV ve YÜKÜMLÜLÜK
. GÖREV ve YÜKÜMLÜLÜK
. Sömürgeciliğe,
müstemlekeci güçlere karşı kendi yurdunu, bağımsızlık ve özgürlüğünü, öz
değerlerini... savunan kitleler neler yapabilir?
. Neler yapmalıdırlar?
. Nasıl bir düşünce ve davranış içerisinde olunmalıdır?
. Sömürgeciliğe ve müstemlekeci güçlere karşı
bağımsızlık ve özgürlüğünü savunan kitlelerin kullanabileceği çok çeşitli direniş
ve mücadele yöntemleri bulunmaktadır.
. Tarihsel deneyimler ve anti-kolonyal
mücadeleler, bu stratejilerin hem pasif/sivil hem de aktif/silahlı
olabileceğini göstermiştir.
. Genel bir bakış açısından “teorik” olarak
düşündüğümüzde bu kitlelerin başvurabileceği temel yaklaşımlar nelerdir?
. Bu yaklaşımlar genellikle birbirini
destekleyici şekilde, farklı aşamalarda ve koşullara göre uyarlanarak
kullanılır.
. Bağımsızlık
hareketinin liderliği ve kitlelerin azmi, mücadelenin başarısındaki en kritik
faktörlerdir.
A) Siyasi ve Diplomatik
Mücadele
-Bağımsızlık
Bilinci Oluşturma: Eğitimi, kültürü ve yayınları kullanarak, halkın ulusal
kimlik ve bağımsızlık ruhunu güçlendirmek, sömürgeci ideolojinin etkilerini
silmek.
-Ulusal
Birlik ve Örgütlenme: Tüm kitleleri kapsayan, farklı görüş ve kesimleri bir
araya getiren güçlü bir ulusal cephe veya siyasi hareket oluşturmak.
-Diplomatik
Faaliyetler: Uluslararası platformlarda (Birleşmiş Milletler gibi), kendi
davasını ve haklılığını duyurmak, diğer devletlerden ve uluslararası
kuruluşlardan destek ve tanınma sağlamak.
-Sömürgeci
Güçlerle Müzakere: Güç dengelerini gözeterek, bağımsızlık hedefine ulaşmak için
sömürgeci güçlerle masaya oturmak ve siyasi çözümler aramak.
B) Sivil Direniş ve Pasif
Eylemler
-Sivil
İtaatsizlik: Sömürge yönetiminin haksız yasalarına, vergilere veya kararlarına
karşı barışçıl bir şekilde uymayı reddetmek (Gandhi'nin Hindistan'daki tuz
yürüyüşü gibi).
-Boykotlar:
Sömürgeci güçlerin ekonomik çıkarlarını hedef alarak, onların ürettiği veya
sattığı mal ve hizmetleri satın almamak (ekonomik baskı oluşturmak).
-Grevler
ve İş Bırakmalar: Sömürge yönetiminin idari ve ekonomik işleyişini durdurmak
amacıyla geniş çaplı işçi ve memur grevleri düzenlemek.
-Kitlesel
Gösteriler: Kamuoyu baskısı oluşturmak ve ulusal iradeyi göstermek için büyük
ve organize protesto yürüyüşleri ve mitingler yapmak.
C) Silahlı Direniş ve
Gerilla Savaşları:
Bu tür savunma
günümüzde oldukça zordur. Özellikle devleti elinde tutanların buna asla izin
vermeyeceğini çok iyi bilmek gerekir.
Bu yöntemleri,
heves ederek, deneyen grupların sonu kötü olmuştur.
-Kritik
Hedeflere Saldırılar: Sömürge yönetiminin askeri veya idari merkezlerini,
iletişim hatlarını ve lojistik depolarını hedef alarak işleyişi aksatmak.
-Ulusal
Kurtuluş Ordusu Kurmak: Askeri güce karşı askeri güçle cevap verebilmek için düzenli
veya düzensiz askeri birlikler (Kuva-yi Milliye, gerilla birlikleri)
oluşturmak.
-Gerilla
Savaşları: Sömürgeci ordunun büyüklüğüne ve teçhizatına karşı, küçük, hareketli
birliklerle vur-kaç taktiklerini kullanarak yıpratma savaşı yürütmek.
Ç) Başarılı Bir Mücadele
İçin Anahtar Unsurlar
-Uzun
Vadeli Planlama: Mücadelenin tek bir eylemle değil, yıllara yayılan stratejik
bir süreç olduğu bilinciyle hareket etmek.
-Uluslararası
Dayanışma: Diğer sömürge karşıtı hareketlerle ve destekleyici uluslararası
güçlerle (Üçüncü Dünya ülkeleri, anti-emperyalist gruplar) dayanışma içinde
olmak.
-Kültürel
Direniş: Kendi dilini, tarihini ve kültürünü koruyarak ve yücelterek sömürgeci
asimilasyon politikalarına karşı koymak.
-Ekonomik
Kendi Kendine Yeterlilik: Sömürgeci ekonomik sisteme olan bağımlılığı azaltmak
için yerel üretimi ve ticareti güçlendirmek.
-Düzenli
bir temel bilinçlendirme çalışması yapılmalı ve halkın akıllı, uyanık ve özgür
iradeye sahip olabilmesine çalışılmalıdır.
D)
Tarihten örnek verecek olursak, Hindistan, Cezayir, Türkiye Kurtuluş Savaşı
neleri, nasıl başarmıştır?
Harika bir soru olduğunu kabul edip, güzelce
incelemek gerekir:
Bu üç önemli anti-kolonyal mücadele, farklı
coğrafyalarda, farklı koşullar altında gerçekleşmesine rağmen, bağımsızlığa
ulaşmada benzersiz ve etkili stratejiler kullanmıştır.
. Hindistan, Cezayir ve Türkiye Kurtuluş
Savaşı'nın neleri, nasıl başardığına dair kısa özetler:
. Bu üç örnek, sömürgeciliğe karşı
mücadelenin tek bir kalıbı olmadığını ve koşullara göre pasif
direniş, silahlı mücadele ve diplomatik dehanın hepsinin başarıya
götürebileceğini gösterir.
I)
Hindistan Bağımsızlık Hareketi (İngiltere'ye Karşı)
Hindistan'ın
başarısı, esas olarak sivil itaatsizlik ve pasif direnişin
(Satyagraha) gücünü kullanarak sömürgeci gücün ahlaki ve ekonomik temelini
sarsmak oldu.
a-Neyi
Başardı?
1-Sömürge
Yönetimini Ahlaki Olarak Çökertmek: İngiliz yönetimini, baskıcı ve
adaletsiz bir güç olarak uluslararası kamuoyunda ve bizzat İngiliz halkının
vicdanında gözden düşürdü.
2-Kitle
Seferberliği: Farklı dil, din ve kastlardan gelen devasa bir nüfusu ortak
bir bağımsızlık amacı etrafında birleştirdi.
3-Ekonomik
Baskı: Boykotlarla İngiliz ekonomisine zarar verdi ve kendi kendine
yeterliliği (örneğin el dokumacılığı) teşvik etti.
b-Nasıl
Başardı?
1-Mahatma
Gandhi Liderliği ve Satyagraha: Gandhi'nin başlattığı şiddet
içermeyen direniş felsefesi. Bu, haksız yasalara karşı barışçıl bir
şekilde direnmeyi içeriyordu.
2-Tuz
Yürüyüşü (1930): İngiliz tuz tekeline karşı yapılan bu eylem, sivil
itaatsizliğin sembolü oldu ve milyonları harekete geçirdi.
3-Boykotlar: İngiliz
mallarını, özellikle tekstil ürünlerini, boykot ederek yerel üretimi (Khadi) ve
ekonomik bağımsızlığı teşvik etti.
4-Kitlesel
Hapse Girişler: Binlerce Hintlinin barışçıl gösteriler sonrası gönüllü
olarak hapse girmesi, sömürge hapishanelerini ve yönetim sistemini tıkadı.
II)
Cezayir Bağımsızlık Savaşı (Fransa'ya Karşı)
Cezayir'in
başarısı, uzun ve kanlı bir silahlı mücadele ile uluslararası
diplomatik baskıyı birleştirmesiyle geldi.
a-Neyi
Başardı?
1-Askeri
Zafer: Fransız ordusunu, yoğun kentsel ve kırsal gerilla savaşıyla askeri
ve psikolojik olarak yıprattı.
2-Fransız
Kamuoyunu Bölmek: Savaşın vahşeti, Fransa'da büyük bir bölünme yarattı ve
savaş karşıtı hareketin güçlenmesine yol açtı.
3-Uluslararası
Destek: Özellikle yeni bağımsızlığını kazanmış diğer Afrika ve Asya
ülkelerinden (Bağlantısızlar Hareketi) güçlü destek aldı.
b-Nasıl
Başardı?
1-Ulusal
Kurtuluş Cephesi (FLN): 1954'te silahlı mücadeleyi başlatan ve hem siyasi
hem de askeri kanadı olan güçlü bir örgütlenme kurdu.
2-Gerilla
Savaşı: FLN, dağlık bölgelerde ve kentsel alanlarda (özellikle Cezayir
Savaşı/Savaşı'nda) etkili gerilla taktikleri kullanarak Fransız
ordusunun kontrolünü zorlaştırdı.
3-Propaganda
ve Diplomasi: Cezayir davasını uluslararası alanda aktif olarak duyurarak,
Fransa üzerindeki diplomatik ve siyasi baskıyı artırdı.
4-Evian
Anlaşmaları (1962): Nihayetinde Fransa, uluslararası ve iç baskı ile artan
askeri maliyetler nedeniyle masaya oturmak zorunda kaldı ve anlaşmalarla
Cezayir'in bağımsızlığını tanıdı.
III)
Türk Kurtuluş Savaşı (İtilaf Devletlerine Karşı) İstiklal Harbi:
. Türkiye'nin başarısı, düzenli ordunun
kurulması ve askeri zaferlerin, ulusal irade ve diplomatik
manevralarla birleştirilmesiyle gerçekleşti.
a-Neyi
Başardı?
1-Askeri
Zafer: İşgalci güçleri (Yunanistan, Fransa, İtalya, İngiltere'nin
desteklediği güçler) Anadolu'dan fiilen ve askeri olarak çıkardı.
2-Ulusal
Egemenlik ve Birlik: Saltanatı kaldırarak ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi'ni (TBMM) kurarak ulusal egemenliğe dayalı yeni bir devletin
temellerini attı.
3-Uluslararası
Tanınma: Başarılan askeri zaferleri Lozan Barış Antlaşması (1923) ile
tescilleyerek tam bağımsız bir ulus devleti kurdu.
b-Nasıl
Başardı?
1-Mustafa
Kemal Paşa Liderliği: Askeri dehası ve siyasi vizyonu sayesinde dağılmış
durumdaki direniş hareketlerini ve eski Osmanlı ordusu kalıntılarını
birleştirdi.
2-TBMM'nin
Kuruluşu (1920): Milletin bağımsızlık iradesini temsil eden bir
merkez kurarak tüm direnişin siyasi meşruiyetini sağladı.
-Düzenli
Ordu Kurulumu ve Askeri Başarılar: Dağınık Kuva-yi Milliye birliklerini
düzenli orduya dönüştürerek İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz gibi
kritik savaşlarda askeri zaferler kazandı.
3-Diplomatik
Strateji: Batı cephesinde savaş devam ederken, Rusya ve bazı İtilaf
devletleriyle (örneğin Fransa ile Ankara Anlaşması) antlaşmalar yaparak
cephe sayısını azalttı ve askeri kaynaklarını ana hedefe (Batı Cephesi)
odakladı.
.
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.11.04, İS.
. YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
. (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan
yazım.)
ATATÜRK’ÜN ÜTOPYASI
. ATATÜRK’ÜN ÜTOPYASI NELERDİ?
. Atatürk
hangi ütopyanın peşindeydi?
. “Cumhuriyet ütopyası” nasıl gerçekleşti?
A) “Cumhuriyet Ütopyası” Nasıl Gerçekleşti?
. Cumhuriyet ütopyasının
gerçekleşmesi, Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde, Ulusal
Bağımsızlık, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması ve ardından köklü Devrimler
(İnkılaplar) dizisinin hayata geçirilmesiyle mümkün olmuştur.
. Bu süreç, sadece yönetim şeklinin değişmesi değil, aynı
zamanda toplumsal, siyasal, hukuki ve kültürel alanlarda büyük bir
dönüşümü ifade eder.
. Gerçekleşme Sürecinin Temel
Aşamaları:
a-Kurtuluş Savaşı ve Bağımsızlık: Emperyalist işgale karşı kazanılan
bağımsızlık, yeni devletin kuruluşunun ön koşuluydu.
b-Saltanatın Kaldırılması (1922): Yönetimdeki tek kişi egemenliğine son
verilerek, Cumhuriyet'e giden yolun ilk büyük adımı atıldı.
c-Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923): Türk devletinin yönetim şekli resmen
Cumhuriyet olarak belirlendi ve egemenlik kayıtsız şartsız
millete devredildi.
ç-Atatürk Devrimleri: Cumhuriyet'in temellerini sağlamlaştıran ve onu
çağdaş uygarlık seviyesine taşımayı amaçlayan bir dizi reform yapıldı:
Bu Devrimler, çağdaş bir ulus-devlet ve çağdaş bir
toplum yaratma amacının somut adımlarıydı.
-Laikliğin yerleşmesi (Halifeliğin kaldırılması, Tevhid-i Tedrisat Kanunu,
Tekke ve Zaviyelerin kapatılması).
-Hukuk Devrimi (İsviçre Medeni Kanunu ve diğer kanunların kabulü ile
çağdaş hukuk sistemine geçiş).
-Eğitim ve Kültür Devrimi (Harf İnkılabı, Millet Mektepleri).
-Siyasal ve Sosyal Haklar (Kadınlara siyasi hakların verilmesi).
-Ekonomi: Devletçilik ilkesi ve tarımın modernizasyonu (Atatürk
Orman Çiftliği gibi örneklerle).
B) Atatürk Hangi Ütopyanın Peşindeydi?
. Atatürk'ün peşinde olduğu ütopya,
genel anlamda "Çağdaş Uygarlık Seviyesine Ulaşmış, Tam Bağımsız ve
Egemenliği Millete Ait Yeni Bir Türk Devleti ve Toplumu" ütopyasıdır.
. Atatürk, bu ütopyayı "Türk milletini çağdaş
medeniyet seviyesinin üzerine çıkarma" hedefiyle özetlemiştir.
. Bu ütopya, temel olarak Kemalizm adı verilen
altı ilke (Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik,
İnkılapçılık) etrafında şekillenmiştir ve şu hedefleri içerir:
1-Tam
Bağımsızlık: Hem siyasi hem de ekonomik olarak hiçbir devlete “bağımlı
olmamak”.
2-Milli
Egemenlik: Yönetim yetkisinin saraydan veya padişahtan
alınıp, “kayıtsız şartsız millete” ait olması.
3-Çağdaşlaşma: “Akıl
ve bilimi rehber” edinerek, toplum ve devlet yapısını Batı'nın en ileri
medeniyetlerinin üzerine çıkarmak.
4-Laiklik: “Din
ve devlet” işlerini ayırarak, “din ve vicdan” özgürlüğünü güvence altına almak.
5-Modern
Toplum: “Sınıf ve zümre” farklılıklarının olmadığı, eğitimli, özgür
düşünebilen ve kadın-erkek eşitliğine dayanan bir toplum
yaratmak.
. Bunlar tarih önünde kesinlikle çok doğru ve çarpıcı bir saptamadır.
. Atatürk'ün gerçekleştirdikleri, gerçekten de o dönemin
koşulları düşünüldüğünde, birçok kişi için "gerçekleşmesi imkansız
bir hayal" ya da bir ütopya olarak görülüyordu.
. Bunların düşünülmesi, akla gelmesi bile ancak çok az kişinin,
aydının yapabileceği bir düşünce idi…
. Neden Bir Ütopya Olarak Görülüyordu?
1-Tam Bağımsızlık: 1. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmış, toprakları işgal
edilmiş ve ordusu dağıtılmış bir milletin, dünyanın en güçlü emperyalist
devletlerine karşı savaşarak “tam bağımsızlığı” kazanması.
2-Cumhuriyetin Kurulması: Yüzyıllardır süren mutlak monarşi (Saltanat)
geleneğinin ve Hilafet'in olduğu bir coğrafyada, “milli
egemenliğe” dayalı bir Cumhuriyet kurmak.
3-Köklü Reformlar (İnkılaplar): Kısa bir zaman dilimi içinde, bir
toplumun hukukunu, alfabesini, kılık kıyafetini ve eğitim
sistemini baştan aşağı, kökten değiştirmek; yani asırlar süren kurumları
ve zihniyeti dönüştürmek. (devrimler)
Ç) ATATÜRK'ün hangi özellikleri bu başarılarda etken olmuştur?
. Bu büyük başarıları (Kurtuluş Savaşı'nı kazanma ve
Cumhuriyet Devrimleri'ni gerçekleştirme) gerçek kılan, Mustafa
Kemal Atatürk'ün “olağanüstü” ve “çok yönlü liderlik”
özellikleri olmuştur:
. Atatürk'ün Başarılarda Etken Olan Temel Özellikleri
1. Vizyoner Liderlik ve İleri Görüşlülük
a-Çağdaş Uygarlık Hedefi: Atatürk, sadece mevcut durumu
düzeltmeyi değil, devleti ve toplumu "çağdaş uygarlık
seviyesinin üzerine çıkarma" gibi net ve büyük bir vizyon
belirledi.
Henüz “savaş sürerken bile”, gelecekte kurulacak devletin laik ve
modern olacağını düşünüyordu.
b-Doğru Zamanlama: Devrimleri ve değişimleri, toplumun tepkisini
en aza indirecek ve başarıyı maksimize edecek şekilde doğru
zamanlamayla hayata geçirmesi.
2. Akılcılık ve Bilimsellik
a-Pozitivizm: Kararlarını duygusallığa veya dogmaya değil, akla,
bilime, somut verilere ve mantığa dayandırması.
Bu, özellikle eğitim ve hukuk reformlarında (Laiklik ve Tevhid-i
Tedrisat) belirleyici olmuştur.
b-Gerçekçilik: Hayalperest olmaktan uzak, gerçekçi bir durum
değerlendirmesi yapma yeteneği.
Kurtuluş Savaşı'nı başlatırken elindeki kısıtlı imkanları doğru analiz
etmiştir.
3. Kararlılık ve İrade Gücü
a-Risk Alma: Gerek Kurtuluş Savaşı'nı başlatırken Samsun'a
çıkışı, gerekse Saltanatı ve Halifeliği kaldırırken aldığı radikal
kararlar, muazzam bir kararlılık ve risk alma
cesareti gerektiriyordu.
b-Geri Adım Atmama: Kendisine karşı çıkan iç ve dış tüm baskılara
rağmen, belirlediği hedef ve ilkelerden asla geri adım atmaması.
4. Askeri Deha ve Stratejik Zeka
a-Askeri Başarılar: Çanakkale'den Kurtuluş Savaşı'na kadar
gösterdiği üstün askeri planlama ve yönetim yeteneği, siyasi
başarıların ön koşulu olan bağımsızlığı kazandırmıştır.
b-Siyasi Strateji: Askeri zaferin hemen ardından, uluslararası
ilişkileri (Lozan Barış Konferansı) ve iç siyaseti (Cumhuriyetin
İlanı) usta bir “stratejist gibi” yönetmesi.
5. Halkla Bütünleşme ve Güven
a-Milli İrade: Başarılarının temelini, “milletin azim ve
kararlılığına” dayandırması ve “milli egemenliği” sürekli vurgulaması.
b-İkna Yeteneği: Hem cephede askerlerini hem de Meclis'te
milletvekillerini, hatta toplumun farklı kesimlerini “devrimlerin
gerekliliğine” ikna edebilmesi.
6. Disiplin ve Çalışkanlık
a-Yoğun Çalışma: Çok yönlü bir cephe ve siyaset trafiğini yönetirken
gösterdiği “yüksek disiplin” ve “aralıksız çalışma azmi”.
b-Öğrenme ve Sorgulama: Yaşam boyu “öğrenmeye ve kendisini
geliştirmeye” açık olması, çağdaş felsefeyi ve gelişmeleri yakından
takip etmesi.
D) ÖZETLE:
. ATATÜRK’ün özelliklerinin tümü
birleştiğinde, Atatürk, savaş meydanında bir komutan, Meclis'te bir
hatip ve laboratuvarda bir reformcu olarak "imkansız" görünen
ütopyayı gerçeğe dönüştürmüştür.
. Atatürk, azim, inanç, bilim ve
akılcılığı temel alarak, bu "imkansız" görünen hayali “gerçeğe”
dönüştürmüş ve Türk milletine “özgüvenini” yeniden kazandırmıştır.
. Atatürk’ün yaptıkları, ortaya koyup,
gerçekleştirdikleri tarihin en büyük “siyasi ve toplumsal” ütopyalarından
birinin gerçekleşmiş durumu olarak kabul edilir.
. Türk milleti her zaman, bugün de onun yaptıklarını,
düşüncelerini, hedeflerini, kişisel özelliklerini kendine örnek alıp,
davranmalıdır, bizi ATATÜRK’ten ve onun hedeflerinden uzaklaştırmak isteyecek
akımlara karşı savaşabilmeliyiz.
. Özellikle en güçlü ve de derin algı-zihin
operasyonlarının etkili olduğu bugün Türkiye Cumhuriyeti Devletini, onun
“bağımsız ve özgür” olabilmesini, üniter yapısını savunucu ve koruyucu düşünce,
davranış ve etkinliklere yönelmemiz kaçınılmazdır.
. Yurttaşlar olarak özgür irademizi koruyabilmemiz ve
ülkenin tüm gerçeklerini görüp yapıcı davranabilmemiz gereklidir.
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.11.04, İS.
. YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ: ….
. (YZ
destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)
1 Kasım 2025 Cumartesi
SALTANATIN KALDIRILMASI
. SALTANATIN
KALDIRILMASI
. 1 KASIM 1922
. “Hȃkimiyet Bayramı/
. Hȃkimiyeti Milliye Bayramı Ve Kutlamaları
. (1 Kasım 1922/12 Rebiyülevvel 1338-24
Haziran 1934)
. Bayramlar toplumların millet olmasında
önemli sembollerdir.
. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında,
inkılâplar ile rejim değişikliğine gidilmiştir.
Önce 23 Nisan
1920 Büyük Millet Meclisi’nin açılması, sonra 1 Kasım 1922 Saltanatın
ilgası/kaldırılması ve akabinde 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanı ile Türkiye
Cumhuriyeti Devleti millî bir cumhuriyet özelliğine kavuşmuştur.
1 Kasım 1922
Saltanatın ilgası gecesinin 12 Rebiyülevvel’e yani Mevlid-i Nebevi’ye denk
gelmesinden dolayı 1-2 Kasım 1922’de millî bayram olarak kabul edilmiş ve 24
Ekim 1923’te de Hâkimiyet Bayramı olarak kanunlaşmıştır.
Basında ve
toplumda Hâkimiyeti Millîye Bayramı diye anılan bayram, ülke genelinde ilk ve
tek resmi kabul kutlamasını 12 Ekim 1924’te (yani 12 Rebiyülevvel 1924)
gerçekleştirmiştir.
18 Nisan 1925
yılında 29 Ekim’in Türkiye Cumhuriyeti’nin tek resmi millî bayramı olarak
kabulünden sonra Hakimiyeti Millîye Bayramı resmi kabul merasimi yapılmadan
sade bir bayram, resmî tatil günü gibi kutlanmıştır.
. 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması ile
millî iradenin kayıtsız şartsız millete ait olması konusunda büyük bir adım
atılmıştır.
. Türk milleti, kendi iradesinin tecellisindeki
en önemli dönüm noktalarından birisi olan bu tarihi Türk İnkılabını, bir mihenk
taşı olarak kabul etmiş ve onu bir bayram olarak kutlamıştır.
. On iki yıl kutlanan Hâkimiyeti Millîye
Bayramı, 1934 yılına kadar Türkiye’deki siyasi, sosyal ve fikir değişimlerine
ayna tutmuştur.
Türk
İnkılâbı’nın başlangıcını temsil eden rejim değişikliği, saltanatın
kaldırılması ile mümkün idi.
Bu yüzden
saltanatın kaldırılması, Türk İnkılâbı’nın en önemli aşamalarından bir
tanesidir.
Saltanatın
ilgasının/kaldırılmasının zamanlaması ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın bu hususta
yürüttüğü taktik ise takdire şayandır.
İngilizlerin
iki başlılık üzerinden elini kuvvetlendirmek isteğini Gazi Mustafa Kemal Paşa
Millî Mücadele’de kazandığı meşruiyetini, halkın zihninde ve kalbinde
yerleştirdiği güven ile kazanmıştı.
Çünkü Halk, bu
süreçte saltanatı sadece siyasi bir makam olarak görmüştür.
Her şeye rağmen
mecliste saltanatın kaldırılmasına tepkilerin olduğu da bir gerçektir.
Tabii burada
esas itirazların yönetim şeklinin değişikliğine değil de Mustafa Kemal Paşa’nın
uhdesinde bir rejim mi olacak kaygısı ile hilafetin devamlılığı konusunda
çekincelerden kaynaklandığını ifade etmek daha doğru olacaktır.
Bu endişeleri
dile getirenlerin başında Gazi Mustafa Kemal Paşa ile ilk baştan beri beraber
olan O’nun yakın arkadaşı ve Millî Mücadele’nin önemli isimleri; Kâzım
Karabekir, Refet Bey ve Rauf Beylerdir.
Özellikle Kâzım
Karabekir daha sonra yayımlayacağı “İstiklal Harbimiz” adlı kitabında bu
düşüncelerini Anadolu’daki Millî Mücadele'nin başarısının devamı için kuvvetli
bir hükümete ihtiyaç olduğu, İstanbul’daki hükümetin artık meşruluğunu
kaybettiğini onun yerine Anadolu merkezli cumhuriyetle yönetilen bir rejimin
kurulmasına inandığını, hilâfet kurumunun ise İstanbul’da varlığını devam
ettirmesi gerektiğini yazarak düşüncesini ortaya koyacaktır.
Rauf Bey ve
Refet Bey ise saltanat ve hilâfete bağlılıklarını: “Padişahlık ve Halifelik
katına vicdan ve duygu bakımından bağlıyım.
Çünkü benim
babam, padişah ekmeği ile yetişmiş, Osmanlı Devleti’nin ileri gelen devlet
adamları arasına girmiştir, benim de kanımda o ekmek vardır.
Halifeye
bağlılığım ise görgümün gereğidir. Bizde genel düzeni tutmak güçtür, bunu ancak
herkesin erişemeyeceği kertede yüksek görülmeye alışılmış bir makam
sağlayabilir ve o da padişahlık ve halifeliktir.
Bu makamı
kaldırmak, onun yerine başka nitelikte bir varlık koymaya çalışmak, hiç uygun
bir iş olmaz, yıkıma yol açar ve büyük acı doğurur; bu hiç uygun bir iş olmaz.”
şekilde savunmuşlardı.
Bu itiraz ve
çekinceleri 31 Ekim 1922 tarihli kabine toplantısında çok uzun ve teferruatlı
bir konuşma yaparak cevap veren Gazi Mustafa Kemal Paşa, öz olarak yaşanan
sıkıntının tek çözümünün padişahlığı ve böylece İstanbul rejimini kaldırmak
olduğunu ifade etmişti.
Zira 30 Ekim
1922’de Dr. Rıza Nur ve arkadaşları tarafından hilafet ve saltanat hakkında bir
öneri meclise sunulmuştu.
Şimdi artık
gerekli olan sürecin tamamlanmasıdır. 1.11.1338 tarihli 130. oturumda TBMM,
Rıza Nur’un teklifinin düzeltilmesine ve Hüseyin Avni Bey’in teklifinin de
düzeltilerek ilave edilmesine, iki madde halinde neşr ve ilan olunmak üzere
Heyeti Umumiye gönderilmesine karar vermiştir.
. Düzeltilen ve Meclise sunulan önerge:
- MADDE 1. — Teşkilâtı Esasiye Kanuniyle Türkiye
halkı, hukuku hâkimiyet ve hükümranisini mümessili hakikisi olan Türkiye Büyük
Millet Meclisinin şahsiyeti mâneviyesinde gayrikabili terk ve tecezzi ve ferağ
olmak üzere temsile ve bilfiil istimale ve iradei millîyeye istinad etmiyen
hiçbir kuvvet ve heyeti tanımamaya karar verdiği cihetle Misakı Millî hudutları
dâhilinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinden başka şekli Hükümeti
tanımaz.
Binaenaleyh
Türkiye halkı hâkimiyeti şahsiyeye müstenid olan İstanbul'daki şekli Hükümeti
16 Mart 1336’dan itibaren ve ebediyyen tarihe müntakil add eylemiştir.
- MADDE 2. —
Hilâfet, Hanedan Al-i Osman'a aid olup halifeliğe Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından bu Hanedanın ilmen ve ahlâkan erşad ve aslah olanı intihab olunur.
Türkiye Devleti
Makamı Hilâfetin istinatgahıdır…” şekli ile oylamaya sunulmuştur.
Yapılan oylama
sonucunda Lazistan mebusu Ziya Hurşid’in red oyuna rağmen önerge oy çokluğu ile
kabul edilmişti.
Böylece TBMM, İstanbul’daki idarenin sona
erdiğini kararlaştırmış, 1 Kasım 1922’de saltanatla hilafet birbirinden
ayırılarak, saltanatı kaldırmıştır.
Padişah Vahdettin, bu vaziyette sadece
“Halife” olarak kabul edilmiştir.
İstanbul’da
Sadrazam bulunan A. Tevfik Paşa, 4 Kasım gününden itibaren makamına gitmeyerek
bu kararı kabul etmişti.
. Böylece İstanbul Hükümeti yasal dayanağını
kaybederek tarihe karışmıştı.
. Saltanatın İlgasının Bayram İlan Edilmesi:
1-2 Kasım 1922
tarihinin bayram olarak kabulü, ertesi gün basında:
-“Büyük Millet
Meclisi 2 Teşrinisani ve gecesinin bayram addedilmesine karar vermiş ve beliğ
bir dua ile celseye hitam verilmiştir.
Meclisin tarihi
mukarratı yüzbir pare top endahtı ile ilan edilmiş ve halk ve kıtaat-ı askeriye
fener alayları tertip etmiştir. Ankara büyük bir sevinç içindedir.
Herkes
yekdiğerini tebrik ediyor.” ifadesi ile manşetten verildikten sonra “…İşbu
kararın Büyük Millet Meclisi Ali’since müttefiken ve alkışlarla kabulünü
müteakip İcra Vekilleri Heyeti Reisi Rauf Beyefendi kürsüye gelerek bu gecenin
ve yarın 2 Teşrinisaninin bayram add olunmasını teklif etmiştir.
Meclis teklifi
vaki alkışlarla kabul eylemiş ve beliğ bir dua ile celseye hitam verilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin dün tarihi makarratı yüzbir pare top endahtı ile ilan
edilmiş ve kıtaatı askeriye, fener alaylarıyla ve muzıkalarla tezahüratı
tes’idiyeye başlamıştır.
Tezahürat devam
ediyor.
Herkes büyük
bir sevinç içinde yekdiğerini tebrik eylemektedir.
Anadolu ajansı,
Veladet-i Risaletpenahiye müsadüf olan bu millî bayram münasebetiyle büyük Türk
milletine ve onun mümessili yeganesi bulunan Türkiye Büyük Millet Meclis
Alisine arzı tebrikat eyler.” ifadesi ile Ankara’da yapılan bayram kutlamaları
ayrıntılı şekilde yer almıştır.
Sadrazam A.
Tevfik Paşa’nın istifasını vermesi 4 Kasım tarihli gazetelerde geniş yer
bulmuştur.
…..
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3218972
HARF DEVRİMİ
. HARF DEVRİMİ - 1 KASIM 1928
. Türkiye Cumhuriyeti Yazısını
Niçin Değiştirdi?
Türkiye Cumhuriyeti beşinci
yılını doldurur ve birbiri arkasına devrimler yapılırken Mustafa Kemal ve
arkadaşları ekin devriminin en önemli, en büyük adımını atmaya hazırlanırlar.
Çünkü genç cumhuriyete,
Osmanlı İmparatorluğunun kalıtı olan Arap abecesi türlü sorunlar yaratmaktadır.
İmparatorluk, yüzyıllarca Arap abecesini kullanmıştır.
Bu abece, doğallıkla bükünlü
bir dil olan Arapçanın doğasına yatkındır; bağlantılı dil özelliği taşıyan
Türkçenin doğasındaki sesleri yansıtmaktan uzak bir dizgedir; Türkçenin ünlü
seslerini göstermemekte; h, k, s gibi kimi ünsüzler için birkaç ayrı harf
kullanılmaktadır.
Arap abecesi, ayrıca dinsel
anlamlar yüklenmiş bir dizgedir.
Okuryazar olmayan halk, bu
abeceyle yazılmış tüm kitaplara, gördüğü her basılı kâğıda inanç penceresinden
bakmakta, kutsal kitap yazısıyla yazılmış her şeyi âdeta kutsallaştırmakta; bu
nedenle salt okuma yazma bilmek bile dinle ilişkilendirilmekteydi.
Okuryazar olmayan halk,
dilekçesini, mektubunu yazmaktan yoksundu, eski yazıyı bilenlerin
yönlendirmesine açıktı.
Yönünü çağdaş uygarlığa
çeviren genç cumhuriyetin amaçladığı devrimlerin yaşama biçimi olması için ilk
engellerden biri yazıdır.
Kaldı ki cumhuriyet öncesi
yazı ve dil, Osmanlı aydınlarınca da yoğun tartışmalara yol açmıştır.
Mustafa Kemal'in yazının
değiştirilmesine ilişkin düşüncesi yeni değildir, bu düşünceyi çevresiyle
tartışarak geliştirmiş, o güne değin yapılan çalışmalar da göz önüne alınarak
bir kurul oluşturulmuş, bu kurula "Alfabe Komisyonu" denmiş, bu adın
yanına bir de "Dil Encümeni" eklenmiştir.
Bu kurulda dokuz üye
bulunuyordu.
Ragıp Hulusi Özden, İbrahim
Grantay, Ahmet Cevat Emre, Emin Erişirgil, İhsan Sungu, Avni Başman, Falih
Rıfkı Atay, Ruşen Eşref Ünaydın, Yakup Kadri Karaosmanloğlu'ndan oluşan kurul
çalışmalarını kısa zamanda tamamladı.
Mustafa Kemal, yeni abeceyi
Dilci İbrahim Necmi Dilmen'den öğrenmiş, 4-5 Ağustos 1928 gecesi Başbakan İsmet
İnönü'ye yeni harflerle mektup yazmıştı.
9-10 Ağustos akşamı
Sarayburnu'nda düzenlenen bir dinletide Falih Rıfkı Atay, Atatürk'ün yeni
harflerle yazdığı açıklamayı yüksek sesle okudu:
"Arkadaşlar,
güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim
güzel, ahenkli, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir.
Yüzyıllardan bu yana kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak
anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak
zorundasınız. Anladığımızın belirtilerine yakın gelecekte bütün dünya tanık
olacaktır. Buna kesinlikle inanıyorum."
Atatürk, aynı gece
Sarayburnu'nda halka şunları söylemiştir:
. "Bugün
yapmak zorunda bulunduğumuz çok değerli bir iş daha vardır:
Yeni Türk
harflerini çabuk öğrenmek...
Kadına,
erkeğe, hamala, sandalcıya, bütün yurttaşlara öğretiniz...
Bunu
yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz.
Bu görevi
yaparken düşününüz ki bir ulusun, bir sosyal topluluğun yüzde onu ancak okuma
yazma bilir, yüzde doksanı bilmezse, bundan insan olanların utanması
gerek."
Atatürk, yazıyı değiştirecek
devrimi anlatabilmek için hemen yurt gezilerine başladı.
Birçok yerde tahta başında
yeni harfleri yazdı, yazdırdı; yeni yazıyı tanıttı, bu yazının ne denli kolay
öğrenilebileceğini belirterek her konuda olduğu gibi bu işte de ulusuna öncü
oldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi,
1 Kasım 1928'de 1353 Sayılı Yasayla 29 harften oluşan yeni Türk abecesini kabul
etti.
Yeni abecenin bütün ulusa
öğretilmesi, "Millet Mektepleri" (Ulus Okulları) denilen, bir bakıma
ülkedeki ekin devrimini hızlandıran kurumlar aracığıyla sağlandı.
Mustafa Kemal Atatürk'ün, 1 Kasım 1928'de TBMM'yi açarken söylediği
şu sözler, Harf Devrimini ve önemini çok iyi tanımlamaktadır:
"Büyük Millet
Meclisi'nin kararıyla Türk harflerinin kesinlik ve yasallık kazanması, bu
memleketin yükselme uğraşında başlı başına bir geçit olacaktır.
Yeni Yazı, Eski Dile Ayna
Tutuyor
Yeni yazı, bir gerçeği gözler
önüne sermişti.
Bu yazıyla Osmanlıcayı
oluşturan yabancı sözcükleri, tamlamaları yazmak, yazım birliği sağlamak kolay
olmuyordu.
Yazı Devrimi, bir bakıma dile
ayna tutmuş, Türkçenin üzerinden kalın bir perde kalkmıştı sanki.
Başka dillerden, özellikle
Arapça ve Farsçadan akın eden, bu dillerin yapısına uydurulmaya çalışılarak
yapılan uzunlu kısalı, anlaşılması zor "terkipler"in, her biri başka
başka yazılan batı kaynaklı sözcüklerin boyunduruğu altındaki Türkçe tanınmayacak
durumdaydı.
Kuşkusuz Osmanlıca, yüzyıllar
süren bir imparatorluğun diliydi; bu nedenle yadsınamazdı; ama kendi
benliğinden çok uzaklaşmış bir dille genç cumhuriyetin bilimsel, sanatsal
yaratıcılığının ortaya çıkarması, düşünsel üretimin hızlanması, bütün bilim,
sanat, teknik kavramların karşılanması da olanaksızdı.
Mustafa Kemal, dilin de
yenileşmesi gerektiğini yakın çevresine açıklamıştı.
Yazı Devrimini gerçekleştiren
"Dil Encümeni" dağılmamış, Milli Eğitim Bakanlığı içinde bir birim
olarak dil işleriyle ilgilenmeye başlamıştı.
Yazım (imla) konusu, bu
kurulun çözmesi gereken ilk sorundu, nitekim "Dil Encümeni" ilkin
"İmla Lügatı" (1928) adıyla bir yazım kılavuzu hazırladı.
Arkasından "Türk Söz
Kitabı" adıyla sözlük hazırlığına girişildi.
Ancak hem kurul üyeleri
arasında anlaşmazlık vardı, hem bu anlaşmazlıklar TBMM kürsüsüne dek
uzanıyordu.
Bu kurulun dilin yenileşmesi
için sağlıklı çalışamayacağı, siyasal erkin dil işlerine sık sık karışacağı
belli olmuştu; nitekim 1931 yazında Milli Eğitim Bakanlığı ödeneğini kesince,
Dil Encümeninin çalışmaları son buldu.
https://www.dildernegi.org.tr/TR,609/harf-devrimi---1-kasim-1928.html
ATATÜRK’ü ANLAMAK
. ATATÜRK’ü ANLAMAK . . TÜRK milletinden olan, yurttaşımız olan ama ne yazık ki ne Atatürk'ün değerini, ne de onun başarılarını,...
-
Yok Saymak ??? § Gazi Mustafa Kemal Atatürk' ün aramızdan ayrılışının yıl dönümünde onu anmak, saygıda bulunmak her bir Türk iç...
-
. Yurt Sever Yurttaşlık · Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda " etken " görev üstlenmiş olan ve " ...
-
. Atatürk'ün Türkİye İktisat Kongresİ Konuşması - Türkiye İktisat Kongresi Açış Söylevi 17 ŞUBAT 1923 ...