19 Mart 2025 Çarşamba

Atatürk’ün Yaptığı Konuşma

 Ankara Hukuk Fakültesi Açılışında Atatürk’ün Yaptığı Konuşma

Aralık 10, 2023

Ankara Hukuk Fakültesi Açılışında Atatürk’ün Yaptığı Konuşma, Türk Hukuk Devriminin amaçlarına ilişkin tarihi söylevdir.

Atatürk, Hukuk Mektebinin kurulmasını Hukuk Devriminin başlangıcı olarak görmüş, Ankara Adliye Hukuk Mektebi Cumhuriyetin ilk yüksek öğretim kurumu olarak açılmış, öğretimin başlaması ile birlikte “profesör“ unvanı Türk yüksek öğretim tarihinde ilk defa kullanılmış ve kelime Türkçeye girmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk‘ün 5 Kasım 1925 tarihinde Ankara Hukuk Mektebi‘nin açılışında yapmış olduğu konuşmanın orijinali Prof. Dr. Coşkun Üçok tarafından sadeleştirilmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinin 40. Yıldönümü Armağanında yayınlanmıştır.

Atatürk, konuşması ile hukukun devlet ve toplum için önemini vurgulamış, toplum ve devlet yönetimi için hukukçulardan ve yeni fakülteden beklentisini açıklayarak Osmanlı Devleti uygulamalarını eleştirmiştir.

Cumhuriyet Devrimlerinin yeni bir hukuk sistemi ile inşa edilebileceğine inanan Atatürk konuşmasında, Ankara Hukuk Mektebinin kuruluş amacının yeni bir hukukçu kuşağı yetiştirerek cumhuriyetin hukukunu yaratmak, uygulamak ve geliştirerek Türk hukuk devrimini gerçek anlamda tamamlamak olduğunu öğütlemiştir.

Ankara Hukuk Mektebi 1927 yılında. Bakanlar Kurulu kararı ile Ankara Hukuk Fakültesi ismini almış, 1940-1941 ders yılı sonuna kadar üç yıl olan okuma süresi o yıldan itibaren dört yıla çıkarılmıştır.

ATATÜRK’ÜN ANKARA ÜNİVERSİTESİ

HUKUK FAKÜLTESİ’NİN AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA

Sayın Dinleyenler, Cumhuriyetin yönetim merkezinde bir Hukuk Okulu açmak vesilesi bugünkü toplantımızı hazırlamış bulunuyor .

Bugün tanık bulunduğumuz olay, yüksek memur ve uzman bilginler yetiştirme girişiminden daha büyük bir önemi haizdir.

Yıllardan beri süren Türk Devrimi, varlığını ve zihniyetini toplumsal yaşamın temeli olan yeni hukuk esaslarında saptamak ve güçlendirmek çaresine inanmıştır.

Türk Devrimi nedir?

Bu devrim, kelimesinin ilk önce işaret ettiği ihtilâl anlamından başka, ondan daha geniş bir değişmeyi ifade etmektedir.

Bugünkü Devletimizin şekli, yüzyıllardan beri gelen eski şekilleri bir yana iten en gelişkin biçim olmuştur.

Ulusun varlığını sürdürmesi için bireyleri arasında düşündüğü ortak bağ, yüzyıllardan beri gelen biçim ve niteliğini değiştirmiş, yâni ulus, dinsel ve mezhepsel bağ yerine, Türk ulusçuluğu bağı ile bireylerini toplamıştır.

Ulus, uluslararası genel savaşım alanında yaşam nedeni ve güç nedeni olacak bilim ve aracın ancak çağdaş uygarlıkta bulunabileceğini, bir değişmez gerçek olarak ilke saymıştır.

Kısacası, baylar, ulus saydığım değişiklik ve devrimlerin doğal ve zorunlu gereği olarak genel yönetiminin ve bütün kanunlarının ancak dünyasal gereksinmelerden esinlenmek ve gereksinmenin değişmesi ve gelişmesiyle durmadan değişmesi ve gelişmesi esas olan dünyasal bir anlayışı, yaşamı yöneten neden saymıştır.

Eğer yalnız altı yıl önceki anılarınızı yoklarsanız, devletin biçiminde, ulus bireylerinin ortak bağlarında güç kaynağı olacak uygarlık yolunun izlemesinde, kısacası; bütün Örgüt ve gereksinmelerini dayandırdığı hükümlerin görüş noktasından büsbütün başka esaslar üzerinde bulunduğumuzu anımsarsınız.

Altı yıl içinde büyük ulusumuzun yaşamının akışında yaptığı bu değişiklik herhangi bir ihtilâlden çok fazla, çok yüksek olan en büyük devrimlerdendir.

Çok ulusların kurtuluş ve yükselme savaşımında, sonunu düşünmez derecede coşkun oldukları görülmüştür.

Fakat bu gözü dönmüşlük,Türk ulusunun bilinçli coşkunluğuna benzemez.

Sözünü ettiğim büyük devrim yolunda Türk ulusunun şimdiye kadar sarf ettiği çalışma, içteki ve dıştaki kötü niyetlilere karşı yorulmaz, yıpranmaz savaşımlar içinde ve doğrudan doğruya ulusal iradenin karşı gelinemez uygulaması alanında ve hukukçular elinde bulunan yasaların ve diğer kuralların varlığından bilinçli olarak, habersiz gibi gözükerek, her şeyden önce Türk ulus ve devletinin yeni varlık biçimini uğraşarak ortaya çıkarmak uğrunda geçmiştir.

Şimdi ortaya çıkan bu büyük eserin anlayışını, gereksinmelerini tatmin edecek yeni hukuk esaslarını ve yeni hukukçuları var etmek için girişimde bulunmaya zaman gelmiştir.

Sanırım ki, Ankara Hukuk Okulu ile Cumhuriyet Hukukunu yalnız dış görünüş ve kelime anlamı biçiminde değil, fakat bilinçsel ve anlamsal niteliği ile, yasalarıyla ve hukukçularıyla açıklayacak ve savunacak tedbirleri almaya girişmiş bulunuyoruz. Cumhuriyet Türkiye’sinde eski yaşam kuralları, eski hukuk yerine "yeni yaşam kurallarının" ve "yeni hukukun geçmiş bulunması bugün hiç duraksamadan kabul edilecek bir olup-bittidir.

Bu olup – bitti sizin kitaplarınızda ve uygulanma değeri olacak yasalarınızda belirtilecek ve açıklanacaktır.

Öğrenci Baylar ve Hukukçu Baylar!

Yeni hukuk esaslarından, yeni gereksinmelerimizin, zorunlu olarak istediği yasalardan söz ederken ‘her devrimin kendine özgü yaptırımı bulunmak zorunludur’ gerçeğine, yalnız bu gerçeğe işaret etmiyorum.

Boşuna bir çıkışma eğiliminden kendimi uzak tutarak, fakat Türk ulusunun çağdaş uygarlığın niteliklerinden ve mutluklarından yararlanmak için en aşağı üç yüz yıldan beri sarf ettiği çabaların ne kadar elemli ve acı verici engeller karşısında boşa gittiğini tam bir teessür ve uyanıklılıkla göz önüne alarak söylüyorum.

Ulusumuzu düşmeye mahkûm etmiş ve ulusumuzun verimli bağrında dönem dönem eksik olmamış girişim sahiplerini, çaba ve çalışma sahiplerini, en sonunda bıktırmış ve bozguna uğratmış olumsuz ve yok edici güç, şimdiye kadar elimizde bulunan hukuk ve onun içten izleyicileri olmuştur.

Belki ağır ve cesurca olan tarihsel gözlemimin, seçkin kurulunuz içinde ve Cumhuriyet Hükümetinin bugün hizmetlerinden yararlanmakta bulunduğu değerli memurlar ve yargıçlarımız içinde kimsenin hayretini gerektirmeyeceğine eminim.

Bununla birlikte biraz daha, içimden tasarladıklarımı açıklamak için izin vermenizi rica edeceğim.

Uluslararası genel tarihin akışında Türklerin 1453 zaferini, yâni İstanbul’un fethini gözlerinizin önünde canlandırınız.

Bütün bir Dünyaya karşı İstanbul’u sonsuzluğa değin Türk topluluğuna kazandırmış olan güç ve kudret, aşağı yukarı aynı yıllarda bulunmuş olan basımevini Türkiye’ye kabul için hukukçuların uğursuz direncini kırmayı başaramamıştır.

Eskimiş hukukun ve izleyicilerinin basımevinin yurdumuza girmesine izin vermeleri için "üç yüz yıl" gözlem ve duraksamada bulunmalarını ve basımevinin yandaşı ya da karşıcalığı olarak pek çok güç ve kudret sarf etmelerini gerektirmiştir.

Eski hukukun çok uzak ve çok eski ve yeniden ortaya çıkması gücü olmayan bir dönemi ve o dönemin hukukçularını seçtiğim kanısına kapılmayınız.

Eski hukukun ve hukukçularının yeni devrim dönemimizde doğrudan doğruya bana çıkarttıkları zorluklardan örnek getirmeye kalksam, başınızı ağrıtma tehlikesiyle karşılaşırım.

Fakat bilesiniz ki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş anlarında, onun bugünkü nitelik ve durumunu hukuk esaslarına ve bilim esaslarına aykırı sayanların başında ünlü "hukuk bilginleri" bulunuyordu.

Büyük Mecliste egemenliğin kayıtsız – koşulsuz ulusta olduğunu belirten kanunu önerttiğim zaman, bu esasa Osmanlı Anayasasına aykırılığından dolayı karşı çıkanların başında yine eski ve bilimsel hünerleri ile ulusu aldatan tanınmış hukuk bilginleri bulunuyordu.

Sayın Baylar,

Hattâ Cumhuriyetin ilânından sonra olan feci bir olayı da uyanık bakışlarınızın önünde canlandırmak isterim.

En büyük kentimizin bu yurtta belki Avrupa’da öğrenim görmüş yüksek uzmanlardan oluşan Baro kurulu, açıkça halifeci olduğunu duyuran ve duyurmakla öğünen birisini seçip kendisine başkan yapmıştır.

Bu olay eskimiş hukuku izleyen eskimiş hukukçuların Cumhuriyet anlayışına karşı içten ve gerçek olan durum ve eğilimini belirtmeye yetmez mi?

Bütün bu olaylar, devrimcilerin en büyük fakat en sinsi düşmanının çürümüş hukuk ve onun düzeltilemez hukukçuları olduğunu gösterir.

Ulusun ateşli devrim atılımları sırasında sinmek zorunda kalan eski kanun hükümleri, eski hukukçular, iyilik yolunda gidenlerin etkisi ve ateşi yavaşlamaya başlar başlamaz derhal canlanarak, devrim esaslarını ve onun içten izleyicilerini ve onların değerli ülkülerini mahkûm etmek için fırsat beklerler.

Bu fırsat eski kanunların varlığı ve eski hukuk esaslarının yürürlüğü ile ve eski anlayışını içten ve yüreğinde olarak korumada inatçılıkla direnen yargıçların ve avukatların varlığı ile sağlanır.

Bugünkü hukuksal etkinliklerimizin nedenlerini açıklamış oluyorum umudundayız.

Büsbütün yeni kanunlar yaparak eski hukuk esaslarını temelinden ortadan kaldırmak girişimindeyiz.

Ve yeni hukukun esasları ile alfabesinden öğrenime başlayacak bir yeni hukuk kuşağını yetiştirmek için bu kurumları açıyoruz.

Bütün bu uygulamada dayanağımız, ulusun işe yatkınlığı ve yeteneği ve kesin iradesidir.

Bu girişimlerde arkadaşlarımız, yeni hukuku, bizimle birlikte, sözünü ettiğim nitelikte anlamış olan seçkin hukukçularımızdır.

Genel yaşamımızın yeni hukuksal esası kuram ve uygulama alanında görünüp gerçekleşinceye kadar geçecek zamanı sağlayan, doğrudan doğruya ulusumuz ve onun devrimindeki yorulmaz ve yıpranmaz güç olacaktır.

Öğrenci Baylar,

Yeni Türk toplum yaşamının kurucusu ve güçlendiricisi olmak savı ile öğrenime başlayan sizler, Cumhuriyet döneminin gerçek hukuk bilginleri olacaksınız..

Bir an önce yetişmenizi ve ulusun isteğini eylemsel olarak tatmine başlamanızı ulus sabırsızlıkla beklemektedir.

Sizi yetiştirecek olan profesörlerin üzerlerine düşen görevi hakkıyla yerine getireceklerine eminim.

Cumhuriyetin yaptırımı olacak bu büyük kurumun açılışında duyduğum mutluluğu hiçbir girişimde duymadım ve bunu açığa vurmakla ve belirtmekle hoşnutum.


Kaynak: https://hukukbook.com/ankara-hukuk-fakultesi-acilisinda-ataturkun-yaptigi-konusma/

 

 

18 Mart 2025 Salı

ÇANAKKALE'de MUSTAFA KEMAL

   ÇANAKKALE SAVAŞLARINDA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK:

Çanakkale Savaşları, Mustafa Kemal Atatürk'ün askeri dehasını ve liderlik yeteneklerini sergilediği, Türk ve dünya tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır.

Atatürk'ün bu savaşlardaki etkisi ve başarıları şu şekilde özetlenebilir:

Doğru Stratejik Öngörüler:

Atatürk, İtilaf Devletleri'nin (İngiltere ve Fransa) asıl amacının Çanakkale Boğazı'nı geçerek İstanbul'u ele geçirmek olduğunu doğru bir şekilde öngördü.

Bu öngörü doğrultusunda, düşmanın olası çıkarma noktalarını belirleyerek savunma stratejileri geliştirdi.

Özellikle Conkbayırı ve Anafartalar'da düşmanın çıkarma yapabileceği kritik noktaları önceden tespit ederek birliklerini bu bölgelere sevk etti.

Cesur ve Kararlı Liderlik:

Atatürk, askerlerine yüksek bir moral ve motivasyon aşılayarak onları cesaretlendirdi.

Cephede bizzat ön saflarda yer alarak askerleriyle birlikte savaştı ve onlara örnek oldu.

"Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" sözü ile askerlerin vatan sevgisini ateşlemiştir.

Düşmanın ilerleyişini durdurmak için kritik anlarda hızlı ve doğru kararlar aldı.

Alay'ın kahramanca mücadelesi bunun en güzel örneklerinden biridir.

Taktiksel Deha:

Atatürk, araziyi çok iyi kullanarak düşmana karşı etkili savunma taktikleri uyguladı.

Siper savaşlarının zorlu koşullarında bile askerlerini ustaca yöneterek düşmanın ilerlemesini engelledi.

Anafartalar'da düşmanın yaptığı çıkarma harekatını kısa sürede püskürterek büyük bir zafer kazandı.

Çanakkale Savaşları'nın Sonuçları ve Atatürk'ün Rolü:

Çanakkale Savaşları, İtilaf Devletleri için büyük bir hezimetle sonuçlandı.

Atatürk'ün bu savaşlardaki başarıları, "Türk milleti"nin "bağımsızlık mücadelesi"nde ona olan güvenini artırdı.

Çanakkale'deki askeri dehası ve liderlik yetenekleri, Kurtuluş Savaşı'nda da büyük bir rol oynadı.

Çanakkale Savaşları, Atatürk'ün askeri ve siyasi kariyerinde bir dönüm noktası oldu ve onun "Gazi" unvanını almasını sağladı.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.03.18, MŞ.

.         (Araştırma ve değerlendirme yazım.) 

 

ATATÜRK'e BORÇLUYUZ

    ATATÜRK'e ÇOK BORÇLUYUZ     .

Hepimiz, bu devlet ve ülke için Atatürk'e çok teşekkür etmeli ve takdir etmeliyiz.

Onun fikirleri ve devrimleri, başarıları bizleri kurtarmıştır.

Atatürk'ün fikirleri ve devrimleri, Türk milletinin ortak değerleridir.

Mustafa Kemal Atatürk, sadece bir asker ve devlet adamı değil, aynı zamanda ileriyi çok iyi gören bir liderdi.

Onun önderliğinde kazanılan Kurtuluş Savaşı ve sonrasında gerçekleştirilen devrimler, Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini atmış ve ülkeyi çağdaş bir ulus haline getirmiştir.

Bu değerlere sahip çıkarak, Atatürk'ün mirasını yaşatmak ve Türkiye'yi daha da ileriye taşımak hepimizin sorumluluğudur.

Atatürk'ün fikirleri ve devrimleri, sadece o dönemi değil, günümüzü ve geleceğimizi de şekillendirmeye devam ediyor.

A) ATATÜRK'ÜN BİZLERE KAZANDIRDIĞI BAZI ÖNEMLİ DEĞERLER:

Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk milletine kazandırdığı en önemli değerler, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan ve toplumsal hayatımızı şekillendiren ilkelerdir.

Atatürk'ün kazandırdığı bu değerler, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturmakta ve Türk milletinin geleceğine ışık tutmaktadır.

1. Bağımsızlık:

Atatürk'ün önderliğinde kazanılan Kurtuluş Savaşı, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin sembolü olmuştur.

"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ilkesiyle, ulusal iradenin üstünlüğü vurgulanmıştır.

2. Cumhuriyet: -

Cumhuriyet, halkın kendi kendini yönettiği, egemenliğin millete ait olduğu bir yönetim şeklidir.

Atatürk, bu yönetim şeklini Türkiye'ye kazandırarak, halkın iradesinin üstünlüğünü sağlamıştır.

3. Laiklik:

Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, din ve vicdan özgürlüğünün güvence altına alınmasıdır.

Atatürk, laiklik ilkesiyle, farklı inançlara sahip insanların bir arada barış içinde yaşamasını sağlamıştır.

4. Milliyetçilik:

Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı, ırk ve din ayrımına dayanmayan, vatan sevgisi ve milli birlik duygusunu esas alan bir anlayıştır.

"Ne mutlu Türk'üm diyene" sözü, bu anlayışın en güzel ifadesidir.

5. Halkçılık:

Halkçılık, toplumun tüm kesimlerinin eşit haklara sahip olması, "ayrıcalıkların" kaldırılması ve "sosyal adaletin" sağlanmasıdır.

Atatürk, halkın refahını ve mutluluğunu ön planda tutmuştur.

6. Devletçilik:

Devletçilik, ekonomik kalkınmanın devlet eliyle desteklenmesi, milli sanayinin kurulması ve halkın refahının artırılmasıdır.

Atatürk, planlı bir ekonomi politikası izleyerek, Türkiye'nin "kalkınmasına" çok büyük katkılar sağlamıştır.

7. Devrimcilik (İnkılapçılık):

Devrimcilik, sürekli yenilenme ve gelişme, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma hedefidir.

Atatürk, eğitim, hukuk, kültür gibi alanlarda yapılan devrimlerle, Türkiye'yi çağdaş bir ülke haline getirmeyi amaçlamıştır.

8. Akıl ve Bilim:

Atatürk, "akıl ve bilimin" önemini vurgulayarak, toplumun her alanda bilimsel düşünceyi benimsemesini teşvik etmiştir.

"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" sözü, bu anlayışın en güzel ifadesidir.

9. Barışçılık:

"Yurtta barış, dünyada barış" ilkesiyle, uluslararası ilişkilerde barışın önemini vurgulamıştır.

Atatürk, Türkiye'nin bölgesinde ve dünyada barışın kurulması ve devamlılığı için çok çaba göstermiştir.

10. Modernleşme: (Çağdaşlık)

Atatürk, Türkiye'yi çağdaş bir ülke haline getirmek için birçok alanda reformlar, devrimler yapmıştır.

Eğitim, hukuk, ekonomi, endüstri, kültür gibi alanlarda yapılan bu reformlar, yenileşme hareketleri Türkiye'nin kalkınmasına ve gelişmesine katkılar sağlamıştır.

B ) ATATÜRK'E KARŞI ÇIKANLARI TANIMAK GEREKİR:

Atatürk'ün bizlere kazandırdıklarını yok saymak isteyen, karşı çıkanlar hangi kişi ve kitlelerdir?

Atatürk'e karşı çıkanların sayısı, Türk toplumunun genelinde çok azınlıktadır.

Türk halkının büyük çoğunluğu, Atatürk'ün mirasına sahip çıkmakta ve onun fikirlerini yaşatmaya devam etmektedir.

Atatürk'ün bizlere kazandırdığı değerleri yok saymak veya bunlara karşı çıkmak, farklı ideolojik ve siyasi görüşlere sahip kişi ve gruplar tarafından zaman zaman dile getirilebilmektedir.

Bu karşı çıkışların temelinde yatan nedenler ve bu kişi/kitlelerin kimler olduğu şu şekilde özetlenebilir:

1. Radikal Dinci, İslamcı Gruplar:

Laiklik ilkesine karşı çıkarak, dini kuralların devlet yönetiminde etkili olması gerektiğini savunan gruplar.

Cumhuriyet'in kazanımlarını ve modernleşme çabalarını eleştirerek, geçmişteki dini değerlere dönüşü savunurlar.

Bir din devleti, islamcı devlet kurmak isterler.

Bu grupların ortaya çıkışları ve yayılmaları çok şüphe çeklicidir.

2. Aşırı Milliyetçi Gruplar:

Atatürk'ün milliyetçilik anlayışını yetersiz veya hatalı bulan, daha ırkçı veya etnik temelli bir milliyetçilik anlayışını savunan gruplar.

Atatürk'ün bazı politikalarını, ulusal çıkarlara aykırı veya zayıflık göstergesi olarak değerlendirenler.

3. Geçmişe Özlem Duyanlar:

Osmanlıclık: Osmanlı İmparatorluğu'na veya geçmişteki bazı yönetim şekillerine özlem duyan, Cumhuriyet'in kuruluşunu ve yapılan devrimleri eleştiren kişiler.

Geçmişteki bazı gelenek ve göreneklerin kaybolmasından dolayı Atatürk'ü sorumlu tutanlar.

4. Yabancı Güçlerin Desteklediği Gruplar:

Türkiye'nin istikrarını bozmak veya bölgedeki çıkarlarını korumak isteyen bazı yabancı güç odaklarının ya da devletlerin desteklediği kişi veya gruplar.

Bu gruplar, Atatürk'ün mirasını zayıflatmak ve Türkiye'yi "bölmek amacıyla" çeşitli propaganda ve faaliyetlerde bulunabilirler.

Ülke içerisinde etnik ve dinci terör örgütleri kurmuşlardır ve ülkenin huzurunu devamlı kaçırmaktadırlar.

5. Siyasi Çıkarlar Peşinde Olanlar:

Atatürk'ün mirasını kendi siyasi amaçları için kullanmak veya manipüle etmek isteyen bazı siyasetçiler ve gruplar.

Atatürk'ü kendi sağ ya da sol ideolojilerine göre yorumlayarak, toplumu kutuplaştırmaya çalışanlar.

Ülkeyi bölmek, devlet yapısını değiştirmek gibi hedefleri olan bazı etnik ya da islamcı terör örgütleri ne yazık ki çeşitli olaylara sebep veriyorlar.

6. Bilgi Eksikliği ve Yanlış Bilgilendirme:

Atatürk'ün hayatı, fikirleri ve devrimleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan veya yanlış bilgilendirilen kişiler.

Bu kişiler, kulaktan dolma bilgilerle veya yanlış yorumlarla Atatürk'e karşı olumsuz bir tutum sergileyebilirler.

Bu kitleler genellikle tarikatların ya da değişik örgütlerin, fraksiyonların etkisi altında kalanlar olmuştur.

C ) Önemli Not:

.  Atatürk'ü yok saymak isteyenlere, ve ona karşı çıkanlara karşı nasıl bir mücadele verilmelidir?

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.03.18, MŞ.

.         (Araştırma ve değerlendirme yazım.) 

 

ATATÜRK OLMASA İDİ

    ATATÜRK OLMASA İDİ     .  

Bugün bu ülke, bu topraklar ve bugünkü halk ne durumda olurdu?

Atatürk'ün olmadığı bir senaryoda, Türkiye'nin bugünkü durumundan çok farklı bir noktada olması ve önemli zorluklarla karşı karşıya kalması olası idi.

Atatürk'ün liderliği ve reformları, Türkiye'nin modern, bağımsız ve laik bir devlet olarak varlığını sürdürmesinde çok önemli rol oynamıştır.

Kesin bir şey söylemek kolay olmasa da, tarihsel bağlam ve olası sonuçlar üzerinden bazı çıkarımlar yapılabilir:

A )Siyasi ve Toprak Bütünlüğü:

-İşgal ve Parçalanma: 1. Dünya Savaşı sonrası İtilaf Devletleri'nin planları doğrultusunda Anadolu'nun büyük bir kısmının işgal altında kalması veya farklı devletler tarafından paylaşılması olasılığı yüksekti.

-Bağımsızlık Mücadelesi: Atatürk'ün liderliğinde başlatılan Kurtuluş Savaşı'nın gerçekleşmemesi durumunda, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ve bugünkü sınırlara sahip olması mümkün olmayabilirdi.

-Siyasi İstikrarsızlık: İşgal ve parçalanma senaryosunda, bölgede uzun süreli siyasi istikrarsızlıklar, iç çatışmalar ve bölgesel güçlerin müdahaleleri yaşanabilirdi.

B ) Sosyal ve Kültürel Yapı:

-Modernleşme ve Laikleşme: Atatürk'ün başlattığı modernleşme ve laikleşme reformlarının gerçekleşmemesi durumunda, toplumun daha geleneksel ve dini kurallara dayalı bir yapıda kalması beklenebilirdi.

-Eğitim ve Bilim: Eğitim ve bilim alanındaki gelişmelerin yavaşlaması veya durması, toplumsal kalkınmayı olumsuz etkileyebilirdi.

-Kadın Hakları: Kadınların toplumsal hayata katılımı ve haklarının gelişimi konusunda önemli gecikmeler yaşanabilirdi.

C ) Ekonomik Durum:

-Ekonomik Bağımlılık: İşgal ve parçalanma senaryosunda, ülkenin ekonomik olarak dış güçlere bağımlı hale gelmesi ve kaynaklarının sömürülmesi olasılığı yüksekti.

-Sanayileşme: Atatürk'ün başlattığı sanayileşme hamlelerinin gerçekleşmemesi durumunda, ekonomik kalkınmanın yavaşlaması ve ülkenin tarım ağırlıklı bir yapıda kalması beklenebilirdi.

D ) Bölgesel ve Uluslararası İlişkiler:

-Bölgesel Çatışmalar: Bölgedeki siyasi istikrarsızlık ve güç dengesizlikleri, bölgesel çatışmaların artmasına ve Türkiye'nin bu çatışmalara dahil olmasına yol açabilirdi.

-Uluslararası İtibar: Türkiye'nin uluslararası arenada bugünkü konumuna sahip olması ve bölgesel bir güç olarak tanınması mümkün olmayabilirdi.

I - ATATÜRK HİÇ OLMASA İDİ TÜRKİYE VE CUMHURİYET OLABİLİR MİYDİ, BUNLARIN YERİNE NELER OLURDU?

Atatürk'ün liderliği ve Kurtuluş Savaşı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında ve bugünkü sınırlarına sahip olmasında belirleyici kesin bir rol oynamıştır.

Atatürk'ün olmadığı bir senaryoda, Türkiye'nin bugünkü durumundan çok farklı bir noktada olması ve önemli zorluklarla karşı karşıya kalması son derece olası idi:

Atatürk'ün olmadığı bir senaryoda Türkiye'nin ve Cumhuriyet'in nasıl bir yol izleyeceği kesin olarak bilinemez.

Ancak, tarihsel bağlam ve olası sonuçlar üzerinden bazı çıkarımlar yapılabilir:

II - OLASI SENARYOLAR                       :

A- İşgal ve Parçalanma:

Dünya Savaşı sonrası İtilaf Devletleri'nin planları doğrultusunda Anadolu'nun büyük bir kısmının işgal altında kalması veya farklı devletler tarafından paylaşılması olasılığı yüksekti.

Bu durumda, bugünkü Türkiye sınırlarına sahip bir devletin ortaya çıkması mümkün olmayabilirdi.

B- Farklı Bir Yönetim Şekli:

Cumhuriyet yerine, Osmanlı İmparatorluğu'nun devamı niteliğinde bir monarşi veya farklı bir siyasi yapı kurulabilirdi.

Ancak, 1. Dünya Savaşı'nın yarattığı koşullar ve bölgesel güç dengeleri göz önüne alındığında, bu tür bir yapının istikrarını koruması zor olabilirdi.

C- Bölgesel Devletler:

Anadolu'da farklı "etnik ve dini" grupların "kendi devletlerini" kurmaya çalışması ve bu durumun uzun süreli çatışmalara yol açması mümkündü.

Bu senaryoda, bugünkü Türkiye'nin yerinde birden fazla küçük devletin bulunması olasıydı.

Ç- Daha Zayıf Bir Devlet:

Kurtuluş savaşı ve Atatürk'ün yaptığı DEVRİMLER, reformlar "olmadan" daha "zayıf bir ülke" olabilirdi.

Ekonomik olarak dış güçlere bağımlı hale gelmesi ve kaynaklarının sömürülmesi olasılığı yüksekti.

D- Cumhuriyet'in Yerine Neler Olabilirdi?

-Monarşi:

Osmanlı Hanedanı'nın devam etmesi ve ülkenin bir padişah tarafından yönetilmesi mümkündü.

Ancak, bu durumda bile, padişahın yetkilerinin sınırlı olması ve meclis gibi kurumların varlığı söz konusu olabilirdi.

-Teokrasi: İslam Devleti:

Ülkenin dini kurallara göre yönetildiği bir teokratik devlet kurulabilirdi.

Bu senaryoda, din adamlarının siyasi hayatta önemli bir rol oynaması ve laik kurumların zayıflaması beklenirdi.

-Askeri Cunta:

Ülke 1. Dünya savaşı sonrası bir çok darbe ve askeri cunta ile yönetilebilirdi.

ÖZETLE:

.  Gittikçe daha ciddi bir sorun olan düşmanlık ve karşı çıkmanın ardında çeşitli çıkar grupları olabilir.

.  Çok ciddi bir biçimde araştırmalı, incelemeli ve okumalıyız ve ülkenin kuruluşunu iyi kavramalıyız.

    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.03.18, MŞ.

.         (Araştırma ve değerlendirme yazım.) 

 

ATATÜRK DÜŞMANLARIYLA MÜCADELE

.  ATATÜRK DÜŞMANLARIYLA MÜCADELE

Atatürk'e, demokrasiye ve devrimlere "karşı çıkanlarla" nasıl mücadele edilebilir?

Atatürk düşmanlarıyla mücadele en açık ve kesin nasıl yapılmalıdır?

Atatürk'ü yok saymak isteyenlere, ve ona karşı çıkanlara karşı nasıl bir mücadele verilmelidir?

Atatürk'e karşı çıkanlara karşı mücadele, çok yönlü ve sabırlı bir yaklaşım gerektirir.

Bu mücadelede izlenebilecek bazı stratejiler:

1. Eğitim ve Bilgilendirme:

-Doğru Bilgi Yaymak:

Atatürk'ün yaşamı, fikirleri ve devrimleri hakkında doğru ve güvenilir bilgileri yaymak.

Atatürk'ün sözlerini ve eserlerini geniş kitlelere ulaştırmak.

Yanlış bilgilendirme ve dezenformasyonla mücadele etmek.

-Eğitim Sistemini Güçlendirmek:

Okullarda Atatürk'ün ilkelerinin doğru ve kapsamlı bir şekilde öğretilmesini sağlamak.

Tarih derslerinde objektif ve bilimsel bir yaklaşım benimsemek.

Genç nesillerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmek.

-Medya ve Yayıncılık:

Atatürk'ün mirasını anlatan belgeseller, filmler ve kitaplar üretmek.

Sosyal medyada doğru bilgileri yaymak ve yanlış bilgileri düzeltmek.

Atatürk'ün fikirlerini ve devrimlerini anlatan seminerler, konferanslar ve paneller düzenlemek.

2. Hukuki ve Siyasi Mücadele:

-Yasal Düzenlemeler:

Atatürk'e hakaret eden veya onun mirasını zedeleyen kişi ve gruplara karşı yasal işlem yapmak.

Atatürk'ü Koruma Kanunu'nun etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak.

-Sivil Toplum Kuruluşları:

Atatürkçü düşünceyi savunan sivil toplum kuruluşlarını desteklemek.

Bu kuruluşların faaliyetlerini yaygınlaştırmak ve güçlendirmek.

-Siyasi Katılım:

Atatürk'ün ilkelerini savunan siyasi partileri ve adayları desteklemek.

Siyasi platformlarda Atatürk'ün mirasını savunmak.

3. Toplumsal Bilinçlendirme:

-Ulusal Bayramlar ve Anma Törenleri:

Ulusal bayramları ve anma törenlerini coşkuyla kutlamak ve Atatürk'ün mirasını yaşatmak.

Bu etkinliklerde Atatürk'ün fikirlerini ve devrimlerini vurgulamak.

-Toplumsal Diyalog:

Farklı görüşlere sahip insanlarla diyalog kurmak ve ortak bir zeminde buluşmak.

Atatürk'ün ilkelerini ve değerlerini anlatarak, toplumda bir uzlaşı sağlamak.

-Sanat ve Kültür:

Atatürk'ün mirasını anlatan sanat eserleri üretmek ve yaygınlaştırmak.

Tiyatro, sinema, edebiyat ve müzik gibi alanlarda Atatürk'ün fikirlerini ve devrimlerini yansıtmak.

4. Sürekli Gelişim ve Yenilenme:

-Atatürkçü Düşünceyi Güncellemek:

Atatürk'ün ilkelerini "günümüz koşullarına" uyarlamak ve yeni kuşaklara aktarmak.

Atatürkçü düşünceyi sürekli geliştirmek ve yenilemek.

-Bilimsel Araştırmalar:

Atatürk'ün yaşamı, fikirleri ve devrimleri hakkında bilimsel araştırmalar yapmak.

Bu araştırmaların sonuçlarını kamuoyuyla düzenli paylaşmak.

5. ÖNEMLİ NOKTALAR:

.  Toplumun her kesimiyle diyalog kurmak ve ortak bir paydada buluşmak önemlidir.

.  Atatürk'ün fikirlerine karşı çıkanlara verilecek en güzel cevap, Atatürk'ün eserlerinin ve fikirlerinin ne kadar değerli olduğunun, Türkiye cumhuriyetine kazandırdıklarının anlatılmasıdır.

.  Mücadele, hukukun üstünlüğü ve demokratik değerler çerçevesinde yürütülmelidir.

.  Şiddet ve nefret söyleminden, çatışmalardan uzak durulmalıdır.

.  Türk Kurtuluş Savaşı, cumhuriyetin kuruluşu, devrimler, kalkınma hamleleri tüm yurttaşlar tarafından çok iyi kavranmalı ve savunulmalıdır.

.  Bir ulus devlet, bir üniter yapı olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin önemi ve değeri çok iyi kavranmalı ve anlatılmalıdır.

.  Bunun için de yurttaşların, çalışkan, bilinçli ve mücadeleci olması beklenilir.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.03.18, MŞ.

.         (Araştırma ve değerlendirme yazım.) 

17 Mart 2025 Pazartesi

ÇANAKKALE DERSİ

  ÇANAKKALE SAVAŞLARINDAN VE ZAFERİNDEN NASIL DERS ÇIKARMALIYIZ?

-Çanakkale Zaferi'nden çıkaracağımız dersler, bugünümüzü şekillendirmemizde ve geleceğe daha güçlü bir şekilde ilerlememizde bize yol göstermeye devam etmektedir.

-Birlik ve beraberlik ruhuyla, vatan sevgisiyle, doğru liderlikle ve kararlılıkla her türlü zorluğun üstesinden gelebileceğimiz inancını bu zaferden almaktayız

-Çanakkale Savaşları ve kazanılan zaferden bugün için çıkarabileceğimiz birçok önemli ders bulunmaktadır:

Ulusal Birlik ve Beraberliğin Önemi:

-Çanakkale Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu'nun farklı coğrafyalarından gelen askerlerin omuz omuza mücadele ettiği bir savaştı.

-Bu durum, ortak bir amaç etrafında birleşmenin ve milli dayanışmanın ne kadar hayati olduğunu göstermektedir.

-Günümüzde de karşılaştığımız zorlukların üstesinden gelmek için birlik ve beraberlik içinde hareket etmemiz gerektiği bu zaferin önemli bir öğretisidir.  

Yurt Sevgisi ve Fedakarlık:

-Çanakkale'de askerlerimizin gösterdiği eşsiz yurt sevgisi ve canlarını feda etme azmi, bizler için ilham kaynağı olmalıdır.

-Onların bu fedakarlıkları sayesinde bugün bağımsız bir ülkede yaşıyoruz.

-Bu bilinçle, ülkemizi her koşulda koruma ve geliştirme sorumluluğumuzun farkında olmalıyız .  

Liderlik ve Stratejik Vizyon:

-Mustafa Kemal Atatürk'ün Çanakkale Cephesi'ndeki liderliği ve askeri dehası, zaferin kazanılmasında kritik bir rol oynamıştır .

Onun

- "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum" sözü, askerlerin motivasyonunu ve kararlılığını artırmıştır.

-Bu durum, doğru liderliğin ve stratejik düşüncenin başarıya ulaşmada ne kadar önemli olduğunu bizlere öğretmektedir.  

Savunma ve Direncin Gücü:

-Çanakkale Savaşı, güçlü donanmalara ve üstün teknolojiye sahip olan İtilaf Devletleri'ne karşı kazanılmış bir zaferdir.

Bu zafer, azimli ve kararlı bir savunmanın, imkansız gibi görünen durumları bile tersine çevirebileceğini göstermiştir.  

Uluslararası İlişkilerde Saygınlık:

-Çanakkale Zaferi, Osmanlı İmparatorluğu'nun uluslararası alandaki itibarını artırmış ve dünya kamuoyunun Türk milletine olan bakış açısını değiştirmiştir.

-Bu zafer, millet olarak kendi gücümüze inanmamız ve bağımsızlığımızı korumamız halinde uluslararası alanda saygın bir konuma sahip olabileceğimizi göstermektedir .  

Gelecek Kuşaklara Aktarılması Gereken Miras:

-Çanakkale Zaferi'nin anlam ve önemini gelecek kuşaklara aktarmak, ulusumuzun en önemli görevlerinden biridir.

-Bu zafer, tarihimizdeki gurur verici bir dönüm noktası olmasının yanı sıra, gençlerimize "yurt sevgisi", fedakarlık ve "ulusal birlik" gibi değerleri aşılamak için de önemli bir araçtır .  

-Özellikle günümüzde "özgürlük ve bağımsızlığımız" için, "barış" için çok daha dikkatli olmamız gerektiğini iyi kavramalıyız.

-Yurt sevgisi ve savunmasının ne denli önemli olduğunu her yurttaş çok iyi anlamalıdır.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.03.17.MŞ.

.        (Araştırma ve değerlendirme yazısı)

 

ÇANAKKALE SAVAŞLARI

      ÇANAKKALE SAVAŞLARI       :

Tarihi, Gelişimi ve Önemi

Savaşın Tarafları ve Liderleri

-Çanakkale Savaşları'nda "Osmanlı İmparatorluğu ve Almanya" - "İtilaf Devletleri'ne (Birleşik Krallık, Fransa, Rusya) karşı savaştı.

-Bu savaşlar Mirliva Cevat Paşa ve Yarbay Selahattin Adil gibi Osmanlı komutanlarının yanı sıra Amiral Sackville Carden ve Amiral John de Robeck gibi İtilaf komutanlarının da önemli roller üstlendiğini gösteriyor.

Savaşın Nedenleri ve Amaçları

-Savaşın temelinde İtilaf Devletleri'nin Osmanlı İmparatorluğu'nu savaş dışı bırakarak müttefikleri Rusya'ya yardım gönderme ve İstanbul Boğazı'nı kontrol altına alma amacı yatıyordu.

-Osmanlı Devleti ise topraklarını savunmak ve boğazların kontrolünü elinde tutmak için mücadele etti.

Savaşın Kronolojisi

-Çanakkale Savaşları I. Dünya Savaşı sırasında gerçekleşti ve iki ana bölümden oluştu.

-Deniz savaşları 19 Şubat 1915 ile 18 Mart 1915 tarihleri arasında, kara savaşları ise 25 Nisan 1915 ile 9 Ocak 1916 tarihleri arasında Gelibolu Yarımadası'nda yaşanmıştır.

Savaşın Sonuçları ve Etkileri

-Çanakkale Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu'nun zaferiyle sonuçlanmış ve İtilaf Devletleri geri çekilmek zorunda kalmıştır.

-Bu zafer, Türk Kurtuluş Savaşı'nın temellerini atmış ve Mustafa Kemal Atatürk'ün liderlik vasıflarını ön plana çıkarmıştır.

-Ayrıca, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde ulusal kimlik bilincinin oluşmasında önemli bir rol oynamıştır.

Savaşın Küresel Önemi ve Anma

-Çanakkale Savaşları, sadece Türkiye için değil, dünya tarihi için de önemli bir dönüm noktasıdır.

-Savaşın yıldönümü olan 25 Nisan, Anzak Günü olarak anılmakta ve savaşta hayatını kaybedenler saygıyla anılmaktadır.

-Bu savaş, modern savaş stratejileri ve uluslararası ilişkiler açısından da derin izler bırakmıştır.

I. Giriş

-Çanakkale Savaşları, diğer adıyla Gelibolu Cephesi, 1915-1916 yılları arasında I. Dünya Savaşı'nın önemli bir bölümünü teşkil eden ve Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında gerçekleşen bir dizi deniz ve kara muharebesidir .

-Bu savaşlar, sadece dönemin askeri stratejileri ve teknolojileri açısından değil, aynı zamanda katılan ulusların siyasi ve sosyal yapıları üzerindeki derin etkileriyle de tarihe damgasını vurmuştur.

-Bu raporun amacı, Çanakkale Savaşları'nın detaylı bir anlatımını sunmak ve bu mücadelenin çok yönlü önemini kapsamlı bir şekilde açıklamaktır.

-Savaşta yer alan başlıca güçler ve temel hedefleri incelenerek, bu tarihi olayın küresel çatışmadaki konumu ve sonuçları aydınlatılacaktır.  

II. Tarihi Bağlam ve Amaçlar

Çanakkale Boğazı'nın stratejik önemi, hem Osmanlı İmparatorluğu hem de İtilaf Devletleri için hayati bir faktördü .

İtilaf Devletleri, bu boğazı kontrol altına alarak Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'a ulaşmayı, böylece Osmanlı'yı savaş dışı bırakmayı ve müttefikleri Rusya'ya Karadeniz üzerinden bir ikmal hattı açmayı hedefliyordu .

Osmanlı İmparatorluğu ise, bu kritik su yolunu savunarak toprak bütünlüğünü korumak ve İtilaf Devletleri'nin stratejik hedeflerini engellemekte kararlıydı .

Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'nda Almanya ve Avusturya-Macaristan ittifakının yanında yer alması, bu bölgeyi İtilaf Devletleri için önemli bir hedef haline getirmişti .

29 Ekim 1914'te, eski Alman savaş gemileri Yavuz Sultan Selim ve Midilli'nin Karadeniz'de Rus limanlarını bombalaması, Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşa girişinin önemli bir öncüsü oldu.

Bu olay, Osmanlı'nın Merkezi Güçler ile olan ittifakını pekiştirirken, İtilaf Devletleri'nin Osmanlı İmparatorluğu'na yönelik stratejilerini de şekillendirmeye başladı.

İngiliz Deniz Bakanı Winston Churchill'in öncülüğünde geliştirilen ilk İtilaf stratejisi, boğazların sadece deniz gücüyle zorlanması esasına dayanıyordu .

Bu yaklaşım, büyük bir kara harekatına gerek kalmadan hızlı bir zafer elde etme umudunu taşıyordu.  

III. Deniz Harekâtı (19 Şubat - 18 Mart 1915)

-İtilaf Devletleri'nin Çanakkale Boğazı'nı zorlama girişimi, 19 Şubat 1915'te Osmanlı kıyı tahkimatlarının bombalanmasıyla başladı .

-Bu ilk saldırı, Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyaları ile Avrupa yakasındaki Ertuğrul ve Seddülbahir tabyalarının imhasını hedefliyordu .

-Birleşik Filo'nun 12 gemisiyle gerçekleştirilen bu harekât , Osmanlı topçusunun kısa menzili nedeniyle başlangıçta sınırlı bir direnişle karşılaştı .

-Ancak, gemilerin kıyıya yaklaşmasıyla Osmanlı tabyaları karşılık vermeye başladı .

-Olumsuz hava koşulları da İtilaf güçlerinin ilerlemesini zorlaştıran bir faktör oldu .

-Şubat ve Mart ayları boyunca süren deniz saldırıları, Osmanlı direncini kırmakta yetersiz kaldı.

-Osmanlı İmparatorluğu, boğaz savunmasını güçlendirmek amacıyla mayın hatları oluşturmaya başlamıştı .

-18 Mart 1915'te İtilaf Devletleri, Çanakkale Boğazı'na karşı en kapsamlı saldırıyı gerçekleştirdi .

-Bu saldırı sırasında, Osmanlı mayınları ve etkili topçu ateşi İtilaf donanmasına ağır kayıplar verdirdi . -Özellikle Nusret mayın gemisinin döktüğü mayınlar, HMS Irresistible dahil olmak üzere birçok zırhlı geminin batmasına veya ağır hasar almasına neden oldu .

-Bu başarısızlık, İtilaf Devletleri'nin deniz yoluyla boğazı geçme umutlarını sona erdirdi ve kara harekatı fikrinin doğmasına yol açtı .

-18 Mart Deniz Savaşı olarak da bilinen bu çatışma, İtilaf donanmasının geri çekilmesiyle sonuçlandı .

IV. Kara Harekâtı (25 Nisan 1915 - 9 Ocak 1916)

A. İtilaf Devletleri'nin Çıkarmaları (25 Nisan 1915)

-Deniz harekatının başarısız olması üzerine İtilaf Devletleri, Gelibolu Yarımadası'na kara birlikleri çıkarma kararı aldı .

-25 Nisan 1915 sabahı, İngiliz ve Fransız birlikleri yarımadanın güney ucundaki Seddülbahir'e (Cape Helles), Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu (ANZAK) birlikleri ise daha kuzeydeki Arıburnu'na (Anzac Cove) çıkarma yaptılar .

-Fransız birlikleri ayrıca Anadolu yakasındaki Kumkale'ye bir yanıltma çıkarması gerçekleştirdiler .

-Çıkarmaların temel amacı, stratejik noktaları ele geçirerek Çanakkale Boğazı'nın kontrolünü sağlamak ve Osmanlı savunmasını aşmaktı .

-Ancak, özellikle Arıburnu'nda ANZAK birlikleri, Mustafa Kemal'in komutasındaki güçlü Osmanlı direnişiyle karşılaştılar .

-Navigasyon hataları nedeniyle ANZAK birlikleri, planlanan çıkarma noktasının yaklaşık 2 kilometre kuzeyinde, dik yamaçlarla çevrili dar bir kumsala (Anzak Koyu) indiler .

-Bu durum, Osmanlı birliklerinin hızla savunma pozisyonu almasına ve İtilaf birliklerinin ilerlemesini engellemesine olanak sağladı .  

B. Başlıca Muharebeler ve Cepheler

- Seddülbahir Cephesi (Cape Helles):

Yarımadanın güneyinde İngiliz ve Fransız kuvvetleri tarafından açılan bu cephede, Osmanlı birlikleriyle şiddetli çatışmalar yaşandı .

Birinci Kirte Muharebesi (28 Nisan), İkinci Kirte Muharebesi (6-8 Mayıs) ve Üçüncü Kirte Muharebesi (4 Haziran) gibi bir dizi kanlı muharebe, İtilaf Devletleri'nin sınırlı ilerlemesiyle sonuçlandı .

Özellikle V Plajı'nda (V Beach) SS River Clyde gemisinden yapılan çıkarmada, Osmanlı makineli tüfek ateşi sonucu ilk dalgada karaya çıkan 200 askerden sadece 21'i hayatta kalabildi .

Bu cephedeki çatışmalar, İtilaf Devletleri için yüksek kayıplara ve stratejik hedeflere ulaşmada başarısızlığa neden oldu .  

- Arıburnu Cephesi (Anzac Cove):

Avustralya ve Yeni Zelandalı askerlerin (ANZAK) karaya çıktığı bu bölge, yoğun ve çetin çatışmalara sahne oldu .

Mustafa Kemal'in hızlı ve etkili müdahalesiyle ANZAK birlikleri kıyı şeridine sıkıştı ve ilerleyemedi . Siper savaşlarının yaşandığı bu cephede, her iki taraf da ağır kayıplar verdi.

19 Mayıs'ta Osmanlı güçlerinin gerçekleştirdiği büyük bir karşı saldırı, ANZAK savunmasını aşmayı başaramadı .

Bu cephedeki mücadele, ANZAK askerlerinin cesareti ve dayanıklılığı ile öne çıktı.  

- Anafartalar Cephesi: Ağustos 1915'te İtilaf Devletleri, cephedeki çıkmazı kırmak amacıyla yeni bir taarruz başlattı.

Bu kapsamda, Suvla Koyu'na yeni birlikler çıkarıldı ve Arıburnu cephesinden kuzeye doğru ilerlenmesi hedeflendi .

Bu taarruzun önemli bir parçası, Kocaçimen Tepesi üzerindeki stratejik noktaların (Conkbayırı, Kılıçbayırı vb.) ele geçirilmesiydi .

Ancak, bu bölgedeki Osmanlı savunması da oldukça güçlüydü.

Mustafa Kemal'in bizzat komuta ettiği birlikler, İtilaf güçlerinin ilerlemesini engelledi.

Özellikle Conkbayırı'nda yaşanan süngü hücumu, savaşın kaderini değiştiren önemli anlardan biri oldu .

Ağustos taarruzu sırasında Lone Pine (Kanlısırt), The Nek (Boyun) ve Hill 60 (60. Tepe) gibi noktalarda da şiddetli çatışmalar yaşandı .

Ancak, tüm bu çabalara rağmen İtilaf Devletleri, stratejik bir başarı elde edemedi.  

Kara Harekatı'ndaki Önemli Olayların Kronolojisi

ü  25 Nisan 1915 İtilaf Devletleri'nin Gelibolu'ya Çıkarması     -   Seddülbahir, Arıburnu

ü  28 Nisan 1915 Birinci Kirte Muharebesi     - Seddülbahir

ü  6-8 Mayıs 1915 İkinci Kirte Muharebesi   - Seddülbahir

ü  19 Mayıs 1915 Osmanlı'nın Arıburnu'na Büyük Karşı Saldırısı  -   Arıburnu

ü  4 Haziran 1915 Üçüncü Kirte Muharebesi       -     Seddülbahir

ü  6-21 Ağustos 1915 Ağustos Taarruzu (Suvla Koyu Çıkarması ve Sarıbayır Muharebesi)Anafartalar, Arıburnu

ü  6-10 Ağustos 1915 Lone Pine Muharebesi     -     Arıburnu

ü  7 Ağustos 1915 The Nek Muharebesi     -    Arıburnu

ü  21-29 Ağustos 1915 Hill 60 Muharebesi    -    Arıburnu

C. Çıkmaz ve Tahliye

Gelibolu Yarımadası'ndaki kara harekatı, zorlu arazi koşulları, etkili Osmanlı savunması ve İtilaf Devletleri'nin lojistik sorunları nedeniyle uzun süren bir çıkmaza dönüştü .

Ağustos taarruzunun başarısız olmasıyla birlikte, İtilaf komutanlığı cephedeki durumun umutsuzluğunu kabul etmeye başladı .

Artan kayıplar ve stratejik bir ilerleme kaydedilememesi üzerine, İtilaf Devletleri Gelibolu'dan çekilme kararı aldı .

Tahliye operasyonu, büyük bir gizlilik içinde ve başarılı bir şekilde gerçekleştirildi.

Aralık 1915'te Arıburnu ve Suvla Koyu'ndaki birlikler tahliye edildi .

Son olarak, 9 Ocak 1916'da Seddülbahir'deki son İtilaf birlikleri de yarımadayı terk etti .

Bu tahliye, İtilaf Devletleri'nin Gelibolu Yarımadası'ndaki askeri varlığının sona erdiği anlamına geliyordu .  

V. Sonuçlar ve Kayıplar

Çanakkale Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu'nun kesin zaferiyle sonuçlandı .

İtilaf Devletleri, stratejik hedeflerine ulaşamadılar ve ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldılar .

Savaş boyunca her iki tarafta da büyük insan kayıpları yaşandı.

Tahminlere göre, her iki tarafta da yaklaşık 250.000 civarında asker hayatını kaybetti veya yaralandı . Deniz harekatı sırasında da İtilaf donanması önemli kayıplar vermişti .

Bu kayıplar, sadece asker sayılarıyla sınırlı kalmayıp, dönemin askeri ve siyasi dengeleri üzerinde de derin etkiler yarattı.  

VI. Çanakkale Savaşları'nın Önemi

A. Askeri ve Stratejik Önemi

Osmanlı İmparatorluğu'nun Çanakkale'deki zaferi, I. Dünya Savaşı'nın seyrini önemli ölçüde etkiledi . İtilaf Devletleri'nin İstanbul'u ele geçirme ve Rusya'ya yardım ulaştırma planları başarısız oldu.

Bu durum, savaşın uzamasına ve diğer cephelerdeki dengelerin değişmesine neden oldu.

Çanakkale Savaşları, modern savaş tarihinde amfibi harekatların ne kadar karmaşık ve zorlu olabileceğini gösteren önemli bir örnek teşkil etti .

İyi hazırlanmış savunma hatlarının ve kararlı bir direnişin, sayıca ve teknolojik olarak üstün bir gücü bile durdurabileceği bu savaşlarda açıkça görüldü.

Bu savaşlardan çıkarılan dersler, sonraki dönemlerdeki askeri stratejilerin ve amfibi harekat doktrinlerinin gelişiminde etkili oldu.  

B. Türkiye Açısından Siyasi ve Sosyal Önemi

Çanakkale Savaşları, Türk Kurtuluş Savaşı'nın ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecinde hayati bir rol oynadı .

Bu zafer, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesine olan inancını pekiştirdi ve ulusal birliğin oluşmasında önemli bir dönüm noktası oldu.

Savaş sırasında sergilenen kahramanlıklar ve fedakarlıklar, Türk toplumunda derin bir milli bilinç ve gurur yarattı.

Çanakkale Cephesi'nde gösterdiği üstün liderlik ve askeri deha sayesinde Mustafa Kemal Atatürk, bir ulusal kahraman olarak öne çıktı .

Onun bu savaşlardaki başarısı, Kurtuluş Savaşı'nda da liderlik yapmasının ve modern Türkiye'nin kurucusu olmasının yolunu açtı.  

C. Avustralya ve Yeni Zelanda Açısından Önemi (Anzak Günü)

Çanakkale Savaşları, Avustralya ve Yeni Zelanda'nın ulusal kimliklerinin oluşmasında derin ve kalıcı bir etki bıraktı .

Askerlerinin ilk kez kendi bayrakları altında savaştığı bu cephe, her iki ülke için de bir dönüm noktası oldu.

ANZAK askerlerinin Gelibolu'da gösterdiği cesaret, dayanıklılık ve fedakarlık, Avustralya ve Yeni Zelanda'da güçlü bir ulusal bilinç ve dayanışma ruhu yarattı.

25 Nisan, ANZAK birliklerinin Gelibolu'ya çıkışının yıl dönümü olarak her yıl "Anzak Günü" adıyla anılmaktadır .

Bu gün, her iki ülkede de askeri kayıpların ve gazilerin en önemli anma günü olarak kabul edilmekte ve ulusal kimliğin önemli bir parçası olarak yaşatılmaktadır.  

VII. Sonuç

Çanakkale Savaşları, 1915 yılının Şubat ayında başlayan deniz harekatıyla tetiklenmiş ve 1916 yılının Ocak ayında İtilaf Devletleri'nin geri çekilmesiyle sona ermiştir.

Bu savaşlar, askeri açıdan Osmanlı İmparatorluğu'nun zaferiyle sonuçlanırken, siyasi ve sosyal açılardan katılan tüm uluslar üzerinde derin izler bırakmıştır.

Türkiye için ulusal bağımsızlık mücadelesinin ve modern cumhuriyetin temellerini oluştururken, Avustralya ve Yeni Zelanda için ulusal kimliklerinin şekillenmesinde kritik bir rol oynamıştır.

Çanakkale Savaşları, savaşın insanlık üzerindeki ağır maliyetini ve kalıcı mirasını hatırlatan önemli bir tarihi olay olarak hafızalarda yerini korumaktadır.

      Çanakkale Savaşlarında Mustafa Kemal Atatürk:

Çanakkale Savaşları, Mustafa Kemal Atatürk'ün askeri dehasını ve liderlik yeteneklerini sergilediği, Türk ve dünya tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır.

Atatürk'ün bu savaşlardaki etkisi ve başarıları şu şekilde özetlenebilir:

Doğru Stratejik Öngörüler:

Atatürk, İtilaf Devletleri'nin (İngiltere ve Fransa) asıl amacının Çanakkale Boğazı'nı geçerek İstanbul'u ele geçirmek olduğunu doğru bir şekilde öngördü.

Bu öngörü doğrultusunda, düşmanın olası çıkarma noktalarını belirleyerek savunma stratejileri geliştirdi.

Özellikle Conkbayırı ve Anafartalar'da düşmanın çıkarma yapabileceği kritik noktaları önceden tespit ederek birliklerini bu bölgelere sevk etti.

Cesur ve Kararlı Liderlik:

Atatürk, askerlerine yüksek bir moral ve motivasyon aşılayarak onları cesaretlendirdi.

Cephede bizzat ön saflarda yer alarak askerleriyle birlikte savaştı ve onlara örnek oldu.

"Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" sözü ile askerlerin vatan sevgisini ateşlemiştir.

Düşmanın ilerleyişini durdurmak için kritik anlarda hızlı ve doğru kararlar aldı.

Alay'ın kahramanca mücadelesi bunun en güzel örneklerinden biridir.

Taktiksel Deha:

Atatürk, araziyi çok iyi kullanarak düşmana karşı etkili savunma taktikleri uyguladı.

Siper savaşlarının zorlu koşullarında bile askerlerini ustaca yöneterek düşmanın ilerlemesini engelledi.

Anafartalar'da düşmanın yaptığı çıkarma harekatını kısa sürede püskürterek büyük bir zafer kazandı.

Çanakkale Savaşları'nın Sonuçları ve Atatürk'ün Rolü:

Çanakkale Savaşları, İtilaf Devletleri için büyük bir hezimetle sonuçlandı.

Atatürk'ün bu savaşlardaki başarıları, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinde ona olan güvenini artırdı.

Çanakkale'deki askeri dehası ve liderlik yetenekleri, Kurtuluş Savaşı'nda da büyük bir rol oynadı.

Çanakkale Savaşları, Atatürk'ün askeri ve siyasi kariyerinde bir dönüm noktası oldu ve onun "Gazi" unvanını almasını sağladı.

.  Bu yazıda KULLANILAN KAYNAKLAR:

Çok geniş ve çeşitli kaynaklardan yararlanıldı.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.03.17, MŞ.

.       Araştırma ve değerlendirme yazısı)

https://cibikci-ataturk.blogspot.com/2025/03/canakkale-savaslari.html

ATATÜRK’ü ANLAMAK

  .   ATATÜRK’ü ANLAMAK    . .  TÜRK milletinden olan, yurttaşımız olan ama ne yazık ki ne Atatürk'ün değerini, ne de onun başarılarını,...