28 Nisan 2021 Çarşamba

Bugün de Atatürk


 

Atatürk'ün Yüksek Öğretime Verdiği Önem

 Atatürk'ün Yüksek Öğretime Verdiği Önem

    Atatürk’ün Bilimsellik Anlayışının Yerleşmesinde Yüksek Öğretime Verdiği Önem

·       Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli özelliklerinden birisi, bilimsel, akılcı ve gerçekçi bir düşünceyi Türk toplumunun bütün alanlarına egemen kılma çabasıdır.

·       Bu anlayışı yerleştirmenin en kalıcı yolunun eğitimden geçtiğini hemen her konuşmasında vurgulayan Atatürk, Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla milli, laik ve çağdaş bir eğitimin temellerini atmıştır.

·       Temel eğitimin yanı sıra, bilimsel ve akılcı düşüncenin genç nesle kazandırılmasında önemli rol oynayacak olan Yüksek Öğretim kurumlarının açılması konusunda da büyük çaba sarf eden Atatürk, sadece bu okulların kurulmasına öncülük etmemiş, gelişmeleri de yakından takip etmiştir.

·       Nitekim, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmenin temel prensibi Mustafa Kemal Atatürk’ün bilimsellik anlayışında saklıdır.

·       Dolayısıyla Atatürk’ün bilimsel, akılcı ve gerçekçi bir düşünceyi topluma egemen kılma çabası gerek temel eğitimin gerekse yüksek öğretimin temel taşı olmuştur.

·       Çağdaş medeniyet, fikir ve düşünce hayatında akılcılık anlayışının ön plana geçerek, skolastik düşüncenin yerini bilimsel anlayışın almasıyla oluşmuştur.

·       Zira, özgür düşünceye sahip olma, akıl ve bilime değer vererek, bilim ve teknoloji alanında ilerleme ve hukuka bağlı devlet gibi nitelikler, çağdaş medeniyetin ayırıcı özellikleri olarak kabul edilmektedir.

·       Dolayısıyla çağdaş medeniyete giden yol da bilim ve teknolojiden geçmektedir.

·       Nitekim, Türk toplumunun varacağı hedef olarak belirlenen Batı medeniyetinin temel niteliği olan aydınlanma düşüncesi, “...yaşama aklın kılavuzluk etmesi, yaşama dayanak olacak değer ve normların akılla bulunması, gelenek-göreneklerin aklın eleştirisinden geçirilmesi...” olarak tanımlanmaktadır.

·       Ancak özgür bir ortamda akıl hayata yol göstererek geçmişe ait kurallar ve kurumları eleştiri süzgecinden geçirebilir.

·       Atatürk'ün de Modern Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken, ulaşmak istediği Batıya yönelişteki temel amaç, müspet bilimi alabilmektir.

·       Bu anlayış aynı zamanda dünyada milletlerin var oluş kavgasıdır.

·       Bu nedenle de bilimsel, akılcı ve gerçekçi bir düşünceyi Türk toplumunun bütün alanlarına egemen kılma çabası Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli özellikleri arasında yer almakta ve bütün uygulamalarında kendisini göstermektedir.

·       Modernleşmeyi bir bütün olarak ele alan ve tüm kurumlarıyla toplumun modernleşmesini hedefleyen Atatürk’ün, burada edindiği temel düstur bilimin ve bilimsel düşüncenin, yapılan inkılâpların temel taşı olmasıdır.

·       Bu anlayışı henüz 27 Ekim 1922 tarihinde Büyük Zaferi kutlamak üzere gittiği Bursa’da;

    -  “...Hanımlar, Beyler, memleketimizin en mâmur, en latif, en güzel yerlerini üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı mağlup eden zaferin sırrı nerededir. Bilir misiniz? Orduların sevk ve idaresinde ilim ve fen düsturlarını rehber ittihaz etmektedir… milletimizin siyasi, içtimai hayatında, milletimizin fikrî terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır…” sözleriyle dile getirmiştir.

·       Gerçekçi bir dünya görüşüne sahip olan Atatürk, bilimsel anlayışın hayatın her alanına sahip olması gerektiği konusundaki görüşlerini güçlü bir ifadeyle topluma aktarmaktadır.

·       Nitekim Bursa’da yaptığı konuşmanın devamında kendisini dinleyen öğretmenlere şöyle seslenir: 

     -  “...Gözlerimizi kapayıp mücerret yaşadığımızı farzedemeyiz - Memleketimizi bir çember içine alıp cihan ile alâkasız yaşayamayız… Bilâkis müterakki, mütemeddin bir millet olarak medeniyet sahasının üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ferd-i milletin kafasına koyacağız, ilim ve fen için kayıt ve şart yoktur …”.

·       Yüksek medeniyetler içerisinde var olmak isteyen toplumlar, aklın ve bilimin hâkimiyetinden noksan bir anlayışla bunu gerçekleştiremezler. Bu anlayışladır ki Atatürk, 24 Ağustos 1925’de Kastamonu’da halka yaptığı bir konuşmada;

   -   “...Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona ilgisiz kalanları yok eder. Uygar olmayan insanlar ve toplumlar, daima uygar olanların altında kalmaya mahkûm olacaklardır...” diyerek medeniyet dairesinin bir ferdi olmak lüzumuna işaret ederken; 10 Ekim 1925’de Akhisar Türk Ocağı’nda da “…medeni olmayan insanlar medeni olanların ayakları altında kalmaya maruzdurlar…” ifadesiyle uygar bir toplum olmanın zorunluluğunu vurgulamıştır.

·       Atatürkçü düşüncenin temel felsefesi topyekûn bir modernleşmeyi hedeflediği için sadece devletin yapılanmasında değil, sosyal hayatın ve kişisel hayatın gelişiminde de aklı ve bilimi yol gösterici saymaktadır.

·       Onuncu Yıl Nutkundaki;

     -  “…Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdir…” sözleri ile de karşılaşılacak sorunlarda çözümün nerede aranması gerektiğini, şüpheye mahal kalmayacak bir surette ifade etmiştir.

·       Kalkınmanın akıl ve bilimin önderliğinde gerçekleşeceğine inanan Atatürk’ün milli eğitime verdiği önem de bu konudaki kararlılığının bir göstergesi olmuştur.

·       Yapılan büyük inkılâbın başarısı ancak yeni nesilleri ve geniş halk kitlelerini çağın gereklerine göre eğitmekle mümkün olacaktır.

·       Bu amaca ulaşmada en önemli görevi ise öğretmenler yüklenecektir.

·       Örneğin; 21 Şubat 1921 tarihinde kabul edilen öğrenci ve öğretmenlerin askerliklerinin teciline dair kanun, eğitimi insan gücünün cephede kaybedilmesinin önüne geçilmesi noktasında oldukça dikkat çekicidir.

·       Görülüyor ki milli mücadeleden itibaren Atatürk’ün düşünceleri eğitim konusunda odaklanmış ve henüz milli mücadelenin devam ettiği bir dönemde eğitim inkılâbının öncüsü olarak Türk Maarif Kongresi toplanmıştır.

·       15-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Ankara’da toplanan Kongre’nin açılış konuşmasını yapan Atatürk:  

     -    “...vâsi ve kâfi şerait ve vesaite malik oluncaya kadar geçecek eyyamı cidalde dahi kemalii dikkat ve itina ile işlenip çizilmiş bir millî terbiye programı vücuda getirmeğe ve mevcut maarif teşkilâtımızı bu günden müsmir bir faaliyetle çalıştıracak esasları ihzar etmeye hasrı mesai eylemeliyiz…” sözleriyle ileride kurulacak milli eğitimin temellerini atmıştır.

......  ....  .......  ...... ......  ....

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/117806


24 Nisan 2021 Cumartesi

Türk Milleti

    Türk Milleti

Atatürk "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir" diyor.

Atatürk "Türkiye halkının" "Türk Millet"ini oluşturduğunu söylerken bunu gizlemeye veya çarpıtmaya kalkmak her şeyden önce bilimsel değil.

88. Madde'nin, ”Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla Türk ıtlak olunur” şeklinde düzeltilmesini istedi.

88. Madde bu şekliyle oylanıp kabul edildi. (TBMM Zabıt Ceridesi, s. 908-911)

Görüldüğü gibi Cumhuriyeti kuranlar “Türk” derken bir “dini” veya bir “ırkı” değil, anayasal “vatandaşlığı” kastetmiştir.

Atatürk, 1930'larda liselerde okutulan “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabında Türk Milleti'ni, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” diye tanımlıyor.

Sonra tarihsel ve sosyolojik olarak şöyle bir analiz yapıyor: Türk Milleti'nin oluşumunda etkili olan doğal ve tarihsel olgular şunlardır: Siyasi varlıkta birlik, dil birliği, ırk ve köken birliği, yurt birliği, tarihsel akrabalık, ahlaki yakınlık… “

Şöyle devam ediyor:

A- Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan,

B- Beraber yaşamak konusunda ortak arzu ve istekte samimi olan,

C- Ve sahip olunan mirasın korunmasında beraber devam etmek konusunda iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden meydana gelen topluma millet denir.” (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C.23, s. 17-26)

Atatürk milleti tanımlarken etnik ayrılıkçılığı da eleştiriyor:

Türkiye'de “Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri” propagandası yapıldığını, ancak istibdat (baskı) döneminin ürünü olan bu adlandırmaların “birkaç düşman aleti mürteci beyinsizden başka” milletin hiçbir bireyi üzerinde üzüntüden başka bir etki yaratmadığını belirtiyor. Çünkü bu millet fertleri de bütün Türk camiası gibi aynı ortak geçmişe; tarihe, ahlaka, haklara sahip bulunuyorlardiyor. Yani Atatürk açıkça diğer etnik unsurları da Türk camiasının” eşit haklara sahip “millet fertleri” olarak tanımlıyor.

Vatandaş İçin Medeni Bilgiler kitabında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı azınlıklar hakkındaki şu değerlendirme de dikkat çekiyor:

Bugün içimizde bulunan Hristiyan, Musevi vatandaşlar, alınyazılarını ve talihlerini Türk Milleti'ne vicdani arzularıyla bağladıktan sonra kendilerine yan gözle, yabancı gözüyle bakılması uygar Türk Milleti'nin asil ahlakından beklenebilir mi?”

Çok açıkça görüldüğü gibi Atatürk, kendi ifadesiyle, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkını” -etnik kökenine, dinine, mezhebine göre ayırmadan- “Türk Milletiolarak adlandırıyor.

 

12 Kasım 2018

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/sinan-meydan/turkluge-fransiz-kalanlara-turkluk-


Bizim Bayramımız


 

22 Nisan 2021 Perşembe

23 NİSAN, Bugün

  23 NİSAN, Bugün

§  Bugün TÜRKİYE’nin bayramıdır.

§  Bugün Türk Milleti’nin bayramıdır.

§  Bugün ulusun “egemenliği üstlendiği” günün bayramıdır.

§  Geleceğin bugünün çocuklarıyla ancak değerlenileceğinin ve şekil alacağının kabul edilerek, çocuklara önem verilen büyük bir günün bayramıdır bugün.

§  Bugün emperyalist ülkelere karşı kazanılmış olan bir Türk Kurtuluş Savaşının ardından cumhuriyet yönetimine gidilen yolun ilk en önemli devlet adımıdır.

§  Seçilmişlerin yönetimiyle bir ülkenin yöneltmeğe başlanılacağı ilk tarihsel adımın bayramıdır bugün.

§  Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir büyük asker ve savaşlarda başarılar kazanmış bir kahraman olmasının ardından ileriyi gören bir devlet adamı olmasının bir diğer eserinin gerçekleştirildiği bayram günüdür.

§  Kökü çok uzun bir devlet geleneğine dayanan Türk devletinin artık milletiyle kendisini yöneteceği ilk adım attığı günün bayramıdır bugün.

§  Yoksullukla ve zorluklarla geçirilen uzun savaş yıllarının ardından Türk milletinin yeni bir döneme gireceği, çağdaş bir refah ve üretim toplumu olacağı uzun yola ilk adımı attığı günün bayramıdır.

§  Yobazlığa, ırkcılık ve dincilik gibi akımlara karşın çağdaş bir mesleğe (doktrine) yönelen bir devlet anlayışının ilk resmi kabul gününün adıdır bugün.

§  23 nisan bir Türkiye Devleti kuruluşu devrimlerinin ilk adımının atıldığı gündür.

§  Bugün 23 nisan 2019 ise bu devlet ve bu millet bugüne gelebildi ise, dünya devletler topluluğunda kendisine çok önemli bir yer kazandı ise, bunun en büyük gerçekleştiricisi, düşünürü ve önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

§  Onun önemini ve değerini yeniden kavrayarak onu anarak, onunla birlikte Türk savunmasında yer almış, yaşamlarını vermiş, yaralar almış her bir vatan evladını, her bir Türk kahramanını da yine bugün şükranla ve minnetle anıyoruz.

§  Onlara Allah’tan rahmet diliyor, önlerinde saygı ile eğiliyoruz.

§  Tüm bunlara rağmen yine de bu 23 nisan gününde Türk devletinin “Kuruluş Felsefesine” tam erişilemediğini görüyor ve de eksikliklerini saptayabiliyor isek, yapılacak iş ve hedefler bellidir.

§  Gazi Mustafa Kemal dünyanın en saygın ve değerli bir devlet ve fikir adamı olarak bunları yazılarında ve eserlerinde göstermiştir.

§  Bu sözler onun öz sözüdür ve bizedir:

       Sayın baylar, sizi, günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş bir çağın öyküsüdür. Bunda, ulusum için ve yarinki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım.

        Baylar, bu söylevimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.

       Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır.

       Bu sonucu, Türk gençliğine kutsal bir armağan olarak bırakıyorum.

                                §  Ey Türk Gençliği!

§  Birinci ödevin “Türk Bağımsızlığını”, “Türk Cumhuriyetini”, sonsuza dek korumak ve savunmaktır.

§  Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur.

§  Bu temel, senin en değerli hazinendir.

§  Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyecek kötüler bulunacaktır.

§  Bir gün, “Bağımsızlığını” ve “Cumhuriyetini” savunmak zorunda kalırsan, göreve atılmak için içinde bulunacağın ortamın olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin!

§  Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir.

§  Bağımsızlığına ve Cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir yenginin temsilcisi olabilirler.

§  Zorla ya da aldatıcı düzenlerle, sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemi yapım yerleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesi bizzat onlar tarafından işgal edilmiş olabilir.

§  Bütün bu durumlardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdun içinde yönetim başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık ve üstelik hainlik içinde bulunabilirler.

§  Daha kötüsü, yönetim başında bulunan böyleleri, kişisel çıkarlarını, yurduna girip yayılmış olan düşmanların siyasal amaçlarıyla birleştirebilirler.

§  Ulus, yoksulluk ve darlık içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.

§  Ey Türk geleceğinin gençliği!

§  İşte bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin, Türk Bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!

§  Bunun için gerek duyduğun güç, damarlarındaki soylu kanda vardır!

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 23.04.2019, M.

****************************************************************************************************************************

* Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi, Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyet Halk Fırkasının II. Büyük Kongresi'nde, Nutuk adlı eserini meydana getiren konuşmasının sonunda 20 Ekim 1927 günü Türk gençliğine hitapla söylemiş olduğu metindir. Nutuk'un sonuç bölümünü meydana getirir. İşte Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi...

* Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi, Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyet Halk Fırkasının II. Büyük Kongresi'nde, Nutuk adlı eserini meydana getiren konuşmasının sonunda 20 Ekim 1927 günü Türk gençliğine hitapla söylemiş olduğu metindir. Nutuk'un sonuç bölümünü meydana getirir.

İşte Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi...

  • 13 Ocak 1928 tarihinde alınan bir kararla Türkiye'de sınıflara, okutulan kitaplara ve önemli eğitim kurumlarına konulmuştur.

TÜRKÜM DİYENE

. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Bu sözden neler anlamalıyız? "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu...