Ankara Hukuk Fakültesi Açılışında Atatürk’ün Yaptığı Konuşma
Aralık 10, 2023
Ankara Hukuk Fakültesi Açılışında Atatürk’ün
Yaptığı Konuşma, Türk Hukuk Devriminin amaçlarına ilişkin tarihi söylevdir.
Atatürk, Hukuk Mektebinin kurulmasını Hukuk
Devriminin başlangıcı olarak görmüş, Ankara Adliye Hukuk Mektebi Cumhuriyetin
ilk yüksek öğretim kurumu olarak açılmış, öğretimin başlaması ile birlikte “profesör“
unvanı Türk yüksek öğretim tarihinde ilk defa kullanılmış ve kelime Türkçeye
girmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk‘ün 5 Kasım 1925 tarihinde Ankara Hukuk Mektebi‘nin açılışında yapmış olduğu
konuşmanın orijinali Prof. Dr. Coşkun Üçok tarafından sadeleştirilmiş ve Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesinin 40. Yıldönümü Armağanında yayınlanmıştır.
Atatürk, konuşması ile hukukun devlet ve toplum
için önemini vurgulamış, toplum ve devlet yönetimi için hukukçulardan ve yeni
fakülteden beklentisini açıklayarak Osmanlı Devleti uygulamalarını
eleştirmiştir.
Cumhuriyet Devrimlerinin yeni bir hukuk sistemi
ile inşa edilebileceğine inanan Atatürk konuşmasında, Ankara Hukuk Mektebinin
kuruluş amacının yeni bir hukukçu kuşağı yetiştirerek cumhuriyetin hukukunu
yaratmak, uygulamak ve geliştirerek Türk hukuk devrimini gerçek anlamda
tamamlamak olduğunu öğütlemiştir.
Ankara Hukuk Mektebi 1927 yılında. Bakanlar
Kurulu kararı ile Ankara Hukuk Fakültesi ismini almış, 1940-1941 ders yılı
sonuna kadar üç yıl olan okuma süresi o yıldan itibaren dört yıla
çıkarılmıştır.
ATATÜRK’ÜN
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
HUKUK
FAKÜLTESİ’NİN AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA
Sayın Dinleyenler,
Cumhuriyetin yönetim merkezinde bir Hukuk Okulu açmak vesilesi bugünkü
toplantımızı hazırlamış bulunuyor .
Bugün tanık
bulunduğumuz olay, yüksek memur ve uzman bilginler yetiştirme girişiminden daha
büyük bir önemi haizdir.
Yıllardan beri süren
Türk Devrimi, varlığını ve zihniyetini toplumsal yaşamın temeli olan yeni hukuk
esaslarında saptamak ve güçlendirmek çaresine inanmıştır.
Türk Devrimi nedir?
Bu devrim,
kelimesinin ilk önce işaret ettiği ihtilâl anlamından başka, ondan daha geniş
bir değişmeyi ifade etmektedir.
Bugünkü Devletimizin
şekli, yüzyıllardan beri gelen eski şekilleri bir yana iten en gelişkin biçim
olmuştur.
Ulusun varlığını
sürdürmesi için bireyleri arasında düşündüğü ortak bağ, yüzyıllardan beri gelen
biçim ve niteliğini değiştirmiş, yâni ulus, dinsel ve mezhepsel bağ yerine,
Türk ulusçuluğu bağı ile bireylerini toplamıştır.
Ulus, uluslararası
genel savaşım alanında yaşam nedeni ve güç nedeni olacak bilim ve aracın ancak
çağdaş uygarlıkta bulunabileceğini, bir değişmez gerçek olarak ilke saymıştır.
Kısacası, baylar,
ulus saydığım değişiklik ve devrimlerin doğal ve zorunlu gereği olarak genel
yönetiminin ve bütün kanunlarının ancak dünyasal gereksinmelerden esinlenmek ve
gereksinmenin değişmesi ve gelişmesiyle durmadan değişmesi ve gelişmesi esas
olan dünyasal bir anlayışı, yaşamı yöneten neden saymıştır.
Eğer yalnız altı yıl
önceki anılarınızı yoklarsanız, devletin biçiminde, ulus bireylerinin ortak
bağlarında güç kaynağı olacak uygarlık yolunun izlemesinde, kısacası; bütün
Örgüt ve gereksinmelerini dayandırdığı hükümlerin görüş noktasından büsbütün
başka esaslar üzerinde bulunduğumuzu anımsarsınız.
Altı yıl içinde
büyük ulusumuzun yaşamının akışında yaptığı bu değişiklik herhangi bir
ihtilâlden çok fazla, çok yüksek olan en büyük devrimlerdendir.
Çok ulusların
kurtuluş ve yükselme savaşımında, sonunu düşünmez derecede coşkun oldukları
görülmüştür.
Fakat bu gözü
dönmüşlük,Türk ulusunun bilinçli coşkunluğuna benzemez.
Sözünü ettiğim büyük
devrim yolunda Türk ulusunun şimdiye kadar sarf ettiği çalışma, içteki ve
dıştaki kötü niyetlilere karşı yorulmaz, yıpranmaz savaşımlar içinde ve
doğrudan doğruya ulusal iradenin karşı gelinemez uygulaması alanında ve
hukukçular elinde bulunan yasaların ve diğer kuralların varlığından bilinçli
olarak, habersiz gibi gözükerek, her şeyden önce Türk ulus ve devletinin yeni
varlık biçimini uğraşarak ortaya çıkarmak uğrunda geçmiştir.
Şimdi ortaya çıkan
bu büyük eserin anlayışını, gereksinmelerini tatmin edecek yeni hukuk
esaslarını ve yeni hukukçuları var etmek için girişimde bulunmaya zaman
gelmiştir.
Sanırım ki, Ankara
Hukuk Okulu ile Cumhuriyet Hukukunu yalnız dış görünüş ve kelime anlamı
biçiminde değil, fakat bilinçsel ve anlamsal niteliği ile, yasalarıyla ve
hukukçularıyla açıklayacak ve savunacak tedbirleri almaya girişmiş bulunuyoruz.
Cumhuriyet Türkiye’sinde eski yaşam kuralları, eski hukuk yerine "yeni
yaşam kurallarının" ve "yeni hukukun geçmiş bulunması bugün hiç
duraksamadan kabul edilecek bir olup-bittidir.
Bu olup – bitti
sizin kitaplarınızda ve uygulanma değeri olacak yasalarınızda belirtilecek ve
açıklanacaktır.
Öğrenci Baylar ve
Hukukçu Baylar!
Yeni hukuk
esaslarından, yeni gereksinmelerimizin, zorunlu olarak istediği yasalardan söz
ederken ‘her devrimin kendine özgü yaptırımı bulunmak zorunludur’ gerçeğine,
yalnız bu gerçeğe işaret etmiyorum.
Boşuna bir çıkışma
eğiliminden kendimi uzak tutarak, fakat Türk ulusunun çağdaş uygarlığın
niteliklerinden ve mutluklarından yararlanmak için en aşağı üç yüz yıldan beri
sarf ettiği çabaların ne kadar elemli ve acı verici engeller karşısında boşa
gittiğini tam bir teessür ve uyanıklılıkla göz önüne alarak söylüyorum.
Ulusumuzu düşmeye
mahkûm etmiş ve ulusumuzun verimli bağrında dönem dönem eksik olmamış girişim
sahiplerini, çaba ve çalışma sahiplerini, en sonunda bıktırmış ve bozguna
uğratmış olumsuz ve yok edici güç, şimdiye kadar elimizde bulunan hukuk ve onun
içten izleyicileri olmuştur.
Belki ağır ve
cesurca olan tarihsel gözlemimin, seçkin kurulunuz içinde ve Cumhuriyet
Hükümetinin bugün hizmetlerinden yararlanmakta bulunduğu değerli memurlar ve
yargıçlarımız içinde kimsenin hayretini gerektirmeyeceğine eminim.
Bununla birlikte
biraz daha, içimden tasarladıklarımı açıklamak için izin vermenizi rica
edeceğim.
Uluslararası genel
tarihin akışında Türklerin 1453 zaferini, yâni İstanbul’un fethini gözlerinizin
önünde canlandırınız.
Bütün bir Dünyaya
karşı İstanbul’u sonsuzluğa değin Türk topluluğuna kazandırmış olan güç ve
kudret, aşağı yukarı aynı yıllarda bulunmuş olan basımevini Türkiye’ye kabul
için hukukçuların uğursuz direncini kırmayı başaramamıştır.
Eskimiş hukukun ve
izleyicilerinin basımevinin yurdumuza girmesine izin vermeleri için "üç
yüz yıl" gözlem ve duraksamada bulunmalarını ve basımevinin yandaşı ya da
karşıcalığı olarak pek çok güç ve kudret sarf etmelerini gerektirmiştir.
Eski hukukun çok
uzak ve çok eski ve yeniden ortaya çıkması gücü olmayan bir dönemi ve o dönemin
hukukçularını seçtiğim kanısına kapılmayınız.
Eski hukukun ve
hukukçularının yeni devrim dönemimizde doğrudan doğruya bana çıkarttıkları
zorluklardan örnek getirmeye kalksam, başınızı ağrıtma tehlikesiyle
karşılaşırım.
Fakat bilesiniz ki
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş anlarında, onun bugünkü nitelik ve
durumunu hukuk esaslarına ve bilim esaslarına aykırı sayanların başında ünlü "hukuk
bilginleri" bulunuyordu.
Büyük Mecliste egemenliğin
kayıtsız – koşulsuz ulusta olduğunu belirten kanunu önerttiğim zaman, bu esasa
Osmanlı Anayasasına aykırılığından dolayı karşı çıkanların başında yine eski ve
bilimsel hünerleri ile ulusu aldatan tanınmış hukuk bilginleri bulunuyordu.
Sayın Baylar,
Hattâ Cumhuriyetin
ilânından sonra olan feci bir olayı da uyanık bakışlarınızın önünde
canlandırmak isterim.
En büyük kentimizin
bu yurtta belki Avrupa’da öğrenim görmüş yüksek uzmanlardan oluşan Baro kurulu,
açıkça halifeci olduğunu duyuran ve duyurmakla öğünen birisini seçip kendisine
başkan yapmıştır.
Bu olay eskimiş
hukuku izleyen eskimiş hukukçuların Cumhuriyet anlayışına karşı içten ve gerçek
olan durum ve eğilimini belirtmeye yetmez mi?
Bütün bu olaylar,
devrimcilerin en büyük fakat en sinsi düşmanının çürümüş hukuk ve onun
düzeltilemez hukukçuları olduğunu gösterir.
Ulusun ateşli devrim
atılımları sırasında sinmek zorunda kalan eski kanun hükümleri, eski
hukukçular, iyilik yolunda gidenlerin etkisi ve ateşi yavaşlamaya başlar
başlamaz derhal canlanarak, devrim esaslarını ve onun içten izleyicilerini ve
onların değerli ülkülerini mahkûm etmek için fırsat beklerler.
Bu fırsat eski
kanunların varlığı ve eski hukuk esaslarının yürürlüğü ile ve eski anlayışını
içten ve yüreğinde olarak korumada inatçılıkla direnen yargıçların ve
avukatların varlığı ile sağlanır.
Bugünkü hukuksal
etkinliklerimizin nedenlerini açıklamış oluyorum umudundayız.
Büsbütün yeni
kanunlar yaparak eski hukuk esaslarını temelinden ortadan kaldırmak
girişimindeyiz.
Ve yeni hukukun esasları
ile alfabesinden öğrenime başlayacak bir yeni hukuk kuşağını yetiştirmek için
bu kurumları açıyoruz.
Bütün bu uygulamada
dayanağımız, ulusun işe yatkınlığı ve yeteneği ve kesin iradesidir.
Bu girişimlerde
arkadaşlarımız, yeni hukuku, bizimle birlikte, sözünü ettiğim nitelikte anlamış
olan seçkin hukukçularımızdır.
Genel yaşamımızın
yeni hukuksal esası kuram ve uygulama alanında görünüp gerçekleşinceye kadar
geçecek zamanı sağlayan, doğrudan doğruya ulusumuz ve onun devrimindeki
yorulmaz ve yıpranmaz güç olacaktır.
Öğrenci Baylar,
Yeni Türk toplum
yaşamının kurucusu ve güçlendiricisi olmak savı ile öğrenime başlayan sizler,
Cumhuriyet döneminin gerçek hukuk bilginleri olacaksınız..
Bir an önce
yetişmenizi ve ulusun isteğini eylemsel olarak tatmine başlamanızı ulus
sabırsızlıkla beklemektedir.
Sizi yetiştirecek
olan profesörlerin üzerlerine düşen görevi hakkıyla yerine getireceklerine
eminim.
Cumhuriyetin
yaptırımı olacak bu büyük kurumun açılışında duyduğum mutluluğu hiçbir
girişimde duymadım ve bunu açığa vurmakla ve belirtmekle hoşnutum.
Kaynak: https://hukukbook.com/ankara-hukuk-fakultesi-acilisinda-ataturkun-yaptigi-konusma/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder