Montreux (Montrö) Boğazlar Sözleşmesi
(22 Haziran-20 Temmuz 1936)
Hayatı
boyunca Misak-ı Milli’nin hedeflerini
gerçekleştirmek isteyen Atatürk,
İkinci Dünya Savaşı öncesinde, Avrupa devletleri arasında meydana gelen gergin
ortamdan istifade ederek Boğazlar konusunu 1933 yılından itibaren uluslararası
platformlarda gündeme yeniden getirmeye başlamıştır.
Her
ne kadar, Lozan Konferansı’nda tespit edilen
Boğazlar Statüsü’nün yabancı gemilerin geçişiyle ilgili hükümleri Misak-ı Milli
esaslarına uygun olsa da (Madde 4), sonuçta Boğazlar’ın silahsızlandırılması ve
yabancı devletlere ait savaş gemilerinin ve askeri uçaklarının Boğazlar’dan
serbest geçişle ilgili ilkelere uyup uymadıklarının denetlenmesiyle görevli
olan Boğazlar Komisyonu, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye’nin egemenlik
haklarını kısıtlayıcı hükümlerinden birisiydi.
Bu
çerçevede Boğazlar’ın silahtan arındırılması, yani silahsızlandırılması
Türkiye’nin güvenliği açısından sakıncalar doğuruyordu.
Bu
bölgenin güvenliği Milletler Cemiyeti’nin
güvencesi altındaydı.
Ancak,
zamanla Cemiyet’in güvencesinin pek etkili olmadığı görülmeye başlanmıştır.
Nitekim Boğazlar üzerindeki egemenliğinin sınırlandırılması demek olan bu
hükümleri istemeyerek kabul eden Türkiye, bir süre sonra kolektif güvenlik
alanında Milletler Cemiyeti’nin etkili bir rol oynayamadığını ve silahsızlanma
hususunda da bir gelişmenin olmadığını Japonya’nın Mançurya’ya saldırması ve
silahsızlanma çabalarında net olarak görecektir.
Bunların
dışında, İtalya’nın 12 Ada’yı askeri tahkime başlaması, Hitler ve Mussolini’nin
Doğu Avrupa, Balkanlar ve Akdeniz bölgelerini yekdiğerinin nüfuz sahası olarak
kabul etmeleri, “hangi ulusa ait olduğu belirlenemeyen” denizaltıların Türk
karasularında gemi batırmaları üzerine hükümet Boğazlar’a ait egemenlik
haklarını tekrardan gündeme taşıyacaktır.
Türkiye
bu husustaki isteğini ilk defa 1933’te Londra’daki Silahsızlanma Konferansı’nda
dile getirmeye başlamış, Boğazlar’a ait demilitarizasyon hükümlerini kaldırmak
için teşebbüse geçmiştir.
Türkiye’nin
bu kapsamda 17 Nisan 1935 tarihinde Milletler Cemiyeti’ne yaptığı ilk
müracaatta söz alan Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Boğazların
silahsızlandırılmış olması konusunu ele alarak, bu meselenin Türkiye’nin
güvenliği ile yakından ilgili bulunduğunu, Boğazlar’ın askerlikten tecridi ile
gerçekte Türkiye’nin savunmasının zayıflatılmış olduğunu ve bu sebeple bu
hükümlerin kaldırılmasını istemiştir.
Türkiye’nin
bu talebi İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından benimsenmezken, Rusya destek
vermiştir.
Türkiye
Boğazlar konusundaki bu isteğini, mayıs ayında Balkan Antantı Konseyi’nin
Bükreş toplantısında, Milletler Cemiyeti Asamblesi’nin eylül ayındaki
toplantısında ve nihayet, İtalya’nın Habeşistan’a saldırması dolayısıyla bu
devlete uygulanacak zorlama tedbirleri konuşulurken yine Milletler Cemiyeti’nin
kasım toplantısında tekrar söz konusu etti.
Bu şekilde olumlu bir diplomatik atmosfer yaratmaya muvaffak olan Ankara, İtalya’nın Habeşistan’ı işgali ve bu arada Almanya’nın da Versay’a aykırı olarak Ren Bölgesi’ni militarize etmesi üzerine, 10 Nisan 1936’da Boğazlar Sözleşmesi’ni imzalamış olan devletlere bir nota verdi.
Söz konusu notada
Türkiye, Avrupa’daki buhranların 1923 Boğazlar Sözleşmesi’yle Boğazlar’ın
güvenliği için verilmiş olan kolektif garantiyi artık işlemez hale getirdiğini
belirterek, kendi güvenliği, savunması ve egemenlik haklarının korunması
bakımından bu statünün değiştirilerek, Boğazlar’ın askerileştirilmesini istedi.
Türkiye’nin
bu talebine ilk olumlu cevap İngiltere’den geldi. İngiltere’yi Sovyet Rusya,
Fransa ve diğer devletler takip etti.
1936
ile beraber büyük devletlerin tutumlarında değişiklikler ortaya çıkmaya ve
Türkiye’nin talebi destek bulmaya başladı.
İngiltere
Türkiye’ye karşı politikasını değiştirmiş ve bu devleti kendisine bağlamak
istiyordu. Akdeniz’de kuvvetli bir Türkiye İngiltere için değerli bir dost
olacaktı.
İngilizler
bu sayede Türkiye’yi, Sovyetler Birliği’nden ziyade kendilerine daha yakın hâle
getireceklerdi. Sonraki olaylar bu ümitlerin boş olmadığını gösterecektir.
Sovyetler
Birliği ise, Türkiye’nin görüşünü desteklediği takdirde, Boğazlar rejiminde
kendi lehine de değişiklikler yapılabileceği görüşündeydi.
Zaten
Sovyetler, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin hükümlerinden memnun olmaması
nedeniyle, bu sözleşmeyi de onaylamamıştı.
Bu
nedenle, Türkiye’nin önerisini desteklemiş ve hatta bu talebi Türkiye’nin
toprak bütünlüğüne bir saygı olarak değerlendirmekteydi.
Balkan
Antantı üyeleri de, en başından itibaren Türkiye’ye destek vermekteydiler.
Avrupa’daki status quo’ya en fazla bağlı olan Fransa, Fransız-Rus
yakınlaşması nedeniyle, Türkiye’nin önerisini olumlu karşılamıştır.
Romanya,
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan antlaşmaların değiştirilmesine karşı
bir politika izlemekteydi. Bulgaristan ise, Türkiye’nin Boğazlar üzerinde
mutlak egemen olmasına karşıydı.
Ancak,
Boğazlar rejiminde yapılacak değişikliklerin, Neuilly Antlaşması’nın da
değiştirilmesine yol açabileceği görüşündeydi.
Bu
nedenle Türkiye’nin önerisine olumlu yanıt vermişti.
Bu
kapsamda 1923 Boğazlar Sözleşmesi’ni değiştirecek Konferans, 22 Haziran 1936’da
İsviçre’de Montreux’de toplanmış ve Montreux Sözleşmesi adını alan yeni
Boğazlar Sözleşmesi 20 Temmuz 1936’da imzalanmıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin egemenlik hakları alanındaki eksikliği
tamamlayan söz konusu Sözleşme, beş kısım (ticaret gemileri, harp gemileri,
uçaklar, genel hükümler ve nihaî hükümler) ve dört eke ayrılmış olup, 29
maddeden, ibarettir.
İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ndan serbest geçişi sağlayan
ve denetimi tümüyle Türkiye’ye bırakan Montrö Sözleşmesi’nin asıl amacı kıyı
devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarını saklı tutmakla beraber
uluslararası deniz ticaretinin gereklerini ve yararlarını bu haklarla
bağdaştırmaktır.
Yani Montrö ile Boğazlar’dan yeni bir geçiş rejimi kabul
edilmiş, bu yeni rejimin uygulanması ve denetimi sorumluluğu Türkiye’ye
verilmiştir.
..
https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/montreux-montro-bogazlar-sozlesmesi-22-haziran-20-temmuz-1936/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder